VAR OLMA SORUMLULUĞU

Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen, 12,5 X 19,5 santim ölçülerindeki 224 sayfalık eserinde bâzı derin kavramları farklı bir bakış açısı ile Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinden faydalanarak ikna edici bir üslûpla açıklıyor. 

Eser; alt başlıkları da bulunan 10 bölümden oluşuyor: 1-Taş, ot, böcek ve insanın diyalogları. 2-İlk ve sebep. 3-Sorumluluktan kaçamazsın. 4-Gayb âleminden açılan bir lütuf kapısı: Vahiy. 5-Kibiri bırak inanmaya bak. 6-Yarını düşün. 7-Dönüp huzura çıkmak. 8-Tek ve çok. 9-Yalnız doğuyor, yalnız ölüyoruz ama yalnız yaşamıyoruz.  10-Sözün özü. 

Ele alınan bütün meseleler, sosyoloji ilminden çok felsefe ilminin metotları ile çok derinden, çarpıcı fakat kolay anlaşılır bir dille tahlil ediliyor:

Çok hassas ve bir o kadar da netâmeti bir konu olan ‘evrim teorisi’ni şöyle açıklıyor: ‘Evrim kendi kendine değil, Mutlak Kudret, Yaratıcı’nın eseridir.’ (s: 32)

Dünyânın gündeminde olan konu hakkında verilen hüküm: ‘Yapay zekâ inanamaz, inkâr edemez ve âşık olamaz.’ (s: 35)

Jilet gibi keskin cümleler: ‘Ferdî irâde seçer, tercih eder. Mutlak İrâde düzenler. Mutlak İrâde varsa düzen vardır. Düzen varsa kanun vardır. İrâde, düzen ve kanun varsa amaç vardır. İrâdesiz düzen, kanun ve amaç olmaz. Hiçbiri kendi kendine oluşmaz.’ (s: 37)

Okuyucuyu derin düşüncelere sevk eden sorular: Aslanın, geyik anneyi yiyip yavrusuna dokunmamasını, hatta onu korumaya, kendi himâyesine almasına ne demeli? Bunları hiç görmeyip, düşünmeyip, aslanın öldürüp yediği geyiğe acıyanlara ne demeli? Acımak normal bir duygu, acımakla kalmayıp ‘yemesin’ diyenler var. Aslan hayatta nasıl kalacak? Bunu düşünmezler. Bir soru daha: Erkek ve kız çocuk doğumlarının, yaklaşık eşit-dengeli olup durması, böyleyken büyük savaşlar sonrası, erkek ölümleri fazla olduğu için erkek çocuk doğumunun, kızdan fazla olması tabiatın kendiliğinden bildiği ve maksatsız bir gizli tavır mıdır?  (s: 38)

Bir soru bir müjde: ‘İmtihan neyin belirtisidir? Hürriyetin mi mecburiyetin mi? Hür olmayıp mecbur olanlar, yaptıklarından niçin imtihana tâbi tutulsun? … İmtihan sonunda değerlendirme yapılır, karşılık verilir. Kötü geçmişse, sonu da kötü olur. Fakat bâzı eksiklere, yanlışlara, yanılmalara göz yumulur. O, çok bağışlayıcıdır.’ (s: 55)

Kitaba adını veren kavramla alâkalı bir uyarı: (Meâlen) ‘Bilerek yapılanla bilinçsiz yapılan yanlışlıklar bile ayırd edilmiştir. Biz, irâdeli işlerimizden sorumluyoz.’ (s: 70-71)

İnsanoğlu, inanmaya dâvet ediliyor: ‘İnanmamak değil, inanmak hürriyettir. İnsan, yalnızca Allah karşısında hürdür. Çünkü onda bizi zorlayan hiçbir şey yoktur. Allah karşısında olmanın dışında hiçbir şeyde, hiçbir yerde hür değiliz. … Yemeden içmeden yaşayabilmek hürriyetine sâhip değiliz. İç guddeler, hormonlar çalışmazsa, hissî hayatımız olmaz. Biyolojik, psikolojik, tabiî, sayısız bağlılıklarımız ve bağımlılıklarımız var. Toplum ve devlet karşısında da aynı durumdayız.’ (s: 106)

Uyarı ihtiva eden dâvetler devam ediyor: ‘Karanlıkta olan güvende olmaz; aydınlıkta güvendedir. İmansızlık, karanlıkta olmaktır, yalnızlıktır, dayanaktan mahrum kalmaktır, boşlukta olmaktır.’ (s: 114)

Hz. Ali’ye ait olduğu söylenen özdeyişin farklı bir libas giymiş şekli: ‘Kiler boş ise kış zor geçer.’ (s: 115)

149. sayfada asırlardan beri devam eden problemimiz hakkında, iyi niyetlilikte cömert din kardeşlerimiz uyarılıyor: Aracılar, elçiler, çakma hocalar ve merdiven altı şeyhler vesâire… Bunların iddia edilen yetki ve özelliklerle donatılması İslâmiyet’e ancak zarar verir. 

Herkesin riâyet etmesi gereken açık ve net tavsiyeler 158-159. sayfalarda:

Doğru dürüst görevlerimizi yapmadan, ihlâsa ulaşmadan, Allah’ı görmek sevdası, ciddiyeti zedeler. Yönelmemiz önemlidir. Yönelmede, ilke ve hedeflerin en önemlisi Allah’ı anmadır (zikir). Bu, Allah’ın istediği bir şeydir. Bu iş, O’nun adı, sıfat ve isimleriyle yapılır. Güzel sözlerle olur. Fakat bu güzel sözlere, şart gibi eklenen bir iş vardır: Salih (iyi) ameller. ‘... Ona ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a sâlih ameller ulaştırır...’ (Fâtır-10). Demek ki iyi işler yapılmadıkça, samîmiyet de olmazsa, ortada, sadece güzel sözü tekrarlayıp duran bir papağan işi kalır. Kötülük yapıp, tuzaklar kurup, kibir taslayıp, hak gasp edip, yalan söyleyip, sonra da tutup bin defa zikir çekmek bir işe yaramaz. Hattâ İslâm, kötülük yapmamayı, hattâ iyilik yapmayı bile yeterli bulmamış, iyilik yapmaya teşvik etmeyi bile şart koşmuştur (Bk. Mâun sûresi). Demek istiyoruz ki zikir, krize dönüşmemelidir. Meseleler doğru tarafından ele alınmalıdır. Yönün önemi dediğimiz de budur. Bir işe tersten bakılmamalı, tersinden yaklaşılmamalıdır. Gerçek iyiye, doğru yönden gidilmelidir. Bir eve ön kapısından girilir, arkadan bir yerden, bacadan, pencereden girilmez. ‘... Evlere kapılarından giriniz...’ (Bakara-189).

Yönümüzü tâyin eden ve bizi bu konuda güvende kılan, kutup yıldızları vardır. Bunlar ibâdetlerdir. İbâdetler zikirin, iyi işlerle birlikte, uygulamalarıdır. Anma (zikir) ve yönelme, şartlar uygunsa, bir form (şekil) içinde yapılır. Namaz bunların başında gelir. ‘... Namaz, inananlar üzerine vakitleri belli edilmiş bir farzdır.’ (Nisa-103). Namaz aynı zamanda Allaha bir saygı ifâdesidir. Teslimiyetten sonra, saygının devamlılığıdır. ‘...De ki: Allah’ın gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir ve biz Âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk. Namazı kılınız, Allaha saygı duyunuz, diye de emrolunduk...’ (Enam-71, 72). Namaz, kurallara bağlanmış şekil kazanmış bir duâdır. Diğer ibâdetler de böyledir. Namaz ve diğer ibâdetler, Huzura kabul edilme arzusunun hazırlığı gibidir.

Prof. Dr. Yümni Sezen’in ‘Var Olma Sorumluluğu’ isimli eseri, ilmî olmasına rağmen kolay anlaşılır bir Kur’ân-ı Kerîm meâli veya muhtasar tefsiridir. 

İRFAN YAYINCILIK: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 42 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-518 38 66 Belgegeçer: 0 212-516 32 54. E-posta: [email protected]    www.infanyayinevi.com  

Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN

1938 yılında Urfa’nın Birecik ilçesinde doğdu. Aynı yerde ilk ve ortaokul öğreniminden sonra 1957’de Gaziantep Lisesini bitirdi. 1961’de Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli okullarda öğretmen ve yönetici olarak çalıştı. 1975’de İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsünde öğretmenlik yaptı. 1976-1978 İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğü görevinde bulundu. 1985’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak geçti. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamladı. Sırasıyla Yardımcı Doçent, Doçent ve sonra Profesör unvanlarını aldı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Din Sosyolojisi öğretim üyeliğinden emekli olarak çalışmalarına devam etmektedir. Hâlen Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Çalışmaları felsefe, sosyoloji, din sosyolojisi ve İslâmî sosyoloji çalışmaları üzerinde yoğunlaşmıştır. ‘Günümüzde İslâmiyet ve Milliyetçilik’ (1978), ‘Sosyolojiye Göre Halk-Millet-Devlet’ (1982), ‘Târihî Maddeciliğin Tahlil ve Tenkidi’ (1984), ‘Hayatın Manâsı’ (1984, 2004), ‘Sosyoloji Açısından Din’ (1988, 1993, 1998), ‘Sosyolojide Temel Bilgiler ve Tartışmalar’ (1990, 1997), ‘Türk Toplumunun Lâiklik Anlayışı’ (1993), ‘İslâm Sosyolojisine Giriş’ (1994), ‘Maddeci Felsefenin Çıkmazları’ (1996), ‘Çağdaşlaşma, Yabancılaşma ve Kimlik’ (2003), ‘İslâm’ın Sosyolojik Yorumu’ (2004), ‘Kurban ve Din’ (2004), Hümanizm ve Türkiye (2005), Dinlerarası Diyalog İhaneti (2006), Kültür ve Din (2011), ‘Kapitalizmin Zulmü’ (2017), ‘Aldatılmamak İçin Anlamak’ (2019), ‘Aşk Sarhoşu Dervişlerin Dini: Tasavvuf’ (2020) kitapları, ‘Kültür’ adıyla Fransızcadan bir kitap tercümesi, çeşitli dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlandı.

Evli ve üç kız babası, dört torun dedesidir.

KUŞBAKIŞI

MÂVİ GÖK

İmparatorluğun Son Akşamı, Yeniçeri, Cem – Esir Şehzâde, Kanlı Mintan – Sultan Abdülaziz, Kayıp Ruhlar Atlası – Bir Sarıkamış Romanı, Külhanbeyi, Leylâ’yı Sevenler Kulübü, ve Mâvi Tuna isimli romanların yazarı Hakan Kağan, 12 X 19,5 santim ölçülerindeki 485 sayfalık romanında;  Aşkın, intikamın, sevginin, hırsın, direncin ve daha nice duygunun çatıştığı, yer yer de birbirine geçerek olağanüstü bir hava yarattığı, Türk mitolojisinin zengin öğeleriyle beslenen tarihî-fantastik romanı Mavi Gök ile okuyucuyu ilk Türklerin çağına götürüyor. Târihin derinliklerinden efsânevî yaratıkları, togrılların, it-barakların, alkızların, Almış ın, Demirci'nin, Ağaç Erlerinin, ejderha binicilerin, Kılbarak'ın, Kızıl Albıs'ın, Göksakal'ın ve Gökyeleli'nin içerisinde bulunduğu mâcerâları akıcı bir üslûpla anlatıyor. Aynı zamanda Ötüken'in kapılarını da ardına kadar açıyor.

Romanın kahramanları Umay Ana, Akpürçekli Koca, Ulu Kağan, Kara Evren, Gökkız, Göksakal, Cilâsun Han, Kam Ana, Aşina Hâtun, Karaca Hatun, Baykara, Tozkoparan İskender, Tulpar Han, Karatekin ve daha nice alplar; Ata yurdundan; Kutlu Dağ’dan, Selenge Irmağından, Issık Göl’den, Ergenekon’dan günümüz insanına, Leon Cahun’un Gökbayrak’ını, Atsız Ata’nın Bozkurtlar’ını hatırlatarak selâmlar gönderiyorlar. 

Romandan tadımlık kısa bir bölüm:

Gözlerimin içine baktı, ‘İki ordunun başında iki kurt’ diye söylendi. Yüzündeki tebessüm bu söz ile donup kaldı. ‘Tereken Hatun bahar kurultayına gelir diye bekledim… Gelmedi.’ Ellerini avuçlarımın içine alıp, ‘Üzülme’ dedim. ‘Beni affetsin. Bu evlilik olmasa çok kan akacak, çok ocak sönecekti.’ Gözlerindeki pişmanlığı gördüm. ‘Kardeşimin çocuklarına nasihat edilsin, ordu hizmetine alınsınlar. Babalarının yaptıklarını o masumlara ödetmeyin.’ dedi. Son nefesini vermeden, ‘Bir olan Tengri’ye şükür, seni bana dünyâ yurdunda armağan etti.’ dedi. Gözleri puslu bir sabaha benziyordu. O gözler kısa sürede sisin içinde kaybolup gitti.

‘Hayme Hâtun’un küçük oğlunun başına gelenleri duydum.

‘Çok acı... Bilmelisin ki, bunu her kim yaptıysa Orhun’un yaptığının düşünülmesini istedi.” 

Kuşlar tahta uzanan yolu temizliyor olabilir mi?’ 

‘Bilmiyorum oğlum. Bilmeni istediğim bir şey var ki bunu her kim yaptıysa ellerinin hanemize kadar uzanacağı gerçeğidir.’

‘Orhun’dan mı bahsediyorsun?’ 

‘Orhun’dan ve Çağatay’dan...’ 

‘Ne yapmamı istersin?’

‘Babanın yaptığı şeyi...’

‘Orhun bir isyan teşebbüsünde bulundu.’

‘Köşeye sıkıştığını hissetmişti, üzerindeki baskı ve keder aklını bulandırdı.’ 

‘Benim dönemeyeceğimden emindi... Ulu Ata olmasa dönemezdim de...’

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

SARI SONBAHAR

Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi Saadettin Koç’un telif ettiği Sarı Sonbahar isimli romanı 13.5 X 21 santim ölçülerinde ve 304 sayfadır. Romanda 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nin mağdur ettiği insanları anlatıyor. 

12 Eylül Darbesi, güya anarşiyi önlemek için gerçekleştirilmişti. Fakat anarşinin, darbe yapmanın gerekçesi olarak kullanıldığı da pek çok kişi tarafından biliniyordu. Darbeden sonra da, anarşinin tahribatını önlemek, hiç değilse hafifletmek, en aza indirmek maksadıyla ve daha da önemlisi kendi can ve mal emniyetlerini sağlamak için terörle mücâdele eden vatansever gençler; teröristlerle, vatan hâinleriyle bir tutuldu, hatta anarşistlerden daha fazla mağdur edildi. Milletimizi magazin bağımlısı hâline getiren rengârenk basınımız da bu haksızlıkları görmezlikten geldi, böylece devlet terörüne ve cinayetlerine destek oldu. Daha sonra da Türkiye’de terör hareketlerini başlattıkları için idam edilen elebaşılar, ‘üç fidan’ sloganı ile kahramanlaştırıldı, romanları yazıldı, filmleri çevrildi. Devrim şehidi(?!) olarak ilân edildi. 

Vatanlarını sevenler ve koruyanların mükâfatı ise, işkence ve şehitlik oldu. 

12 Eylül’ün mazlum ve mağdurları ancak kendi romanlarını yazabildiler. Yazdıkları kendileri gibi vatansever birkaç yayınevi tarafından yayınlandı. Saadettin Koç’un Sarı Sonbahar isimli romanı, işte o kitaplardan biridir. 

Öyle anlaşılıyor ki Saadettin Koç romanını, vakur bir edayla; kin, intikam bir tarafa, husumet ve kırgınlık gibi kirli duyguların, gönlünün kıyısında köşesinde kalmış tortularını ve izlerini gözyaşlarıyla temizleyip sildikten sonra yazmış. Vatan-millet aşkı ile darağacında icra edilen şeb-i arus töreninden sonra bedenleriyle değil,  kalpleriyle kara toprağa giren ülküdaşlarını saygı ile yâd ederek…  

***

Sabah olunca gün ışığı nasıl nefes nefese gelip gecenin karanlığını aydınlığa çevirirse, romanın kahramanı Tuğrul Beğ’de çileli karanlık yıllardan sonra gündüzün aydınlığına kavuşur. Kazakistan’da ve Kırgızistan’da öğretim üyesi olarak çalışır. 

Güzel günlerdir. Cengiz Aytmatov ile sohbetler, babası Türk dostu bir Ermeni, annesi Rus olan Bayan Araksiya ve Rus asıllı Bayan Tanya ile dostça gezilerle boş zamanlar değerlendirilir. Her toplantıda Tuğrul Beğ, ülkesini ve Türk milletini temsil ettiğinin şuuru içerisinde hareket eder, çevresindeki insanların sevgi ve saygısına mazhar olur. 

Romanın son bölümünde kahramanımızı ve eşi Zehra’yı, torunları Eliz ile Arhan’ı misâfir etme hazırlığında görüyoruz. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com  

TÜRK TAVRI

İlâhiyatçı Dr. Mehmet Ali Sarı, Kur’ân Tilâvetinde Türk Tavrı ve Merhum Temsilcileri isimli eserinin birinci bölümünde Kur’an tilâvetinde sesi güzel kullanma, tilâvet ve mûsıkî,  tilâvet tavırları ve Türk tilâvet tavrı hakkında bilgi veriyor. Sonraki sayfalarda gördüğü ve dinlediği hâfız ve mevlidhanlar ile mevlid grupları hakkında kısa bilgiler var. Son bölümde ise Kur’ân-ı Kerîm’i Türk tavrı ile okuyan mevlid grupları ile grup üyeleri tanıtılıyor. 

Kitap, Kur’ân-ı Kerîm’i güzel okuyabilmek için gerekli bilgileri vermesi açısından, hâfızlar ve mevlidhanlar için çok faydalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’i güzel okuyanlar hakkında bilgi verilmesi ise takdire şayan bir kadirşinaslıktır. 

Kur’ân’ı güzel okumak bir sanattır ve bu sanatı icra edebilmek bilgi ve mahâret gerektirir. Mehmet Ali Sarı Hocaefendi, bu sanatın nasıl öğrenilebileceğini öğretiyor. 

Bir başka bölümde ise mevlid hakkında bilgiler var. Hepsi de Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş grupların liderleri: Mecit Sesigür, Hâfız Halil İbrâhim Çanakaleli, Hafız Âdem Erim. Gruplar dışındaki hâfız ve mevlidhanlar: İsmâil Dâniş, Abbas Nazaş, İhsan Sedef, Hüseyin Küçük, Necâti Özer, Mustafa Göl, Emin Işık, Bekir Sıdkı Sezgin, Hüseyin Okurlar, Hâfız Fahri Bey, Cemal Bağcı, Hasan Gökdemir, İsmâil Bülbül, Mahmud Öncü. 

on bölümde ise Ezan-ı Muhammedî hakkında tespitler, uygulamalar ve öneriler yer alıyor. 

13,5 X 21,5 santim ölçülerinde 246 sayfalık eser, 2021 yılında yayınlandı. 

MİHRÂBAD YAYINLARI: Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28                     Belgegeçer: 0.212-528 24 01 [email protected]  www.mihrabadyayinları.com 

KISA KISA… KISA KISA… 

1-GEÇMİŞ ZAMAN KEDİLERİ / Türk Edebiyatında Kedi Metinleri: Fatih Altuğ / Turkuaz Kitap

2-TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’NIN SAKLI YÜZÜ: Mehmet Bedri Aluçlu / Berikan Yayınevi.

3-ORHUN ÂBİDELERİ: Prof. Dr. Muharrem Ergin / Boğaziçi Yayınları.

4-FADİŞ: Gülten Dayıoğlu / Altın Kitaplar.

5- SONSUZA AKAN IRMAKTA: Yusuf Alper / Klaros Yayınları.