BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA 

İNGİLİZ PROPAGANDASI

Birinci Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 târihinde başladı, 12 Kasım 1918’de bitti. Savaşın tarafları, Osmanlı’nın isimlendirmesine göre; İttifak Devletleri: Osmanlı Devleti, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan ve İtalya. İtilâf devletleri: İngiltere, Rusya, Fransa, Belçika, Sırbistan, Romanya, Portekiz, Japonya, Brezilya, Yunanistan ve ABD idi. İtalya başlangıçta İttifak Devletleri safında iken bir müddet sonra tarafsız kalacağını ilân etti ise de bilâhare İtilâf Devletleri safında harbe girdi. 

***

Psikolojik Savaş’ olarak da anılan propaganda;  çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek maksadına hizmet eden, önceden planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Propaganda tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar. Mesaj doğru olsa da çoğu zaman belli bir tarafa yönelik olabilir ve hâdisenin / hâdiselerin tamamını dengeli bir şekilde sunmayabilir. Genellikle politikada; eski ifadeyle ‘seçim propagandası’ veya günümüzdeki ifâdesi ile ‘seçim kampanyası’ için kullanılır. Hükümetler ve siyâsî partiler tarafından da desteklenir.

Öğretmen Emekli Albay Dr. Servet Avşar, eserinde, Birinci Dünya Savaşı boyunca İngiltere’nin ve müttefiklerinin, Almanya ve müttefikleri ve bu arada hâliyle de Türkiye’ye karşı savaşa girmesinde haklı olduğunu kabul ettirmek maksadıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri mercek altına alıyor.  Genişletilmiş ikinci baskısı Eylül 2020’de yayınlanan 13,5 X 21 santim ölçülerindeki eser 671 sayfadır. 

Dr. Avşar eserinde, Birinci Dünya Savaşı’na yön veren İngiliz propaganda faaliyetlerinin savaş öncesi ve savaş zamanındaki tesirlerini göstermek, propaganda faaliyetlerinin yöntem ve sınırlarını veriyor.  Ayrıca savaş sonrası için oluşturulmak istenen kamuoyunun özelliklerini ortaya koyuyor. İngiliz propagandasının bilinmeyenleri çok fazladır. Yazar, İngiliz Propagandası’nın bilinmeyen yönlerinden hareketle savaş propagandasının şekillenme ve yapılanması ile karşılaşılan temel meseleleri teferruatlı bir şekilde derlendirerek şu sorular cevaplandırıyor: 1-Klasik olarak, özel yürütülen devletlerarası ilişkilerin işleyişi ile halkın bilgilendirilmesini birleştirmek mümkün müydü? 2-Eğer mümkünse, İngiliz propagandası nasıl şekillenmeliydi? 3-Temel prensipleri ve özellikleri neler olacaktı? 4-Politikayla ilgisi ne olmalıydı? 5- Esas hedef kitle kimler olmalıydı? 

Eserin birinci bölümünde İngiliz propaganda organizasyonu hakkında bilgi veriliyor. (s: 31-56) 

59-368. sayfalar arasında yer alan ikinci bölümün konusu; Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz propaganda faaliyetleri ve İttifak Devletleri’nin ve insanlarının moralini bozmak ve kendi devletleri aleyhindeki düşüncelerin doğup gelişmesini sağlayacak çalışmalardır. Bu çalışmaların ürünü olan bildirilerden birinde; Almanya’nın Osmanlı Devletine 250.000 altın lirası verdiğini, savaşın devam ettiği sürece de her ay ayrıca 400.000 altın lira vermeyi taahhüt ettiğini belirtiyordu. Ancak bu anlaşmadan Başbakan Sait Halim Paşa, Harbiye Nâzırı Enver Paşa ve Dâhiliye Nâzırı Talat Paşa dışında hiç kimsenin haberi olmadığını iddia ediyor böylece devlet içinde nifak ve ayrılık bombaları yerleştiriyordu. (s: 371-434)

Bir başka bildiride şu cümleler dikkat çekiyordu: 

-Türkler, egemenliklerindeki toprakları mahvettiler. 

-Diğer bütün dinlerden özellikle Hıristiyanlardan nefret eden zâlim Müslümanlardır. 

-Her zaman Hıristiyanları tehdit ermişlerdir. Ve şimdi Ermenilere ve diğer Hıristiyanlara karşı insanlığa sığmayacak toplu katliamlar, tecavüzler yapmayı planlıyorlar.

-Almanlar, şeytanın ta kendisi olan Türklerin yandaşıdır.

-Osmanlı Devleti tebaası, hatta Müslümanlar dahi kurtuluş için İngilizleri bekliyor. 

Diğer bildirilerden birkaç cümle:

-Ey asker! Uyanınız! Bize iltica edecek her Osmanlı eri için aguşumuz açıktır. İstirahatınızı temin, hayatınızı tahlis edebilecek ve evlâd ü iyalinize bir en evvel kavuşmak için bundan gayri hiçbir çâre yoktur. 

***

Çoluk çocuğunuz ve aileniz ile rahat yaşıyor ve tarlalarınızda çalışıyordunuz. Balkan muharebelerinin felâketinden kurtulduğunuzda pekâlâ ailelerinizin arasında bahtiyar ve mesut oturuyor, tarlalarınızı ekiyordunuz. Size ne oldu ki Alman kavminin güzel gözleri için ilân-ı harp ettiniz? 

İngiliz Propaganda Broşürlerinde Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti başlıklı 3. Bölümde; ‘savaşı başlatanın kendileri olmadığı, mâsum ülkelerin haklarını savunmak için böyle bir savaşa taraf oldukları’ iddialarını destekler beyanlar yer almaktadır. 

Bu meyanda Osmanlı Devleti de savaşın kazanılmakta olduğu müjdelenerek vatandaşlarına moral vermeye çalışmıştır.

Ekler bölümünde; propaganda çalışmalarını yönetenlerin fotoğrafları, savaş alanlarından görüntüler ile İngilizlerin hazırlamış olduğu propaganda beyannamelerinden örnekler, asıl nüshaların fotokopileri ve tercümeleri ile birlikte yer alıyor. (s: 438-639) 

Eser, kaynakça (s: 641-653) ve Dizin (s: 655-671) bölümleriyle sona eriyor. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

Dr. SERVET AVŞAR

1969 yılında doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kayseri’de tamamladı. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Târih Coğrafya Fakültesi Târih Bölümü'nden öğretmen teğmen olarak mezun oldu. 1991-1994 yıllarında Çankırı Astsubay Hazırlama Okul Komutanlığ’ında, 1995-1999 yılları arasında Bursa Işıklar Askerî Lisesi Komutanlığı’nda târih öğretmeni olarak görev yaptı.

1999-2004 yılları arasında Genelkurmay Askerî Târih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nda; Atatürk Araştırma ve Eğitim Merkezi (ATAREM) bünyesinde araştırmacı-konferansçı, plan harekât subaylığı, Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) bünyesinde icra subaylığı ve Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi komutan vekilliği, 2004-2009 yılları arasında Silahlı Kuvvetler Bando Okulları Komutanlığı’nda târih öğretim elemanlığı, 2009-2012 yılları arasında, Genelkurmay Askerî Târih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı’nda müze kısım âmirliği görevlerinde bulundu.

2012-2014 Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı AR-GE kısım âmirliği görevi ve 2014 yılında bu görevine ilave olarak Müzecilik Grup Başkanlığı görevini vekâleten yürüttü. 2014 yılında kıdemli albay rütbesi ile emekliye ayrıldı.

Dr. Servet Avşar, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Cumhuriyet Târihi Ana Bilim Dalı'nda, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Orta Alanlar Sosyal Bilgiler öğretmenliği, Târih Öğretimi Ana Bilim Dalı'nda ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans yaptı.

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Cumhuriyet Târihi Ana Bilim Dalı'nda doktora yaptı. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Türk Târihi Ana Bilim Dalı'nda ise ikinci doktora çalışmasına devam etmektedir. Araştırmalarının büyük bir kısmı harp târihi, istihbarat, propaganda, casusluk, sansür ve terör ile ilgilidir. Çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Yazar şu an televizyon program yapımcılığı ve gazetecilik yapmaktadır.

KUŞBAKIŞI

KÜÇÜK DORRİT

Tanınmış İngiliz yazar Charles Dickens, (1812-1870) yılları arasında yaşadı. Oliver Twist, Antikacı Dükkânı, David Copperfield, İki Şehrin Hikâyesi ve Büyük Ümitler ile diğer eserleri, roman severler tarafından yıllar boyunca zevkle okunmuştur. Küçük Dorrit isimli eseri, Turgut Berkes tarafından dilimize çevrilip ilk defa 2019 yılında Türkiye’de yayınlandı.  13,5 X 21 sentim ölçülerinde 820 sayfadır. 

Borçlular hapishanesinde doğan Amy Dorrit, orada geçirdiği yıllar boyunca bütün sadakatini ve sevgisini mahkûm babasına ve diğer aile bireylerine adayan, yalnızca onların mutluluğu için yaşayan genç bir kızdır. Yıllar sonra İngiltere’ye dönen Arthur Clennam, annesinin dikişçisi olan bu Küçük Dorrit’le tanıştığında aralarında tuhaf bir bağ oluştuğunu daha ilk anda hisseder.

İncelikle işlenmiş karakterleri ve sürükleyici olay örgüsüyle Küçük Dorrit, döneminin sosyal yapısına ayna tutan önemli Dickens romanlarından biridir. Bu eserinde, esirlik psikolojisinden hürriyetin büyüsüne, sefâletin ağırlığından yükselme hırsına, pek çok duyguyu ve dönemin gerçeklerini ustalıkla işliyor. 

ALFA YAYINLARI: Ticarethane Sokokağı Nu: 53 Cağaloğlu 34410 İstanbul.

Telefon: 0.212-513 34 20 

Belgegeçer: 0.212-512 33 76 

www.everestyayinlari.com 

e-posta: [email protected]    

İSTİSNÂÎ BULUŞMALAR

Ayça Güçlüten; hayatı çoğunluğun algısının dışına sürüklemeyi seçenlerin, mesâfeyi yok sayanların, varlık mücâdelesine ölü taklidi yapanların, boşluktan korkmayanların, tutkunun esiri olmaktan kaçmayanların, imkânsıza inanmayanların, kaderin koyduğu sınırlara meydan okuyanların, çağlardır devam edegelen donuk ve kopuk sevgileri onarmak için savaşanların ortak görüşlerini seslendiriyor. 

13,5 X 19,5 santim 176 sayfa, 2019 yılında yayınlandı. 

İTHAKİ YAYINLARI: Bahariye Caddesi, İhsan Ünlüer Sokağı Nu: 16 Ersoy Apartmanı A Blok, Kat: 3 Nu: 15 Kadıköy, İstanbul. 

Telefon: 0.216-348 36 97

Belgegeçer: 0.216-449 98 34

www.ithaki.com.tr 

e-posta: [email protected]  

ROMANOVLARIN SON EVİ

Romanovlar’, Rus Çarlığını 1613 yılından 1917 yılına kadar 304 yıl boyunca yöneten hânedânın ismidir. 1598 yılında ölen son Moskova Büyük Dükası l. Fyodor’un vârisi kalmayan Rurik Hânedânlığı yerine Rus asilzâdelerinden Mihail Romanov, Rus Çarı seçildi. Mihail’in torunu ‘Büyük Petro’ olarak anılan 1. Petro, 1721’de Rus İmparatorluğu’nu kurdu ve kısa zamanda Rusya’yı büyük güce ulaştırdı. Hânedânlık, Almanya’dan zırhlı bir trenle gönderilen Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin (1870-1924) tarafından sona erdirildi. Son Rus imparatoru 2. Nikolay, 1917’de tahtından indirildi. Basit bir köy evine yerleştirildi. Fakir bir aile şeklinde yaşamaya mahkûn edildi. Evini ısıtmak için gerekli odunu bile Nikolay dağdan toplayıp evine kendisi getiriyordu. Ailesinin gıda ihtiyacını karşılamak için tavuk besliyor, sebze yetiştiriyordu. 1918’de Lenin’in emriyle, ailesiyle birlikte kurşuna dizilerek idam edildi.  

İrlandalı yazar John Boyde tarafından telif edilen, Özlem Yüksel’in Türkçeye çevirdiği 13,5 X 19,5 santim ölçülerindeki 466 sayfalık eserde, Nikolay ve ailesi fertlerinin bir sene boyunca yaşadıkları son evdeki içler acısı hayat, derin bir aşk hikâyesi fon olarak kullanılmak suretiyle anlatılıyor. 

İncelikle kurgulanan târihî romanda, Çarlık Rusya’sının adım adım çözülüşü ve 1917 Ekim Devrimi’nin ertesinde yaşanan göç ve sürgünlük süreci, okuyucuyu damardan yakalamak suretiyle anlatılıyor.  

Efsanevi Rasputin, Grandüşes Anastasya, Kanlı Nikolay ve Romanovlar’ın efsanevî dünyasında yer edinmiş pek çok başka târihî şahsiyeti yeniden bir araya getiren kitap, heyecan uyandırıcı sayfalarıyla son yılların en dokunaklı ve en sürükleyici târihî romanlarından biridir.

Gerçek hâdiselerden ve şahsiyetlerden ilham alınarak, hakîkatin kendisi olarak nakledilen hikâye, akıcı kurgusu ve duru dili sebebiyle hazla heyecanla okunuyor. 

DELİDOLU YAYINLARI: 1476. Sokak Nu: 10/51 Alsancak, Konak – İzmir.

Telefon: 0.232-463 46 38 

Belgegeçer: 0.232-464 18 47

e-posta: [email protected]  //  www.delidolu.com.tr  

KISA KISA… KISA KISA…

1-SEN KİMSEYİ SEVEMEZSİN: Gül Ersoy / Doğan Kitap. 

2-OĞUZ BOYLARI: İsmail Uçakcı / Bilgeoğuz Yayınları  

3-KARARI BEN VERİRİM: Esra Ezmeci / Destek Yayınları. 

4-FESÜPHANALLAH – NASİHATNÂME 1: Alev Ulatlı / Turkuaz Kitap. 

5-TEŞKİLAT: Selman Kayabaşı / Yakın Plân Yayınları. 

DERKENAR

ŞU BİZİM GARİP TÜRKÇEMİZ

OĞUZ ÇETİNOĞLU

İnsanoğlu basit ve kolay olana meyillidir. Basitte ve kolay olanda, zevksizlik ve yozlaşma olduğu çoğu zaman göz ardı edilir. Dilimiz Türkçe de bu olumsuzluklardan büyük ölçüde etkilenmektedir. 

Sınıf öğretmenlerinin, dâire âmirlerinin, siyâset önderlerinin, popüler sanatkârların, patronun veya tanınmış bir yazarın, Türk dil bilgisi kaidelerine aykırı olarak üretilip piyasaya sürülmüş veya Türkçe karşılığı varken batıdan alınmış bir kelimeyi, dil hassasiyeti süzgecinden geçirmeksizin kullanması hâlinde, o kelime, insanlarımızın çoğu tarafından ve özenti sebebiyle kullanılıyor. Yaygınlaşıyor. İtiraz edildiğinde: ‘Halk benimsedi, kullanıyor. Size ne oluyor?’ deniliyor.  Böylece özümüze yabancılaşıyoruz, zamanla da özümüzü kaybediyoruz. 

Mizah anlayışımızda, giyim tarzımızda, müzik zevkimizde, beslenme alışkanlıklarımızda büyük değişiklikler yaşıyoruz. Her şey basite doğru hızla ilerliyor. Bu değişiklikler; nezâket, zarâfet, nezâhet ve incelik anlayışımızla birlikte ahlâkımızı da değiştiriyor.  Gençlerimizin büyük bir bölümü, nezâket, zarâfet, nezâhet kelimelerinin ne mânâya geldiğini dahi bilmiyor. 

***

 Dil; durağan değil, değişen-gelişen bir yapıya sâhiptir. Elbette yeni kavramlar ortaya çıktıkça yeni kelimelere de ihtiyaç vardır. Bu kelimeler, mutlaka Türk dil bilgisi kaidelerine göre üretilmelidir. Türklerin genlerinde etnik ırkçılık olmadığı gibi kelime ırkçılığı da yoktur. Elbette yabancı dillerden de kelime alacağız. Fakat onları eskiden olduğu gibi Türkçenin dil yapısına, kendi dil zevkimize göre telaffuz edeceğiz. Türkçe’nin, yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dil olduğu söylenip yazılıyor. O halde Safir kelimesini niçin ‘sapphire’ şeklinde yazıyoruz, yazanlara niçin müdâhale edilmiyor? Yabancı isimli alışveriş merkezlerinde zamanını harcayan, yabancı isimli sitelerde oturan insanlarımız, Türk kültürüne, dolayısıyla kendilerine yabancılaşırlar. Bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşırsak bizden eser kalmaz. Dilimiz Türkçe, bizi biz yapan değerlerimizin başında gelir.

Türkçemiz, 250.000.000’dan fazla kişi tarafından konuşulan dünya dilidir. En çok konuşulan diller listesinde 5. sırada yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde tek resmî dildir. 83.000.000 insan için ‘ana dili’ olmasa bile ‘ana dil’dir. Buna rağmen kusursuz yazılması ve konuşulması hususunda gerekli hassasiyet gösterenlerin sayısı, endişe verecek ölçüde azdır. 

Selçuklu İmparatorluğu döneminde (1040-1308) Farsça, Osmanlı Cihan Devleti döneminde (1299-1921) ise Arapça ve Farsça, kültür çevrelerinde tercih edilen dildi. Cumhuriyet döneminde Almanca ve Fransızca, son dönemlerde ise İngilizcenin Türkçe üzerinde baskıları ve tesirleri olmuştur. Öyle ki bâzı profesörlerimiz, ilmî eserlerini önce İngilizce yazmışlar sonra da ya kendileri tarafından veya bir tercüman tarafından Türkçeye çevirip-çevirtip yayımlamışlardır. 

Kaşgarlı Mahmud ‘Dîvânu Lugati’t-Türk’ isimli eserinde Türkçenin Arapça kadar zengin ve ifâde kabiliyeti yüksek bir dil olduğunu, Arapların Türkçe öğrenmeleri gerektiğini belirtmiştir. Ali Şîr Nevâî de ‘Muhâkemetü'l-Lûgateyn’ isimli eserinde Türkçenin Farsçadan üstün bir dil olduğunu iddia ve ispat etmiştir. 

Bedenlerini toprağın huzuruna ve Cenâb-ı Allah’ın rahmetine teslim ettiğimiz Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hâcib, Edib Ahmed Yükneki, Yunus Emre, Ali Şîr Nevâî, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Yahya Kemal Beyatlı, Refik Hâlid Karay, Ali Cânip Yöntem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tahsin Banguoğlu, Nihad Sâmi Banarlı, Sâmiha Ayverdi, Muharrem Ergin, Ahmet Kabaklı, Fâruk Kadri Timurtaş, İlhan Ayverdi, Necmettin Hacıaminoğlu ve dilimize hizmet eden diğer Türkçe sevdâlılarının bize miras bıraktığı dilimiz Türkçe bizim ses bayrağımızdır.   

Ses bayrağımız Türkçemize yıllar boyu sadizmin en galiz numuneleri olarak hoyratça müdâhaleler ve hatta tecâvüzler oldu. Kelimeler kurşuna dizildi, idam sehpalarına çekildi, cümlelerin üzerinden çivili-bıçaklı silindirlerle geçildi. Tarla sürülür gibi sürüldü. Sorumluların kimi gafletten göz yumdu, kimileri hâinlikleri sebebiyle yıllar boyu kırıma destek verdi. Göz yumanlar, destek verenler yıkım faaliyetlerine devam ediyor. Gelinen noktada ana gövde zedelendi ise de dilimiz öldürülemedi. Çünkü temel sağlamdı, bünye dayanaklıydı. 

Türkçe direniyor, direnmeye devam edecek.