KKTC’nin 31nci kuruluş yılını bir Kıbrıs Gazisi olarak yürekten kutluyorum. 15 Kasım Cumartesi günü de KKTC İstanbul Başkonsolosluğunca Taksim’de düzenlenen çelenk koyma törenine de katıldım. Bu mutlu günün onurunu ve gururunu törene katılan Kıbrıs Gazileri ile Kıbrıs’lı dostlarımız ve emekli subay, astsubaylar ve diğer yurttaşlarımızla paylaştık.
Bilindiği gibi Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşmak için 1968 yılından beri, zaman zaman kesilse de devam eden görüşmeler, bir ay kadar önce Rumlar tarafından yeniden kesildi. GKRY, münhasır ekonomik bölge olarak anılan, Doğu Akdeniz’de kıyısı olan ülkelerin yetki alanlarını belirlemek üzere Türkiye ile KKTC’yi ve uluslararası hukuku hiç dikkate almadan habire diğer ülkelerle anlaşma yapmaya çalışırken, Türkiye’nin bölgede araştırma yapmasını ve Rum sondaj çalışmalarını izlemesini gerekçe olarak göstermiştir.
Bu aymazlık değil de nedir?
Rumlara, Kıbrıs Adası sanki kendilerinmiş gibi hareket etmek cesaretinin kaynağı nereden gelmektedir?
Meseleyi dış güçler, Türklük aleminin düşmanları gibi benzer mazeretlere dayanmanın artık zamanı geçmiş, inanırlığı da kalmamıştır.
Görüşme masasından kalkmalarının hemen ardından Rumlar baklayı ağızlarından çıkardılar. Yeni toprak talepleri 3 Kasım’da Milliyet Gazetesi’nde yayınlandı. Kıbrıs Türklerine evet demeleri için Türk Hükümetinin vargücü ile baskı yaptığı Annan Planı Rumlara yetmemiş. Erenköy’ü ve Lefke’yi, Güzelyurt’un Beşparmak Dağlarına kadar bütün kuzeyini, Değirmenlik ve bütün Mesarya ovasını ve Gazi Mağusa’dan kuzeye körfezin bütün batısını ve Yeni Erenköy’den itibaren de Karpaz Yarımadası’nın tamamını talep etmişler ve ayrıca da KKTC topraklarında 60 bin Rumun iskanını istiyorlarmış. Tabii Kıbrıs Türklerinin anayasal hakları ile Türkiye’nin uluslararası antlaşmalarla belirlenen hak ve sorumlulukları ile ilgili istekleri henüz açıklanmamış yakında bu talepler de belli olur.
Kıbrıs konusunda Rum-Yunan ikilisinin taleplerine, bugüne kadar uygulanan politikaların uygun bir cevap olmadığı anlaşılmıştır. Çözümü daha Kıbrıs Krizinin başlangıcında 24 Ağustos 1955’te Adnan Menderes şöyle ifade etmişti. (*)
“Kıbrıs Anadolu’nun bir devamından ibarettir ve O’nun emniyetinin esas noktalarından birisidir. Kıbrıs’ın durumunda bir değişiklik olursa bunun etnik esaslara değil çok daha önemli ve esaslı diğer hakikatlere ve mesnetlere göre halledilmesi ve Türkiye’ye râci olması lazım gelir.”
Böyle belirlenen Türk politikasına rağmen birçok sapmalardan bugünlere geldik. Rum-Yunan ikilisinin hedefi hiç değişmedi. Şimdilerde bu ikili Kıbrıs’ı ele geçirmenin yanında, Doğu Akdeniz’de en uzun sahillere sahip Türkiye’yi, karasularına hapsetmenin peşindedir. Karpaz Yarımadası ile Güzelyurt Körfezi talepleri ve Kaş güneyindeki kayalıkları sahiplenme gayretleri bu faaliyetin en belirgin son örnekleridir.
Bugüne kadar sadece tarafımızdan tanınmış olsa da Türkiye’nin; coğrafyadan taşan gücünü, coğrafyanın bahşettiği değerleri ve bölgedeki etkinliği ile Türk Milleti için vazgeçilemez bir hedef, bir tutku haline gelen Kıbrıs sorununu milli menfaatlerimize uygun bir şekilde sonuçlandıracağından hiç kuşkumuz yoktur.
Türkiye ve Kıbrıs Türkü haklı ve güçlüdür.
Gücümüzün, kararlı ve hazırlıklı olmakla doğru orantılı olduğu da unutulmamalıdır.
Bu duygular içinde Kıbrıslı soydaşlarıma barış, huzur ve refah içinde nice mutlu yıllar diliyorum.
(*) Olaylarla Türk Dış Politikası
(1919-1965) A.Ü.Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları No:279
Sahife 366-367