“Hamaset duygularla hareket etmek öylesine kanımıza işlemiş ki; basiretsizlik içinde her önümüze çıkana saldırmakta ve bunun da vatanperverlik (!) olduğuna maalesef inanmaktayız?!...” - Levon Panos Dabağyan- Yüce Atatürk’ümüzün aklıselim önerilerini, mantık ışığında pırıl, pırıl parıldayan o emsâlsiz fikir yapısını bir tarafa iterek, kendi düşünce yapımızı ki, külyen hamaset duyguların tesirinde gelişmiş sakat ve yıkıcı bir fikir yapısını hayata geçirmemizden bu yana; ülkemiz içinde ne birlik, ne beraberlik ve ne de huzur kalabilmiştir. Hele “Görüntülü ve Yazılı Basınımızda” ise, hemen birçok köşe yazarı dilediği şekilde kalem oynatabilmekte ve hele muhatap aldığı “Ermeni asıllı veya Ermenistan” ise hiç mi hiç vicdanının sesini dinlemeden dilediğince “yalan, yanlış yakıştırmalarla” veryansın edebilmektedir... Niyesi de basit: Zira Ermeni her şekilde yalnız ve zayıftır: Vur abalıya gitsin... Sözü uzatmadan asıl konuya geçiyorum ve soruyorum: (Hamaset duygularla hareket ederek, sözde “Memleketimize hizmet ediyoruz” deyip, Ermenileri her daim “Türk düşmanı” gösterebilmek için yalan yanlış bir takım iddialar ileri sürüp, sözde belgeler göstererek saldırılarını adeta doruğuna çıkartmaktadırlar... Bu durum (1965’lerden sonra) daha da kökleşerek, adeta dal budak sarmıştır... Benim şahsen çok da değil, pek merak ettiğim bir husus var ki, şudur: (Bizim ülkemizin “Ermeni’den gayrı tek bir düşmanı yok mudur?”. Her zaman sordum. Yine soruyorum: (RUSYA, AMERİKA, İNGİLTERE, İSRAİL, FRANSA) vs. Bu ülkelerin hiç bir suçu yok mudur?... Osmanlı’nın Baş-Kenti İstanbul’u kimler işgâl etmişti, Anadolu topraklarını kimler işgâl ederek: “Ayrıca Rum ve Ermeni”lerden derledikleri asker ve çetelerle kimler Türk köylülerine saldırmıştı?... “ÖNCE VATAN GAZETESİ”nde “1 Mayıs 2009 Cuma” tarihli iki köşe yazısı, hem de yanyana!... Ayrıca, aynı tarihli yânî “1 Mayıs 2009 Cuma” günkü “MİLLİYET GAZETESİ”nin bir köşe yazarı da aynı konuya eğilmiş ve sözde belgelerle, Ermenilerin suçlu olduklarını ileri sürmektedirler!.. Meselenin en garip tarafı da, her üç yazarın makalelerinin aynı konuda ve aynı görüşü savunmalarındadır?!.. Dahası, (1 Mayıs) gibi hayli karmaşık görünümlü bir sansasyonel konu varken, “Ermeni Meselesine” değinmiş olmaları, meselenin bir başka boyutudur?!.. Kim bilir, belki de materyal sıkıntısı çektiklerinden(!) bu konuya eğilmişler ve en zararsız oluşunun da cazibesine kapılmışlardır diyebilirim!... Çünkü, her ne yazarsan yaz, kimse ne şikâyet eder ve ne de hesabı sorulur... Vur abalıya gitsin!... Her ne ise gelelim asıl konumuza yânî şu malum, (TAŞNAKZUTYUN’UN ARTIK YAPACAĞI YOKTUR) adlı ve “Ohannes KAÇAZNUNİ” tarafından yazılmış olan “Ermeni Meselesi” ile alâkalı eser, her ne hikmeti var ise, birden bire popüler bir kaynak durumuna getirildi!... Mezkur kitabın (Ermenicesini) Türkiye-Ermenileri Patrikânesi’nin “Basın Temsilcisi” olarak hizmet verdiğim (1976-1977) yılları arası, Patrikhânenin Kütüphânesinden alarak okumuş ve bazı notlar almıştım. Patrikhâne Kütüphânesi’nin Müdürü sıfatıyla yıllarca hizmet vermiş Merhum Kevork Pamukciyan ise, bendenizin kütüphâneden istifade etmemi her ne hikmeti var ise, pek istemeyip, hemen her seferinde bazı zorluklar çıkartmıştı ki, dönemin Patrik Vekili, “Baş-Papaz Vırtanes Derderyan” merhum, bendenize hayli yardımcı olmuş ve böylece ikimiz arasındaki anlaşmazlık son bulmuştu. (1979-1981) yılları arası, (SON HAVADİS GAZETESİ)nde “Ermeni Meselesi” ile alâkalı tefrikalarımda hayli kullandım ve daha sonra yazdığım kitaplarımda da aynı maksatla istifade ettim. Ama tema olarak da; “Türk ve Ermeni” insanının yekdiğerine düşmanlık hisleri taşıyacak yerde, karşılıklı olarak yekdiğerini af ederek, tekrar dostluk ve kardeşlik bağlarıyla birbirlerine yaklaşabilmelerine yarayabilecek bölümlere daha fazla eğildim ve bu fikrimi ısrarla savunmaktayım. Benim uyguladığım bu sistemin mucidi değilim ve mezkûr konuda en yetkili uzmanlardan olan merhum “Esat Uras” Hocadan öğrendim ve aynı sistemi benimseyerek uyguladım ki, bu hususta hâlâ geçerli olan bir sistemdir. Merhum Uras bu sistemi (1950) de Ankara’da neşrettiği meşhur eseri: (TARİHTE ERMENİLER VE ERMENİ MESELESİ)nde en âlâ şekilde uygulamışlardı. Yânî Kaçaznuni’nin mezkûr kitabı yeni keşfedilmiş olmayıp Rus-Arşivlerinden temin etme ihtiyacı da yoktur. Kaldı ki, Rusçadan tercüme ile istifade edilen kitap; “Hemen her sahifesinde yazarından ziyade, mütercimin yorumlarıyla karşılaşmaktasınız!..” “Ermeni Meselesi” konusunda doğruya en yakın ve en inanılır olan bir ciddi eser meydana getirebilmiş bulunan Esat Bey’in en avantajlı yönü ise; “su gibi Ermenice bilmesi ve bu avantajını dürüst şekilde kullanmasıydı.” 1980’lerden sonra ise merhumun ve benzerlerinin o incelikleri, o vicdana dayanan hak hukuk ayırımları ve “her şeyden önce insanlık” felsefesi vs. yoklara kavuşmuş ve de kör, topal düşe kalka bu karmaşık ve de vicdani sorumluluk taşınmayan günlere kadar gelmişiz!... Merhum Esat Uras Hoca, Ermeniler hakkında şahsi mütalaasını, kendi eserinden aynen geçiyorum ki, günümüzde “Ermeniler hakkında kendilerince ahkâm kesenler, bir nebze olsun feyz alabilsinler ve tabii ki vicdanları kısmen olsun kalabilmişse!...” (-: Bu kitapta “Ermeniler”e matuf olarak ileri sürülen mütalâalar, Osmanlı Hakimiyeti altına geçtikten sonra, asırlarca Türklerle beraber çalışkan, iyi bir vatandaş olarak yaşamış olan Ermenilere ait değildir. Bunlar; mukadderatını Türklere bağlamış, aynı duygu ile ömrünü geçirmiş, bu memlekete ilim, irfan, san’at sahalarında hizmet vermiş iyi karakterli insanlardır.) “Ermeni Meselesini” kendilerine bir nevi ekmek kapısı olarak gören bazı kâlemlerin pek iltifat etmedikleri bazı konulardan birisi de, “Taşnakzutyun ve İttihat Terakki Fırkası” arasında gerçekleştirilmiş “iş birliği anlaşmasına dair belgedir.” Merhum, Sultan II. Abd-ül Hamid Hân’ın bastırdığı ve sırf Padişâh’ın tahtından edilebilmesi gayesiyle, İttihatçılar’ın mezkûr kuruluşla anlaşarak, komitacıları tekrar ihya ettikleri hakkında ne bir söz ve ne de bir belge görmek, duymak istemeyenlerin, bilhassa görüp, okumaları, bana göre en azından bir nebze olsun gerçekleri görebilmelerini sağlayacaktır diyebilirim!... Aşağıda kayda geçeceğimiz belge: “3 Eylül 1909 tarihli” (TANİN) gazetesinde neşredilmiş olduğunu, merhum Esat Uras, meşhur eserinde kaydetmişlerdir. Buyurun okuyun: 1-: (Mezkûr iki cemiyet meşrutiyeti takviye ve halkın terbiye-i fikriyesini en metin esaslar üzerine bina etmek için Kuvayı müttehideler ile ve hiç bir fedakârlığı esirgemeyerek çalışacaklardır.) İttihat ve Terakki Cemiyetinin Merkezi Umumisi Taşnakzutyun Komitesinin Derseadet Heyeti Mesulesi Yukarıda birinci maddesini kayda geçtiğimiz anlaşma, aslında (5. maddeden) müteşekildir ve biz sadece birinci maddesini belge açısından yeterli bulduğumuz için, onunla kifayet ettik. Gazetemdeki yazar, sütununda bu meseleye temas ederken herhâlde okuduğu mezkûr kitaptan şu kaydı almış ki, sözde mevzubahis kayıtla Ermeniler’in suçlu olduklarını(!) ispatlamış olduğuna inanmaktadır. Aynen şudur: (Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin 1923’te Taşnakzutyun Partisi Kongresinde sunduğu rapordaki itirafları, 1915 olaylarının bir soykırım olmadığı konusunda başkaca bir delile gerek bırakmıyor: “Önce biz silâhlandık, Ruslarla birleşerek Türkleri arkadan vurduk. Öldük, öldürdük. Türkiye’nin tehcir kararı doğruydu.”) Şu işe bakın?!.. Önce Ermeniler silâhlanmış ve Rusların saflarında yer almışlar?!.. Dahası, bu sebeple Türkiye’nin Tehcir kararı, doğruydu diyor?!.. Kafkaslardaki, yânî Rus-Ermenileri’nin icraatlarından niçin Osmanlı-Ermenileri sorumlu tutulmuştur? İşte bu garabedi anlayabilmek gerçekten pek güç olsa gerek?!.. “Milliyet Gazetesi Yazarı; Rusya, daha doğrusu “Sovyet-Rusya” döneminin sözde adil belgelerinden istifade edilen bir eserden aldığı “Ermeni vahşetine dair” provokasyonel sözde belgeler, esas alınarak rahatlıkla, sadece “Türk-Ermeni düşmanlığı” yönünde işlenebilmiş ve o iğrenç taktikler ne acıdır ki, Ermeni düşmanlığını kendilerine başlıca materyal olarak seçmiş bazı yazarlar, Rus zokasını rahatlıkla yemişler ve dolayısıyla, anında “Ermenileri yegâne suçlu olarak” halkımıza taktime kalkışmışlardır. Bana göre, bu uğursz kilidin anahtarı Türkiye’nin elindedir ve Türkiye bu konuda hamasetlikten kurtulduğu anda, mezkûr kilit rahatlıkla açılacaktır: (Tazminat isteği, toprak isteği vs.) Bunların hemen hepsi de Batılı Emperyalistlerin Türkiye’ye karşı ürettikleri birer iğrenç tuzaktır ve ne acıdır ki, hâlâ basiretimiz açılmış değildir!... Saygıdeğer okuyucularım; İnşallah yeni bölümde buluşabilmek dileğimle, hepinize mutlu tatiller dilerim efendim. - Devam edecek- Önemli not: Bu makale: (5 Mayıs 2009 Salı günü yazılmıştır.)