Milli Mücadelenin en yoğun dönemlerinde, Türk Ordusu’nun Komutanı, Yüce Atatürk’ün klasik müzik dinleyerek, yorgunluk attığı söylenir. Yüce Atatürk, müziği çok severdi. Cumhuriyet kurulup, İnkılaplar birbirini izlerken, Büyük Önder’in direktifleri ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kurulmuştur. 

Ben küçük yaşlarımdan başlayarak, zamanımın elverdiği ölçüde, Klasik Müzik Orkestralarının konserlerine giderim. AKM kapatılmadan önce Cuma akşamları 20’de ve Cumartesi saat 11’de, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konserlerinde, Erdal İnönü, Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Org. Aytaç Yalman, Mülkiyeli Rahmetli Orhan Karul ve değerli eşi Seyhun, Mülkiyeli Selahattin Yenersoy ile konserleri muntazaman izlerdik. Harika bir gruptuk.. 

Bana her müzik türü güzeldir, kendisine özgüdür. Ancak dünyada yeri almış evrensel müzik, Klasik Batı Müziği’dir. Birbirinden değerli birçok besteci ve icracı, insana mahsus duyguları, enstrümanlar vasıtası ile müzikle ifade ederler. Her konçertonun, her senfoninin, her parçanın partisyonlarının, anlamı vardır. Her büyük bestecinin yaşamı dramatik olmuştur. Konserlerde, başlangıçlarda orkestranın akort sesleri ile başlayan, sihirli notalar, eserler çalınırken, bizleri o andan itibaren, bambaşka dünyalara götürürler. Maalesef son 16 yılda Türkiye’de Klasik Batı Müziği, Opera ve Bale, Tiyatrolar, özellikle Devlet Tiyatroları, büyük ihmale, bana göre bilerek uğratılmıştır... Biz bir avuç, Klasik Müzik sevdalıları, gerçek sanat olan müziği ayakta tutmaya çalışıyoruz. AKM’yi kurtarmak için günlerce orada direndik... Aslında, Klasik Müzik, Opera, Bale izlemek, sevmek, belirli bir kültür, görgü düzeyine sahip olmakla ilintilidir. Konser, Bale, Opera izlemek bu kültüre sahip olmayan kişilere ağır gelebilir. Hiç unutmam, Londra’da eşimle Barbican Hall’a klasik konser izlemeye gidiyoruz. Bindiğimiz taksinin şoförü bu akşam programda ne var diye sordu. Cevap verdim, ‘Adam’, “Geçen akşam bende oradaydım, Rahmaninoff’un, 2.Piyano  Konçertosunu izledim” dedi. İngiliz şoförün kültür düzeyi böyle.. 

Her şeye rağmen bugün ülkemizde küçük yaşlarda Batı Müziği’ne gönül vererek başlayan, bu yolda yol almaya gayret eden, genç sanatçı çocuklarımız vardır.  Biz bunları yeterince tanımıyor, desteklemiyor, değerlerini takdir edemiyoruz. Ancak onlar dünya arenasında takdir ediliyor, ödüller alıyor, başarılar sağlıyorlar. Değerli, dünya çapındaki sanatçılarımız Güher ve Süher Pekinel kardeşler, değerli arkadaşım Orkestra Şefi Gürer Aykal, genç sanatçıları bulup, yetiştirmek için çapa harcıyorlar. Koç Holding Başkanı Sn. Ömer Koç’un bu konuya destek verdiğini öğrendim. Kendisini tebrik ve takdir ediyorum. 

Bakınız, Cellist Dorukhan Doruk, Doğa Altınok (Keman), Can Çakmur (Piyanist), Görkem Çiçek (Cellist), Veriko Tchumbrize (Keman), Tolga Atalay (Piyanist), Nil Kocamangil (Cellist), Yiğit Karataş (Keman), İlker Arcayürek (Opera), Bade Daştan (Keman/2007 doğumlu), Umut Sağlam (Cellist) ve daha niceleri... Bu çocuklarımız 8-9 yaşlarında müziğe başlamışlar, çok gençler, dünya çapında sanatçılar olmaya doğru gidiyorlar... Hem de tüm kösteklere rağmen... Bu çocuklarımız, sanattan anlayan, sanata değer veren ülkelerde, dünya prömiyerlerine, uluslararası yarışmalara, önemli konserlere iştirak ediyorlar, ödüller kazanıyorlar...  Haberiniz var mı? Siz asıl kültür, sanat ödüllerini bunlara verin, taltif edin, saraya davet edin, destekleyin... Ne gezer... Bak bu genç gerçek sanatçılardan birisi ne diyor; “Türkiye’de Klasik Müzik ile uğraşmanın, Klasik Müzik Sanatçısı olmanın değeri yok, itibar görmüyoruz, sanat icra edecek, konser salonları bile yok...” Bu sözler, beni derinden yaraladı.  

Viyana’daki o şahane konser salonunda yılda 3 milyonu aşkın kişi konserleri izlemiş. Türkiye4de, klasik müzik konserlerini izleyenlerin sayısını buraya yazmaktan hicap duyuyorum. Eskiden her Pazar, Şef Hikmet Şimşek yönetiminde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, TRT’de konser verirdi. Mülkiye ve planlama yıllarında, her Cuma akşamı, Ankara’da konser salonunda İsmet Paşa başta olmak üzere Menderes’in, Bakanların, Devlet ricalinin, öğretmenlerin, klasik müzik sevenerin hazır bulunudğu konserleri izlerdik... Cumartesileri de, Dil-Tarih Fakültesi’nde, öğrenciler için CSO ücretsiz konserler verirdi. Genç çocuklarımız, eğitimlerine devam için Belçika’ya, Avusturya’ya, Almanya’ya, Norveç’e, İsveç’e, İtalya’ya, Fransa’ya, ABD’ne gidiyorlar. Acaba neden bu ülkeler arasında Türkiye’miz yoktur... Büyük Önderimiz Atatürk’ün şu söylemi unutulmamalıdır; “Efendiler, Mebus, Vekil, Başvekil, Reisi Cumhur olabilirsiniz, ancak sanatçı olamazsınız. Sanatçı olmak, Allah vergisi kabiliyeti gerektirir, oda herkese nasip olmaz, bu nedenle gerçek sanatçılarımıza büyük kıymet vereceğiz.” 

Demirel’in, Ankara’da verilen bir konser sonrası, ayağa kalkarak, “İşte Laik Türkiye’nin gerçek sanatçıları, işte Atatürk’ün çocukları” sözlerini hep hatırlıyorum. Ben konserlerde, orkestralarda gencecik, gerçek sanatçı çocuklarımızı gördükçe iftihar ediyorum. Bir yazımda şöyle bir benzetme yapmıştım; “Eğer, bir gün Hakkari Senfoni Orkestrası, Hakkari Klasik Müzik Konser Salonu’nda, konser verirse, Türkiye sanat ve kültür alanında muasır medeniyetler seviyesine gelmiştir demektir...” Belki bu düşüncem çok insana garip gelebilir. ABD’de, İngiltere’de, gelişmiş ülkelerde her şehirde flarmoni, senfoni, oda orkestraları mevcuttur. Bilirsiniz, İngiltere Başbakanı, Edward Heath klasik müzik tutkunuydu, her Pazar seçim bölgesi, kentte, orkestra yönetirdi. 

Yazıyı bir hikaye ile bitirelim. Doğu illerimizden birinde, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası konser verir. Vali zorla salon dolsun diye insanlara konsere gönderir. Davetliler, sessizce konseri izlerler... Konser sonrası şehrin ileri gelenlerinden, çelebi bir zata intibaı sorulur; “Beyim, bu şehir düşman işgali gördü, ama tarihinde böyle zulüm görmedi” der. İşte durum böyle...