Sana Özdemir Asaf gibi seslenmek istedim. Seni kelimelerle kucaklamak, harflerle öpmek istedim. Burada olmasan da okudukların yankılanıyor aklımda. Avuçlarından satır aralarına bıraktın güzellikleri ve gittin. Şimdi sana sunuyorum aynı güzellikleri yılları yıllara ekleyerek.
Yalanlar söylemek isterdim sana sayfalarca. Hiç tanımadığım birine yazdığım bir mektup olsaydı bu da keşke ve yalanlar dizebilseydim ardı ardına diğer sayfalara yaptığım gibi. Ama incinirsin, biliyorum. Yalanlar acıtır parmak uçlarını.
Hayallerim ellerimin arasında; sıkıyorum. Sıktıkça batıyor tırnaklarım parmaklarıma. Korkularımı gizlemiyorum artık. Ulu orta ağlayabiliyorum. Neyse ki kimse yok yanımda; ne olmayan sevinçleri paylaşacak ne de gereğinden fazla olan hüzünleri bölüşecek. Kitaplarım da olmasa… Kâğıt ve kalem olmasa… Ellerime bulaşan mor mürekkep olmasa ne yaparım bilemiyorum. Özdemir Asaf’la başladım, Özdemir Asaf’la bitiriyorum.
Yalnızlık paylaşılmaz…
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Gel, paylaşamadığımız ne varsa bırakalım, yalnızlığı paylaşalım…
Kitaplığımdaki dosyamı yere saçmış, biraz eskileri yâd etmeye karar vermiştim. Öylesine karalamalar, kitaplardan alıntılar, şu an, niye yazma ihtiyacı hissettiğimi hatırlamadığım tarihler, gazete kupürleri, Selim İleri’nin birkaç köşe yazısı… Zamanla ne de çok kâğıt birikiyor böyle, şaşıp kalıyorum. Biraz daha eşelendiğimde bu kâğıt ve kitap yığını içinde, Albert Camus’nün Yabancı’sının arasından gerçekten yabancı olduğum bir kâğıt parçası süzülüverdi ayaklarımın altına. Tarih atmışım. Yazı bundan bir yıl iki ay yirmi üç gün önceye ait. Hiç olmadık yerlerden olmadık şeyler çıkarıveriyor işte hayat karşımıza.
Kendimi Özdemir Asaf’a adadığım bir dönemde yazmıştım bu mektubu.(Zaman zaman belli yazarlara kendimi adadığım olur.) Zaten biraz nostaljik bir davranıştı farkındaydım ama içimden geldiği gibi yaptım. Belki de bu mektup şu an için yazılmıştır. Şu an burada, bu köşede, yerini almak için beklemiştir, o kadar zaman kitabın arasında. Neden diye sorar hep insan, bazen sormamalıdır. Çünkü nedensizliğin bir nedeni yoktur.
Bazen elinizde inanacağınız, inanabileceğiniz sadece nedensizliğiniz kalır ve o an hiçbir şeye inanmazsınız.