Kur’an; kâinat tılsımının muamma ve sırlarını keşfeder, halleder. Bir keşşaf, bir keşfedicidir.
     Kur’an; Hâl, istikbal ve geleceğin en büyük bir mürşidi, en büyük irşat edicisidir.
     Kur’an; rehber-i âzam, en büyük bir rehberdir.
     Kur’an; her idrak, derk ve algı sahibinin anlayacağı gibi, değil sadece bu asrın / bu yüzyılın; hattâ önümüzdeki asır insanları için de, onları fikir karanlıklarından kurtaracak, aydınlatacak ve irşat edecek bir yol göstericidir.
     Kur’an; yalnız bu vatan, bu millet için değil, İslâm Âlemi ve tüm insanlığın ihtiyaç ve gereksinimlerine cevap veren ve verecek olan, içinde sayısız kitapları bulunduran, muazzam bir külliyat yani kitaplar hazinesidir.
     Kur’an; tarihte hiç görülmemiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan insanlık için, bir halâskâr / bir kurtarıcıdır.
     Kur’an; insanlığın tüm sıkıntılardan kurtulması için, ne pahasına olursa olsun, onun nurlu / aydınlık ve parlak sûre ve âyetlerini dikkatle ve tefekkürle okumasından başka bir çaresi olmayan; İlahî, ulu bir kitaptır.
     Kur’an; hakikatleri tüm dünyaya haykırmak için, kâinata bakan çok yüksek bir tepeye çıkılarak ilân ve duyuruda bulunulacak, eşsiz bir kitaptır.
     Çünkü Kur’an; nur ve feyiz hazinelerinin  kaynağı. İrfan, kemâl ve mükemmelliğin menbaıdır.
     Kur’an; devamlı bir şekilde her gün, her saat okumamız gereken çok istisnaî bir kitaptır.
     Kur’an; öyle bir kitaptır ki, bir kimse allâme-i cihan olsa bile, yine de Kur’an’ın talebesidir.
     Kur’an’a lâyık bir öğrenci olmak ise, öylelerinin de üstünde titizlikle durabilecekleri İlâhî / Göksel bir kitaptır.
     Zira, Kur’an okumak; her zamanın en büyük, en hayatî zaruret ve ihtiyacıdır. Bundan kim  gaflet ederse; kendini aldatan enaniyet, benlik ve egosu yüzünden büyük bir mahrumiyete düşer.
     Kur’an’ın bir satırından bile edinilecek istifadenin; bir miktarının dahi karşılığını ödemenin imkânı olmadığı gibi, bu minnettarlığı ifade etmenin mümkünatı da yoktur ve olamaz da.
     Çünkü Kur’an; inançsız insanı, ebedî olarak tek başına kalacağı hapisten kurtarıyor.
     Bakî / daimî ve sonsuz yani sermedî bir âlemin saadet ve mutluluğuna kavuşturuyor.
     Bu kavuşmayı sağlayacak, hakikatler hazinesinin anahtarını bahşediyor.
     Kur’an; dikkat ve tefekkürle okuduğu takdirde insanı; çok büyük bir nimete mazhar eder.
     Kur’an; yeryüzünün bu asra kadar görmediği bir vahşet ve dehşetin sebebi olan dinsizlik ve ilhadı; ortadan kaldıran ve kaldıracak olan; her türlü maddî-mânevî sebep, çare ve yolları gösteren bir kitaptır.
     Kur’an; öyle bir kitap ki, değil sadece ona inananlar; ona inanmayan insaf ehli âlim ve bilginler dahi, onun cihan-baha yol gösterici fikirleri karşısında saygıyla eğilmekten kendilerini alamıyorlar.
     Kur’an; kalplere kuvvet ve gıda, ruhlara şifadır.
     Kur’an; hem zikir, hem fikir, hem hikmet, hem ilim, hem hakikat, hem şeriat / hem din / hem İslâm, hem de sadırlara / göğüslere şifadır. Müminlere / inananlara hüda / doğru yoldur.
     Kur’an; kısaca rahmettir. Çünkü Kur’an; bir çözümdür. Mes’ele ve problemleri çözendir.
     Geçmişi ve geleceği aydınlatan bir nur, bir ışık, bir aydınlık âlemdir.
     Herkesi rahmet kanatları altına çağıran; ana şefkatini, baba himayesini, vatan kucağını bağrında barındıran; çok yönlü, çok sesli, çok yüksek manevî bir hâmi, nuranî bir sığınak, güvenli bir limandır.
     Sığınan kurtulur, dışında kalan mahrum kalır. Fakat:
     “Men talebe ve cedde vecede.”
     “Kim bir şeyi ister ve gayret gösterirse, istediğini elde eder.”
     Velhâsıl:
     “Elde Kur’an gibi bir mu’cize-i bâkî varken,  
     Başka bürhan aramak aklıma zâit görünür.”