"Montesquieu'nun politika öğretisi; dengeye, iktidarın iktidarla sınırlanmasına dayanır." Kurumun gerçek amacına uygun bir gerekçeyle "Kuvvetler Ayrılığı"nı savunmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Montesquieu'ya göre "özgürlük, yasaların izin verdiği şeyleri yapabilmek, yasakladığı şeyleri ise yapmamaktır. Eğer bir kimse yasaların yasakladığı birşeyi yapabilirse özgürlük olmaz, çünkü herkesin aynı şekilde hareket etme olanağı doğar. Özgürlük ancak yasaların izin verdiği şeyleri yapmak olduğuna göre, kişinin yasanın izin vermediği şeyleri yapmaya zorlanmaması ve izin verdiği şeyleri yapmaktan alıkonmaması gerekir. 

"Montesquieu'ya göre, "özgürlük ancak ılımlı yönetimlerde bulunur ve bu yönetimlerde de iktidarın kötüye kullanılmasının önlenmiş olması koşuluyla. Çünkü iktidar sahibi herkesin, bu gücü kötüye kullanmaya yatkın olduğu ve iktidarını durduracak bir sınır bulana dek ilerleyeceği de bir gerçektir." İşte bu kötüye kullanma olasılığı ancak iktidarın iktidarla sınırlanması ile durdurulabilir ki bunu da sağlayacak, yasama iktidarı, yürütme iktidarı ve yargı iktidarının ayrı ellerde toplanması olarak ifade ettiği "kuvvetler ayrılığıdır."

Bir diğer filozof da Jean-Jacques Rousseau, biraz farklı da olsa doğal yaşama dönemi varsayımını ve toplumsal sözleşmeyi savunur. Rousseau'nun eşitlik üzerine görüşleri ilgi çekicidir. Ona göre doğal yaşama döneminde insanlar arasında eşitsizliğin etkisi yoktur. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı, ihtiyaç fazlası üretim yapılması sonucu ortaya çıkan mülkiyet kurumudur. 

Rousseau'ya göre, "hiç kimsenin diğeri üzerinde doğal bir otoritesi yoktur, kuvvet de bir hak yaratmadığına göre, meşru otoritenin kaynağı ancak anlaşma olabilir. Ne var ki, bu sözleşme ve anlaşmalar insanın özgürlüğünden vazgeçmeyeceği sözleşmeler olmalıdır. Çünkü özgürlüğünden vazgeçen insan, insanlık hak ve görevlerinden vazgeçmiş demektir." 

Ortak bir gücün otoritesi altında, özgür bir yönetim modeli gerçekleştirmeyi hedefleyen, Toplumsal Sözleşme ile "manevi ve kollektif" bir bütün oluşturulmaktadır ki, bu devlettir. Herkesin ortak rızası sonucu oluşan "genel irade" hata yapmaz, her zaman haklıdır ve her zaman kamu yararına yönelik hareket eder. Tahmin edileceği gibi, genel iradenin yanılmazlığını savunmak oldukça tehlikelidir. Bu görüş, bir çoğunluk istibdadına ilham verebilir.