2004 yılında; bazı dostların aracılığıyla, Levon Panos Dabağyan’la tanışmamız kısmet oldu. Önce Vatan Gazetemizde yazı yazmaya başladı.

Kendilerine hazırladığımız kartvizit, onu çok mutlu etmişti ve “Artık benim de bir yuvam var...” demişti.

O günkü mutluluğu hala gözlerimin önündedir.

Müslüman olmayanları anlatan “AZINLIK” sözcüğü, onu çok kırıyor, yürekten yaralıyordu.

Ülkemiz, bir imparatorluğun devamı olması hasebiyle, böyle bir tanımlamayı yapmamalıydı!

Azınlıklar askerde subay olamıyorlar, onun hayalinde “Deniz Zabiti” olabilme tutkusu yatıyordu.

Irkı ne olursa olsun, dış güçler herkesi Osmanlı’ya veya Türkiye’ye karşı ajan ve düşman olarak kullanmışlardır.

Bizans Ortodokstu, Ermeniler’in başka mezhepten olmaları nedeniyle Konstantinopolis’e girmeleri, yerleşmeleri yasaktı.  

Dini ayırım, farklı yaklaşım, Bizans’ta en üst düzeydeydi.

Alpraslan 1071’de Çaldıran’a geldiğinde, Anadolu’da yaşamakta olan Kürtler ve Ermeni’ler, Bizans’ın karşısında, Türkler’in safında yer almışlardı.

Ermeni’ler, İstanbul fethedildikten sonra bu şehre girip, yerleşebilmişlerdi.

Levon Bey, uzun süre İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Basın Müşavirliğini de yapmıştı.

O dönemde, gördüğü rüyada Hz. Muhammed’le tanıştığını, Ermeni Patriğine anlatmış ve Patrik de Levon Bey’e; “Hz. İsa, seni İslamiyet’e hizmet etmen için görevlendirdi...” diye söylediğini anlatmıştı bana.

Bir dönem de Alparslan Türkeş’in basın danışmanlığını yapmıştı.

1969’larda yapılan kurultayda MHP’nin, amblem olarak üç hilali seçmesine Levon Bey’in öneri ve teklifiyle karar verilmişti.

Levon Bey’in önemli iddialarından biri de; Ermeniler’in aslında Türk soyundan geldiği ve OĞUZLAR’ın BAYINDIR koluna mensup oldukları, Hristiyanlığı kabul ettiklerinden, dışlandıklarını ileri sürmekteydi.

Ermenistan’da yakın yıllar içinde devletçe yaptırılan DNA araştırmalarında, büyük ölçüde Türkler’e benzediklerinden, bu araştırma durdurulmuştur.

İstanbul beyefendisi ve Son Osman’lı lakaplarını fazlasıyla hakkediyordu. 

Ermeni Tehcirinin asıl sorumlusunun Almanlar ve ABD’nin olduğunu söylüyordu.

Asla soykırım olmadığını söyleyerek, diaspora Ermenilerine karşı tavır koyuyordu.

Bu nedenle Ermeni Patrikhanesi’ndeki görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Ermeni’lerin Osmanlı’yla ve Türk Devleti’yle bir sorunu olmadığını, onları dış güçlerin maşa olarak kullandığını sıklıkla dile getiriyordu.

Sayısız esere imza attı. Abdülhamit Han ve Atatürk’ü sık sık rahmetle anardı.

Türk Tarih Kurumu’nun üyesiydi. Kitapları, Devlet Kütüphaneleri tarafından satın alınarak, pek çok kütüphaneye dağıtılmıştı.

Sayısız konferanslar vermişti.

Türk Ordusu kendisine sahip çıkmaktaydı, pek çok konferansını da ordu mensuplarına vermişti.

Önemli bir değeri kaybettik. Ailesinin ve milletimizin başı sağ olsun.