ZAPTİYE AHMET

CUMHURİYET DEVRİNDE BİR OSMANLI AKINCISI

Asıl Adı Ahmet Ersin Yücel idi. 27 Temmuz 1942 târihinde Yozgat’ta dünyaya geldi. İlk dînî eğitimini daha çocuk yaşta iken dedesi Ahmet Efendi’den aldı. Babası Ahmet Şükrü Bey’in memuriyeti dolayısıyla ailesi İstanbul’a taşındığı için ilk ve ortaokulu Kartal’da tamamladı. Devlet yatılı imtihanını kazanarak Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu. 1960 yılında liseyi bitirince İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yüksek tahsiline başladı. Ancak târihe ve edebiyata duyduğu büyük merak sebebiyle Hukuk Fakültesini bırakıp Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yazıldı ve buradan mezun oldu. 

Askerliğini yedek subay öğretmen olarak Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İçmeköy’de yaptı. Bu sırada ikinci bir mide kanamasıyla Vakıf Gureba Hastahânesi’nde ameliyata alındı. Tedâvisi için büyük bir gayret gösterildiği, dostları ve sevenleri tarafından şişeler dolusu kan verildiği halde, maalesef kurtarılamadı. 16 Temmuz 1969 târihinde 27 yaşında iken Rahmet-i Rahmana kavuştu. Vasiyeti üzerine Edirnekapı Şehitliği’nde, Mehmet Âkif Ersoy’un aziz dostu, büyük İslâm âlimi Hasan Basri Çantay’ın yanına defnedildi. Daha sonra buradan yol geçirildiği için aziz naşı yine Edirnekapı Mezarlığındaki Sakızağacı Kabristanı’na nakledildi, İmam-Hatip okullarının açılmasında büyük pay sâhibi olan ve ‘Celal Hoca’ olarak anılan Celâlettin Ökten’in yanı başına ikinci defa defnedildi. Böylece hayatında olduğu gibi vefatından sonra da büyük adamların yanında yer alma mazhariyetine erdi. (s: 15)

Fikir adamı, muharrir, hatip ve edip Dursun Gürlek, ‘Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Akıncısı’ olarak tavsif ettiği Ahmet Ersin Yücel’in hayat hikâyesini bu şekilde özetledikten sonra O’nu tanıyanların, sevenlerin merhum hakkındaki değerlendirmelerini sunuyor. Her birine, tanıyanları tarafından büyük değer atfedilen ve fakat bir kısmı geniş çevreler tarafından bilinmeyen muharrir veya mütefekkir, fikir ve ilim adamı muhterem zevat, Zaptiye Ahmet’i bütün yönleriyle tanıtıyorlar. 

Beyazıt Camii Baş İmamı Abdurrahman Gürses’in kıldırdığı cenâze namazında bulunanlar da, rahmetlinin cemiyetteki yeri ve değeri hakkında fikir verecektir: Kendi ilim dallarında Prof. Dr. unvanına sâhip Necmeddin Erbakan, Selçuk Özçelik, Mustafa Köseoğlu, Salih Tuğ; İstanbul Müftüsü Fikri Yavuz, Ahmet Kabaklı, Emin Saraç, Milliyetçiler Derneği, Komünizmle Mücâdele Derneği, Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarının mensupları ve mahşerî bir kalabalık oluşturan binler… onbinler… 

Dönemin tanınmış ve sevilen şahsiyetlerinden, mâzereti sebebiyle camide bulunamayan Haydarpaşa Lisesi’nde Hocası Edebiyat Muallimi Mâhir İz Hoca’nın, Emin Saraç tarafından mezarı başında okunan hitâbesi: 

‘Âh Ahmet’im!

Şimdi Tercüman sâhifelerini çevirdim. Gözlerime inanamıyorum, beynimden vurulmuşa döndüm. Üstüme dağ mı yıkıldı? Hareketsiz kaldım. Yaşlarım dinmiyor, genç mücâhidim! Bu ne erken muhâceret? Sen ki avuca sığmayan mücessem bir kor, hayır bir yanardağ, hakîkat kahramanı, zulmün yılmayan hasmı! Sen, genç gönüldaşlarını ne çabuk terk ettin! Kendini bildin bileli faziletler peşinde koştun ve ona inananları birlikte koşturdun. İnanmış gençliğin sönmek bilmeyen ateşpâresi! Hâlikım seni iman hamuru ile yoğurmuş. Ruhun her cûş ve hûruş bir velvele-i fezail inancını haykırdığın zaman en ölü ruhlar bir Rüstem-i hamiyet olur. Şimdi şu satırları yazarken hâlâ gözlerime inanamıyorum. Bu ne umulmayan felâket, bu ne beklenmeyen acı; neden bizi bu kadar yaktın? Bilir misin, işte burası da hayatımızın acı tarafı! Gençlerimizin arasında senin gibi nevvâre-i meşhamet kendini pek seyrek gösteriyor. Fakat senin ruhun, devrin inanmış gençliğine önder olacak, onu ulvi hedeflere çok kısa zamanda götürecek. Senin unutulmayacak varlığın müsterih olsun. Cennet, mekânındır. Muhteşem kabrin ise seni seven ve yolunda giden herkesin kalbidir.

Cenabı Hakk’ın rahmet deryasına müstağrak ol aziz evladım!..’  

Gazetelerde yer alan haberlerde ve mesajlarda; Rasim Cinisli’nin, Sezai Karakoç’un, Nezih Uzel’in, Cem Sükmen’in, Ergun Göze’nin ve daha nice kalem erbabının; İslâm’ın Osmanlı’nın ve Türk millî kültürünün yılmaz ve yorulmaz mücâhidi Ahmet Ersin Yücel hakkında aynı mâhiyetteki beyanları, gönülleri dağlıyordu. (s: 17-29)

Ebedî âleme intikalinden 1 ve daha fazla yıl geçtikten sonra kaleme alınan ve değişik dergi ve gazetelerde yer alan yazılarda imzası bulunan kişilerden bâzıları: ‘Canım Ağabeyim’ diye hitap eden Nuriye Uğur Akım, yurt, otel ve ev arkadaşı Mehmet Niyazi Özdemir, O’na mutlaka ismiyle birlikte anılan ‘Zabtiye’ unvanını veren Özer Ravanoğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay İlimleri Fakültesi Emekli Dekanı Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel,  Liseden Hocası Mâhir İz, Mütefekkir Muharrir Nevzat Kösoğlu, Ankara’da Türk Ocaklı gençlerin sevgili ağabeyi, 12 Eylül 1980 darbesinin mazlum ve mağdurlarının yardım meleği ve Avukatı Galip Erdem, Prof. Dr.Âsaf Ataseven, Muharrir Hekimoğlu İsmâil, Avukat, Gazeteci Muharrir, Nâşir Ergun Göze, Mütefekkire Münevver Ayaşlı,  Gazeteci Ahmet Güner Elgin, Avukat ve tarihçi fikir adamı Kadir Mısıroğlu, Gazeteci, Muharrir ve Şair İsmail Oğuz, Gazeteci Muharrir ve fikir adamı Mehmet Şevket Eygi, Muharrir Râif Karadağ, Ahmet Rıfat, Abdullah Dervişoğlu, Gazeteci Muharrir Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Hasan Arvasî, İmam Mustafa, Erdem Öztekin, Rahime Kadirioğlu, Müslim Turan, Peyâmi Turan, Dinçer Baykan, Dursun Ali Çemberci, Üstün İnanç, Hüdâvendigâr Onur (s: 31-187)

Eserin son sayfalarında Ahmet Ersin Yücel’in vasiyetnâmesi, Nâmık Kemal’in telif ettiği, Ahmet Yücel’in yayına hazırlıdığı ‘Yavuz Sultan Selim Han’ isimli esere yazdığı ‘Mukaddime’, ‘Mimârîde Ruh’ başlıklı makalesi, Ahmet Rıfat’ın, ‘Genç Bir Osmanlı Efendisi’ başlıklı, ‘Zaptiye Ahmet’in aziz ruhuna’ hitâbıyla başlayan, derin ve engin muhtevâlı, hikmetlerle herkesi alâkadar edecek mâlûmatla dolu, mutlaka okunması gereken yazısı bulunuyor. (s: 186-223) 

‘Ekler’ bölümünde  merhuma ait fotoğraflar yer alıyor. (s: 225-240)

Ahmet Ersin Yücel’vâri ‘mesele geçmek’ gibi yüce bir dâvânın adamı olmayı düşünen gençlerin ve O’nun gibi mücâhit evlât yetiştirmek isteyenlerin mutlaka ve tekrar tekrar okumaları gereken bir eser…

Ahmet Yücel’in volkan gibi iman ve hizmet ateşi, bir bedende söndü ise, bin bedende yaşıyor. En büyük emeli hakîkat oldu; Ayasofya ibâdete açıldı. Diğer ideallerini de hakîkat hâline getirecek nesillere ihtiyacımız var.  

13,5 x 21 santim ölçülerinde 240 sayfalık eser, Temmuz 2020’de yayımlandı. 

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ: Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul.

Telefon: 0.212- 520 72 53 Belgegeçer: 0.212-511 47 74  

e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com  

DURSUN GÜRLEK:

1952 yılında Tokat'ta doğdu. İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yeni İstanbul, Tercüman, Hürriyet, Günaydın gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Bir süre muhtelif okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Biyografi araştırmaları ve çeşitli makaleleri; Meşale, İnanç, Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Kültür Dünyası gibi dergilerde yayınladı. Târih ve Düşünce Dergisi’nin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Bu dergide neşrettiği ‘Kırkambar’ ve ‘Ayaklı Kütüphâneler’ başlığı altındaki yazılarıyla dikkat çekti.

Yazar; Osmanlı târihi, şark klasikleri ve biyografi sahasında çalışıyor. Başta Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı olmak üzere, çeşitli kültür kuruluşlarında Osmanlıca dersleri, ihtisas alanındaki konularda konferanslar veriyor ve İstanbul gezilerinde rehberlik yapıyor.  

Yayınlanmış eserleri

*Osmanlı Zaferleri, *Osmanlı Kumandanları, *Köprülüler, *Banu Cihan, *Tutiname, *Sünusiler, *İlim ve İrade, *İbrahim Aleyhisselam, *Amak-ı Hayal,*Karınca Huzura Varınca, *Mâziye Bir Bakıver , *Çınaraltı Kitap Sohbetleri , *Kültür Dünyâmızdan Manzaralar , *Tefekkür ve Tebessüm (2011), *Sohbet Tadında , *Ayaklı Kütüphâneler, Muhabbet Ateşi, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Dersaadette Ramazan Akşamları.

KUŞBAKIŞI

HAREZMŞAHLAR

Aral Gölü’nün güneyindeki topraklar ‘Harezm’ olarak anılır. Türk-İslâm Devleti olan Harezmşahlar’ın kökü, ‘Enuştekin’ olarak da anılan Anuştekin’e dayanır. Anuştekin, Selçuklu Devleti tarafından 1077 yılında bölgeyi kontrol altında tutmak için gönderilmişti. 1097’de ölümünden sonra yerine geçen oğlu Kutbeddin Muhammed bölgenin valiliğini üstlendi. 1128 yılında ölünce yerine geçen oğlu Atsız, Selçuklu ordusunun Karahitaylar tarafından bozguna uğratılmasından faydalanarak Selçuklulara hücum etti ve bâzı şehirleri aldı. Sonra sırasıyla İl Arslan Harezmşah (1172-1200), Alâeddin Tekiş (1200-1220), Alâeddin Muhammed (1200-1220) ve Celâleddin Harezmşah devletin yönetimine geldi. Devlet 1220 yılında Moğolların istilasına mâruz kaldı. Celâleddin çok cesur ve yüksek mahâretli bir savaşçı idi. Moğol ordusunu çok uğraştırmasına rağmen ordusu dağıldığından büyük bir ustalıkla kaçmayı başardı. Kısa zamanda asker topladı. O devirde Türk-İslâm kültürünün önemli bir merkezi olan Ahlat şehrini harâbe hâline çevirdi. Celâleddin Harezmşah’ın kendilerine saldırmasından korkanlar, düşmanlarıyla ittifak kurarak ordusunu dağıtmayı başardılar. Ordu kurmak için tekrar kaçmayı başardı ise de, gittiği bir köyde, Yezidiler tarafından öldürüldü. 

O’nun en büyük hatâsı Ahlat’ı yakıp yıkarak düşmanlarını çoğaltması ve Selçuklulara karşı üstünlük mücâdelesine girişmesi idi.  

Celâleddin Harezmşah’ın ölümünden sonra Harezm Türklerinin bir kısm Selçuklulara karıştı, bir kısmı da Anadolu’ya geldi. 

Celâleddin Harezmşah’ın muhteşem hayatı, Nâmık Kemal tarafından tiyatro eseri olarak kaleme alındı. Birkaç yayınevi tarafından eserin pek çok baskısı yapıldı. 

Dr. Cengiz Zengin, Temmuz 2020’de yayınlanan 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 208 sayfalık eserinde, Harezmşahların 1097 yılından 1231 yılına kadar devam eden târihini meraklı bir roman rahatlığıyla okunacak şekilde veriyor. 

Eserden tadımlık bir bölüm:

Abbasi Devleti’nde Nâsır li-Dinillah halife olduğunda Harezm tahtında Alâeddin Tekiş bulunuyordu. Irak Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Halife Nâsır li-Dinillah ile Tekiş, Irak Selçuklularının topraklarını paylaşma konusunda anlaşamamışlardı. Halife, veziri ile Tekiş’e şu mesajı gönderdi: ‘Saltanat ahdi ve teşrifatı, sultana halifenin bir lütfudur. Bütün memleket işlerinden sorumlu olan yalnız biziz. Sultan bu nimete gereği gibi karşılık vermek isterse, az bir adamıyla alçakgönüllükle bizi karşılamaya gelmeli, halifenin hil'atlerini çadırımızda giymeli, rikabımızda yaya olarak yürümelidir.’

Kendisine bir komplo kurulduğunu düşünen Tekiş, vezir İbnü'l-Kassab'ın üzerine asker sevk etti. Halife’nin hedefi hilâfetin dünyevî otoritesini yeniden tesis etmekti. Harezmşah Tekiş sâhip olduğu ülkeleri halifenin ikramıyla değil kılıcının hakkıyla elde ettiğini düşünüyordu. Tekiş, Selçuklu mirâsının tamâmına sâhip olarak halifeyi Selçuklu döneminde olduğu gibi nazarî ve itibarî bir hâkim hâline getirmek istiyordu.

Harezmşah Tekiş'ten çok sert tepki gören Halife Nâsır li-Dinillah klâsik politikasını uygulayarak Harezmşahların karşısına bu defa Horasan ve Hindistan'ın kuzeyinde güçlü bir devlet kuran Gurluları çıkardı. Tekiş'i Gur Sultanı Giyasüddin'e şikâyet eden halife, ondan hilâfetin haklarını Harezmşah'a karşı korumasını istedi. Halifenin kendisine teveccühünden memnun olan Giyasüddin, Harezmşah Tekiş'i halifeye karşı olan tutumu değişmezse ülkelerini istilâ etmekle tehdit etti. Gur Sultanının tehdidi üzerine Tekiş, Karahitay hanından yardım istemek mecbûriyetinde kaldı. Harezmşahlara yardım etmek için Gur ülkesine giren Karahitay ordusu Gurlular tarafından imha edildi. Karahitayların Gurlulara yenilmesiyle zor durumda kalan Harezmşah Tekiş, Giyasüddin'den barış talebinde bulunmuşsa da Giyasüddin, Harezmşah'la barışmanın onun halifeye itaat etmesiyle mümkün olacağını bildirdi. (s: 142-143)

Eserin ana bölümünde Celâleddin Harezmşah’a yer veriliyor.  Son sayfalarında Harezm Türkçesi ile yazılmış eserler hakkında bilgiler var. Bunlar arasında Dîvânu Lugati’t-Türk’den sonra yazılmış ilk Türkçe Sözlük ve gramer kitabı olan Mukaddinetü’l-Edeb dikkat çekiyor. Diğer eserler de çok önemlidir: Kısasü’l-Enbiya (Türk edebiyatının ilk peygamberler târihi), Kur’an-ı Kerîm Mealleri, Muhabbet-Nâme ve diğerleri…

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp hattı: 0.553-129 86 86

E-posta: [email protected]   WEB: www.bilgeoguz.com  

VEDÂ HACCI

Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) ümmetiyle en büyük buluşması vefatından üç ay önce gerçekleşti. Müslümanlar Efendimizin son çağrısına uyarak on binler hâlinde Mekke'de toplandılar ve onunla birlikte hac yapma şerefine eriştiler. Daha o günlerde ‘Vedâ Haccı’ adı verilen bu büyük görüşmede Hz, Peygamber, atası Hz. İbrahim’in (a.s.) mirası olarak yüzlerce yıldır bilinen, ancak zamanla içine şirk unsurları karıştırılan bu ibâdetin İslâm'ın şartlarına uygun biçimde nasıl yapılacağını bütün detaylarıyla gösterdi. O günlerde birçok defa ümmetine hitap etti. 

Günümüzde Vedâ Hutbesi adıyla bilinen bu konuşmalarda, yıllardır tebliğ etmekte olduğu dinin temel unsurlarını müminlere bir defa daha hatırlattı, son tavsiyelerini yaptı ve ashâbını birbirlerine emânet etti. 

Yaklaşık bir ay süren bu kutlu yolculuğun bütün safhaları, başlangıcından bitişine kadar neredeyse her gününü titizlikle kaydeden târih ve hadis âlimleri sâyesinde günümüze ulaşmıştır.

Hâlit Özkan bu bilgileri 13,5 X 21,5 santim ölçülerindeki 186 sayfalık eserinde okuyucuya sunuyor. 

Kitap, bağış karşılığında Türkiye Millî Kültür Vakfı’ndan temin edilebilmektedir. 

TÜRKİYE MİLLÎ KÜLTÜR VAKFI: Feshâne Caddesi, Kızıldeğirmen Sokağı Nu: 1 Eyüpsultan 34030 İstanbul.  

Telefon: 0.212-417 64 78 Belgegeçer: 0.212-417 61 85 e-posta: [email protected] //  www.tmkv.org.tr  

MAKEDONYA'DA BATAN GÜNEŞ

Balkanlara yüzyıllarca önce gelip yerleşen Türklerin ataları, ruhlarının derinliğinden gelen büyük bir aşkla, Murat Hüdâvendigâr’ı da şehit vererek, Î’la-yı Kelimetullah için bu güzel toprakları vatan yapmıştı. Selanik’i, Manastır’ı, Üsküp’ü, Kosova’yı Anadolu’nun Konya’sı, Erzurum’u, Erzincan’ı, Sivas’ı gibi Türkleştirmişlerdi. Buraları Ötüken gibi Merv gibi düşünüyorlardı. Tuna Nehri’ni Sakarya, Kızılırmak gibi biliyorlardı. Ohri Gölü’nü, Issık Gölü gibi, Van Gölü gibi, Hotamış Gölü gibi seviyorlardı. Nesilden nesile anlatıla anlatıla gelen atalarının hâtıraları, bu kadar yüzyıl geçmesine rağmen kafalarında, ruhlarında sanki hâlâ tazeymiş gibi duruyordu. Bektaşî erenlerinin, Sarı Saltuk Baba, Pîrî Baba gibi erenlerin menkıbeleri hafızalarından silinmiyordu. Pelister Dağları, Babadağ onlarındı. Buralar Türk yurdu idi. Burası Osmanlı Devleti idi. Onları Mohaç’a, Niğbolu Savaşı’na görevli olarak götüren devlet gücü hâlâ arkalarındaymış gibiydi. Onlara ‘Evlâd-ı Fâtihan’ denmişti. ‘Oğuzbeyli Cemaati’ denmişti. Onlar hâlâ yeni seferler için yeni görevler bekliyorlardı. Umutsuzca beklemeye devam ediyorlar.

Mikdat Topçu’nun 13,5 X 20,5 santim ölçülerindeki 416 sayfalık eseri Ekim 2020’de yayımlandı. 

BOĞAZİÇİ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul

Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77  e-posta: [email protected] //   www.bogaziciyayinlari.com.tr  

KISA KISA… KISA KISA…

1-KEDİNİN AĞACI: Seyyidhan Kömürcü / Everest Yayınları.

2-KARĞADAN BAŞKA KUŞ TANIMAM: Ayhan Sicimoğlu / Hürriyet Kitap.

3-AİLE GELENEĞİ: Ece Gamze Atıcı / Doğan Kitap. 

4-KUŞLAR KONMUŞ KİTABIMA: Nazmi Ağıl / Koç Üniversitesi Yayınları,

5-SIĞINMACI DEVRİMİ-SON GÖÇ DALGASI DÜNYAYI NASIL DEĞİŞTİRDİ? Narc Engelhardt – İlknur Aka / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.