K I R I M O Ğ L U

BİR  HALKIN  MÜCÂDELESİ

Kırım Hanlığı, Altın Orda Devleti’nde taht kavgalarının başlaması üzerine ülkesinden ayrılmak mecburiyetinde kalan Hacı Giray Han tarafından 1441 yılında kuruldu. Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci soyundan gelen Giray Hânedânı tarafından yönetilerek 342 yıl hüküm sürdü. Müslüman Türk olan Kırım halkı, 1475 yılında kabul edilen anlaşma gereğince iç işlerinde serbest, dış ilişkiler itibâriyle Osmanlı Cihan Devleti’nin himâyesinde olmak üzere 1774 yılına kadar 299 yıl, güven ve huzur içerisinde yaşadı. Osmanlı Devleti’nin Rusya karşısında güç kaybetmesi sebebiyle 1777 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım sözde bağımsız oldu. Hakikatte ise, Rusya’nın himâyesine girdi. Rusya, Kırım’da karışıklar çıkarttı. Güyâ karışıklıkları önlemek maksadıyla Rus ordusu, 1783 yılında Kırım’a girdi. Kırım önce işgal, daha sonra da Moskova yönetimi tarafından ilhak edildi.

18 Mayıs 1944 târihinde, Stalin yönetimindeki Moskova hükûmeti, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara yardım ettiğini iddia ederek Kırım Türklerinin tamamını Sibirya’ya, Özbekistan’a ve Orta Asya’daki diğer bölgelere sürgün etti.

Özbekistan’a sürgün edilen Kırım Türkleri bir müddet sonra Vatan Kırım’a dönmek için önce gizli, sonra da açık bir mücâdele başlattılar. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, bu direnişlerle adını duyurdu. Soydaşlarından, Türkiye’den ve dünyanın belli kesimlerinden destek gördü. 1981 yılında başlayan Vatan Kırım’a dönüş hareketi 1991 yılında büyük kütleler hâline dönüştü.

Bu, dünya târihinde eşi ve benzeri görülmemiş bir zaferdi. Silâhsız, topsuz ve tüfeksiz, vatan sevgisinden beslenen ve yüreklerden gelen inançla kazanılan bir zafer… Sivil ordunun komutanı ise Kırımoğlu…

Zafer Karatay, 16,5 X 24 santim ölçülerindeki 255 sayfalık eserinde, destan kahramanı Kırımoğlu’nun ve yürekten gelen bir sevgi ile kayıtsız şartsız teslimiyet gibi kahramanına bağlanan Kırım Türklerini anlatıyor.

Karatay, eserinin ‘Ön Söz’ bölümünde, kitabın yolculuğunun; ‘uzun kış gecelerinde, rahmetli dedesi, Raşit Karatay’ın evinde toplanan köy yaşlılarının anlattıkları göçler ve esâret hâtıralarını küçük bir çocuk olarak dinlerken başladığını’ belirtiyor.  Sonra gençlik yıllarında Cengiz Dağcı’nın ‘Korkunç Yıllar’ ve ‘Yurdunu Kaybeden Adam’ isimli romanlarıyla şekillenen mücâde azmi ve o azimle üstlenilen vazifeler… Kırım Derneği’nde, Kırım Emel Vakfı’nda ve Emel Dergisi’nde gönüllü ve hasbî hizmetkârlık…

Yolculuğun ürünü sâdece KIRIMOĞLU / Bir Halkın Mücâdelesi isimli eser değil. 1994 yılından itibâren TRT kanallarında onlarca defa yayınlanan 6 bölüm hâlindeki Kırım Belgeseli, Eşi Neşe Sarısoy Karatay tarafından hazırlanan Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında isimli kitaba katkılar, Cengiz Dağcı Belgeseli, Kırım / Ey Güzel Kırım isimli eser ve onlarca konferans ve makale….  

Bir Halkın Mücâdelesi isimli kitabın her sayfasında 2 veya 3 trajik hikâye var. Bu hik3ayelerden, yükselen feryat; okuyanın beynine sıkılan kurşun, kalbine saplanan hançer gibi:

Kırım, Koz Köy 1932 doğumlu Nariman Ablalim anlatıyor:

Pek çok adam öldü. Bizim ailemizden 7-8 kişi öldü. 2 Ablam öldü, abim öldü, babam öldü, ninem öldü, iki ay içinde. Yanımızda komşumuzun 5 oğlu, beşi de öldü açlıktan. bağırıp öldüler...’

Zera Bekirova - Gazeteci, Kırım:

Sovyet makamları hem sürülenlerin hem de ölenlerin sayısını düşük göstermiştir. Gerçek rakamlar ise korkunçtur. Kırım Tatarları, bu sürgün ve sürgün sonrasının ağır şartlarında nüfuslarının %46,2 sini kaybetmiştir.

‘1956 ve 57 seneleri Millî Hareketimizin temel taşını koyan insanlar diyor ki, böyle bir cinayeti işleyenleri, hükûmeti, ve bütün organları milletlerarası mahkemeye vereceğiz. Bunun için ne kadar sürgün edildik ve ne kadar kayıp verdik, kendi kendimizi sayalım diye bir karar veriyorlar... Bir sene içinde bu cetveller tam olarak tamamlandığında halkın %46,2’sinin öldüğü ortaya çıkıyor. Burada bütün ailelerin, genç mi, çocuk mu, kadın mı, yaşlı mı ve ne zaman ne sebepten öldüğü yazılıyor. Meselâ, birçokları cetvellerde ‘açlıkta öldü’ gözüküyor. Açlık sözü en çok kullanılan. ‘Hastalıktan öldü’, ‘anası, babası, çocukları hepsi öldü.’ Öldü yazılan yerde sebepleri de var. Bu hastalanan insanlara, ilâç yerine öldürücü zehir veriyorlar. İğne batırıyorlar, bir gün içinde ölüyorlar. Özellikle öldürülmüş gibi. Çocukları pamuk tarlalarında dayaktan öldürdüler. O gerçekler de var. Kızları zorlayıp da öldürdüler.

Prof. Dr. Valeriy Vozgrin - Tarihçi, St. Petersburg:

‘Gerçek sebepler, tabiî ki de işgal sırasında Kırım Tatarlarının davranışlarıyla anlatılabilecek şekilde objektif değildi. Kesinlikle hayır, mesele bunda değildi. Buradaki köklü bir halkı parçalayarak, tamamen yok ederek, sonsuza kadar Kırım’ı Ruslaştırma, daha doğrusu Tatarsızlaştırma kararı alınmıştı. Sovyetler Birliği’nin bir taraflarından ve Güney Rusya’dan getirilen göçmenlerden oluşan yepyeni bir toplumda, Stalin’in hayal ettiği ideal Sovyet toplumu modelini Kırım’da başarıyla kurmak çok daha kolaydı. Kırım Tatarları bu ölçülere uymuyorlardı. Onlar Kırım’a bağlı geleneksel bir kültüre sâhiplerdi. Bu yüzden onlar burada rahatsızlık yaratıyorlardı.

Acımasız kumandanlık rejiminin ağır şartları zaten zor olan hayatı daha da zor kılıyordu. Kırım Tatarlarının yaşadıkları bölgeleri terk etmeleri yasaktı. Ayrı vagonlara düşmüş, dolayısıyla ayrı sürgün bölgelerine yerleştirilmiş ailelerin, akrabaların birbirlerini görmeye gitmeleri için kumandanlık rejiminden izin almaları gerekiyordu. İzin almak zordu. En küçük bir ihlâl, en küçük bir bahaneyle suçlanmak en az on yıl hapis ve çalışma kampıyla cezalandırılmak demekti. O zamanlar on yıl ceza alanlar şanslı bile sayılabilirdi. Genellikle 15 ve 25 yıl ceza veriliyordu. Gulag’a giren mahkûmların pek azı ağır işkence ve cezalardan sağ çıkabiliyordu.’

Kitabın ıstırap sayfalarından sonra ‘Sürgünde Yeşeren Vatan’ başlıklı bölüm başlıyor.

1960’lı yıllar, Kırım Tatarlarının seslerini Moskova’ya ve Hür Dünyaya duyurdukları yıllar oldu’ cümlesiyle başlayan bölüm, ümit tohumlarının toprağa verildiğini müjdeliyor. Fakat yeşerip meyve vermesi için daha uzun ve meşakkatli yılların geçmesi gerekecektir. Ne var ki, ‘Millî <hareket’in liderleri her gün yeni bir ümit tohumunu toprağa yerleştiriyorlar. Artık işkence gören bedenler sonsuz bir güç, tahammül ve enerji kaynağı olan ümit ilacı ile tedâvi edilebiliyor. İnanan gönüller için kurtuluş ümidi, kurtulmak kadar sevinç ve güç kaynağıdır. Bu kaynakla hayata bağlanıyorlar, bu kaynaktan besleniyorlar.

Artık cesur insanlar Kremlin’e karşıdır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB)’nde İnsan hakları hareketi başlamış, insan hakları savunucuları Kırım Türklerinin vatana dönüş dâvâsını desteklemektedirler. Buna rağmen Kırım Türkleri ve yolbaşçıları için için zorlu şartlar; günler ve aylar boyu devam etmektedir.

Kırımoğlu, Taşkent’te ablası Vasfiye Hanım’ın evindeyken KGB ve polis baskını olur. Eniştesi İzzet Hayırov polisleri kapıda oyalarken, Kırımoğlu evdeki belgelerin ele geçmemesi için arka pencereden atlayarak kaçar. KGB’nin adamları evin bahçesine girdikleri zaman pencereden O’nu görmüşlerdir. Eve girince bakıyorlar, hani Mustafa? Mustafa yok. Pencerenin açık olduğunu görünce içlerinden biri derhal o pencereden atlayıp koşuyor. Ayağı kırıldığı için Kırımoğlu’nun uzağa kaçması mümkün değil. Yan taraftaki okulun bahçesine girer. Bahçedeki yüksek buğdayların içine saklanır. Eniştesi İzzet Hayırov gözaltına alınır. Kırımoğlu için de savcılık celbi çıkarılır. Bunun üzerine evrakları da alan Kırımoğlu Moskova’ya kaçar. Moskova’da saklandığı eve baskın yapıldığında, KGB, gökte aradığını yerde buluverir. Kırımoğlu buradan da kurtulur ve mâcerâ devam eder. Kitabın sayfaları artık aksiyon filmlerinin sahneleri gibidir…

Devamı Zafer Karatay’ın harikulâde bir üslupla kaleme aldığı kitapta. Tekrar tekrar okumak için…

KİTABIN TEMİN EDİLEBİLECEĞİ ADRESLER:

http://emelvakfi.org/kirimoglu-bir-halkin-mucadelesi-kitabi-cikti-2007/                                                       

BEŞİR KİTABEVİ:

ahaflar Çarşısı Nu: 28 Telefon: 0.212-527 28 71 Beyazıt, Fatih, İstanbul

Belgegeçer: 0.212-51275 47 e-posta: [email protected]  www.besirkitabevi.com 

ZAFER KARATAY

     İlk, Orta, Lise ve üniversiteyi (Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği) Ankara’da okudu. Yüksek Lisansını Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Genel Türk Tarihi Bölümü’nde yaptı (2017). Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Ticâret Bakanlığı’nda mühendis olarak çalıştıktan sonra 1985 yılında TRT’nin açtığı prodüktörlük imtihanını kazanarak 1986 yılında TRT İstanbul Televizyonu’nda yapımcı ve yönetmen olarak çalışmaya başladı. 2000-2002 yıllarında Eğitim Kültür Drama Programları, 2004-2008 yılları arasında TRT İstanbul Televizyon Müdürlüğü yaptı. 33 yıl boyunca Türk târihi ve kültürü ile ilgili çok sayıda belge niteliğine sâhip televizyon programları hazırladı. Çok başarılı çalışmalarının karşılığında mükâfat olarak TRT’den Eylül 2019’de sürgün edildi.

     Resmî vazifeleri devam ederken 1974 yılında başladığı Kırım ve Türk Dünyası için aktif çalışmalara ve mücâdelelerine devam etti. 1983 yılından beri Kırım Türklerinin sesi Emel Dergisinin sorumlu yöneticiliğini yapıyor. 1989-1991 yıllarında Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı’nın 1991 yılından beri de Kırım Tatar Millî Meclisi’nin Türkiye Temsilcisi ve Emel Kırım Vakfı Başkanı’dır. Devamlı basın kartı sâhibidir.

https://www.emelvakfi.org/yazarlar/zafer-karatay/       

KUŞBAKIŞI

ZAMAN YOLCULARI

Dede Korkut ve Yağmur Taşı

Uzun yıllar çocuk psikoloğu olarak görev yapan Misli Baydoğan, ‘Zaman Yolcuları’ isimli eseriyle, sâhip olduğumuz kültüre ve târihe, tıpkı kendisi gibi çocukların da sevgiyle bakabilmeleri için yardımcı oluyor. Çocuklar okurken mâcerâ duygusuyla hem hayatı öğreniyorlar hem de eğleniyorlar.

Zaman Yolcuları yalnız çocukların değil gençlerin ve anne-babaların da zevkle okuyacağı bir kitap.

Günümüzde yaşayan, her biri farklı aile hikâyelerine ve kişilik özelliklerine sâhip yedi çocuk bir gün uykuya daldılar. Uykularında hepsi aynı rüyayı gördü ve kendilerini Mucizeler Ormanı’nda buldular. Bildikleri hiçbir ormana benzemeyen bu masal diyarında onları bekleyen en büyük sürpriz Dede Korkut'tu.

Mucizeler Ormanı'nı avucunun içi gibi bilen Dede Korkut, çocuklara çok önemli bir görev verecekti: Asırlar önce kaybolmuş olan Yağmur Taşı’nı bulmak. Çocuklar artık bu görevi yerine getirebilmek için her gece uykuya dalmayı ve Rüya Ülkesi’ne gitmeyi dört gözle bekleyeceklerdi. Çocuklar zamanda geriye doğru gittikçe, kendilerini çok ünlü destanların içinde ve çok uzak ülkelerin topraklarında türlü maceraların içinde buldukça birbirlerini daha yakından tanıyacak, dostluğun, güvenin ve cesaretin önemini öğreneceklerdi. Acaba rüyalarında böylesine büyümeleri ve değişmeleri, gerçek dünyadaki problemlerini çözmeye de yardımcı olacak mıydı?

Zaman Yolcuları, çocuklarla daha etkili iletişim kurmak ve günümüzde sık karşılaşılan âile içi bâzı iletişim problemlerine farklı gözlerle bakabilmek için erişkinlere de ışık tutacak özellikte.

12,5 X 21 santim ölçülerinde 294 sayfalık eser, Nisan 2020’de yayımlandı.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Güçlü Şâiremiz Rahmetli Hâlide Nusret Zorlutuna’nın, kalemi kuvvetli kızı Emine Işınsu’nun ilk ve ortaokullar için hazırladığı 12,5 X 19,5 santim ölçülerindeki eseri 62 sayfadır.

Sahne oyunu olarak kaleme alınan eserlerinin zevkine okurken değil, sahneye konulduğunda seyrederken varılır. Fakat Ne Mutlu Türk’üm Diyene, okuyanları hem bilgilendirecek hem şuurlandıracak hem de  ‘ne güzel, iyi ki okumuşum’ dedirtecek ve tekrar okumaya dâvet edecek bir eser.  Hızlı okuma kurslarına katılmamış olanlar bile 15 dakikada okuyup bitirebilirler.

Eserdeki oyunculardan 16’sı, tarihteki 16 Türk cumhuriyetini temsil ediyor. Ayrıca Mete Han, Atilla, Dede Korkut, Bilge Kağan, Kutluğ Bilge Kül Kağan, Alparslan ve Romen Diyojen, Doğu ve Batı Anadolu’yu, 7 şehrimizi temsil eden çocuklar ve Atatürk’e temsil eden Güneş’i tutan biri kız, diğeri erkek modern giyimli iki çocuk… Okuyucu, onlarla birlikte seviniyor, onlarla birlikte gururlanıyor, onlarla birlikte sesini yükseltip haykırıyor. Çünkü onlardan biri gibi oluveriyor. Ârif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ isimli şiirini onlarla birlikte boyun damarları kabararak okuyorlar. ‘İzmir’in dağlarında çiçekler açar…’ kelimeleriyle başlayan İzmir Marşı’na, imkânı ölçüsünde en gür sesiyle iştirak ediyorlar.

Muhayyilesi güçlü olanlar, perde kapanırken alkış seslerini duyarlar. Ve hatta alkışa da, elleri kızarıncaya kadar iştirak ederler.

Çocuklarında millî duygular oluşmasını arzu edenler veya mevcut duygularn gelişmesini isteyenler bu kitabı evlatlarına ve çevrelerindeki çocuklara armağan etmeliler.

Çocuklarımızın buna çok ihtiyacı var.

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ:

Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul. Telefon: 0.212- 520 72 53

Belgegeçer: 0.212-511 47 74 e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com                                                       

KRİZANTEM VE KILIÇ

1887-1948 yılları arasında yaşayan Ruth Benedict, Amerika’nın önde gelen antropologlarından biriydi. Columbia Üniversitesi’nden Felsefe Doktoru, Profesör ve Ordinaryüs Profesör unvanlarını aldı.

16 X 24 santim ölçülerinde, Türkân Turgut tarafından Türkçeye çevrilen 210 sayfalık eserinde yazar; geliştirdiği kendisine has bir metotla Japon milletinin karakteri üzerinde geniş araştırmalar yapmıştır. Krizantem ve Kılıç isimli kitap, birçok sosyolog tarafından ‘âbide eser’ olarak vasıflandırılmıştır. Japon milletinin karakterini tasvir ederken zaman zaman genelleştirmeler yaptığı gibi, sosyoloji ilminin karakteristik ölçülerinin dışına çıkarak bazı konularda ince teferruata da girmiştir.

Yazarın tespitlerine göre Japonların karakteristik özelliklerinden bâzıları:

-Esir olmak, Japonlar için en büyük utanç kaynağıdır. Esirler, kendilerini ‘şerefini kaybetmiş’ olarak görürler ve hayatlarının son bulduğuna inanırlar. Serbest bırakıldıklarında memleketine dönmeyi düşünmezler. İçlerinde öldürülmeyi tercih edenler vardır.

-Japon evladın anne ve babasına göstermek mecburiyetinde olduğu hürmet, Çin’den alınma bir özelliktir.

-Japonlarda atalara karşı beslenen hürmet, yakın zamanlarda ölmüş bulunan, 6 veya 7 atayla sınırlıdır. Onlar için oturma odasında bir köşe oluşturulur. Ve o köşenin bir kenarına onlar için her gün yiyecek konulur.

-Ölen ataların üç nesil öncesindekiler hiçbir zaman anılmaz, unutulur.

-Bir insanın yaşı ne olursa olsun, onun protokoldeki yeri erkek veya kadın oluşuna bağlıdır. Japon kadını kocasının bir adım gerisinde yürür, onun bulunduğu yerin 1 veya 2 basamak aşağısında durur.     

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91

Belgegeçer: 0.212-243 56 00 [email protected]  İnternet: www.iskultur.com.tr  

KISA KISA…  KISA KISA…

1-BİR BAŞKA COĞRAFYADAN: Cevat Çapan / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.

2-ORTA ÇAĞ AVRUPA TÂRİHİ: R. H. C. Davis / Yayına Hazırlayan: ümeysa Şişman / Dergâh Yayınları

3-ŞEKERE KARŞI: Gary Taubes Çeviren: Buket Nebiye Demir / Doğan Kitap.

4-HEYBELİ ADA –HALKİ DİMONİSOS / Akillas Millas / Adalı Yayınları. 

5-İŞGAL VE KURTULUŞ: Hüseyin Adıgüzel / Bilgeoğuz Yayınları.