1946 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ali Poyrazoğlu aslen Ordu-Fatsa’lıdır. Pertevniyal Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Poyrazoğlu oyunculuk kariyerine İstanbul Şehir Tiyatroları’nda başladı. Sahne aldığı tiyatrolar arasında Dormen Tiyatrosu, Kent Tiyatrosu, Ulvi Uraz Tiyatrosu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu bulunmaktadır. New York Broadway’de sahnelen “Pera Palas”adlı oyunda İngilizce başrol oynadı. 1972 yılında Poyrazoğlu Tiyatrosunu kurdu. Ayla Algan, Müjdat Gezen, Şener Şen, Savaş Dinçel, Nilgün Belgün gibi birçok isimle sahne aldı.1970 yılında sinemaya başladı. 1989’da 2’ci Ankara Film Şenliği’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, “9” (Dokuz) filmindeki rolüyle ise 2003’de 8’ci Sadri Alışık Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazandı. Ali Poyrazoğlu’na 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı unvanı verilmiştir Oynadığı oyunların, rol aldığı sinema filmlerinin arkasından yazar, senarist, yönetmen, televizyon programları, radyo programcılığı, çevirmenlik, seminerler, konferanslar derken dolu dolu yaşanan ve dur durak bilmeden devam eden sanat yoluna son hızıyla devam etmektedir. Beni kırmayıp o değerli zamanından bana yer ayırdığı için ve sorularımı samimiyetle cevapladığı için ünlü Tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’na teşekkür ediyorum.

Ali Poyrazoğlu özünde kimdir diye sorsam? 

Çalışmayı çok seven ve yaptığı işlerle çok eylenen biriyim


Ali Poyrazoğlu, çok şapkası olan, çalışmayı seven, yaptığı işlerde çok eğlenen, tiyatro, sinema, televizyon oyuncusu. Radyoda program yapar, televizyonda talk show yapar. Yabancı diller konuşarak büyüdüğü için çeviri yapar, Türkiye’de oynamaktan sıkılınca yurtdışına gider. (Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Yunanistan’da) onların dillerinde oyunlarını oynar. Üniversite hocalığı yapar ve Türkiye’deki en büyük şirketlere, kurumsal yapılara da marka derinliği, inovasyon, motivasyon, insan kaynakları konusunda eğitimler, seminerler, konferanslar verir. Kendini meşgul tutmaktan, çalışmaktan hoşlanır. Ama zamanı da iyi yönetme meraklısı olduğu için yılın 7 ayında bu işleri yapar 5 ayında da hiç bir iş yapmaz. Sadece spor yapar ve kitap okur. Aynı zamanda kitap yazar. Ali Poyrazoğlu eczacı bir dede ve eczacı bir baba gibi oda eczacıdır. 1 kız, 2 erkek kardeş olan Ünlü tiyatrocu 3 kardeştir. Kardeşlerini ve anne babasını kaybetmiş olan Ali Poyrazoğlu’nun Hollanda’da yaşayan 1989 doğumlu bir oğlu var.

Tiyatroya nasıl başladınız?   

Yemek masasının  altı artık benim tiyatro sahnem oldu


Ben ilk tiyatroya gittiğimde 5 yaşındaydım ve  çok korktum. Hamlet oynuyordu. Oyunda Hamlet’in babasının ruhu çıkınca hortlak çıktı diye çok korktum. Çocuklar korkularını yenmek için kurcalarlar. Bende tiyatroyu kurcalamaya başladım. Tiyatronun, kırmızı perdenin arkasında, eğlenceli düşler alemi olduğunu biliyordum sadece. Evdeki yemek masasının altına girdim. Çünkü yemek masasının üzerinde kırmızı kadife örtü vardı. Demek ki, bunun altında tiyatro var diye düşündüm. Masanın altı artık benim sahnem oldu. Hemen bir oyun kurguladım. Oyunun adı “Tenten Afrika Çöllerinde Kargalara Karşı” ilk oyunumu aileme izlettim. Hem de onlara bilet sattım. Böylece ben tiyatroya başlamış oldum.

O yaşta kendinize örnek model seçtiğiniz biri var mıydı?


O yaştayken örnek aldığım biri yoktu. Ama ben çok şanslıydım. Çünkü okumuş aile çocuğuydum. Annem klasik müzikle ilgiliydi. Keman çalardı, Rusça, Fransızca gibi yabancı diller bilirdi. Evde kitap okunur, müzik dinlenir, tiyatroya, sinemaya gidilirdi. Dolayısı ile bende bu kültürle yetiştirildim.

Sizce Tiyatronun bu günkü durumu nedir. Yeterli verimi alabiliyor musunuz?

Ben tiyatroyu açtığım günden beri seyirci beni sahiplendi ve bırakmıyor


Eğer tiyatronun bugünkü durumundan şikayetçiyim, memnun değilim dersek çarpılırız. Ben Türkiye’de işini yapan, herkesin şikayet etmeden ilerleyebileceğini düşünüyorum. Tabi ki ülkemizde, çevremizde olup biten siyasi çalkantılar, gerilmiş siyasal ortam, savaş, bir türlü barışa ulaşılamamış gibi tatsız durumlar, tiyatronun gidişinden çok birey olarak beni etkiliyor. Ben, bir türlü hallolmamış sorunlarla boğuşan ve yıllardır o iç sorunlarını, siyasal sorunlarını halledememiş, kendisi ile barışamamış, insanların giderek birbirilerini ötekileştirdikleri bir toplumda, bir sanatçı olarak bütün olan bitenlerden çok rahatsızım. Ama tiyatroya seyirci geliyor mu? diye soracak olursanız, bizim böyle bir sorunumuz yok. Ben tiyatroyu açtığım günden beri seyirci beni sahiplendi ve bırakmıyor. Ben onların hem abisiyim, hem kardeşiyim, hem arkadaşıyım, hem sevdikleri oyuncuyum. Onlar için bir düşünce adamıyım. Yazıyorum ve fikirlerimi onlarla paylaşıyorum. Onun için benim seyirciyle olan ilişkim hep sıcaktı. Halada öyle ve ben bunu hissediyorum. Bana diyorlar ki, sen bu kadar insanı nereden bulup getiriyorsun. Ben bu tiyatroya 40 yılımı verdim ve bu seyirciyi ben tıpkı kumbaraya para atar gibi teker teker biriktirdim. Başka oyunlarıma geldiler, beğendiler, kaldılar vetakipçim oldular. Yazdıklarımı okudular, televizyonda yaptıklarımı izlediler, filmlerime gittiler yani biz seyircilerle yakın akrabayız, dostuz ve arkadaşız.

Tiyatro camiasında sizden sonra gelen nesilden en çok kimi beğeniyorsunuz?

İşini, saygıyla yapan ve tiyatroyu bırakmadan oyunculuğuna devam eden meslektaşlarımı seviyorum


Bizim mesleğimizde, bizden önce gelen ya da bizden sonra gelen diye bir şey yoktur. Bizden önce gelenlerinde bir kısmına benim çok büyük hayranlığım var. Bir kere, tiyatro mesleğine kendini adayan bütün meslektaşlarıma çok büyük saygım var. Tiyatro büyük bir özveriyle yapılan bir meslek. Sadece bizde değil dünyanın her yerinde bu böyle. Onun için bu mesleği seçip insanların yaşamla olan ilişkilerine, biraz neşe, biraz farklı bakış, biraz yeni düşünceler katmak, insanın kendi özünü, çevresindekilerin özünü görebilmesi için gündem açan bir mesleği yapan herkes çok önemli bir iş yapıyor. Bütün meslektaşlarıma benim çok saygım var. İyi tiyatrocuları, iyi sinemacıları, işini saygıyla yapan ve tiyatroyu bırakmadan oyunculuğuna devam eden meslektaşlarımı seviyorum.

Yeni oyuncularla ilgili neler söyleyebilirsiniz. Eski oyuncularla farklılıklar var mı? 

Oyuncunun yaratıcılığı yorumlamaya başladığında ortaya çıkar


Eski oyuncularla yeni oyuncular arasında çok büyük bir farklılık yok. Dünyada hala aynı oyunculuk yöntemleri öğretiliyor. Onun üstüne geldiği farklı olduğunu iddia eden yöntemlerinde alfabesi daha önce yerli yerine oturtulmuş. Stanislavski yöntemi denilen yöntemden yola çıkarak, onun dallara ayrılmış, kendini farklılaştırmış, mesleği öğrenmeyi, öğretmeyi, bir rolü yorumlamayı farklı bir biçimde çözmeye çalışan yöntemler var. Ama hepsi, tıpkı müzikte olduğu gibi, solfej bilmeden müzik yapılamaz. Klasik tiyatro eğitimini bileceksin, işin notasını öğreneceksin sonra notayı öğrendikten sonra istersen halk müziği yaparsın, ister klasik müzik yaparsın, istersen pop müzik yaparsın. Ama önce nota öğrenmelisin. Bizim mesleğin notasıda stanislavskinin kurallarını tesbit ettiği moskova sanat tiyatrosundan çıkmış olan stanislavski ve arkadaşlarının dünyaya sunduğu, dünyanın her yerinde kullanılan stanislavski oyunculuk yöntemi. Ama bunun bugün bin tane farklı yorumu var. İstediğinle ilişki kurabilirsin, ama bu işin notası bu. Sonra ister epik yöntemde açık bir şekilde kendini dene, ister kapalı biçim oyuncu ol, ister halk tiyatrosundan faydalan. Ama önce oyunculuğun klasik kurallarını öğrenip, vücudunu iyi bir enstrümana dönüştürüp, kendinizi hazır hissettikten sonra sahnede her şeyi istediğin gibi yorumlayabilirsin. Ayrıca oyunculuk bir yorum mesleği olduğu içinde yorumlamak oyuncunun doğal hakkıdır. Oyuncunun yaratıcılığı yorumlamaya başladığında ortaya çıkar. Yoksa yazarın yazdığını ezberleyip sahneye çıkıp onu tekrarlayan papağan olur. Oyuncu yaratıcıdır, yorumcudur. Farklı yorumuyla, farklı bakışıyla çalıştığı eser arasında ilişki kuran herkes benim için mesleğe saygılı bir meslektaştır.

İzleyicilerinizin çoğu kadınlardan mı yoksa erkeklerden mi oluşuyor?


İzleyicilerimin çoğu kadınlardan oluşuyor. Türkiye’de ve diğer ülkelerde oynadığım tiyatro oyunlarında, tiyatroyu genelde kadınlar ayakta tutuyor. Biletleri alıp arkadaşını, sevgilisini ya da kocasını tiyatroya kadınlar getiriyor. Dünyanın her yerinde tiyatroya kadınlar erkeklerden daha çok sahip çıkıyorlar ama bu erkekler sahip çıkmıyor anlamına gelmesin.

Tiyatronun zirvesinde olan birisiniz ki bu sadece tiyatroyla sınırlı değil, televizyon dizileri, senaryo  yazıyorsunuz, kitap yazıyorsunuz, sinema filmleri, televizyon programları,  radyo programları,.. gibi saymakla bitmiyor. Hiç yoruldum dediğiniz oldu mu?  

Hiç bir sezon tiyatromu kapatmadım ve oyunumu oynadım


Bazen yaptığım işlere bakıyorum, Allahım bunların hepsini ben mi yaptım diyorum kendi kendime. Yaz çiz,  oyna. Çevir, radyoda program yap 65 tane film çevirdim. Ben Türkiye’de tiyatrosunu kapatmadan sürdüren iki, üç kişiden biriyim. Hiç bir sezon tiyatromu kapatmadım ve programımı hep uyguladım, oyunumu oynadım. Bizim mesleğimizde kendini yenilemezsen paslanırsın ve mesleğin dışına düşersin. Sadece meslek için değil, hayatın dışına düşmemek için dünyadaki, ülkedeki ve kendindeki değişiklikleri iyi okuman ve onlara göre kendini yeni baştan formatlaman gerekiyor.
Ben bir meslekte yorulunca öbüründe dinleniyorum. Sinemadan yorulunca tiyatro, tiyatrodan sıkılınca radyo, radyodan sıkılınca televizyon programı yapıyorum.

Tiyatrocu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?


Ben bir ara resim yapıyordum ama ben tiyatroyu çok seviyorum. Yine tiyatrocu olmak isterdim.  

Bu kadar yıl tiyatro yapıyorsunuz hiç devlet desteği aldınız mı?


Tiyatronun aldığı en büyük destek bir aylık gazete ilanı parasıdır. Hepsi o kadar. Ciddi bir destek yok.

Hem iş hem özel yaşantınızda hata yaptığınız oldu mu?   


Ben hatalarımın üniversitelerinden mezun oldum


Benim işim hep hatalarımı düzeltmeye çalışmak. Onun için ben başarılarımın nedeninin tahsilim olduğunu düşünüyorum. Ben hatalarımın üniversitelerinden mezun oldum. Bu dünyanın en büyük tahsilidir. Hem sanat hayatımda hem özel hayatımda yaptığım hataların üniversitelerinden mezun olduğum için bu güne kadar kendimi taşıyabildim. Star olabilmek çok zor bir şey değil ama star kalabilmek çok zordur. Ben 30 yıldır Starım.                                                                                                            

Hiç meydan okuduğunuz oldu mu?


Ben her gün kendime meydan okuyorum.

Kadına şiddet hakkında düşünceleriniz nelerdir? 

Yamuk düzende doğru hayat olmaz


Kadına şiddet meselesinin, hala dünyanın, sadece bizim değil, bu ülkenin içinden çıkamamış olmasından dolayı nefret ediyorum ve çok büyük rahatsızlık duyuyorum. İlk oynadığımız oyunun adı “Hakkımı ver Hakkı” idi. Oyunu Aziz Nesin’in, kadın erkek meselesi üzerine yazdığı bir oyundu. Bir ülkede ilk kurulan bir tiyatroda oynanan ilk oyunda eğer bir ülkede kadın erkek eşitsizliğinden söz ediliyorsa, o ülkede kadınlar haklarını alamıyorlarsa, o ülkede erkeklerin bir kısmınında haklarını alamadığının işaretidir bu.  Yani düzenin yamukluğunun işaretidir. Yamuk düzende doğru hayat olmaz.

Evlilik ve aşk hakkında neler düşünüyorsunuz? Evlilikler neden çabuk bitiyor?

Herkes kendi evliliğini okumasını öğrenmeli


Her vakanın ayrı bir vaka olduğunu bilmemiz lazım. Evliliği yürümeyen bir çiftin başına gelen sorunlar başka bir çiftin sorunlarına çare olmuyor. Onun için herkes kendi evliliğini okumasını öğrenmeli. Nelerin yolunda gitmediğini, İnşa ettikleri evliliğin, inşaatın neden çökmek üzere olduğunu (kötü harçmı kullandılar, temelimi yanlış attılar, sonra binayamı bakamadılar yoksa ucuz malzememi kullandılar) gibi herkes kendi inşaatını gözden geçirecek. Evliliği ayakta tutabilmek için, evlilik depremine dayanıklı kuruma çevirmek için, herkes kendi evliliğini eğer bir tıkanma varsa gözden geçirecek. Ama sadece evliliği okumak yetmiyor. Bireylerinde kendisini okuması gerekiyor. Dünyanın en zor okuması insanın kendini okumasıdır. Eğer kendini okuyabiliyorsan, kırılma noktalarını çözebiliyorsan, içinde fırtınalar, çalkantılar varsa onları hangi rüzgarların estirdiğini çözebilirsen ve kendinle barışık yeniden başlayabilirsin. Onun için herkes önce kendini okuyup, kendinle el sıkışmayı öğrenecek ki evliliğini de, birlikteliğini de okuyabilsin. Yeniden, sevgilisiyle, eşiyle sarılabilsin, el sıkışabilsin, yeniden inşa edebilsin.

Vazgeçilmezleriniz nelerdir?


Benim vazgeçilmezlerim, Tiyatrodur, Sinemadır. Ama ilk önce ben bir kitap okuma tutkunuyum. Ben her zaman kitap okurum. Sabah kalkınca kitap okurum, gece yatmadan kitap okurum. Her zaman kitap okuyorum ve yazıyorum. Bu bana çok büyük bir haz veriyor. Kitap okumaktan asla vazgeçmem.

Hayat felsefeniz nedir?


Her anın içini bir yaşam süresiymişçesine dolduracaksın, her saniyesini doğru dürüst değerlendirip hakkını vererek bu dünyadan gideceksin. Onun için anı yaşayacaksın ama hakkını vererek yaşayacaksın. 
Siz büyük bir şöhretsiniz ve insanların size karşı aşırı ilgileriyle çok sık karşılaşıyorsunuz. Bu ilgiden sıkıldığınız oldum mu?  
Beni bu güne taşıyan seyircimle dostluk, arkadaşlık, kardeşlik ilişkim olduğunu biliyorum. Onlara çok şey borçlu olduğumu biliyorum. Benden bir şey talep ettikleri zaman yapmaya çalışıyorum. Benim kabız şöhret numaralarım yok. Bunun görgüsüzlük olduğunu düşünüyorum.  

Bir anınızı anlatır mısınız? 

Müjdat Gezen bana elektrik verdi

 
Müjdat Gezen bana elektrik verdi. Evet! sahnede elektrik verdi. 
Gece saat 3’te ben Müjdat’ı telefonla aradım. Diyorum ki “Ben ruhh!. 3 gün sonra beyin humması geçireceksin.” Çat kapatıyorum telefonu.
Ertesi gün tiyatroya geliyor. Yüzü bembeyaz olmuş. “Müjdat de oldu” diyorum. Diyor ki “ruhlar telefonla arıyor. 3 gün sonra gelip alacaklarmış beni” diyor.
Ertesi gün bir daha arıyorum “aloo ruh konuşuyor. Ulan ispiyoncu!! Pis dedikoducu Tiyatroda herkese söylemişsin” dedim.
Ertesi gün geldi “Ali ruh bana küfür etti, her şeyi biliyor. O burada” dedi. Ama korkudan bembeyaz olmuş.  
Son gün “aloo. Ben ruh geldim İstanbul’dayım yarın seni sahnenin üstünden alıp götürüyorum” dedim çat kapattım telefonu.
Ertesi gün sahnedeyiz oyun oynanıyor. Ben bunun üstüne doğru gidiyorum. Seyirciye çaktırmadan “ben ruhh. Ali’nin cismine büründüm. Seni almaya geldim.”diyorum. Amacım onu sahnede bayıltmak. Dedi ki ‘’seni burada sarsacağım demesiyle birlikte elektrik verdi bana. Evet! Elektrik verdi. Hepsi numaraymış hergele yemiyormuş. Tiyatronun teknisyeniyle anlaşmış, kabloları alttan geçirmişler sahneyi delmişler elektrik kablosunu çıkarmışlar, bu arkasından sokmuş bantlamış, ucunu da buradan çıkartmış. Bana kablonun ucunu bir yapıştırdı. Ben o akımla sahneden bir fırlamışım. Öndeki kadının kucağında buldum kendimi.  Kadını ısırıyorum. Seyirci anlamadı tabi. Oyuncu kadını ısırıyor Tiyatro nereye gidiyor diye konuşuyorlardı.

1980 darbesi öncesi bir saldırıya uğramışsınız. O an neler hissettiğinizi anlatır mısınız? 

Beni 3 yerimden bıçaklamışlardı

  
Faşistler, 6 kişi ellerinde demirlerle, bıçaklarla saldırdılar. 3 yerimden bıçaklandım, kaburga kemiklerimi kırdılar. Hastanede yattım ve tedavim çok zor oldu. Uzun süre mesleğimi yapamadım. Benim böyle bir olayla karşılaşmış olmam çok acı vericiydi. Çok tatsız bir hatıradır.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Çok isteyip alamadığınız bir şey oldu mu? 


Ben hiç bir şey istemeyen bir çocuktum. Bizim zamanımızda toplum böyle tüketim çılgını değildi. Çocuklar her dakika manalı manasız bir şey istemiyordu. Televizyon ve televizyondaki o tüketim deliliğine neden olan reklamlar yoktu. Biz basit, yalın, tahta oyuncaklarla, doğanın içerisinde top oynayarak, bıldırcın avına çıkarak, ya da Karadeniz’de fındık toplayarak basit, yalın ve doğayla iç içe bir çocukluk geçirdik. 

Yemek yapar mısınız? 


Yemek yapıyorum ama mevsime göre değişiyor. Güzel yemekler yapıyorum. Şu aralar Amerika’lı arkadaşlarımdan öğrendiğim çorbalar yapıyorum. Çorbaların içinde daha çok zencefil var, yeşil elma var. Ve her türlü sebze çorbasının içine iki kaşık kırmızı mercimek, bir tane elma parçalara bölerek atıyorum, sebzeleri, zencefilleri atıyorum ve pişiriyorum. Sonra mikserden geçirip içiyorum. Bu aralar çorba dönemim ama çok güzel yemek yapıyorum. Mesela uğraştırıcı ama etli elma dolması yapıyorum ve çokta severim. Kanuni Sultan Süleyman’ın en çok sevdiği yemekmiş ve her öğünde istermiş. 

Türk Sinemasının bu günkü durumu nedir?


Filmler çekiliyor. Çok güzel filmlerde var. Bir sürü ticari filmlerde var ama biraz sulu komediler döneminde iş ortaokul müsameresine dönüşmüş vaziyette. Ama biz bu işe para yatırıyoruz diyene de karışmak doğru değildir. Serbest piyasa ekonomisi herkes istediğini yapar. Ama çok güzel filmlerde görüyoruz. Nuri Bilge Ceylan’ın son filmini çok beğendim. Türkan Şoray’ın filmini çok çok beğendim fevkalade bir işçilik, olağanüstü fotoğraflar, çok iyi oyuncu yönetimi. Ben o filmi Kuşadası’nda halkla beraber izledim ve halkın ne kadar keyif aldığını gördüm. Film bitince seyircinin Türkan Şoray’ı alkışlaması beni çok mutlu etti. Ben zaten kendisini çok severim. Onunla bir film çevirdim. Ona çok saygı duydum. İyi bir oyuncu, çok iyi bir partner, iyi bir meslektaş ve kendiside çok iyi bir insan. Türkan Şoray iyide bir rejisör, filmi çok iyi yapmış.

Tiyatrocu olmak isteyen gençlere ve ailelerine neler söylemek istersiniz?


Tiyatrocu olmak isteyen gençler ailelerine neler söyleyeceklerini kendileri bulacaklar. İlk önce kendilerini ikna etsinler. Acaba bu işte başarılı olabileceklermi, zor bir meslekmi seçiyorlar, hevesmi, ciddi bir şeymi, güvenilirmi diye. Ondan sonra aileleri zaten ikna olur.  

Toplumun hal ve gidişinden memnun musunuz?


Ben bu hal ve gidişten memnun değilim ama ümitsizde değilim. Ben gençlerimize çok güveniyorum.