28 Şubat 1997 yılında ülkemizde yaşanan post-modern darbenin 24. Yıldönümüne sayılı günler kaldı. 

Aslında kötü olayların yıldönümlerini kutlamak, aynı acıları yaşamak ve yaşatmak anlamına geldiği için pek doğru değil. Ancak yanlışlardan ders alıp doğruları bulmamız için bunları bilmemiz de gerekiyor. 

28 Şubat'ta ne yaşanmıştı hatırlayalım.  

Halkın alışageldiği darbelerden farklı olan 28 Şubat, İslam düşmanı bütün kesimlerin seferber edildiği, bir irtica paranoyası hakimdi ülkede.  Laik ve anti laik şeklinde. Gerici-yobazdı dindarın adı bazı kesimler nezdinde. 

28 Şubat 1997 de Türkiye hafızalardan silinmeyecek bir güne uyandı. O gün olağanüstü toplanan milli güvenlik Kurulu'nda alınan kararlar ve sonrasında yaşanan süreç bütün bir ülkeyi sarstı. 

28 Şubat öncesi bir irtica tartışması hortlatıldı.  Toplumun her kesimi bu tartışmaya alet edilmeye çalışıldı. 4 Şubat 1997'de o günlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı. Ankara Sincan'da düzenlenen "Kudüs Gecesi'ni bahane ederek yürütülen tanklar 28 Şubat sürecinin simgesiydi.  

28 Şubat'ta Türkiye tarihinin en uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısı gerçekleştirildi. Postmodern darbe olarak nitelendirilen o toplantıda alınan kararlar, inanç özgürlüğünü hiçe sayan uygulamaları da beraberinde getirdi. Muhafazakâr kesime tam bir baskı uygulamaya başlandı. İmam Hatiplerin ortaokul kısımları kapandı. Üniversiteye giriş katsayı uygulaması getirilerek, İmam Hatiplileri engellemek adına, tüm meslek liseli öğrenci mağdur edildi. 

70'lerin 2. Yarısından itibaren çocuklarını okutmaya başlayan Anadolu insanı 80'lerle birlikte başörtüsü mücadelesinin içerisinde buluyordu kendisini. Kimi başını açarak okuyabildi, kimi okulunu bıraktı, kimi okuluna bile gidemedi. 

90'lı yıllarda "İkna odalarına" sokulan kız öğrencilerinin sayısı az değildi.

Saralı gibi görüldü nedense kızların başörtüsü. Helalinden bir iş bulmak için okuyan çocukların önleri kesildi bulunan katsayı sayesinde. Çünkü onlara göre, İHL'lerde okuyan çocukların tercih ettikleri bölümlerin başında hukuk ve siyasal fakülteleri geliyordu. İlköğretimi bitirmeyen çocukların yaz tatilinde cami ve kurslarda Kur-an öğretimine yasak getirildi.

Başörtülü Anneler başörtüsü sebebiyle asker ocağında oğlunun yemin törenine alınmadı, tel örgüler arkasında çocuklarının yeminini izlediler 

Yükselme umudunu taşıyan asker ve mülkiye erkanı başı açık eşler aradı hep. Çünkü "Disiplinsizlik nedeniyle" "YAŞ" tahtaya basıp kapının önünde bulabilirlerdi kendilerini.

Askeriyenin nizamiyelerinde başörtülüler ve sakallılar alınmadı. 

Askeriyede ve sivil bürokraside sırf karısının başı açık mı diye, memur alkol alıyor mu diyr kokteyller düzenlendi. 

2000'li yıllarda başörtülü eşleriyle birlikte devlet erkanını karşılayamadı devletin tepesindeki yetkili kişiler. Eşli-eşsiz davetiye türü çıktı bu zaman diliminde. Kurdukları partiler "İrticanın odağı" olmaktan bir bir kapandı. 

Okul ve işyerlerinde insanların ibadet edeceği bir yeri bulabilmeleri neredeyse imkânsızdı.  

Din Kültürü dersleri olsun mu olmasın mı, vay efendim laik bir ülkede bunlar olur mu olmaz mı, dinin eğitimi değil, öğretimi yapılmalı. Gibi tartışmalar hiç eksik olmadı. Yıllar yılı kamusal alan ile yattık, kamusal alanla kalktık maalesef. 

Tüm bu yapılanlarla güya imam hatip mezunlarının tıp, hukuk gibi bölümlere girmesi engelleniyordu, ancak olan tüm Türkiye'ye oldu. 

Ülke ekonomisi bir yandan işsizlikten kırılırken, diğer yandan ara eleman yetiştiren meslek okullarına vurulan darbeler nedeniyle iş dünyası da işçi bulamamaktan şikayetçi hale geldi.  

Kısacası 28 Şubatçıların "kurunun yanında yaş da yanar" anlayışı sadece onların hasımlarını değil, tüm Türkiye'yi yaktı. 

Elbette 28 Şubat zorbalığının tek kurbanı eğitim kurumları olmadı: Terzisinden kasabına, avukatından siyasetçisine kadar neredeyse tüm nüfus fişlenmeye başlandı.

İhbarcılık vatanseverlik haline getirildi. Gümüş yüzükler takibe alındı, bıyık şekilleri istihbarat raporlarına girdi, eşlerin etek boyları ölçüldü. 

Bütün bu yaşananlar demokrasiyle, milli iradeyle alakası olmayan, baskıcı bir rejimin ibret alınacak örneğidir. 

Allah o günleri bu millete bir daha yaşatmasın. Ve milletimiz güven beslediği,  onur duyduğu ordusuyla birlik ve beraberlik içinde dış dünyaya karşı gücünü ve itibarını gösteren mutlu huzurlu bir hayat yaşasın.