Hallac-ı Mansur “Ene’l-Hak” / “Ben Hakk’ım” dedi! 

     Dedi ama, “Ben Hakk’ım!” demek istemedi.

     “Ben Hakk’danım.” demek istedi.

     Zaten ben, sen ,o; hepimiz “Haşa Hakk değiliz. Ama hepimiz Hakk’danız.” 

     O değil, ama O’ndanız.

     Evet, hepimiz ve her şey “Heme ost.” O değil ama “Heme ez ost”uz. O’ndanız.

     Bir an için “Ben Hakk’ım.” dedi dersek; mes’eleye / soruna şöyle bakmamız gerek:

     Demir uzun süre ateşte bırakılırsa, kıpkırmızı bir hal alır.

     İşte o zaman, kıpkırmızı bir demirden ateş durumundayken; “Ben ateşim!” derse mazurdur. 

     Fakat aynı sözü, ateş dışındaki bir demir söylese, doğru değildir. Yanlıştır. Büyük bir hatadır.

x  

     Sözü değil, hâli esas almalı.

     Ne olduğunu söyleyeni değil; olanı adam yerine koymalı.

     İnandım diyeni değil; inandığı gibi olanı,

     Bileni değil anlayanı,

     Anlayanı değil, yapanı kaale almalı.

     Söze değil, öze bakmalı.

     Papağanın sözü de, insan sözü gibidir ama, özü insan değildir.

x

     Her büyük zât gibi, Hz. Mevlânâ da, anlaşılmamaktan haklı olarak şikayet etmiştir. Nitekim:

     “Herkes zannınca dost oldu bana ama, kimse asıl sırrımı anlamadı!” meal ve anlamında sözü var.

     Yunus Emre de, Molla Kasım’dan az çekmemişti! 

     Nitekim bir şiirinde, onun varlığından haberdar olduğunu söylüyordu.

x

     Âlemi İslâm’ın, özellikle Osmanlı Devleti’nin gerilemesinde; 

     Vasıta ve aracın, gaye ve amacı unutturmasının büyük rolü ve dahli vardır.

 x  

     Kültür; öğrendiklerimizi unuttuktan sonra, geri kalan tortudur.

 x  

     Bazı sözler karşısında; sözü zahir şekliyle, elbette kabul etmeyelim. 

     Ama lütfen hemen reddetmeyelim.

     Anlayana kadar hükümden uzak duralım. Kanaat belirtmekten kaçınalım.

     Görünüşte anlamsız ve saçma gibi gelebilir. 

     Bir müddet yansız ve tarafsız kalalım. Susalım.

     Ne kabul ne de ret edelim. Yani haddimizi bilelim.

     Hz. Mevlânâ gibileri hemen itham etmekten kaçınıp, 

     Kendi nefsimizin anlayış kıtlığına yanalım.

     Çünkü bu çeşit sözler; aslında cevher kıymetinde  sözlerdir.

     Sırf  mânâ yüklü yakut gibi olan kelâm-ı kibar / yani büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir.

     Anlayanadır anlayana, anlamayana nafile söz sayılır!

     Bu sözler görenedir görene, köre ne?

     Bu durumlarda şu mânâ limanına sığınmak da, bir çaredir; biz çaresizlere be dostlar!

     “Bazen söz küfürdür, fakat sahibini kâfir yapmaz.”

     Çünkü işin aslı, işin faslı, işin özü niyete bakar be dostlar!

     Nitekim “İnneme’l- a’malü binniyyât.” / 

     “Amellere niyetlere göre değer biçilir.”

     Altın ölçüsü, hepimizin bildiği, her şeyi tartan, yerli yerine koyan İlahî bir ölçü, İlahî bir mikyas

     Ve İlahî bir düstur ve prensip değil midir be canlar!