"ACİLEN ONARILMALI"

Yedi tepeli şehir İstanbul'un silüetinin en güzel parçalarından biri olan Süleymaniye Külliyesi, şehrin Suriçi'nde yer alan üçüncü tepesine, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a inşa ettirildi. 1557'de hizmete açılan külliyede, yıllar içinde bazı restorasyon çalışmaları yapıldı. Şu anda da külliyenin Daruzziyafe ve Darüşşifa bölümlerinde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Osmanlı mimarisinin tamamlayıcı ögelerinden biri sayılabilecek kurşun kaplama kubbelerin sayısı da, Süleymaniye Külliyesi'nde oldukça fazla. Ancak külliyenin özellikle imaret binası kubbelerinin kurşunları, tahrip olmuş durumda. Yağmur ve kar sularının yapı içine sızmasını ve yapının zarar görmesini engellemek adına önemli olan bu kurşun plakalar, uzmanların görüşüne göre acilen onarılmalı. Değerli bir malzeme olması nedeniyle çalınmış olması ihtimali üzerinde durulan kurşun plakalar, zaman içinde şiddetli lodosun etkisiyle de tahrip olabiliyor. 
 

MİMAR SİNAN'IN ESERLERİ İÇİNDE EN ÖNEMLİSİ 

Süleymaniye Külliyesi'nin, Mimar Sinan'ın eserleri içinde en önemlisi olduğunu dile getiren Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Baha Tanman "Onu kalfalık eserim diye niteliyor, Edirne Selimiye'sine ustalık eserim diyor ama ben şahsen, yalnız ben değil bütün mimarlar ve mimarlık tarihçileri, sanat tarihçileri Süleymaniye'yi, yalnız camiyi değil, bütün olarak külliyesini de müthiş bir ustalık eseri olarak kabul ediyoruz. Süleymaniye Külliyesi, caminin yanı sıra Kanuni'nin türbesi, Hürrem Sultan'ın türbesi, 8 adet medrese, Darülkurra, Darüşşifa yani hastane, konaklama binası, onun tamamlayıcısı olan ahırlar ve Darüzziyafe olarak vakfiyede anılan imaret, ayrıca Sıbyan Mektebi yani ilkokul ve iki çarşı, bir de hamam var. Mimar Sinan vefat ettikten sonra gömüldüğü küçük türbe ve yanında onun hayratı olan sebil de külliyenin yanı başında yer alıyor. Onu da artık Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak kabul edebiliriz" dedi.

"HIRSIZLIK OLMASA DA ÇOK ŞİDDETLİ LODOSLARDA KURŞUN PLAKALARI KALKABİLİYOR"

Caminin üst yapısında bulunan kurşunların 3 ayda bir kontrollerinin yapıldığını öğrendiğini ifade eden Tanman, hırsızlık olmasa da şiddetli lodoslarda kurşun plakaların kalkabileceğine dikkat çekerek, "Süleymaniye Külliyesi'nin 2011 yılında son bulan büyük bir restorasyonu oldu. Uzun süre devam eden bir restorasyondu. O restorasyonda şantiyeden sorumlu olan mimar dostumuzla konuştum. 3 ayda bir caminin üst yapısında, kubbelerinde kontrol yapılıyormuş. Kurşun çok önemli bir şey çünkü. Hırsızlık olmasa da bazen çok şiddetli lodoslarda bu kurşun plakaların kalktığı oluyor. Yani kurşunlarda bir yıpranma, kalkma durumu var mı diye kontrol ediliyor" diye konuştu.

"BÖYLE ÖNEMLİ BİNALARIN İŞLEVSİZ BIRAKILMASI BÜYÜK BİR HATA"

"Kubbeleri tahrip olan İmaret Binası maalesef uzun zamandır kullanılmıyor" diyen Baha Tanman, "Maalesef dememin sebebi şu; böyle önemli binaların işlevsiz bırakılması büyük bir hata. Yani Darüzziyafe restoran olarak kullanıldı. Epey bir zamandır boş duruyor. Boş duran bir binanın zaman içinde yorulması hızlanır. Kullanılmayan bu bina Sinan'ın eseri. Sinan'ın değil de Mehmet Ağa'nın eseri olsa ne icap ederdi? Önemli bir mimari yapıt. Dolayısıyla onun güvenlik önlemlerinin alınması lazım. Teknik boyutunu ben bilemem ama diğer binalarda ne yapılıyorsa… Bir takım gözetleme noktaları konuyor mesela ve bir merkezden kontrol edilmesi lazım. Zaten o binada şu anda kurşundan başka çalınacak bir şey yok. Bir zamanlar orası Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ydi. O zaman çok şey vardı ama şu anda da kurşun kıymetli bir şey. Onu söküp satıyorlar. Bu gözden ırak ve güvenlik önlemleri eksik olan tarihi yapılarda karşılaştığımız bir durum. Bir yandan hemen bu tedbir alınmalı, öte yandan bu kurşunlar mal sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından acilen onarılmalı" ifadelerini kullandı. 

"KURŞUN KAPLAMA KUBBELER ESTETİKTEN ÖNCE TEKNİK BİR ZORUNLULUK"

Kubbelerin kurşun ile kaplanmasının önemini ve gerekliliğini ise Tanman, şu sözlerle anlattı: 

"Bu yapılarda Erken Osmanlı döneminde İznik ve Bursa'da 14. Yüzyılda yapılan binalarda kurşun kaplama yerine kiremit kullanılıyor ama bunlar bugün bizim alaturka kiremit dediğimiz, kuvvetli rüzgarda yerinden kopup uçan kiremitler değil. Bunlardan mesela iki tane orijinal kalmış olan bina İznik'te görülebilir. Biri Hacı Özbek Camii, diğeri de İznik'te Nilüfer Hatun İmareti. Daha sonraki yüzyıllarda, özellikle İstanbul'un Fethinden sonra kurşun kaplama yaygınlaşıyor ve eski kiremit kaplamalı kubbelerin çoğu da kurşunlarla kaplanıyor. Kurşun uzun ömürlü bir malzeme. İlk kaplandığında gümüş gibi parlar, sonra kısa sürede okside olur. Yağmur sularının ya da eriyen kar sularının içeriye sızmasını engeller. Bu içeri sızan sular, kubbelerin tonozlarının sağlamlığına uzun vadede zarar veriyor hem de iç yüzeydeki sıvanın üstüne yapılmış olan kalem işi dediğimiz bezemeleri de tahrip ediyor.  Bakımsız kalmış, onarıma muhtaç bir evin de önce çatısından başlanır. Önce evin içine suyun sızmasını önleyeceksiniz, sonra cephedeki kaplamalar, içerideki sıvalar ve birtakım ayrıntılar arkasından gelir. Kurşun kaplama kubbeler, Osmanlı mimarisinin tamamlayıcı bir ögesi gibi olmuştur ama estetikten önce, teknik bir zorunluluktur"

"BU BİNALAR ÖZGÜN İŞLEVİNE UYGUN KULLANILMALI"

Ben binaların olabildiğince özgün işlevine uygun kullanılmasından yana olduğunun altını çizen Tanman, "Mesela Eyüpsultan'da yine vakıflara ait Şah Valide Sultan Külliyesi'nin imareti var. Her gün oradan birkaç bin kişiye 2 öğün yemek çıkıyor. Yani vakfı yapan kişinin, vakfiyede belirttiği arzuyu yerine getirmek lazım. Vakıf etiği budur. Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri bunu benden daha iyi bilirler. İmareti boş bırakmak en kötüsü. Ehvenişer(birkaç kötüden en az kötü olanı), onun içinde bir restoran açmak ama restoranda yemeği parayla satıyorsunuz. Ama aslında adı üstünde imaret, yani aş evi… Benim arzum özgün olarak kullanılması. Ayrıca birçok dükkan var. Bakırcılar Çarşısı çok uzun bir çarşı… Caminin üzerinde yer alan platformun, haliç yönünde altına yerleştirilen platform var. Sayısını bilemeyeceğim ama oradaki dükkanların büyük bir kısmı kapalı. Orası İstanbul'un turistik bir bölgesi. O dükkanların yaşaması lazım. Yaşamadığı takdirde onlar da bakımsız kalıyor ve harap oluyorlar. Külliyede kullanılmayan ya da aslına uygun şekilde kullanılmayan binanın kalmamasını temenni ediyorum" dedi.

"RESTORASYON EMİN ELLERDE DEVAM EDİYOR" 

Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden ise iddialara sosyal medya hesabı üzerinden yanıt verildi.

Açıklamada, " 6 Ekim 2020'de Genel Müdürümüz tarafından tespitleri yapılarak kubbeler bizzat incelendi. Dikenli tel ile korunuyor ve kameralar ile takip ediliyor. Darüşşifa ve Daruzziyafenin  restorasyonu ise emin ellerde devam ediyor.  Arşiv fotoğrafları ile yaratılmaya 

çalışılan algı ecdada ve medeniyetimize büyük saygısızlık" bilgileri yer aldı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkililerin kubbelerde ayrıca inceleme yapacağı da kaydedildi. (İSTANBUL)