Kim bu demeyin sakın...

Bu korkak ben'im...

İtiraf ediyorum

Ben...

***

Neden mi?

Gölcük’ü hatırladınız mı?

17 Ağustos 1999 gece 03.02…

Hani yirmibine yakın insanın binaların altında kaybedildiği…

Taşın taş üzerine kalmadığı yıkıntılarda gözü yaşlı annelerin çocuklarını, çocukların annelerini aradığı…

Gökgürültüsünün sinsice yerin altından geldiği…

Elimizi atınca yıldızları yakalayacağımız kadar yakın gökyüzünü…

Toprak kokusunun mezar kokusuna döndüğü o geceyi…

Hatırlıyor musunuz?

***

Altı katlı binanın üçüncü katından…

Yirmi saniye içinde uçarak nasıl indiğimi bir bilsem…

Merdivenleri üçer-beşer mi indim, ya da yok muydular bir hatırlasam…

Şort-atlet sokakta ilk kişi olmanın nasıl bir şey olduğunu çözebilsem…

O zaman anlayacağım belki korkak olmadığımı…

Gerçek şu ki yaşadıklarım bunlar ve ben…

Tam bir korkağım…

Korkak.

***

Ya Düzce-Kaynaşlı

12 Kasım 1999 akşam alacasında 18.57 de yaşadığımız dalga boyutu…

Bulunduğumuz yerde fırıldak gibi dönmemiz ve de pat diye yere oturmamız…

Üç metre ilerideki kapıdan bahçeye kendimizi atacak kadar emekleyip kaçamamak…

Ve yıkılan binaların toprak kokulu tozundan yutmak…

Ölümün kol gezdiği yıkıntıları…

Hatırladınız mı?

***

Bir büyükçe kazanı koymuşlar ocağa…

Kazanın içinde kırk engerek yılanı zehirlisinden…

Yanında kırkar tane akrep, çiyan ve iri karafatmalar…

Beni de tutup kollarımdan atmışlar içeriye, üstümde de kazanın kapağı…

Harladıkça ocağın ateşini akrepler, çiyanlar yılanlar karafatmalar ve benim mücadelem…

İşte böyle bir şey depremin yarattığı duygu…

Hele ilk kez yaşıyorsan ölmekten beter bu duyguyu …

Dost nasıl olunur yılanla, çiyanla, akreple…

Ne yapacağını da bilemiyorsan…

Korkmaz mısın?

Ben çok korktum…

Siz de korkun şimdiden…

Deprem geliyor ve önleminizi alın…

Yıkıntılarda sizi aramasınlar siz de aranmayın…