Kâtibim!

Abone Ol

Türküler vardır; “Türk’ü söyler.” Şarkılar vardır; “Şark’ı söyler.” Eski zamanlarda bir seyyah veya bir Ozan Anadolu’da doğuya gittiğinde; “Hele bize Türk’ü söyle yani Türk Halkını anlat. Doğu’dan Anadolu’ya geldiğinde ise; “Hele bize Şark’ı söyle yani Doğu halkını(Azerbaycan, Kars veya İran- Acem olabilirdi) anlat” diye meraklanırlardı. İşte o zaman o Ozan veya o Seyyah Kıraathane’de biraz da kulağa hoş gelecek şeklinde Türkü ve şarkı söylerdi. Mesela Karacaoğlan Türk’ü-Türkü- şöyle söylemiştir: 

Çıktım seyreyledim Niğde'yi Bor'u

Acep gezsem mavi donlum var m'ola

Güzeller durağı Tokat, Engürü(Ankara)

Acep gezsem mavi donlum var m'ola vb…

Bir başkası Şark’ı-Şarkı-(Doğu’yu yani Azerbaycan dahil bölgelerini) şöyle söylemiştir: 

Yaylalarda üç atım var binilir

Biri Al’dır biri Dor'dur Kır da var (Türkmen kızı)

Al’ı sana Doru ona Kır bana

Kır da size yar bana Türkmen kızı vb…

İşte o Türkü veya Şarkılardan birisi de Kâtibim Türküsü(Şarkısı)dür. Kâtibim türküsü bugün bile hala neşeli melodisiyle insanlar tarafından dinlenen bir türküdür. İnsanlar genellikle bu türkünün yakışıklı bir kâtip için bir genç kız ağzından söylendiğini düşünür ve pek de haksız sayılmazlar. Ancak “Tarihimizdeki Garip Vakalar” isimli kitabında Reşat Ekrem Koçu çok farklı bir hikâye anlatmaktadır… Bu türkü için, yakışıklı bir kâtip hakkında bir kız ağzından söylenmiştir diye uydurma bir hikâye anlatılır. Türkünün ilk kıtasını hatırlayalım:

Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur.

Kâtibimin setresi uzun eteği çamur.

Kâtip uykudan uyanmış, gözleri mahmur.

Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır.

Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır.

Bu türküde bir güzel kâtibi övmekten ziyade genç ve güzel kâtibi tehzil manası vardır ve bir kız ağzından söylenmiş olmaktan ziyade bir İstanbul kabadayısının, külhanbeyinin düşünme biçimine daha yakışmaktadır.

Kâtibim türküsü, Kırım Savaşı içinde, Abdülmecit devrinde ortaya çıkmıştır. II. Mahmut Avrupalı kıyafetini ordu mensubuna giydirmiş, fakat sivil memurları bu hususta serbest bırakmıştı. Abdülmecit, Kırım Savaşı başlayınca, bu mecburiyeti İstanbul için, en küçük bir kâtibe varıncaya kadar tüm sivil memurlara da uyguladı. Memuriyetinden başka geçim vasıtası olmayan yoksul ve orta halli ailelerin çocukları uzun elbise, cübbe ve şalvar yerine setre ve pantolon giydiler. Mutaassıp insanlar da bunu dillerine dolayıp, “Gâvur taklitçiliği” dediler ve pantolonla sokağa çıkan kimseleri sanki iç çamaşırıyla çıkmış gibi kabul ettiler. Hele genç ve eli yüzü düzgün kâtipler büsbütün dile düşürüldü.

Kırım Savaşı’nda müttefiklerimiz olan İngilizler, Fransız ve Sardunyalılar’ın orduları İstanbul’dan geçmişti. Üsküdar civarındaki Selimiye Kışlası da hastane olarak kullanılmak üzere bu gayrimüslim Avrupalı müttefiklerimizin emrine tahsis edilmişti. İstanbul’dan geçen İngiliz ordusunda bir de İskoç alayı vardı; meşhur gaydaları ve pantolon yerine kısa etekleriyle İskoçyalılar, İstanbulluların pek tuhafına gitmişti. Halk bu garip kıyafetli yabancılara “Donsuz asker” lakabını takmıştı. İskoç alayı Doğu’ya hareket ederken, İskoçyalı bir besteci bu alay için özel bir marş bestelemişti. İşte bu marşın bestesi, bizim Kâtibim türküsünün nağmeleridir. 

Yani bir İstanbul külhanbeyi, Üsküdar’daki Selimiye kışlasına giden kâtiplere bakarak ve onların kıyafetleriyle eğlenmek için “Üsküdar’a gider iken…” diye başlayan “Kâtibim” türküsünü yazmış, ona beste olarak da donsuz askerler birliği için bestelenen marşın müziğini almıştı. Sonraları çalgılı küçük konsol saatleri çıktı. Bu saatler Türkiye’ye İskoçya’dan geldi. Fabrika bu güzel marşı da saatin nağmeleri arasına yerleştirmişti. “Kâtibim türkülü saat” diye satılan bu saatten almayan İstanbullu neredeyse kalmamıştı. Katibim türküsü, 1950’li yıllarda Amerikalı hafif müzik şarkıcısı Eartha Kitt’in seslendirmesi ile bütün dünyada da en çok tanınan, bilinen Türk ezgisi olmuştur. Eartha Kitt 17 Ocak 1927’de zor şartlarda başlayan hayatının ilk yılları mücadele içinde devam eder. Sekiz yaşına kadar annesiyle beraber büyüyen Eartha, ten renginin, orada yaşayanlardan daha açık olmasından ötürü dışlanır. Hâsılı; ne içeridekilerce kabul görür, ne de dışarıdakilerce. 1949’da açılan ve İstanbul’un en önemli eğlence mekânı haline gelen Elmadağ Caddesi üzerindeki Kervansaray gece kulübü Eartha Kitt’in Türkiye’de yıldızının parlayışına sahne olur. 1951’de sahneye çıkar; kimilerinin bir Türk albayın hanımının, kimilerinin de Orhan Boran’ın öğrettiğini iddia ettiği Üsküdar’a Gider İken şarkısını, Türkçe ve İngilizce söyleyerek Türk dinleyicisinin gönlünü kazanır. Şarkıyı plak yapmak istese de, plak şirketi şarkıyı Amerikalı dinleyicilerin anlamayacağını ve zevklerine uygun düşmeyeceğini düşünüp temkinli yaklaşır. Ancak Eartha diretir ve Amerika’ya döndükten sonra şarkı iki yıl içinde meşhur olur ve birkaç milyon adet satar. Sonraları çıkan albümlerinin hemen hepsinde Kâtibim şarkısı Uska Dara ismiyle yer alacaktır. Ama Katibim ile bir hit olur bu da bir gerçektir.

Kâtibim türküsü, yerli yabancı müzikolog ve antropologların çalışmalarına da yansımıştır. Enno Litman, bu türkünün sözlerini Ermeni harfleri ile Türkçe yazılmış Bayburt ve Havalisi Türküleri adlı bir dergiden aktarırken yanına “Bütün Türkiye’de malumdur” kaydını düşmüş, Rus bilgin B.Miller; Türk Halk Şarkıları(1903) adlı çalışmasında türkünün hatasız bir notasını yayımlamıştır. Türk musikisi repertuvarında Ahmet Adnan Saygun’un 1943’te bestelediği ve “Bir Tutam Kekik” adı altında topladığı “Eşliksiz Koro için Op. 22 On Halk Türküsü’nün” son parçası “Kâtibim Türküsü Üzerine Varyasyonlar” başlığını taşır. 

Belki siz de bu türküyü genç bir kızın, yakışıklı bir kâtip için söylediğini zannediyordunuz. Ancak bu türkü tamamen kâtiplerle dalga geçen, eğlenen İstanbul külhanbeylerinin eseridir ve o neşeli melodisinin kökeninde de İskoç ezgileri vardır.

Kısacası; ortada bir gerçek var… Bu türkü acısıyla, tatlısıyla Osmanlı’nın şarkısıdır. Kanın gövdeyi götürdüğü Balkanlar’ın umut melodisidir.Ve de en önemlisi ise Kâtibim Batılılar için “Türk’ün türküsü, Şark’ın şarkısıdır.”