Dinin lübbü / özü gitmiş, kışrı / kabuğu kalmış!

     Hayatımız, Batı’yı bile şaşırtacak bir hâl almış!

     Mânâyı terkedip sırf koşuluyor maddeye, son hızla.

     Ahlâk da neymiş beyler! Yüz çevirdik ondan son nabızla.

                                  x

     Taşlaşmış taş kafa,

     Bulamaz hiç safa!

     Olur olmaz karışan lâfa;

     Değer mi hiç affa?

                                  x

     Okumak için Yûnus’u, hep beraber;

     Girelim sıraya hemen, birer birer.

     Olalım bu hususta, gerçek bir er.

     Yaratılmışları seviyorsak eğer.

     Çünkü çıkarıyor bizi, Yaratan’ın önüne. 

     Saygı duyuruyor, yaratılmışların tümüne.

     Dağlar ile taşlar ile Davud misali,

     Öpelim, evreni kucaklayan mübarek eli.

     Deseler de bize, bakın şu delilere!

     Yûnus tanış ediyor bizi, nice gönüllere.

                                  x

     Arkadaşımı yorgun ve uykusuz fakat, mütebessim / tebessüm eder bir hâlde buldum ve sormadan edemedim: 

     “Hayırdır seni içten içe sevince gark eden husus nedir?”

     “Sorma dedi arkadaşım ve devam etti: Dün gece, üç yüz sayfalık bir kitap okudum. Sadece bilmediğim yepyeni bir kelime öğrendim ve çok sevindim. Yüzüme akseden memnuniyetim ve yüzümdeki sevinç izleri bu yüzden!” 

     Bu cevap benim: ”Bana bir kelime öğretenin kulu kölesi olurum!” meal ve anlamındaki, Hz. Ali’nin çok değerli sözünü daha iyi anlamamı sağladı.

                                  x

     Ben, herkesin en büyük hilekâr / hileci, aldatan ve aldatıcı olmasını istiyorum! Hayır hayır yanlış okumadınız. Evet, ben hepimizin en büyük birer hilekâr olmamızı istiyorum!

     “En büyük hile nedir?” diye soracak olursanız dostlar derim ki:

     “En büyük hile, hilesizliktir. Yani olduğun gibi görünmek, göründüğün gibi olmaktır.”

     İşte ancak bu durumda, rahat yüzü görür. Rahatsız edilmeyiz. Kimse bizi “Söylerim! Açıklarım ha!” diye tehdit ederek, pis işlerine âlet edemez. Yani başımızı ağrıtamaz. Bize istediğini yaptırmaya kalkışamaz.

                                  x  

     Bazan zıt, zıddını içine alır. Zaman olur zıt, zıddını saklarmış. Siyaset dilinde lâfız / söz, mânânın zıddıdır. Adalet külâhını, zulüm başına geçirmiş; hamiyet / gayret libasını / elbisesini, hıyanet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazâya, bâgi / âsî ismi takılmış. Hayvanî duyguların esîri olmaya, şeytanın boyunduruğu ve emri altına girmeye, hürriyet namı / adı verilmiş. Zıtlar, birbirine benzer olmuş! İsimler, suretler ve makamlar yer değiştirmiş, birbirinin yerini almış!