“Türkiye bugün bir Kürtçülük sorunuyla karşı karşıyadır. “Kürt sorunu” değil, Kürtçülük sorunu. Kapsamlı ve köklü bir sorundur Kürtçülük. Çok boyutludur. PKK, Kürtçülüğün silahlı kolu görünümündedir…
“İlk dış görev yerim Paris, Kürtçülüğün merkezlerinden biriydi. Belki Avrupa’da en önemli Kürdoloji ya da Kürtçülük merkeziydi. Burada Kürt enstitüsü vardı. Kürt araştırmaları merkezi vardı ve Kürtler üzerine öteden beri çok araştırmalar yapılmış, çok yayın yapılmıştı, hep yapılıyordu…
“Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemlerinde, belli başlı Avrupa merkezlerinde Osmanlı coğrafyasında yaşayan halkları araştırıp incelemek için çeşitli kurumlar oluşturulmuştu. Bunlar çoktan beri bizdeki Kürtlere de el atmışlardı. Paris’te, Yaşayan Doğu Dilleri Okulu bu kurumlardan biriydi ve burada Kürtçe de öğretiliyordu…1960’larda…
“Fransa’da bulunduğum yıllarda Sovyetler Birliği’ndeki Kürtçülük çalışmalarını da biraz “keşfettim” ve çok şaşırdım. Ruslar, ta II. Katerina döneminde Kürtlerle ilgilenmeye başlamışlar, 19. yüzyıl başlarından beri de bu alanda ciddî çalışmalar yapıyorlarmış meğer…Ruslar Kürdoloji alanında uluslar arası düzeyde uzmanlar yetiştirmişler, ciddî yayınlar yapmışlardı ve hâlâ yapıyorlardı. Bu çalışmalar, Rusya’nın Kafkaslar’a doğru yayılmasıyla birlikte hızlanmış ve Sovyetler döneminde hiç kesintiye uğramadan devam etmişti…
“İsmet İnönü, Lozan’da Musul vilayetinin Türkiye’ye bağlanmasını isterken, Kürtlerin Turan (Orta Asya’da yaşamış Türk halkları) soyundan olduklarını da savunmuş. Resmî tutanakta Paşa’nın şöyle bir cümlesi var: “Kürt halkının İran kökenli olduğu öne sürülmüştür. Oysa, bu iddiayı, Kürtlerin Turan (Orta Asya’da yaşamış Türk Halkları)  kökenli olduğunu kabul eden, Encyclopedia Britannica yalanlamaktadır.”…
“Encyclopedia Britannica’nın dokuzuncu edisyonunda (1875-1889) yayımlanmış olan “Kürdistan” maddesinde yer almıştır. Bu maddeyi kaleme alan kişi Sir Henry Creswicke Rawlinson (1810-1895) adında bir İngilizdir. Rawlinson asker, diplomat ve Asuri tarihi uzmanıdır. Asuri çivi yazılarını okuyan bir kişidir. İran’da, Irak’ta, Türkiye’de uzun yıllar çalışmış, 16 kitabı yayımlanmış, kazılardan çıkan, kayalara kazınmış olan Asuri belgelerine dayanarak Kürtlerin Turan kökenli (Orta Asya’da yaşamış Türk Halkları’ndan) bir halk olduğunu savunmuştur. Milattan yüzyıllarca önce Turan (Orta Asya’daki en eski Türk Yurdu’n)dan bizim bölgeye gelmişler. Rawlinson 1895’te ölmüş. Ölümünden sonra da onun Kürtlerin kökeni hakkındaki görüşleri ansiklopedinin onbirinci edisyonuna kadar (1910-1911) muhafaza edilmiştir…
“Demek ki, İngiliz ansiklopedisi, 1875-1911 yılları arasındaki bütün baskılarında, sürekli olarak Kürtlerin Turan (yâni Türk) kökenli olduğunu yazmıştır. 1911’den sonra ise İngilizler Kürtleri İran kökenli saymaktadırlar! İlginç!
“Bu arada, ne olmuş da Kürtler “Turanlı” (Orta Asya’lı) iken “İranlı” oluvermişler? Koskoca bir halkın soyunu değiştirecek kadar önemli yeni keşifler mi yapılmış? Bunu bilmiyoruz.
“Ama bildiğimiz bir şey var, o da İngiliz politikasıdır. İngiltere, ta William Pitt zamanından beri, Rusya’nın Asya’da, güneye doğru yayılmasına set oluştursun diye Osmanlı toprak bütünlüğünü savunuyordu. 1877-78 Türk-Rus savaşından sonra İngiltere’nin bu politikası yavaş yavaş değişti. İngiltere, Osmanlı toprak bütünlüğü yerine, Osmanlı toprakları üzerinde küçük küçük fakat zinde ulus-devletler kurularak Rus yayılmasının önüne set  çekilebileceği düşüncesini benimsedi, yâni Osmanlı Devleti’ni parçalama politikasına yöneldi. “Turanlı” (Orta Asya kökenli) sayılan Kürtlerin “İranlı” yapılması da bu politika değişikliği sürecine rastlamaktadır…
“Kürtçülük (1787-1923) başlığını verdiğim bu kitap…siyasî tarih perspektifiyle kaleme alınmıştır…bu dönemde Osmanlı Devleti batmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarih sahnesine çıkmıştır. Kürtçülüğün tarihsel kökenleri o döneme uzanır. O dönemde saldırgan Avrupa, Kürtleri de kullanarak, adım adım Osmanlı Devleti’ni parçalamaya yönelmiştir: Avrupa önce, Kürtleri ve Kürdistan’ı keşfetmiş; ardından, Kürtçülüğün teorik altyapısını oluşturmuş ve Rumeli’yi parçalayıp hallettikten sonra da gözlerini Anadolu’ya çevirmiştir. O sürecin son beş yılında Avrupa, Anadolu’yu parçalama ve bir Kürdistan kurma operasyonuna sarılmıştır…” ( Bilâl N. Şimşir, Kürtçülük, Nisan 2007, s. 9-18 )
X
Küllü / bütünü bilmeyen, cüz’ü / parçayı algılayıp kavrıyamaz. 
Ancak bütünü bilen, parçayı yerli yerine koyabilir.
Onu anlayıp kavrar.
Fakat bütünü bilmeyen, parçayı asıl yerine oturtamaz.
Teferruat ve ayrıntıda boğulmamak, ayrıntıda gaflete düşmemek için; olayların perde arkasındaki asıl gaye ve maksadı bilmek ve görmek gerek. 
İşte bu asıl ilim, işte bu gerçek görüş yâni basîret denen şeydir.
Maddede mânâyı görmektir.
Olanda, sonra olacağı görüp keşfetmektir.
İşte, son çeyrek asırdır hâdiselerin hâl dilinden anlıyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlık defteri dürülmek isteniyor!
Asırlar ötesinden gelen Büyük Türk Milleti’nin esamesi; öz vatanında  -maddeten ve mânen-  silinmek isteniyor!
“Ke en lem yekün!” / “Hiç olmamış gibi.” olsun deniyor!
“Demokratik Özerklik” gibi yaftalar; gerçek niyet, arzu ve emellerini örtmeye çalışan; paravan, kamuflaj ve aldatıcı sözlerdir.
Öyle bir cür’et ve cesaret atmosferi içindeler ki, gizli hedef ve maksatlarını dışa vurmaktan kendilerini alamıyorlar.
Çünkü mızrak, artık çuvala sığmıyor!
İhanet, her taraftan kendini ele veriyor.
X
Sarmışken zafer sarhoşluğu(?) her yeri!
Takke düştü, kel göründü gayri.