Hz. Peygamber, düşmanla yapılan savaşa “Küçük Cihad” , nefisle yapılan savaşa “Büyük Cihad” diyor. Düşmanla yapılan savaşta ya gazi ya da şehit olmak var. Yani hayatımızı kaybedebiliriz. Durum bu iken, nefisle yapılan savaş; nasıl oluyor da “büyük” lâfzıyla vasfediliyor? Çünkü nefisle yapılan savaşı kaybettiğimiz takdirde; işin ucunda, ebedî / sonsuz âhiret hayatını kaybetmek var! İşte bunun içindir ki, nefisle yapılan savaş; büyük savaştır.

X

     Çeşit çeşit hayvanlar var. Kimisi su içinde, kimisi toprak altında, karanlıkta yaşıyor. Bazıları sürünür vaziyette. Kimisi leş, kimisi pislik yiyor. Kimileri de birbirine yem oluyor. İnsanla kıyasladığımız takdirde, çok kötü hayat şartları içinde yaşıyorlar. Bu hayat şartları, onlar için zulüm olmuyor mu? Bu çeşit kötü ve pis hayat şartları içinde yaşamış olmaları; insanlara gıptayla bakmalarını gerektirmiyor mu? Evet, eğer böyle bir his ve duygu içinde olsalardı; gerçekten onlara zulüm edilmiş olurdu. Allah ise zulmetmekten münezzeh ve uzaktır. Asla zulüm yapmaz. Nitekim yapmamıştır. Zahiren / görünüşte zor ve kötü hayat şartları içinde olan yaratıklarda; asla birbirlerine karşı haset söz konusu değildir. Yine onlar birbirine gıptayla bakar bir his ve duygu sahibi de değillerdir. Ne vücut / beden şekillerinden ötürü, ne de yiyeceklerinden dolayı şikayetleri var! İnsan dışındaki tüm canlılar; ne görünüşleri, ne yedikleri, ne de yaşadıkları durum itibariyle insana karşı asla bir eziklik içinde değildirler. Çünkü Allah onları; hallerinden memnun olarak yaratmıştır. Böyle olmasaydı; onlara zulüm edilmiş olurdu. Allah ise zulümden beridir, zâlim değildir. İşte Allahı bu şekilde tanıyıp, bilmiş olmamızdan ötürü; hayvanların insana göre çok farklı ve aşağı durumda olmalarını hor görmüyor, fakat tabii karşılıyoruz. Nitekim, bu durum ne onları, ne de bizleri rahatsız etmekte. Yani etmemekte. Bu yanlış ve yersiz düşünceler; Allahın isim ve sıfatlarının tezahür ve zuhurunu lâyıkı veçhiyle bilmemekten ileri geliyor.

X

     Ziraat Fakültelerinde Süt Bölümleri var. Bölüm Başkanları ise falan veya filan Profesörler. Bölüm Başkanları neden İnekler değil? Çünkü südü yapan onlar. Fakat inekler aslında canlı birer makineden başka bir şey değil. Ağızlarından alıp mideye gönderdikleri otlar; işlenerek en güzel gıda olan süde dönüşüyor. Bunda ineğin ne eli, ne de gözünün rolü var. Henüz insanlar; bir taraftan verdikleri otu, diğer taraftan süt yaparak çıkaran bir makine icat edemediler. Bu bakımdan ineğe muhtaç durumdalar. Fakat insan yine de Süt Bölümü’nün başına bir ineği oturtmuyor. Çünkü biliyor ki, süt; ineğin karnında oluşuyor ama, ineğin bunda dahli yok. O İlâhî bir makine olup, nasıl kurulmuşsa öyle çalışıyor. İnek İlâhî bir süt makinesi olarak yaratıldığı, insanın emrine tâbi kılındığı için, elbette Süt Bölümü’nün başına ineğin değil, insanın geçmesi çok doğal bir husus.

X

     İşe gidip gelirken, günümüzün en az bir saati, vasıta ve araçlarda geçiyor. O saatleri bir şeyler okuyarak geçirsek; bir senede yüzlerce saat okumuş oluruz ki, büyük bir kazanç. Zaman öyle bir şey ki, durmadan ırmak gibi akıp gidiyor. Zaman içinde, iki defa yıkanılması mümkün olmayan bir nehir gibi. Geçen zamanı geri getirmek ise imkânsız. Vasıtada giderken, zaman durmuyor ki, onu değerlendirmekten gâfil oluyor! Bir şeyler okumakla o zamanı verimli kılmaktan uzak kalıyoruz!
Her zaman cebimizde okunacak küçük bir kitap olmalı. Her fırsatta, çıkarıp okumalıyız. Hem yolculuğun nasıl çabucak, hiç sıkılmadan bittiğini görür, hem de bilgilenerek nasıl hoş bir vakit geçtiğini anlarız.

X

     Şanslı bir zamandayız. Her türlü neşriyat Türkçemizde var. Telif ve tercüme eserlerle kitapçı vitrinleri dopdolu. Güzel Türkçemizin Türk diliyle ifade edemeyeceği, yabancı dillerde neşredilmiş / yayınlanmış hiçbir eser mevcut değil. Kısaca, dünyada Türkçeye çevrilemiyecek hiçbir eser yok. Bu bakımdan, Türkçemizle ne kadar iftihar etsek azdır. Çünkü Kur’an ve Hadis dışında, Türkçemiz; bütün dillerin üstünde bağdaş kurmuş ve üstünlük kazanmış, gurur verici bir mahiyet almıştır.  

       

                                                                                                                                 

KONUDAN  KONUYA  (22)

Muhsin  BOZKURT

     Hz. Peygamber, düşmanla yapılan savaşa “Küçük Cihad” , nefisle yapılan savaşa “Büyük Cihad” diyor. Düşmanla yapılan savaşta ya gazi ya da şehit olmak var. Yani hayatımızı kaybedebiliriz. Durum bu iken, nefisle yapılan savaş; nasıl oluyor da “büyük” lâfzıyla vasfediliyor? Çünkü nefisle yapılan savaşı kaybettiğimiz takdirde; işin ucunda, ebedî / sonsuz âhiret hayatını kaybetmek var! İşte bunun içindir ki, nefisle yapılan savaş; büyük savaştır.

X

     Çeşit çeşit hayvanlar var. Kimisi su içinde, kimisi toprak altında, karanlıkta yaşıyor. Bazıları sürünür vaziyette. Kimisi leş, kimisi pislik yiyor. Kimileri de birbirine yem oluyor. İnsanla kıyasladığımız takdirde, çok kötü hayat şartları içinde yaşıyorlar. Bu hayat şartları, onlar için zulüm olmuyor mu? Bu çeşit kötü ve pis hayat şartları içinde yaşamış olmaları; insanlara gıptayla bakmalarını gerektirmiyor mu? Evet, eğer böyle bir his ve duygu içinde olsalardı; gerçekten onlara zulüm edilmiş olurdu. Allah ise zulmetmekten münezzeh ve uzaktır. Asla zulüm yapmaz. Nitekim yapmamıştır. Zahiren / görünüşte zor ve kötü hayat şartları içinde olan yaratıklarda; asla birbirlerine karşı haset söz konusu değildir. Yine onlar birbirine gıptayla bakar bir his ve duygu sahibi de değillerdir. Ne vücut / beden şekillerinden ötürü, ne de yiyeceklerinden dolayı şikayetleri var! İnsan dışındaki tüm canlılar; ne görünüşleri, ne yedikleri, ne de yaşadıkları durum itibariyle insana karşı asla bir eziklik içinde değildirler. Çünkü Allah onları; hallerinden memnun olarak yaratmıştır. Böyle olmasaydı; onlara zulüm edilmiş olurdu. Allah ise zulümden beridir, zâlim değildir. İşte Allahı bu şekilde tanıyıp, bilmiş olmamızdan ötürü; hayvanların insana göre çok farklı ve aşağı durumda olmalarını hor görmüyor, fakat tabii karşılıyoruz. Nitekim, bu durum ne onları, ne de bizleri rahatsız etmekte. Yani etmemekte. Bu yanlış ve yersiz düşünceler; Allahın isim ve sıfatlarının tezahür ve zuhurunu lâyıkı veçhiyle bilmemekten ileri geliyor.

X

     Ziraat Fakültelerinde Süt Bölümleri var. Bölüm Başkanları ise falan veya filan Profesörler. Bölüm Başkanları neden İnekler değil? Çünkü südü yapan onlar. Fakat inekler aslında canlı birer makineden başka bir şey değil. Ağızlarından alıp mideye gönderdikleri otlar; işlenerek en güzel gıda olan süde dönüşüyor. Bunda ineğin ne eli, ne de gözünün rolü var. Henüz insanlar; bir taraftan verdikleri otu, diğer taraftan süt yaparak çıkaran bir makine icat edemediler. Bu bakımdan ineğe muhtaç durumdalar. Fakat insan yine de Süt Bölümü’nün başına bir ineği oturtmuyor. Çünkü biliyor ki, süt; ineğin karnında oluşuyor ama, ineğin bunda dahli yok. O İlâhî bir makine olup, nasıl kurulmuşsa öyle çalışıyor. İnek İlâhî bir süt makinesi olarak yaratıldığı, insanın emrine tâbi kılındığı için, elbette Süt Bölümü’nün başına ineğin değil, insanın geçmesi çok doğal bir husus.

X

     İşe gidip gelirken, günümüzün en az bir saati, vasıta ve araçlarda geçiyor. O saatleri bir şeyler okuyarak geçirsek; bir senede yüzlerce saat okumuş oluruz ki, büyük bir kazanç. Zaman öyle bir şey ki, durmadan ırmak gibi akıp gidiyor. Zaman içinde, iki defa yıkanılması mümkün olmayan bir nehir gibi. Geçen zamanı geri getirmek ise imkânsız. Vasıtada giderken, zaman durmuyor ki, onu değerlendirmekten gâfil oluyor! Bir şeyler okumakla o zamanı verimli kılmaktan uzak kalıyoruz!
Her zaman cebimizde okunacak küçük bir kitap olmalı. Her fırsatta, çıkarıp okumalıyız. Hem yolculuğun nasıl çabucak, hiç sıkılmadan bittiğini görür, hem de bilgilenerek nasıl hoş bir vakit geçtiğini anlarız.

X

     Şanslı bir zamandayız. Her türlü neşriyat Türkçemizde var. Telif ve tercüme eserlerle kitapçı vitrinleri dopdolu. Güzel Türkçemizin Türk diliyle ifade edemeyeceği, yabancı dillerde neşredilmiş / yayınlanmış hiçbir eser mevcut değil. Kısaca, dünyada Türkçeye çevrilemiyecek hiçbir eser yok. Bu bakımdan, Türkçemizle ne kadar iftihar etsek azdır. Çünkü Kur’an ve Hadis dışında, Türkçemiz; bütün dillerin üstünde bağdaş kurmuş ve üstünlük kazanmış, gurur verici bir mahiyet almıştır.