Eğer kişi kendisini vasıflarıyla değil,

sahip olduklarıyla tanımlayıp, dışa vuruyorsa,

sahip olduklarını kaybettiğinde ondan geriye ne kalır?

                                                              Necati Göksel

İSTANBUL / HABER MERKEZİ

Işığın etrafında dönen sinekler gibi huşu içinde dönüyorlardı. Ormanları yakıyor sonra banknot blokları dikiyorlardı. Parayı tavaf ediyor, kendilerinden geçiyor, sonra bana bulaşıyorlardı. 

Yabancı bir şehre indim; kimse beni tanımasın, bilmesin, biraz huzur bulayım diye. Fakat, mıknatıs gibiydim. parayı, kadını hatta belayı çekmekte üstüme yoktu. Bilmiyorum, belki silahımı yaptıkları alaşımda özel bir çekim kuvveti ya da benim hamurumda yanlış  bir şey vardı. 

Benim adım Ayaz. Kafam fena halde bozuk. Hiddetim şiddetimi besliyor, şiddetimse beni dünyaya karşı daha da sinirlendiriyor.

Bu dandik hayatı benim ağzımdan dinlemek istersen kitabın kapağını aç, yoksa kitabı bırak ve bas git.

Gizemli bir adam baharın serin günlerinde turistik bir kasabaya gelir.  

Deniz kıyısında aylak aylak dolaşarak günlerini geçiren adam kasabadaki insanların dikkatini çeker. Sisli bir geçmişi vardır ve kendilerine pek tekinsiz görünmektedir. İnsanların menfaat çatışmalarından, cinsel dünyalarına, hatta ölümcül kavgalara  kadar bir dizi olay gizemli adamı sarıp sarmalar.  Bizzat bu örümcek ağının öznesi olur. 

Etrafından başlayarak kendi geçmişine kadar uzanan bir çok olayı onun anlatımıyla okumaya başlarız. Alaycı ve kural tanımayan  tavrı sadece dilinde değil, hayata bakışı ve hayatı yargılayan davranışlarında da saklıdır

Öykü bizzat gizemli adam tarafından anlatıldığı halde, esrarlı geçmişinin perdesini aralamak hiç de kolay değildir. O sis perdesinin ardında hayatın olağan akışına dair derin bir isyan yatmaktadır. Adam bu öfkesini hiçbir zaman gizlemez. Buna rağmen son cümlesine kadar meraklandıran, gerilimli bir anlatı bizi beklemektedir. 

Kafası Bozuk adam, diğer adıyla Ayaz çok sert esiyor, yine de hiçbir şey bildiğiniz gibi değil, diyor.