Röportaj: Aykut Ünker

Sanat tarihinde de yerini alan ülkemizin ünlü usta sanatçılarından olan Ekber Yeşilyurt ile sanat üzerine önemli bir söyleşi daha gerçekleştirdik

Usta sanatçı Ekber Yeşilyurt, “Yaşasın 23 Nisan” sözü ile konuşmasına başladı. “Sanatçı, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ilk ışığı duyan insandır.” Mustafa Kemal Atatürk’ün sanatçılar için söylediği bu güzel sözü de bizlere hatırlattı.

-Ekber Yeşilyurt 23 Nisan diyince aklınıza ne geliyor.? 

-İlkbahar mevsiminde ağaçlar çiçeklerini açar her şey tabiat yeniden canlanır her şey güzel ve renklidir kuşlar cıvıldaşır, göçmen kuşların yeni yuvalar için bulundukları yerleri terk edip sıcak yuvalar aradıkları gibi, bizimde ruhumuzun en ince derinliklerinde hissedilen Atatürk sevgisi sıcaklığı gelir aklıma ve her 23 Nisan da daha da güçlenip pekişiyor.

Bu günler ülkemiz için bir yas günü olmamalı. Büyük Önder Atatürk’ün ölüm günü olan on kasımlar, çocukların kara önlükleri üzerinden beyaz yakalarını çıkardıkları yaslı bir gün olarak zaten anılıyor. Atatürk çağdaş bir toplum için Baharın başlangıcı 23 Nisan’ı çocuklara armağan etmiş ki geleceği güzelliklere taşısınlar. Çocuklar bir gün koca adam olunca da yaptığı sanatsal ve sosyal hizmetleriyle Atasını anması ve sürekli yaşatılması gerekmektedir.

Çünkü o hep yenilikçi olmuş, yenilikçi ve ilerici kalmıştır. Onun için “Bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan söz edin” demiştir. Türk toplumunu ileri bir sanatsal düzeye ulaştırmayı başarmış, sınırsız ve imtiyazsız sanatçı bir toplum haline getirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat alanında sahip olduğu temel ilke ve görüşler sanatçı ve sanatseverlerin çalışmalarında ve hedeflerinde temel kaynak olarak kabul edilmelidir. Günümüz sanatçı ve sanatseverleri bunu prensip olarak çalışmalarına yansıtabilmektedir. Ülkemizde sanat platformunda birçok gelişme yaşanmış, genç yetenekler sanata kazandırılmıştır. Bu sayede gelişen bir ülke olarak toplumun daima ayakta durmasını sağlayan ve başarılı olan Türk Resim Sanatı diğer ülkeler arasında da saygın bir yer edinmiştir.

1960 sonrası fikir oluşumlarının, ülke gerçeklerini eleştirel bir tavırla irdeleme eğilimlerinin bu yöresellik biçiminin oluşmasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Toplumsal gerçekçi sanat görüşleri özellikle genç kuşak sanatçıları tarafından büyük ölçüde paylaşılmıştır.

Geleneksel halk sanatlarımızdan kaynaklanan çağdaşçı bir resim anlayışının gelişmesi de yine bu döneme rastlar. Resmin derinlikten yüzeye kaydığı, primitif Doğu sanatlarının Batı resmine kaynak oluşturduğu modern kavramlarla, Türk resmindeki bu gelişme arasında tarih farkı bulunmaktadır elbet. Gelişen ve küreselleşme yolunda olan bir ülkede yaşıyoruz. Doğal olarak kendimizi teknolojik gelişmelerin önüne atmak zorundayız. Her alanda olduğu gibi kültür ve sanat alanında teknolojik gelişmeler tabi ki çok önem kazanmaktadır. Bu gelişmeleri yakından takip etmek sanatçı bir toplumun görevidir.

Günümüz resim sanatçılarını kategorize etmiyorum. Tabi ki isim yapmış resim sanatçıları var ama kendilerini değil resimlerini yorumlayabiliriz ancak. Bana göre herkes resim yapabilir, yetişkinler, çocuklar, akıllılar, deliler; daha çok kendilerini anlatmak için yaparlar. Çünkü her insan kendini anlatma çabası içerisindedir. Bazı insanlar ressam olmayı düşünmeden resim yaparlar aslında. Onlara belli bir yöntem göstermek de yanlış olur, çünkü onlar yapabildiklerinin en iyisini yaparlar kendilerine göre. Öyle bir şey ki yaptıkları her eser dürüst ve kanıt gerektirmeyen eserler olduğu için yeteneklerine inanmak gerekir.

-Sayın Yeşilyurt çalışmalarınızı hangi tarzda yapıyorsunuz?

-Aslında Natüralizmi seviyorum. Çalışmalarımda doğanın gerçekliğini yansıtabilmek için daha çok natürel renkler kullanmayı tercih ediyorum. Yağlı boyanın tat ve çekiciliğini tuvallerime yansıtmayı seviyorum. Atatürk portrelerimde koyu renkler hakim... Rembrant’dan feyiz aldım. Rembrant ışıkçı bir ressamdır. Öne çıkarmak istediği nesneleri ışığa alarak diğer yerleri koyu renklerle kaybeder. Ben de buradan yola çıkarak bilhassa Atatürk portrelerinde Atatürk’ün yüzünü ön palana çıkarmak için ışık kullanıyorum, arka fonu da genellikle koyuda bırakıyorum. Şunu söylemek istiyorum; mademki ben resim yapıyorum ve bunun üzerine ben ressamım diyorsam, benim için dünyada kim olursa olsun, hangi millete ve dine mensup olursa olsun ve hangi ülkenin lideri olursa olsun benden istenirse o kişinin resmini de yaparım.  Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi, olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, din, dil, ırk ayırımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur. Gençliğe, spora, Türk kültür ve sanatına değer vermiştir. Onun bu alanda gösterdiği çaba ve gayretle kültürümüzde olduğu gibi yaşıyor, sanatımızı da beraberinde ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bu yüzden resimlerimde Atatürk’e çok önem veriyorum. Türk İnkılabı, toplumu dogmalardan kurtarmış özgür düşünceye ve bilime yöneltmiştir. 

-Ekber Yeşilyurt size sanatı üç kelime ile anlatın desem? 

-“Sanat güzelliğin ifadesidir” Bunun sonucu olarak, toplumda resim ve heykel karşısında eski çekingenlik yerini hoşgörüye bırakmıştır. Atatürk’e göre, “sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözlü olursa şiir, name ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”

Millet hayatında sanatın değerini takdir eden Atatürk, “ Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olmaz.” “ Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur.” diyerek sanatın önemini ve millet hayatında sanatın rolünü açıklamıştır. Atatürk, her şeyden önce sanatçılara sanatçı ruhuyla elini uzatmıştır: “Sanatkar, cemiyette uzun çalışma ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” Resim konusu incelendiğinde Cumhuriyet öncesi dönemin güçlüklerine karşı, Cumhuriyet döneminin devletçe sağladığı yararlar çok belirli şekilde ortaya çıkar.

Taki tanzimattan bu yana Türkiye’de resim yapılmakta, ancak müzelerin bulunmaması, ressamlarımızın ve eserlerinin tanınmasına ve değerlendirilmesine imkan vermiyordu. Atatürk bu imkanları Cumhuriyetin ilanından sonra bizzat ilgilenerek sağladı ve bunu Anadolu’ya taşıdı. Bize bu imkanları sağlayan Atamızı bir daha nimetle ve şükranla anıyoruz...

-Bu günkü ortamda resimler üretebiliyor musunuz? 

- “Silaha karşıyım, kullandığım en büyük silahım kültür ve sanat.” Resimlerimde silaha yer vermiyorum elbet. Barış ve dostluktan yanayım her zaman için. Bunun sebebi ise sadece yaşadığım kültür. En büyük silahım kültürüm. Atatürk portrelerini çizdiğim zaman üzerimde negatif enerji varsa da onu atıyorum. Daha üretken oluyorum.

Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü özümsedim, bu nedenle resimlerimde barışın simgesi olan Atatürk hakimdir.

 Geçmişte yapmış olduğum bir Atatürk portrem Herald Tribune ve Milliyet Gazetelerinin düzenlediği “Uluslararası Atatürk” konulu portre yarışmasında dereceye girdi.

- Ekber Yeşilyurt için portreci ressam diyebilir miyiz.?

- Hayır ama çok portre yaptım bu nedenle Portreci bir ressam oldum çıktım. Atatürk’ün resmini yaparken hiç zorlanmıyorum. Şöyle ki; alt yapıyı kurduktan sonra fırçayı elime alır almaz sanki Onun ruhu ile yaşıyorum. Fakat başka portreleri yaparken bu şekilde olmuyor tabii ki. Portre çizmek zor bir iştir. Hele Atatürk’ün portresini yapmak daha zor bir iştir. Çünkü Atatürk’ün yüz karakteri her dönemde ayrı bir ifade taşıyor. Gençliği ayrı, orta yaşlılığı ayrı, son dönemleri ayrıdır ama ben zorlanmadım. Bir de bazı topluluklarda hala Atatürk’ü dinsiz ve inançsız diye nitelendiren insanlar var. Ancak Atatürk var olan bütün dinlere karşı saygılı olmuş ve hatta İslam dininin yayılması için çaba sarf etmiştir. Her savaşa giderken, her tesis açılışını yaparken dua eder hatta TBMM açılışında bile Ankara Müftüsü’nü yanından eksik etmemiştir. Çizdiğim bir resimde Asker Fevzi Çakmak, sivil giyimli Atatürk ve din adamı olarak da Ankara Müftüsü açılışta dualarını ederken görüntüledim. Yine bir eserimde Atatürk ve Sultan Beyazıt Camii Hocası Abdurrahman Kamil Efendi’yi resmettim. 13 Haziran 1919 yılında Abdurrahman Kamil Efendi, Cuma hutbesinde şunları söylüyordu; Milletin namusu ve istiklali tehlikeye düşmüştür. Bu şartlar altında padişah olsun, halife olsun adı ve unvanı ne olursa olsun varlığının sebebi hikmeti kalmamıştır. Yegane çare-i - halas, halkımızın doğrudan doğruya hakimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Bunun için Mustafa Kemal Paşanın çevresinde birleşmek gerekir demiştir. 

Yine Amasya Müftüsü Hacı Hafız Terfik Efendi sohbet halindeyken Atatürk’e “Amasya halkı vatan müdafaası, din müdafaası ve devlet yolunda mücadele edenleri bağrına
basmakla iftihar edecektir.”

Yaşasın 23 Nisanlar..