ABD, Çin’in dayanma gücünü laboratuvar ürünü bir virüsle test ederken, Türkiye de, oluşturulmak istenen tek kutuplu yeni dünya düzeninde yönünü belirleyebilmek amacıyla, güneydeki iki yeni komşusuna samimiyet testi uygulamaktadır.  
Olayların akışını ve arkalarındaki dinamikleri anlamaya çalışarak duruşumuzu, yolumuzu belirlemek durumundayız. Bölgesel ve küresel gelişmeler bize, “Ne işimiz var Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Libya’da?” deme hakkı tanımıyor. Anadolu gibi,  tarih boyunca küresel gelişmelerin merkezi olmuş bir coğrafyada yaşamanın omuzumuza yüklediği bazı sorumluluklar olduğunu unutmamamız gerekir. Unuttuğumuzda, yeni bir Kurtuluş Savaşı yaşamak durumunda kalma olasılığını hiçbir zaman gözardı etmemeliyiz.
M.KEMAL SALLI
Geçtiğimiz Eylül ayı öncesinde İdlib’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ulusal güvenlik kaygıları nedeniyle, Moskova’ya giderek, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yüzyüze görüşmesini gerektirecek gelişmeler yaşanmıştı.
Rusya’nın hava desteğini arkasına alan Suriye ordusu, ülkenin güneyindeki terör örgütlerini ve onlara destek verdiğini savunduğu bazı vatandaşlarını kuzeye doğru süpürerek, Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgası tehdidi oluşturmuştu. Bu arada  Türkiye’nin, Soçi Uzlaşması’na dayanarak İdlib’in güney bölgesindeki Morik’te  oluşturduğu gözlem noktasına takviye götürmekte olan askeri konvoyumuz 19 Ağustos günü savaş uçaklarının saldırısına uğramıştı. Rusya’nın askeri desteğinden güç alan Esat güçleri, İdlib’teki dengelerin Türkiye aleyhine bozulmasına neden olmuştu.
NATO ülkesi Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasının hemen öncesinde yaşanan bu gelişme, “Türk askeri konvoyuna ateş eden uçağın kokpitinde kim vardı?” sorgulamasının yapılmasına neden olmuştu.
 Rusya ile stratejik ortaklığa varan ilişkiler kurmaya hazırlandığımız dönemde, yaşanan bu gelişmeler, Rusya ile ilişkilerimizin samimiyet testinden geçmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmeleri de gündeme getirmişti. 23 Ağustos 2019 günü Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İdlib’teki ateşkes ihlallerinin Türkiye’nin milli güvenliği açısından çok ciddi bir tehdide dönüştüğünü” belirtmek durumunda kalmıştı.
Bugün, hem Suriye’deki hem de Libya’daki tutumundan dolayı, Rusya ile olan ilişkilerimiz yeniden ve çok ciddi olarak bir testten geçmektedir. Rusya, Türkiye’nin İdlib konusundaki beklentilerinin yerine getirilmesini beklerken, Rus savaş uçakları, Türkiye’nin Soçi Uzlaması bağlamında oluşturduğu gözlem noktalarına saldırılar düzenleyen Esat güçlerine destek vermeye devam ediyor.  
KÜRESEL DENGELERİ DEĞİŞTİREN VİRÜS  
Çin, ABD’yi küresel lider tahtından indirebilmek için, İngiltere’nin de desteğini arkasına alarak, “Bir Yol Bir Kuşak” olarak anılan Yeni İpekyolu’nu hayata geçirmeyi planlamıştı.
2008’de gündeme gelmesinden bu yana, bu konuda epey de yol almıştı. 2700 kilometrelik Kaşgar-Gvadar koridorunun ardından, Pekin’i Londra’ya bağlayan İpek Demiryolu’nun Bakü-Tiflis-Kars halkası, İsanbul Boğazı’nı geçen Marmaray hattı da tamamlandı. İstanbul Havaalanı da, Yeni İpekyolu’nun en önemli lojistik merkezlerinden biri olacak şekilde hayata geçirildi. ABD, Türkiye’nin Yeni İpekyolu’nun oluşumuna verdiği bu desteklerden rahatsızdı.
Bu nedenle ABD, Yeni İpekyolu’nun önünü kesebilmek için, bir taraftan Çin’in enerji kaynaklarına ulaşmasını engellemeye çalışırken, diğer taraftan da Çin’i doğrudan ve dolaylı yollardan destekleyen Astana Süreci ortaklığını dinamitleyebilmenin yollarını arıyordu.
Türkiye, Ortadoğu’daki jeostratejik konumu ve tarihi, kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliği dolayısıyla, bölgeye ilişkin hesapları olanların yanlarında görmek istedikleri bir ülkedir. O nedenle, 15 Temmuz gecesi suçüstü yakalanan ABD’nin platin saçlı başkanı Trump, “Ekonominizi mahvederiz” tehditlerinin yankıları henüz hafızamızdan silinmemişken, “Türkiye ile ticaret hacmimizi 100 milyara taşımalıyız”  mesajlarıyla gönlümüzü almaya çalışmaktadır.  
Aynı şekilde, Ukrayna’da önü kesildiği için zor durumda kalan Rusya da, Avrupa ülkelerine, TürkAkım gibi, Türkiye üzerinden geçirebildiği boru hatları sayesinde doğalgaz pompalayabilmektedir. Buna rağmen, NATO üyesi komşusuna S-400 hava savunma sistemleri vermekte tereddüt etmeyen Rusya, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içinde olan coğrafyada bayrak göstermesinden, eski bir Türk yerleşim birimi olan Halep’e yaklaşmasından, İdlib’ten Türkie’ye yönelik yeni bir göç daldası oluşmasını önleme çalışmalarından rahatsız olmaktadır.
ABD’NİN YENİ DÜNYA DÜZENİ HAMLELERİ VE TÜRKİYE
ABD Brexit operasyonu ile İngiltere’yi AB’den koparmış oldu. Yani Fransa ve Almanya’nn başı çektiği, İngiltere ve Rusya’nın dolaylı destek verdikleri Avrupa Ordusu kurma girişi belirsiz bir tarihe ertelenmiş oldu.
Hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle ülkelerin işgal edilmesi, milyonlarca masum insanın kurgulanan terör örgütleri eliyle katledilmesi, ABD ile Rusya arasında Suriye’nin paylaşılması konusunda sürdürülen pazarlıkların su yüzüne çıkması, Doğu Akdeniz ve Libya petrollerinin “işletme hakkı” konusunda Türkiye’nin, “Ben de varım” demesi, dünyanın en büyük ormanlarının içindeki milyarlarca canlıyla birlikte ateşe verilmesi, Çin’in Wuhan, İran’ın Kum kentlerinde  ölümcül koronavirüs salgılarının başlaması bölgesel ve küresel dengelerin sarsılmasına, yeni denge arayışlarının başlamasına neden olmaktadır.  
Kasasındaki triyonlarca dolarlık servetine güvenerek Yeni İpekyolu’nu hayata geçirmeye ve küresel ekonomini kaptanı olmaya soyunan Çin, 10 kuruluşluk bir koronavirüsle ekonomik darboğaza sürükleniverdi ve içine kapanmak zorunda kaldı. Şimdilerde bütün dünya nefesini tutmuş, Çin’in bu biyolojik saldırıya nasıl bir yanıt vereceğini bekliyor.
ABD YENİDEN OYUN KURUCU POZİSYONUNDA
Dünyanın en büyük petrol alıcısı konumundaki Çin’in alımları durdurmasıyla, petrol fiyatları süratle düşmeye başladı. En önemli ihraç kalemi petrol olan Suudi Arabistan, Rusya ve İran gibi ülkeler büyük gelir kaybına uğradılar ve tek kutuplu yeni bir dünya düzeni peşinde olan ABD’nin oluşturduğu pazarlık masasında daha kolay ödün verebilecek kıvama geldiler.
ABD, İran’ın en önemli askeri figürlerinden biri olan Kasım Süleymani’yi infaz ettiğini açıklamasından sonra, İran’ın enerji konusunda en büyük destekçisi olduğu Çin’de koronavirüsü tedavüle sokarak olayların akışına ciddi bir müdahalede bulundu. Trump’ın, “Koronavirüsün etkisi Nisan ayında hafifler” mesajı, bir müjde olduğu kadar, ABD’nin, küresel gelişmeleri kendi kontrolündeki bir kaos üzerinden yönlendirme eğiliminde olduğunun da ilanı sayılmalıdır.   
Bölgesel ve küresel dengelerin böylesine altüst olduğu bir süreçte Türkiye, iki yeni komşusu arasında denge kurmaya ve yolunu belirlemeye çalışıyor.
TÜRKİYE YENİ KOMŞULARINA SAMİMİYET TESTİ UYGULUYOR
Türkiye, İdlib’te, Astana Süreci devamı olan Soçi Uzlaşması bağlamında oluşturduğu gözlem noktaları konusunda kendisini sürekli zora sokan Putin ile, PKK’nin devamı olan YPG’yi eğitip donatarak ordulaştıran ABD arasında kendi yol haritasını belirlemeye çalışıyor.
Türkiye, S-400 konusunda oldukça cömert davranan, fakat Türk askerine ateş açan Esat güçlerine hava desteği sağlayan Putin ile, “Ekonominizi mahvederiz!” tehditleri kulaklarımızda çınlarken, “Türkiye ile ticaret hacmimizi 100 milyar dolara çıkarmalıyız” mesajları eşliğinde gülücükler gönderen Trump’ın samimiyetlerini test ederek kendi yol haritasını belirlemeye çalışıyor.
Brexit tokatıyla savrulan, Avrupa Ordusu kurma düşleri suya düşen AB ülkeleri de,  Libya petrollerinden yüzde 20’lik pay rüşvetine rağmen Suriye konusunda ABD ile net bir anlaşma sağlayamayan Rusya da, Çin’in Yeni İpekyolu projesinin hayata geçirilmesine hala destek verme eğiliminde olan İngiltere de, kendi çıkarları gereği Türkiye’nin yanında durma kararındadırlar.
ABD, Çin’in dayanma gücünü laboratuvar ürünü bir virüsle test ederken, Türkiye de, oluşturulmak istenen tek kutuplu yeni dünya düzeninde yönünü belirleyebilmek amacıyla, güneydeki iki yeni komşusuna samimiyet testi uygulamaktadır.  
Olayların akışını ve arkalarındaki dinamikleri anlamaya çalışarak duruşumuzu, yolumuzu belirlemek durumundayız. Bölgesel ve küresel gelişmeler bize, “Ne işimiz var Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Libya’da?” deme hakkı tanımıyor. Anadolu gibi,  tarih boyunca küresel gelişmelerin merkezi olmuş bir coğrafyada yaşamanın omuzumuza yüklediği bazı sorumluluklar olduğunu unutmamamız gerekir. Unuttuğumuzda, yeni bir Kurtuluş Savaşı yaşamak durumunda kalma olasılığını hiçbir zaman gözardı etmemeliyiz.