TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLÂTI

Eskiden ‘Alasya’ olarak anılan Kıbrıs Adası’nda ilk insan yerleşimi, Taş Devri’nin sonlarına denk gelen Neolitik Çağ’da (MÖ 8000-5200)  başlamıştır. Bulunan kalıntılar MÖ 6000 yılına târihlenmiştir. MÖ 1500’de Mısırlılar adayı işgal etti. MÖ 569’da Ada’yı, Mısır’a bağlılıklarını ilân eden krallar yönetiyordu. MÖ 525’te Başşehri Babil olan günümüzdeki İran Devleti’nin kökenini teşkil eden Ahameniş İmparatorluğu, kralları kendisine bağladı. MÖ 323 yılında Mısır Krallığının eyâleti oldu. Kısa bir süre Kleopatra’ya verildi. MÖ 32’de Roma’ya bağlandı. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesi ile 395 yılında Bizans’a intikal etti. Sonra Emeviler, Fransızlar, Türk asıllı Memlükler, Venedikliler adaya hâkim oldular.  15 Mayıs 1570’te başlayan Osmanlı kuşatması,  1 Ağustos 1571’de Ada’nın tamamının fethi ile sonuçlandı.

93 Harbi’ olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra arabulucu olması karşılığında, mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde kalmak üzere Kıbrıs Adası’nın yönetimi ve geliri geçici olarak İngiltere’ye verildi. 1914 yılında Osmanlı Devleti, Almanya ile birlikte İngiltere’ye karşı Birinci Dünya Savaşı’na girince İngiltere Kıbrıs’ı tek taraflı kararla ilhak etti. 24 Temmuz 1923 târihinde imzalanan Lozan Barış Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki hükümranlığını resmen kabul etti. O târihten sonra Yunanistan, devamlı olarak Kıbrıs’a Rumları yerleştirdi, Türklere baskı yapıp Ada’dan uzaklaştırdı. Demografik yapıyı lehine çevirdikten sonra Ada üzerinde hak iddia etmeye, Türklere katliam uygulamaya başladı.

Ankara’nın da desteği alınarak Kıbrıs Türklerini Yunanistan’ın Kıbrıs’ta kurdurduğu EOKA terör örgütüne karşı korumak ve gerektiğinde Kıbrıs Adası’nı işgalcilerden geri almak maksadıyla Kod adı ‘KİP’ / Kıbrıs’ı İstirdat* Projesi’ olan ‘TMT / Türk Mukavemet Teşkilâtı’ Rauf Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi tarafından 15 Kasım 1957’de kuruldu.

Kıbrıs’ta Kıbrıs meselesini en iyi bilen 3 kişiden biri, Türkiye’de ise yazıp yayınladığı bir düzineye yakın kitap sebebiyle açık ara tek kişi olan Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay Atilla Çilingir, yukarıda bir cümle ile ifâde edilen kuruluşun târihini, bütün detayları ile 13,5 X 21 santim ölçülerinde 240 sayfalık kitapta anlatıyor. Bu muhteşem ‘TMT Kitabı’na Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın Yayın Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir, TMT mücâhitleriyle yaptığı röportajlar aracılığıyla önemli katkılarda bulunuyor.

Çok hassas bir konu olan milletlerarası ilişkilerde, Hıristiyan Batı’nın desteğini kazanmış Yunanistan’a karşı hareket edecek, O’nun insan hakları ihlallerini, azgınlıklarını, katliamını önleyecek bir teşkilâta resmen destek vermek Türkiye’nin başına büyük dertler açabilirdi. Bütün işlemler, kılı kırk yararak gizli ve milletlerarası usullere uymaya çalışılarak yapılmıştır. Gazi Yarbay Atillâ Çilingir TMT’nin kuruluş safhasıyla alâkalı hiçbir bilgiyi ihmal etmeksizin bütün teferruatı ile açıklıyor. TMT’nin kurulması mecburiyetine sebebiyet veren Rum mezâlimini açıklamakla işe başlıyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın, Başbakanı Adnan Menderes’in Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nın, Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral Sâlih Coşkun’un, Özel Harp Dâiresi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen’in, muvafakatlerinin alınışı safha safha kitaba intikal ettiriliyor.

Yukarıda isimleri geçen saygıdeğer isimlerin, TMT’nin kuruluşunu sağlamak suretiyle Kıbrıs’a sâhip çıkmalarından çok değil, 5-10 sene öncesinde yaşanan olaylar ve resmî beyanlar hatırlanırsa, yapılan iş, varılan netice, âdetâ mûcize kabilinden başarıdır. Sözü edilen resmî beyanları da hatırlatmakta fayda var:

Türkiye’nin Kıbrıs meselesi ile alâkadar olması 1950’li yılların başlarındadır. Kıbrıs’ı millî bir dâvâ olarak başlatan, Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu ve sâhibi Sedat Simâvî’dir. Sakız Adası’ndaki Müslüman Türk Mezarlığı’nın Rum vandalistleri tarafından tahrip edilip üzerinden yol geçirilmesi ve Rumların, Müslüman Türk köylülerini Hıristiyanlaştırmaya çalışmaları ayrıca bir imamı zorla papaz yapmaları üzerine yayın başlattı. Sedat Simâvî’yi harekete geçiren iki olay daha vardır: Birincisi 23 Ocak 1950 târihinde bir gazetecinin konuya ilişkin sorusunu cevaplandırırken, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak (1890-1953 / Dışişleri Bakanlığı: 16 Ocak 1949 – 22 Mayıs 1950) ‘Kıbrıs Meselesi’ diye bir meselemiz yoktur. Çünkü Kıbrıs bugün, İngiltere’nin hâkimiyeti ve idâresi altındadır’ demişti. Kendisinden görevi devralan Mehmet Fuat Köprülü de, önceki Dışişleri Bakanı’nın tesirinde kalmış olacak ki (hazin bir tecelli olarak) Sadak’ın sözünü destekleyen bir beyanda bulunmuştur.

………………………

*istirdat: Önceden verilmiş bir şeyi geri almak, herhangi bir sebeple elden çıkmış bir şeyi tekrar elde etmek, kurtarmak.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]    WEB: www.bilgeoguz.com  

ATİLLA ÇİLİNGİR:

     1967 yılında Teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada bütün hızıyla devam ediyor, Yunanistan'ın da desteğini alan Rumlar; adada yaşayan Kıbns Türklerine her türlü mezâlimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türklerini adadan göçe zorluyorlardı...

     O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, Ada’da buluan 'Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında' görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs'ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevine başarıyla devam etti, 'Gazi' unvanı ile nurlandırılarak Türkiye'ye döndü.

     1974-1975 ve 1985-1987 yıllarında Kıbns'ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen tâkip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbns Türk Kültür Demeği’nin İstanbul Şubesi yönetim Kurulunda da görev yaptı.

     Bu uzun süreçte 'millî dâvâmız' olarak bilinen Kıbns konusuna sâhip çıkarak, Kıbrıs Türklerinin kazanılmış târihî ve hukûkî haklarını savunmak maksadıyla değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbns konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir.

     T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan soma; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995), Girne'den Doğan Güneş (1997), Unutanlar, Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004), Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006), Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007), Târihten Gelen Çığlık (2010), Kıbrıs / Yes Be Annem (2002-2016) isimli kitaplarıyla;

     Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: 10’ların İzleriyle Türkiye (2014), Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)  isimli kitapları da bulunmaktadır...

     Sivil iş hayatına Türkiye Sigorta Sektöründe başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş bünyesinde, görevine devam etmektedir.

     Pek çok üniversitenin Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingirin: Sigorta sektöründe 26 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; Sigortalı Hayatın Gerçekleri (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır.

     Atilla Çilingir; bugüne kadar kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında K.K.T.C. Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Demeğine ‘Târihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2013'de Van'da yaşanan büyük depremden sonra Van'ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda CGM'nin de katkılarıyla; içinde 20 adet bilgisayarı bulunan, adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 târihinde de, Mapuder-A.D.D Samsun Şubesi Başkanlığı’nın İşbirliği ve CGM'nin de katkılarıyla; adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphânenin açılışını yapmıştır.  

CİHAN HARBİNDE YILDIRIM

Birinci Dünya Savaşı, kayıtlara göre 1914-1918 yılları arasında 4 yıl devam etmiştir. Bu süre Türkler için tam 10 yıldır.

Savaşa Almanya’nın müttefiki olarak girdiğimiz için gerek cephede, gerekse cephe gerisinde görev yapmak üzere kalabalık bir heyet Türkiye’ye geldi. Onlar gittikten sonra savaşla alâkalı pek çok makale ve kitap yazdılar. Bu kitaplardan biri, Savaşta Yıldırım Ordular Grubu Başhekimi Dr. Werner Steuber tarafından kaleme alındı. Steuber’in kitabı, Bursalı Mehmet Nihat tarafından Türkçe’ye çevrildi ve 1932 yılında Askeri Matbaa’da basılıp Türk okuyucusuna sunuldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan ve İstanbul Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji Bölümü’ne devam eden Samet Özdemir günümüz Türkçesine çevirip yayına hazırladı.

***

İngiliz gemilerinin tâkibinden kaçan Almanya’ya ait ‘Breslau’ ve ‘Goeben’ isimli iki savaş gemisi Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a sığınmayı başardı. Gemiler İstanbul’da Osmanlı Devleti’ne satıldı ve ‘Midilli’ ile ‘Yavuz’ isimleri verildi. Hemen ardından, Alman kaptan ve mürettebat ile yoluna devam ederek Rus limanlarını topa tuttu. Böylece Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Enver Paşa’nın, Saraydan habersiz bir oldubitti ile Harbiye Nâzırı olması, genç subayları önemli mevkilere getirmesi ve pek çok Alman subayını, Türk ordusunda danışman olarak görevlendirmiş olması hatırlanırsa, bu işin önceden planlandığı hükmüne varılır.

Dr. Steuber’in yazdığı kitap 20. Sayfada Kanal Harekâtı ile başlıyor. Şiddetli bir muharebedir. Büyük İskender’in, Yavuz Sultan Selim’in ve Napolyon’un bin bir zorlukla aştığı çöl, kahraman Osmanlı askeri tarafından kolayca aşıldı. Fakat kanalın batı kısmına geçmek isteyen askerlerimizden iki piyâde bölüğü, İngilizler tarafından esir alındı. Önemli bir kısmı, mâhirâne bir harekâtla geri çekilmeyi başardı. Süveyş Kanalı geçilememişti. İngilizler bu başarıdan cesâret alarak Kanalın Doğu cephesine saldırdı. Türk başkumandanlığı talepte bulununca Alman Başkumandanlığı tarafından Filistin Cephesi’ne ‘Paşa’ adı verilen Kuvvet-i Seferiye gönderildi.

Kitabın bundan sonraki bölümü, cephe gelişmeleri ile devam ediyor. Haydarpaşa’ya gelen asker ve malzeme, Halep’e bin bir zorlukla ulaştırılabiliyor. Sonra sağlık elemanı ve malzemeleri gönderiliyor. Dr. Werner Steuber, cephe gerisindeki olayları bütün teferruatı ile anlatıyor. Kolera salgını, difteri ve sıtma gibi hastalıklar, su kıtlığı, ilâç yetersizliği gibi, başarıyı engelleyen mâzeretler sıralanıyor.

Almanlar, Türk birliklerinin olağanüstü geyretlerini takdirle anıyorlarsa da disiplin noksanlığından, düzensizliğinden şikâyetleri hiç eksik olmuyor. Alman subaylarının  alabildiğine geniş imkânlarla sağlayabildiği disiplin ve düzeni, Anadolu’nun kısır imkânlarıyla sağlamanın mümkün olmayacağı hesaba katılmıyor.

Dr. Steuber, Türkiye’ye geldiği târihten ayrıldığı güne kadar, içerisinde bulunduğu gelişmeleri olumlu ve olumsuz yönleriyle net bir şekilde anlatıyor. Biraz tepeden bakarak…

Şikâyetlerin dozu sayfalar ilerledikçe artıyor. İşte o cümlelerden biri: ‘Türk kumanda makamları tarafından Alman kumandanlığına karşı gösterilen açık ve gizli mukavemetler gittikçe fenâ bir şekil alıyordu. Cephede vaziyet fenâlaştığı nispette Alman tesir ve nüfuzunun köreltilmesine çalışıldığı âşikârdı. Osmanlı müttefikimizin tabiatındaki diğer birçok husus gibi bu hâlin de mânevî sebeplerini izah etmek güçtür.’  

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözü bu tür yazılardan sonra söylenmiş olmalı.

Dr. Steuber, Türk kumandanların Almanların gizlemeye çalıştığı niyetlerini sezinlelediğini anlasaydt, ‘izah edilmesi güç’ olan bir durumdan bahsedemezdi. 

İbretle okunacak, derslerle dolu bir eser.

Önemli bir not: Türk kumandanlarla Alman kumandanlar arasındaki gerginlik öyle bir  noktada idi ki, savaş bittikten bir müddet sonra bir Alman heyeti, Türkiye’yi ziyârede gelir. Bâzı askerî tesislerde kullanılmamış silâh ve mühimmatı görünce, ‘Bunları Dünya Savaşı’nda neden kullanmadınız’ diye sorar.  Muhatabı olan paşamızın cevabı çok mânidardır: ‘Savaşı kazanan taraf biz olsaydık, müttefiklerimizin Anadolu’yu işgal teşebbüsüne karşı, bize lâzım olacağını düşündük.’ (Merhum Muzaffer Özdağ ile vaki sohbetimizden elde edilen bilgidir.)

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

SELÇUKLU MÜESSESELERİ VE MEDENİYETİ

Melikşah, Anadolu Türk Beylikleri ve Danişmendliler gibi eserlerin yazarı Prof. Dr. Muharrem Kesik; 16,5 X 24 santim ölçülerinde, 768 sayfalık dev eserinde bu defa, bütün haşmetiyle Selçuklu Müesseseleri ve Medeniyeti’ni anlatıyor.

Selçuklular kurdukları devletlerle elde ettikleri zaferlerle târihe hiçbir zaman unutulmayacak çok önemli bir not düştüler. Onların başarıları sâdece askerlik sanatını mükemmel denilecek kadar iyi bilmeleri ile sınırlı değildir. Selçuklular teşkilatçı yapısıyla, adâletiyle, hoşgörüsüyle, sosyal devlet anlayışıyla ilim kavramına ve ilim adamına verdiği değerle çok önemli hasletlere sahip bir topluluk idi. Onlar, sağlık, adâlet ve eğitim alanlarında gerçekleştirdikleri politikalarla yönettikleri ahaliyi memnun ettiler. Selçuklular, düşmanlarını bile kendilerine hayran bıraktılar. Onlardan hâlâ öğrenecek çok şeyimiz var...

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:

Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul. 

Telefon: 0.212- 520 72 53 Belgegeçer: 0.212-511 47 74

e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com 


HÂTIRALARLA DEVLETTE 45 YIL

Ticaret Bakanlığı Müsteşar Vekilliği, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdâresi Kurucu Başkanlığı, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Başbakanlık Başdanışmanlığı, Büyükelçilik, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı ve Başdanışmanlığı, Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonu yönetim kurulu üyeliği, THY, Vakıfbank yönetim kurulu üyeliği, TBMM Genel Sekreterliği, 17. ve 18. Dönem Kırıkkale Milletvekilliği ile NATO Parlamenter Asamblesi Başkan Yardımcılığı ve Türk Grubu Başkanlığı görevlerinde bulunan  Vahit Erdem devlet hizmetinde geçen 45 yılını anlatıyor.

Sayın Erdem Diyor ki: ‘Demokrasi ile yönetilen ülkelerin kamu idâresinde iki temel kurum vardır. Birisi halkın irâdesi ile oluşan siyâset, diğeri de liyâkat esâsına göre istihdam edilen ve tâyin erilenlerden oluşan bürokrasidir. Bürokrasi devamlıdır ve devletin hâfızasıdır. Siyâset ise seçimle gelen, seçimle giden, iç ve dış politikada nihâî kararlar veren organdır. Bir devlette bürokrasi ne kadar sağlamsa ve siyâset kurumu bürokrasi ile ne kadar uyumlu çalışıyor ve devletin hâfızasını ne kadar iyi kullanıyorsa orada devlet mekanizması mükemmel çalışır, hatâ oranı azalır. Büyük ve güçlü devletlerde durum böyledir.’

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77  e-posta: [email protected] //   www.bogaziciyayinlari.com.tr  

KISA KISA… KISA KISA…

1-TOM SAWLER’İN MÂCERÂLARI: Mark Twain – Cihat Taşçıoğlu / Turkuvaz Kitap.

2-İSLÂM’IN DİRİLİŞİ: Gazâlî - İsmâil Hakkı Yılmaz / Vakıfbank Kültür Yayınları.

3-ALTIN KAFES: J. Oswald – Özlem Yüksel / Yapı Kredi Kültür Yayınları.

4-BİR KÜÇÜK DELİLİK: Arzu Uçar / İthaki Yayınları.

5-KANALDAKİ KADIN: Maj Sjöwvll + Per Wahlöö - Bige Turan Zourbakis / Ayrıksı Kitap.