Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Erdoğan: “Kürt sorunu vardır demek artık ayrımcılıktır” buyurmuşlar. Bu görüşlerinden dolayı kendilerini kutlamamız lâzımdır. 
Ancak, söz “Ermeni sorununa” gelince, hemen herkes adeta sükût etmekte, daha doğrusu, Ermeni Kavimi bir bütün olarak suçlanmakta, dolayısıyla da topyekûn “Türk düşmanı” sıfatıyla damgalanmaktadır. 
Peki bu niçin böyledir? Niçin sap ile samanı birbirinden ayırmadan yargılanmaktadır?... Dahası, Kafkas Ermenileri ile Osmanlı Ermenileri aynı potada görülmektedir. 
Yanlış anlaşılmasın; bendeniz, Ermeni Kavmini herhangi bir ayırıma tabi tutmamaktayım. Zaten hemen hiçbir Ermeni böylesi utanç verici bir görüşe evet demez. Cenabı Hak sizi hangi Kavmine layık görmüşse, o Kavim sizin özünüz demektir. İnkar etmek ise, utanç bir yana, Hz. Allah’a haşa isyan etmek demektir!... 
Bizim üzerinde durduğumuz, kaderin ikiye böldüğü talihsiz bir Kavmin çevresinde zuhur eden menfi vak’alardan bir bütün olarak sorumlu tutulamayacağıdır!... 
Osmanlı’ya isyan eden ve kahpece saldırılarda bulunan, doğrudan Kafkas Ermeni’leridir ki, bu durumda Osmanlı Ermenileri, böylesi bir durumun dışında tutulmalıdır. Çünkü doğrusu budur!.. 
Dahası, Osmanlı Ermenileri, tarihin hemen hiçbir döneminde Osmanlı’ya asla ve asla ihanet etmemiştir. Etmiştir diyen; ya Osmanlı tarihini okumamış veya art niyetlidir. 
Osmanlı Ermenileri kendilerini, o uğursuz akımın pençeleri arasında bulmuş veya bazı yerlerde istemeden isyana iştirak etmeye mecbur bırakılmıştır!... Biz, Osmanlı Ermeni’lerinin en büyük talihsizliği, “Hıristiyan dininden olması” olmuştur. Bir hususta, hemen hepimiz rahatlıkla bilmekteyiz ki, Osmanlı Ermenileri sırf Hıristiyan oldukları için, hokka altına gitmişlerdir. 
Kafkas Ermenileri, yani günümüzdeki Ermenistan Ermenileri, asırlar boyu, Rus egemenliği altında yaşamış, Komünizm döneminde ise tamamen Rus kültürünün tesiri altında, asıl benliğinden fersah, fersah uzaklaştırılmış; Ülke Rus peyki, halkı ise, Rus kültürü ile yoğrulmaya tabi kılınmıştır!... 
Osmanlı Ermeni’lerine gelince. Osmanlı Ermenileri Kavim olarak, Osmanlılığı kalpten benimsemiş, Osmanlı kültürü ile, kendi kültürünü aynı potada eriterek Osmanlı ile bir bütün teşkil etmiştir. 
Yukarıda kısaca dile getirmeye çalıştığım bu iki cemiyetin aralarındaki farkı dikkate almadan, Ermeni adına ahkâm kesmek, boşa çaba sarf etmekten ileri gitmez. 
Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız;
Yukarıda en kısa şekilde özetlediğim Ermeni Kavmi’nin bütünlük meselesindeki özelliği, kaderin bir cilvesiyle ikiye ayrılan bu talihsiz kavmin iki Cemaat şeklini alarak, ikiye ayrılmış olması, onun en büyük talihsizliği olmuştur. 
Önceki satırlarda da belirttiğim gibi; iki Cemaat şeklini alan bu Kavmin, günümüz şartları altında bir bütün olarak değerlendirilmesi yanlışların en büyüğü olmaktadır ki, günümüzde böylesi bir talihsiz dönem yaşanmaktadır!... 
(Azerbaycan soydaşımız, Gürcistan komşumuz vs. Ermenistan ise, ezeli ve ebedi düşman!) Sorarım, böylesi şartlar altında uzlaşabilme imkânı nasıl bulunabilir?... 
Günümüz Ermenistan’ı her ne zaman anlaşabilme yolları arasa, karşısına çıkan: (Karabağ problemi) kaya gibi dikilmekte ve Türkiye mezkur problemi öne sürmektedir!... 
Keza, “Hocalı faciası” da ayrı bir problem unsuru olarak Ermenistan’ın karşısına dikilmektedir!... Ve tabii ki; “Bakü ve Çevresi” olaylarına hiç mi hiç temas edilmemektedir!... 
Bildiğimiz kadarı ile günümüz Ermenistan’ı “Tazminat ve toprak” isteğinde bulunuyormuş!... Bu nasıl bir istektir, nasıl bir diplomasidir bilemeyiz? Ama, bildiğimiz bir gerçek varsa; “Türkiye de, Ermenistan’da” durumun düzelmesine pek sıcak bakmamaktadır diyebiliriz!... Çünkü, bizlerde bıraktıkları intiba özetle budur!... 
Bu durum her iki devletten mi kaynaklanmaktadır, yoksa bir üçüncü devlet mi kumpas kurmaktadır bilinmez?... 
Lâkin bir gerçek varsa, o da her iki hasım devletin bu uğursuz dava’nın haline bir an evvel erişebilme gayreti içinde olmadıklarıdır. 
Türkiye’miz insanı “Sarıkamış Harekatı”ndan günümüze, her daim, sadece Ermeni görmüş, Ermeni ile uğraşmıştır. Çünkü, ona düşman olarak gösterilen sadece Ermeni olmuştur. Bu durum, Batılı devletlerin de işine geldiği için, mezkûr durumu kurcalayan hemen, hemen olmamıştır. 
Tehcir meselesine gelince; Tehcir’de sürgün edilenlerden öldürülen olmuş mu, olmamış mı? Bunun aslını öğrenebilmek için durumu Tarihçilere teslim etmenin en akılcı yol olduğu inancı her geçen gün biraz daha güçlenmektedir. Ancak, bu görüş sadece bizlere yani Türkiye’ye münhasır bir tezdir ve bence hiç de olumlu bir görüşün mahsulü değildir!... 
Bir ülke’nin önemli bir meselesine eğilen o ülkenin Tarihçileri, aynen siyasiler gibi taraf tutmaz mı?.. Tutmaz diyen ya zır cahil veya maksatlıdır. Keza, üçüncü devlet Tarihçileri de böyle bir konuda, kendi devletlerinin paralelinde yorumlarda bulunurlar. Nitekim, bu iddiamı ispat edebilecek yüzlerce de değil, binlerce numune gösterilebilir. 
Kaldı ki, hemen hemen bir çok makalemde şu noktaya ısrarla temas etmişimdir ve tekrarlıyorum: (Vak’a Osmanlı-Türk toprakları dahilinde zuhur etmiştir. Yani, günümüz Ermenistan’ı dahil, hemen hiçbir dış devletin bu konuya muhatap olmaya hakkı yoktur. Bu hususta söz sahibi olan; Osmanlı Ermeni’si ile Osmanlı Türkleridir.)
Siz ona bakın ki, nasıl bir entrika çevrilebilmişse, çevrilmiş ve Türkiye Ermenileri bu davranın dışına itilmiş, hiçbir hakkı olmadığı halde Erivan-Yerevan muhatap alınmıştır?!.. 
Mezkûr trajediden birinci derecede sorumlu olan: (İttihat ve Terakki Fırkası ve de Taşnak, Hınçak Fırkalarıdır.) Günümüz Türkiye’si, İttihat ve Terakki Fırkası’nı, günümüz Ermenistan’ı ise Hınçak ve Taşnak Fırkalarını korudukları müddetçe, bu mesele asla ve asla düzelemez!... 
Meselenin en üzücü yanı da, her iki hasım devletin bu durumu adları gibi rahat bilmelerine rağmen, hâlâ ısrarla yanlışı savunmalarıdır?!.. 
Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü, Sarıkamış’ın acı gerçeğini halkımızdan saklayalım derken, yıllar yılı tekrarladıkları yalana en sonunda kendileri de inanan Türkiye İdarecileri, böylesi bir ortama meydan bırakmışlardır!... 
Ermenistan ise, Çarlık ve Sovyet Rusya’nın Ordularında yer alarak, koca bir İmparatorluğa karşı harekete geçip, daha sonra on binlerce asker telef verdikten sonra, bu dehşetengiz kabahatlerini halkından gizlemeye kalkışarak, “Tehcir meselesinde” rol oynamayı makul görüp, adeta cankurtaran Simit’i gibi sarılmışlardır. 
Bütün bu durumlar, biz Türkiye Ermenileri pek ziyade üzmekte, bizim dedelerimizin karşılaştıkları o acı akıbeti bir an dahi unutamazken, sırf Devletimize zararımız dokunmasın diyerek, çoğu zaman sineye çekerek sadece gündelik hayatımızı yaşamaya çalışıyorduk. 
Ancak bakıyoruz ki, günümüzde şartlar hayli değişmiş ve Türkiyeli Ermeniler adeta ruh gibi görülmeye başlanmış ve böylece bizler kendi ülkemizde, kendi vatanımızda “yaşar-yaşamaz” konumuna geçmişiz!... 
Bazı konularda maziyi kurcalamakta fayda vardır. Hele bu “Tehcir felaketi” gibi trajik noktalara dayanan bir hadiseye dayanıyorsa, akan sular dururdu.
Meselâ; Ermeni Soykırımı; “sözde midir, değil midir” bu muamma durumuna nasıl getirilmiş ve günümüzdeki karmaşık hale gelmesinde kimlerin ne rol oynadıkları bir, bir dikkate alınacak olsaydı, herhalde bu derece dal budak salmazdı!... 
Meselâ: “11 Nisan 2004 Cuma” tarihli “Milliyet Gazetesi”nde çıkan habere bakılacak olunsa, Türkiye’nin ne sağlam dostları(!) olduğu daha açık görülebilir!.. Buyurun okuyun: 
(: ABD. Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını destekleyen bir karar tasarısını onayladı. Komite Başkanı, Robert Menendez’in sundu tasarı, “5’e karşı 12” Senatörün oyuyla geçti. 
Oylama öncesinde Komite Başkanı Menendez, tasarı üzerine değişiklik önergesi sundu. Bunun üzerine, tasarının metninde Türkiye’nin isminin geçtiği tüm ifadeler çıkarıldı. 
Menendez, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 1915 olaylarına ilişkin iyi belgelenmiş kanıtları olduğunu savunarak; “Bu gerçekler inkâr edilemez. Adına ne derseniz deyin; soykırım, soykırımdır.” ifadesini kullandı. 
Komite’nin Cumhuriyetçi Partili Kıdemli Üyesi Bob Corker de, tasarının Türkiye ile Ermenistan’ın arasındaki ilişkilere daha da zarar vereceğine vurgu yaptı. 
Bağlayıcı özelliği olmayan tasarının nihai kabulü için Senato Genel Kurulu’nda da oylanması gerekiyor. WASHINGTON AA.)
Görülüyor ki, dünya üzerinde geçerli olan sadece dünyevi menfaatlerdir ve bu uğurda, koca Devletler dahi, hiç mi hiç utanmadan alçalabilmektedir!...