Geçen gün bir arkadaşıma geçmiş olsun diye ev ziyareti yapacaktım, hastalanmış rahatsızlanmış ameliyat olmuş bir türlü, iş yoğunlundan dolayı hastanede yanına varmadım, en iyisi dedim, evinde ziyaret edeyim. Ama evinin adresini tam olarak bilmediğim için, İkimizin de ortak arkadaşı, Ayşe den ev adresini alayım dedim. Aradığımda meğer, o da gitmemiş benimle gelmek istedi. gününü saatini ayarladık bir sokağın başında tanınmış markette buluşmaya karar verdik.
Ayarladığımız saate ben oradayım ama halen Ayşe gelmemişti.
 15 dakika, 30 dakika derken baktım bir saat oldu halen gelmiyor telefonu açtım. Mübarek güneş öyle bir parlıyor ki telefonda isim listesini görmek mümkün değil. Nerdeyse telefonu tam gözüme sokacam, okuyamıyorum ya derken bir baktım rehberde tam Ayşe’yi buldum. Zaten çokta sinirlenmiştim arama tuşuna bastım. 
-Neredesin ya, ben burada kaldım. Bir saattir seni bekliyorum. 
- Benimi bekliyorsun!?
Bir erkek sesi
- Sende kimsin be?
Allah, Allah bu adamda kim? Birden şalterlerim attı.
-Ben Ahmet.
-Ya ben seni aramadım ki sen de nereden çıktın. 
Karşı taraftan kah kahkaha sesi.. Ben halen düşünüyorum bu adam kim ya? Nihayet o bani sesimden tanımış olacak ki
- Aslı abla ben tablocu Ahmet..
- Ha, çok iyi oldu. Ne zamandır arıyordum seni , neredesin Ahmet? Ne oldu bizim tablo ya 1 ay dedin 3 ay oldu halen getirmedin sen nasıl esnafın bir türlü söz verip te sözünde duran esnaf görmedim. Hayret ya bir kerede sözünüzde durun be adam ..
Ben sinirimi Ahmet’ten çıkara durayım bir baktım bizim Ayşe Hanım köşeyi dönmüş sallana sallana geliyor.
- Ahmet bu hafta tablom atölyemde olacak ona göre verdiğin sözde dur artık. Tamamı.
“İşte Kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş”  ya benim görmeyen gözde bana nelere mal oldu. Maskara oldum ama iyi toparladım. Sinirim geçti mi hayır, Emin olun şimdi sıra zamanında gelmeyen Ayşe Hanımda…