Sıramız geldiğinden bir hastaneden randevu alarak 27 Ocak Çarşamba günü Covid-19 aşısı oldum. 25 gün sonraki ilk üç gün içinde ikinci defa aşı alacağım. Bir aşı kartı tanzim edilip bilgi de verildi. Aşı olduğum günden hemen sonra Çin’den 6,5 milyon doz, bilahare de yine Çin’den 3,5 milyon doz aşı geldi. 

Yurt dışından ithal edilen ilk parti aşı ile ülkemizde aşı işlemine ancak 14 Ocak’ta başlanabilmişti. Aslında Sağlık Bakanlığı’nın tedarik planını göre Şubat ayı sonuna kadar 50 milyon doz aşı planlanmış ise de şimdilik yaklaşık 13 milyon doz aşı getirilebilmiş ve bütün ülkede aşılar yapılabilmektedir. 

Bir senedir bütün dünyayı tabir caizse kasıp kavuran koronavirüs, bugün dünyanın ve insanlığın en önemli sorunudur. Bütün dünyada, 2,5 milyona varan ölüm sayısı ülkemizde de 25 bini geçmiştir. Ve bulunan aşıların da koruyuculuk oranı yanında koruma sağladığı süreler de tam olarak belirlenemediğinden ileriye dönük tahminlerin güven vermediği de ortadadır. Ve ayrıca asıl önemli olan, mevcut aşı üretiminin ihtiyacı karşılayamaması yanında daha ne kadar süre karşılayamayacağı da bilinmemektedir. Yani aşı arzı ile talep arasında denge kurulamadığından, insanlık ya bir aşı savaşının başlangıcında veya tam içindedir. 

Bu ara mutasyona uğrayan ve daha ölümcül bir hale gelen virüsün, dünyada bazı ülkeler yanında maalesef ülkemizde de görülmesi alınan önleyici tedbirlerin gevşetilmesi yerine daha dikkatli olunmasını gerektirmektedir. Ve artık Ocak ayında vaka sayısındaki düşüşler nedeni ile toplumda ortaya çıkan tedbirlerin beklentisini de hep birlikte unutulmalı ve tedbirlere sıkı sıkı sarılmayız. 

Değerli okurlarım, birde üstüne üstlük koronavrüsten korunmak için yaşam alanımıza getirilen tahditler kısıtlamalar ekonomik hayatı, malumları alabildiğine daraltmış, ortada amansız bir yaşam mücadelesi, yani yeni bir savaş belirmeye başlamıştır. Ve uzun süreceğe benzeyen bu mücadelede bana göre başarının ilk şartı; hep birlikte el ele, kaynak yaratmak ve yaratılan kaynakları en ekonomik şekilde kullanmaktır. 

Bir senedir kamu ve özel bütün kurum ve kuruluşlar ve ekonomik birimler gereği gibi çalışamamakta, mal ve hizmet üretememektedir. 

Çalışamayan, mal ve hizmet üretemeyen toplumun ortak giderleri nasıl karşılanacaktır! Bu ne kadar sürecek ve bu çark nasıl dönecektir? 

Bu amansız mücadeleye yine bana göre; hemen toplum olarak yumruk gibi bir araya gelmek ve her alanda önce tasarrufla, bilahare mal ve hizmet üretmekle kaynak yaratarak başlamak gerektiği değerlendirilmektedir. 

Değerli okurlarım, yıllar önce bir toplantıda bir Suudi diplomat, kendilerinin bir kriz anında petrolü değerlendiremedikleri durumda çaresiz olacaklarını, Türkiye’nin ise iklimi ve coğrafyası ile çok büyük imkanları olduğunu belirtmişti. Evet büyük imkanları olan bu yüce millet, nasıl her dar boğazı başarı ile geçip yüzyıllardır dimdik ayakta kalmışsa mutlaka bu mücadeleyi de başaracaktır. 

İnanalım ve kurallara uyalım.