İnsanın insana kör bıçakla saldırışı zalimlik değil de nedir?
“İnsan” sözcüğüne kilitlendim kaldım. İnsan hastalığı, kesik dil ile bulaşan. Aklının olmadığını bildiğimiz hayvanlar bile sukut içinde yaşarken, insan âlemi insandan ürkmekte. Söz keskin bıçağa dönüşmüşken, durup yeniden gözden geçirmek lazım her şeyi. Dur demeyi, hayır demeyi belki de öğrenmeliyiz.
Gördüğüm şu ki; düşünceler farklı ama yaşadıklarımız ve gördüklerimiz çoğu zaman aynıdır. Biz insanız,” canım” deyip aynı dünyada yaşayan fakat birbirine tahammülü olmayan...
Rivayet odur ki: Pir Sultan Abdal, idam edileceği darağacına doğru yürümeye başlar. Hızır Paşa emir verir: “Herkes Pir Sultan’ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak.” Uğruna mücadele ettiği halk, Pir Sultan’ı taşlamaya başlar. Taşlar Pir Sultan’a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmektedir. Pir’in musahibi (can yoldaşı) Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir’e bir gül atar. Gül, Pir’e değer ve yaralar. Al kanlar akar Pir’in bedeninden. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir’in dudaklarından şu nefes dökülür:
“Şu kanlı zalımın ettiği işler,
Garip bülbül gibi zâr eyler beni.
Yağmur gibi yağar başıma taşlar,
Dostun bir fiskesi yaralar beni.
Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz.
Haktan emrol
mazsa rahmet yağmaz.
Şu ellerin taşı hiç bana değmez.
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.”
Gerçek ya da uydurma bir önemi yok. Hikâyeden aldığımız pay önemli elbette.
Neden anlattım bu hikâyeyi merak ediyorsanız söyleyeyim.
Bu aralar aşırı içe dönük yaşıyorum. Zira kırgınlıklardan, incinmişliklerden bir kale yaptım kendime. Saat başı üzerime devrilişini seyrediyorum.
Çabuk inanan ve güvenen bir yapım var insanlara ne yazık ki!
Ne yazık ki demek bile incitici bir kelime bana göre. Kendimi yanlış ifade etmekten, karşımdakini incitmekten o kadar korkuyorum ki kılı kırk yarıyorum diyebilirim.
Gelgelelim aynı hassasiyeti karşı taraftan beklemek en büyük hatam evet bunu da kabul ediyorum.
Duygusallığı, inceliği zayıflık olarak görenler maalesef bastırılmış bu insani duygularını nefret, öfke ve kin olarak gösterirler.
İnsanlar hırslarıyla, egolarıyla, o bilindik narsist bakış açılarıyla kör bıçağa dönüşebiliyorlar. Yaralamaktan, incitmekten keyif aldıkları aşikâr. Hatta keyiften öte bir durum bu. Şiddetli bir öfkeyle karşı karşıya kalınca inanamaz kalakalırsınız dehşetle. Bunu yapanın bir zaman insanlığına, merhametine, vicdanına, dostluğuna öyle inanmışsınız ki. Kalbiniz ruhunuz çöküntüye uğrar bir süre. Oysa vicdanını temiz sandığımız bu varlıklar hiç kullanmamıştır vicdanlarını belki de bu yüzden temiz sanıyorlar kendilerini.
Sophokles’in bir sözü geldi şimdi aklıma
Der ki; bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.
Amenna
Amenna
Amenna!
Kendini ispatlayamamış zihnin dar kalıpları arasında, üzerinize basarak yer edinme çabası ve size yakıştırdığı ithamlar, ezikliğinin velhasıl aşağılık kompleksinin yansımasıdır.
Adam olmak herkesin harcı değil aslolan ADAM kalmaktır.
Ne keskin bıçak oldum çok şükür ne de kör bıçak.
Haa bir de,
“mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla doludur” diye bir söz vardı.
Hasılı insan kadar kıymetlisi de yok, insan kadar adisi de!.. Yaratılmışların en efdali (eşref-i mahlûkat) insandır. Yaratılmışların en kötüsü de (erzel-i mahlûkat) yine insan!
Kalın sağlıcakla.