“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır!” sözünü hepimiz biliriz. Bu zamanda şeyh bulmak ve ona intisap etmek / bağlanmak çok zordur. Her zaman huzurunda bulunmaya, onu dinlemeye vakit ve imkân bulamayız. İşimizi gücümüzü bırakıp, sık sık yanına gidemeyiz. Onunla hemhâl olamayız.

     Bu durumda şeytanla baş başa kalmış mı oluruz? Hayır hayır hiç endişeye mahal yok.

     Mevlâna, Yûnus Emre, İmam-ı Gazalî ve İsmail Hakkı Bursevî gibi birçok zatların, paha biçilmez, çok değerli eserleri var. Hepsi de ya Türkçe yazılmış veya tercüme edilmiş olarak Türkçemizde mevcut. 

     Eseri olan zatlar ölmüş sayılmaz. Eserleriyle yaşıyorlar. Bu büyük zatlardan -mizacına göre- herhangi birinin eserini okuyan, anlayan; anladığıyla âmil olan / amel eden / uygulayan bir kimsenin şeyhi var demektir. Çünkü böyle kimselerin eserleri şeyh hükmündedir.

     Meselâ Hz. Mevlânâ’nın Mesnevîsini okuyan; hele şerh ve açıklamalarını mütalâa edenin; kâmil ve mükemmel bir şeyhi var demektir. Bu büyük eseri yanında bulundurabilir, istediği an okuyabilir, her yere onu götürebilir, onunla oturup kalkabilir, anlamadığı takdirde -şeyhine tekrar tekrar soru sorar gibi- yeniden ele alabilir.

     Evet böyle bir eseri okuyan; her an şeyhiyle beraber sayılır. Her an ona soru sorabilir, her an onu yanında tutabilir, istediği yere onunla birlikte gidebilir.

     Halbuki bir zat şeyhi, önderi olsa; ikide bir yanına çıkamaz! Çünkü ar eder. Fazla yanında kalamaz! Çünkü rahatsız etmekten korkar. İstediği zaman huzuruna varamaz. Çünkü vakit bulamaz.     

     Oysa Mesnevî veya onun gibi bir eseri yanında bulunduran kimse; her an şeyhi / üstadı veya manevî rehberi ve önderiyle baş başa demektir. Onunla her an halvet / beraberlik halinde sayılır.

     Şüphesiz asıl şeyhimiz, önder ve rehberimiz aziz Kur’andır. 

     Sonra mânevî ve kelamî olan Kur’an’ın; ondan tecellî eden / yansıyan kevnî, müşahhas ve somut, maddî bir zuhuru, yaşayan Kur’an hükmünde olan Hz. Muhammed’in hadisleri / sözleridir.

     Asıl şeyh / önder / rehber ve kılavuz bunlardır.

     Kur’anın çok güzel te’lif / yeni yazılmış ve klasik sayısız, tercümeleri / mealleri ve muhteşem eski yeni tefsirleri Türkçemizde lâyık oldukları şekilde kitapçı raflarında yerini almıştır.

     Keza Hz. Muhammed’in bütün hadisleri / sözleri ciltler halinde, yine kitapçı vitrinlerini süslemektedir. Açıklanmış halleriyle okuyucularıyla buluşmak için can atmaktadır. 

     Bilhassa bu iki büyük ve eşsiz rehbere / maddî-mânevî yol göstericiye başvuranların, onları baş ucu eserleri yapanların; şeyhleri / mürşitleri / irşat edicileri / yol göstericileri var demektir.

     İşte başta bu iki; Kur’an ve Hadis şeyhlerinden uzak kalanların şeyhi şeytandır.

     Sonra, mizacına göre büyük zatlardan birinin eserine yapışan ve tutunanın şeyhi var demektir.  

     Zaten bu gibi zatların eserleri; aslında bu iki kaynağın, zımnen / dolaylı olarak izah ve açıklamalarıdır.   

     İşte ancak bunların hiçbirine ihtiyaç duymayan kimsenin şeyhi şeytandır.

X

    Dükkân açan biri, lüzumlu her şeyle dükkânı doldursa da, sadece terazisi yoksa, satış yapamaz.

X

    Terzi, dünyanın neresinde olursa olsun terzidir. Fakat iğneyi yanında bulundurmazsa, terzilik yapamaz.

X

     Akide / inanç çerçeve ve ölçeğini edinmeyen ve bilmeyen kişi; yaptıklarının hangisi doğru veya yanlış olduğunu bilemez! İfrat ve tefritten / ileri geri aşırılıklardan kurtulamaz. Müspet ve menfiyi ayıramaz. Dört yol ortasında şaşkın ve kararsız bir hâl alır. Pusulasız yola çıkana benzer.

X

     “İslâm dini yalnızca bir inanç sistemi değildir. Bir yaşam biçimidir. Müminler köklerine, sonsuz saadet ve huzur yeri olan asıl vatanlarına geri dönmek için halden hale geçerler. Varış menzili, hakikat-i Muhammedî’nin cem olduğu yerdir.” (Rabia Christine Brodbeck)