TÜRKÇENİN MÜCÂHİD KALEMİ YAUZ BÜLENT BÂKİLER

Türkçe ile alâkalı bilgisi ve hassasiyeti çok üst seviyede olan Emekli Dr. Öğretim Üyesi Yesevîzâde Alparslan Yasa, ‘Türkçenin Mücâhid Kalemi’ olarak tavsif ettiği şâir, edip ve hatip Yavuz Bülent Bâkiler’i anlatıyor. 

Edebperver bir edip ve muharrir olan Muhterem Alparslan Yasa Beyefendi, Yavuz Bülent Bâkiler’i, bütün husûsiyetleri ile ve husûsiyetlerine sadık kalarak anlattığı kitabından üç paragraf: 

Kılıçtan keskin bir kalem

Haklı dâvâ doğru bilgi üzerinde yükselir. Lâkin dâvanın muvaffakiyeti için doğru bilgi yetmez. Onu ustalıkla, tesirlice kullanmak lâzım gelir. Bâkiler’in nâdir rastlanır kabiliyeti işte bu noktada kendini gösteriyor... O, Türk dili ve edebiyâtı hakkında büyük bir bilgi birikimine sâhibdir... Üstelik, bu birikim sâdece kitâbî değildir; seyâhatlerle, şahsî müşâhedelerle ve hakkelyakîn tecrübelerle zenginleştirilmiştir. Mâmâfih haklı dâvâ için bu kadarı dahi noksan kalıyor. İşlek bir zekâyla bunlar üzerinde teemmül etmek ve doğru neticelere varmak gerekiyor. Bir kerre doğru bilgi, haklı dâvâ hakkında sağlam kanâat edinince artık onu inançla müdâfaa edebilirsiniz. Hâlbuki bu uğurda semereli bir netice istihsâl etmek için inançlı olmak dahi kâfi değil... Bir de kelâmını ve kalemini tesirli kullanmak gerek... Tesirli, yâni mahâretle, yâni san’atle...

Bâkiler, kelâmı da, kalemi de gayet mâhir bir san’atkâr... Onu dinlerken veyâ okurken sözleri içinize işliyor ve bir ânda onunla “hisdaş” oluveriyorsunuz... Evet, “hisdaş”; çünki o, müsbet bilgilerle sâdece sizi düşündürüp size doğruyu göstermiyor; kendi hissettiklerini de hissettiriyor... Buna, samimî olduğu için, dâvasına yürekten inandığı için muvaffak oluyor... Tabiî hepsi bu kadar değil... Ayrıca, kelâm ve kalemiyle hissettirme san’atini de biliyor... Bu haslet ise, hem Allâh vergisi, hem de büyük çalışma mahsûlü...

Kalemi pek kıvrak... Ve pek keskin... Bakıyorsunuz elinde bâzan bir neşter, bâzan bir cellât kılıcı olmuş... Sâdece hakka hizmet ediyor... Hak bahis mevzûu olduğunda şifâ dağıtan müşfik bir el... Hakkın düşmanları karşısında ise önünde durulamaz Zülfikâr... (S: 6)

Müellif Yasa eserine, ‘Bir Bâkiler Tasviri’ başlıklı yazısından sonra ‘Târihî Türkçenin eşsiz madâfaanâmesi’ başlıklı makale ile devam ediyor. Ele aldığı mevzu, üstâdın ‘Sözüm Doğrusu’ isimli iki cilt hâlinde yayımlanan kitabı. 

Akabinde, çerçeve içerisinde, ‘Târihî Türkçe’ fehvasını açıklıyor: 

“Târihî Türkçe”, Milletimiz tarafından yoğrulan ve Milletimizi yoğuran, mantığı, düşünce tarzımızı ve her kelimesi, târihimizi aksettiren, bilebildiğimiz en eski Türkçeden, Göktürkçeden başlayıp, Uygurcayla ilerleyip İslâmla hidâyete erişimize muvâzî olarak Karahanlı, Eski Anadolu ve Osmanlı Türkçeleriyle istihâle geçire geçire, fethettiğimiz, kendimize vatan yaptığımız memleketler nisbetinde zenginleşe zenginleşe, klasik mûsikîmiz kadar âhengli, nağmeli telâffuzuyla incele incele 19. asır sonlarında kemâle eren, hâsılı asırlardan süzülüp gelen, bütün bir târihimizle yüklü zarîf İstanbul Türkçesidir. (s: 11)

Üslûp mütehassısı olan Dr. Yasa, konacağı çiçeği bilen arılar gibi, diğer üslûp mütehassısı edip Bâkiler’in berceste satırlarını seçip kitabına almaya devam ediyor. Yavuz Bülent Bâkiler’in satırları bir şikâyetnâme olduğu kadar, Türkçeyi kısırlaştıran eblehlere atılan oklar, sallanan kılıçlar gibidir: 

“Biz, kelimelerle düşünürüz. Kelimelerle konuşuruz. Çok güzel bir deyimimiz var: ‘Ayağını yorganına göre uzatmak.’ Bu deyimi dilimiz için kullanırsak şöyle bir benzetme yapmış oluruz: Bu deyimdeki yorgan, bildiğimiz, kullandığımız kelime sayımızdır, yani dil dağarcığımızdır. Ayak ise meramımızdır. Yani herkes meramını, istediklerini, düşündüklerini ancak bildiği, be-nimsediği, sevdiği kelimelerle anlatır, yazar.

“Yorgan kısa olduğu zaman ayak ya karına doğru çekilir veya açıkta kalır. Konuşmada ve yazmada da böyle. Kelime dağarcığımız yeteri kadar zengin değilse, ifadede tökezlemeler başlar. İkide bir tekrarlanan ‘şey’ kelimesi, yani, falan, filân tekrarları, aaa ve ııı çirkinliği, bizi çıkmazlara sokar. Bu kelime noksanlığı, yazıda daha çok acısını hissettirir. Bizi gülünç duruma düşürür. Okuyucuyu öfkelendirir.

“Bu budamalardan dilimiz, edebiyatımız ne kazanıyor? Yorganımızı neden küçültüp duru-yoruz? Bir elif gibi rahat ve güzel, boylu poslu uzanmak varken, bir virgül gibi, bir soru işareti gibi kıvrılıp kalmak, tortop olup küçülmek neden?" (II/52/53)   

Aynı zamanda araştırmacı yazar olan Dr. Yasa, kendisiyle ve edip Bâkiler’le hemfikir olan muharrirlerden de misaller veriyor:  

“Bir zamânlar, yeni Türkçe ve yeni terimler hakkında fikirlerimizi yazmaktan memnû idik. Vatan hâinliği gibi birşeydi bu!.. Biz yazabilsek bile, onları hiçbir gazete veya mecmûa neşredemezdi. [...]

“İnsafı, idrâki, irfanı topal; fakat hırsı, haysiyetsizliği, menfaatperestliği sağlam bir takım muharrirler (!), iğrenç bir dalkavukluk ve eyyamgüderlik hüviyeti içinde, ha bire bu hareketi alkışlıyorlar; yüzde yüz öldürücü ve zehirleyici bir iş olan mâhut lisan inkılâbını ihyâkâr mânâlarla göklere çıkarıyorlardı. Sâde bu inkılâb aleyhinde yazmak değil, meclislerde konuşmak da tehlikeliydi. İkinci Abdülhamîd’e isnâd edilen hafiyelik teşkilâtının daniskası işte bu meclislerdeydi. Tek aleyhdâr sözle, insanın, her şeyden mahrûm kalması işten bile değildi. Bu yüzdendir ki bir takım ilim adamlarımız, edîblerimiz, hocalarımız fâcianın çapını pekâlâ takdir ettikleri hâlde, ağızlarını açamıyorlar; gizli gizli mâtem tutmakla iktifa ediyorlardı. [...]

  “...Sâdece bir nefsin, kendi kendisini ve kendi sakat irâdesini putlaştırmak istemesi ve bu dâvâya da binlerce “Hû!” diyen ucuz ve kolay sahtekâr ve mürâî elde etmesi yüzünden, hiçbir zamân ve mekânda hiçbir milletin başından geçmemiş bir felâket hâlinde, başımıza, bütün târihimizi, mukaddesâtımızı, mâzimizi, rûhumuzu, benliğimizi iptâl gayesi beslenircesine, uydurma dil belâsı çıkarıldı.

“Fakat ne hâdisenin millî varlığımıza tevcih edilen hakaret ve sûikasd tarafı tam anlaşılabildi, ne de bu bahiste erkekçe ve insanca tek bir aksülamel gösterilebildi. Alelusûl ve daha binlerce millî kıymetle bir arada, lisân ırzımıza da, sükûtî rızâmız karşısında apaçık tecâvüz edildi. Eski kadınların ‘sağa, nağa, niği’ tekerlemelerinden daha vahşî bir nesneye, resmî devlet ve mekteb lisânı pâyesi verilmek ve koskoca milletin şu kadar asırlık, mevcûd ve mahfûz ana dili yok edilmek istendi. Evet, sâdece bedâhat ifâde eden bu dâvâ üzerinde, felâketin derecesini teşrihten fazla tek kelime söylemeyi ve lüzûmsuz ilim gayretlerine kalkmayı bile zâid addederim. Hızla neticeye gelelim:

“Hükümetin, dil mes’elesini, ön plana alması lâzımdır." 

(Münir Süleyman Çapanoğlu -1894/1973-, “Dil Fâciamız”, Büyük Doğu, 6. yıl, sayı: 25, 8 Eylül 1950, ss. 14-15; Abdurrahman Acer, Türkçenin Müdâfaası, İstanbul: Sebil Yİ., 2008, ss. 81-86.)   

Eserde Türkçemizi kısırlaştıran, leyleği kuşa çevirme çabasında olanların yanında, dilimiz hakkında müsbet düşüncelere sâhip muharrirlerin yazılarından da misaller yer alıyor. Yahya Kemal’den Şemseddin Sâmi’den, Cemil Meriç’ten, Târık Buğra’dan ve diğerlerinden… 

Türkçemizin Mücâhid Kalemi Yavuz Bülent Bâkiler’ isimli eserin 2. Fasıl serlevhalı bölümünde Yavuz Bülent Bâkiler ve Yesevîzâde Alparslan Yasa ile yapılmış Türkçe mevzulu 3’er adet röportaj yer alıyor. 

Türkçemizi doğru ve güzel konuşmak, yazmak isteyenlere paha biçilemez bilgiler sunan 13,5 X 21 santim ölçülerinde 252 sayfalık eser, 2020 yılında yayımlandı. 

YAKIN PLAN YAYINLARI:

Cumhuriyet Mahallesi, Halaskârgazi Caddesi, Nu: 97-7 Osmanbey, Şişli – İstanbul. Telefon: 0.212-458 20 22 / Belgegeçer: 0.212-458 20 77 e-posta: [email protected]  /  www.yakinplan.com.tr      

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER:

23 Nisan 1936 târihinde Sivas’ta doğdu, ilk ve orta öğrenimini babasının görev yeri değişiklikleri sebebiyle  Sivas, Gaziantep ve Malatya’da tamamladı. 1960’ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Fakülte hayatı boyunca ve resmî öğretim hayatının yanında, Türk Ocakları Ankara Şubesi çatısı altında Türkiye’de dönemin önemli kültür adamlarının rahle-i tedrisinden özel eğitim gördü.  Dört yıl Ankara Radyosunda çalıştı.

1969-1973 yılları arasında Sivas’ta avukatlık mesleğini icra etti. Aynı yıllarda Sivas’taki mahallî gazetelerde makaleler yazdı, döneminin iktidar partisi olan Adâlet Partisi’nin Sivas İl Başkanlığına seçildi, milletvekili adayı oldu.  Bir süre Başbakanlık Toprak-Tarım Reformu Müsteşarlığı’nda Hukuk Müşavirliği görevinde bulundu.

1976-1979 yılları arasında Ankara televizyonunda görev aldı. TRT Kurumu’ndan Kültür Bakanlığı’na Müsteşar Yardımcısı olarak naklen tâyin edildi.

12 Eylül 1980 darbesinden bir süre sonra Bakanlık Müşavirliği’ne alındı. Kültür Bakanlığı’ndan Başbakanlık Müşavirliği’ne nakledildi. Oradan emekliye ayrıldı, İstanbul’a yerleşti. Türkiye dâhilinde ve yurt dışında 1000’e yakın konferans verdi. Dâvet geldikçe konferanslara devam ediyor. 

Televizyon kanallarında birçok kültür ve gezi programı hazırlayıp sundu. Çeşitli gazete ve dergilerde fıkralar-makaleler yazdı. Kitapları ve televizyon programları dolayısıyla kendisine yirmi sekiz armağan verildi.

Şiir Kitapları: *Yalnızlık, *Duvak, *Seninle, *Harman. Antolojileri: *Şiirimizde Ana, *Sivas’a Şiir Nesir Kitapları: *Üsküpten Kosova’ya, *Avrupa’da Türk İzleri, *Türkistan Türkistan, *Âşık Veysel, *Elçibey, *Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali, *Sözün Doğrusu 1 -2, *Sevgi Mektupları, *Gidenlerin Ardından, *Ârif Nihat Asya İhtişamı, *Tabuları Yıkmak, *Muhsin Başkan, *Unutamadıklarım, *Gönlümdekiler ve Ötekiler, *Kılıçlar ve Kalemler, *Sorgular Savunmalar, *Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır. *Serdengeçti, Geldi Geçti.

Ayrıca Azerbaycan edebiyatından Hasan Hasanov’un *Brüksel Mektupları ile Bahtiyar Vahabzade’nin *Feryat, *İkinci Ses, *Nereye Gidiyor Bu Dünya, *Özümüzü Kesen Kılıç (Göktürkler) adlı eserlerini Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine çevirdi.  

Hakkında yazılar kitaplar: Selçuk Karakılıç: *Yavuz Bülent Bâkiler’e Armağan: Size Derisi Yayınları, İstanbul 2006, Oğuz Çetinoğlu-Mehmet Şâdi Polat: Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı. Yakın Plan Yayınları, İstanbul 2016, Yesevîzâde Alparslan Yasa: Türkçenin Mücâhid Kalemi Yavuz Bülent Bâkiler.  Yakın Plân Yayınları, İstanbul 2020

YESEVÎZÂDE ALPARSLAN YASA:

1949 senesinde Şanlıurfa’nın Bozova kazasında doğdu. Baba tarafından Türkistanlı (Fergana’nın Beşarık kazâsmdan, Hoca Ahmed Yesevî sülâlesine mensûb bir âile), anne tarafından Halfetilidir. 

1967-1973 senelerinde Millî Eğitim Bakanlığı burslusu olarak ve iktisâd tahsili maksadıyle Fransa’da bulundu; fakat, tahsilini tamâmlıyamadan Türkiye’ye döndü. Avdetinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolduğu hâlde o anarşi senelerinde yine tahsilini yarım bırakmak mecbûriyetinde kaldı. Bu arada, Yesevîzâde imzâsıyle, mecmûa ve gazetelerde araştırma makaleleri ve ayrıca kitaplar neşretmekteydi. Bu devrede, bâzıları gazetelerde sâdece tefrika olarak kalan on iki kitap neşretti. Bunlar, daha ziyâde, bâzı siyâsî doktrinler, milletlerarası siyâsetin perde-arkası, Yahûdilik ve Masonlukla alâkalıdır. İslâm hakkındaki birçok çalışmasından sâdece iki tânesini kitap hâlinde neşretmeye muvaffak oldu.

Anarşi mağdûrları için çıkarılan aftan istifâde ederek, 1992-1993 öğretim yılında SBF’ye tekrâr kayıt yaptırdı ve -hem çalışıp hem okumak sûretiyle- 1998 Ekiminde bu Fakültenin İktisâd Bölümü’nden mezûn oldu. Hâcettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde 2003 Haziranında kabûl edilen Yüksek Lisans Tezi ve aynı Bölümde 2009 Haziranında Doktora Tezi kabul edilerek tahsil hayatını tamamladı. Hâcettepe Üniversitesi’nin Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalında 2000-2001 Öğretim Yılından başlıyarak 2013-2014 Bahar Dönemi sonuna kadar evvelâ ‘Araştırma Görevlisi’, sonra ‘Öğretim Görevlisi’ sıfatıyle, tercüme sâhası ile alâkalı muhtelif derslerle berâber, mukayeseli Fransız-Türk edebiyatı, kültürler arası haberleşme, mukayeseli Fransız-Türk grameri, iktisâd, hukuk, Avrupa Topluluğu hukuku, milletler arası kuruluşlar, gazete dili gibi 20 civârında farklı ders verdi. Sonra 15 ay kadar Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde Yrd. Doç. olarak çalıştı ve orada matbûat târihi dersini verdi. 2016 Nisanında yaş haddinden emekliye sevk edildi.

2002 senesinden beri, tercüme sâhasıyle, ayrıca mukayeseli edebiyat ve Fransız edebiyatı ile alâkalı ve muhtelif akademik mecmûalarda neşredilmiş -bâzıları kitap hacminde- 18 makalesi bulunmaktadır. Bunlardan mâadâ, kitap bölümü, tercüme kitapları, milletler arası sempozyumlarda sunduğu tebliğleri, değişik tercüme kitaplar hakkında hakem raporları ve (ortak müellifi olduğu Türk Eğitim Sistemi. Alternatif Perspektif, gibi daha başka münteşir akademik çalışmaları mevcûddur.

KUŞBAKIŞI

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE AVRASYACILIK

Abdurrahman Külünk, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 272 sayfalık eserinde soğuk savaş sonrasını Türkiye açısından değerlendirmektedir. 

SSCB'nin dağılmasından sonra yaşanan süreçte Türk dış politikasının önünde ‘Türk Dünyası’ sayfası bir imkân olarak açılmıştır. 

Çeşitli dönemlerde, Türkiye gündeminde yoğun yer işgal etmesine ve bazı çevreler tarafından sahiplenilmesine rağmen Avrasyacılık, aslında kamuoyu, hükümet ordu tarafından ciddi bir alternatif olarak ele alınmamıştır.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64 

e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr 

İKİ DÜNYÂ ARASINDA

Mehmet Niyazi’nin romanı gurbet insanını anlatıyor. Gurbet, insanın kendisiyle boy ölçüştüğü yerdir. Aşk ise orada bir başkadır. Yalnız olan insanın bütün ümitleri o sihirli ilişkide gizlidir. Ona bir adım daha yaklaşmak heyecanıyla gam dehlizini andıran gecelerde sabahlar iple çekilir; ne yazık ki kaderde tâlihsizlik varsa, her doğan gün aradaki duvarı biraz daha örer. Bu durum hisli ve içli gurbeti yürek ağrılarıyla dokur; ah ne o ağrılara tahammül edilir, ne de onlardan kopulur…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul

Telefon: 0.212- 251 03 50 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

GERÇEKNÂME

Yazarı Süleyman Üstüner Dede, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 226 sayfalık eseri için diyor ki:

Bektaşilerin ancak nurlu ışığında Allah'ın sevgisine ve dostluğuna giden yollarında yürüyebilecekleri Kırkbudağı, öyle nesiller teslim aldı ki onu cehaletin rüzgârına bıraktılar. Cehâlet rüzgârı da öyle bir esti, öyle bir esti ki; Kırkbudağın kandillerini söndürdü, onu ayaklar altına düşürdü! O zaman canlar, bu cehâlet karanlığında yollarını çıkaramaz bir halde kaldılar. Hurufiler Canları bu halleriyle buldular. Sinsilikte çok mâhirdirler. Bizlerden olduklarını söyleyerek aramıza sızdılar. Hurufiliği Alevî Bektaşiliktir diye öğretip, bizleri yolumuzun tersi olan, kendi yollarına doğru saptırıp götürdüler.’

BOĞAZİÇİ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul

Telefon: 0.212-520 70 76

Belgegeçer: 0.212-526 09 77

www.bogaziciyayinlari.com.tr 

e-posta: [email protected] 

[email protected]   

KISA KISA… / KISA KISA…

1-BAŞLANGIÇ HİKÂYESİ: David Christian, Çeviren Ezgi Başer / Doğan Kitap  

2-TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?: Süleyman Kocabaş. Vatan Yayınları Kayseri.

3-KÜLTÜR VE DİN: Prof. Dr. Yümni Sezen. İz Yayıncılık. 

4-GÜLÜMSE: Orçun Yavuzoğlu / Da Vinci Yayınları.  

5--EVDEKİ HUZUR / Aile Huzuru ve Mutlu Çocuklar: Şükrü Yıldız / Yayın Dünyamız Yayınları.