Köy enstitüsü, Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan okul türü. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti.

Köy Enstitüleri Türkiye'ye özgün, Türk kültürünü içeren bir eğitim sistemidir. Farklı bir eğitimin, okulun olabileceğini gösteren bir çağdaşlaşma tasarımı ve Türkiye'nin 200 yıllık modernleşme hareketinin en önemli kazanımıdır.

Köy Enstitüleri, 1940 yılında iş ve eğitimi bir araya getirmek, öğretmenler yetiştirmek amacıyla Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından kurulan sistemdir. Köy Enstitüleri, tarıma elverişli bölgelerde, entelektüel öğretmenler yetiştirmek için köylülerin katkılarıyla oluşturuluyordu.

Köy Enstitüleri nedir? ... Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla açılan okullara verilen addır. Köy Enstitüsü projesi bütünüyle Türkiye Cumhuriyeti'ne aittir ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından yönetilmiş bir programdır.

Köy enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Kuruluşunun üzerinden 80 yıl geçse de ezberciliği reddeden, özgür, aktif yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen bu kurumlar günümüzde hâlâ hatırlanıyor. Toplam 21 tane Köy Enstitüsü vardır.

Köy Enstitülerinin Toplum Kalkınmasına Katkıları

Geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece cumhuriyet reformlarını yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik, ekonomik ve kültürel yaşama aktif olarak katılmasını sağlamak yapılması gereken yönelimlerden biriydi.

..

İbretlik Bir Köy Enstitüsü Anısı

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü’ne yaptığı bir inceleme gezisinde;

iş ve üretim alanlarını dolaşırken, sıra arıcılık bölümüne geldiğinde, küçük bir öğrenci onlar daha uzaktayken bağırıyor:

''‘Yaklaşmayın, sizde kolonya kokuyor. Arılarım hoşlanmaz. Onları dağıtacaksınız, geri çekilin!'’ diyor.

Büyük adamların geldiğini, enstitüyü gezdiklerini bilmiyor değil arıcı öğrenci.

Ama bakan ya da vali gelmiş dinlemiyor, arılarını koruyor. Öğrencinin bu davranışına hayran kalan Yücel, onunla tanışıyor. Arıcılık odasındaki defterlerini görüp karıştırınca iyice şaşırıyor. Defterinde arıcılık ve bal kültürüyle ilgili birçok bilgi, deyimler ve şiirler görünce hayranlığı artıyor. Sadece kolonya kokusundan rahatsız olacağı için bakanı arılarına yaklaştırmayan arıcı öğretmenleri yetiştirebilseydik, bugün dünyadaki arıların katili olan tarım zehirleri bu kadar rahatlıkla kullanılabilir, ekosistemi bu şekilde bozabilir miydik?

..

Köy enstitülü, Akçadağ köy enstitüsü mezunu öğretmen bir babanın (Hanifi Demir) evladı olarak çok şeyler yazabilmem mümkünken, yazımı hikâyemsi hale getirmek ya da anılar silsilesi oluşturmadan vurgu yapmak isterim ki; köy enstitülü her öğretmen sadece öğrencilerinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunan insanlar değillerdi. Köy enstitülü öğretmenlerimiz öğrencilerine ışık oldukları, öğretici oldukları kadar köyüne, mahallesine, çevresine de ışık tutan, bilinçli yapının önemini ve ehemmiyetini bizzat yaşamsal örneklerle ortaya koyan muhteşem neferlerdi. Cumhuriyet ve aydınlanma yolculuğunda yaptıkları mücadele ve elde edilen randımanlı, verimli sonuçlar, günümüz araştırma ve analizlerinde dahi kesinlik, keskinlik kazanmaktadır. Anne ve baba başta olmak üzere ebeveynlerin hal ve hareketleri çocukların yetişmesinde birinci derece de örneklik oluşturmaktadır. Davranış bilimlerini inceleyen akademisyenlerimizin de önemli olan söylemek, okumak değil de örnek olmak en önemlisi diye vurgu yapmaları “köy enstitülü” öğretmenlerce yaşanarak gösterilmiştir. Köy enstitülü öğretmenlerimiz de söylemek ve anlatmaktan daha öncelikli yaparak, yaşayarak doğru olanı göstermekteydiler. Köy enstitülerinin tekrar kurulmasından ziyade sistemini, mantığını, etkileşimini çözmemiz, gerekliliğimiz, mecburiyetimizdir.

Mir Murat Demir