TÜRKİYE’DE TERCÜME FAÂLİYETLERİ

Yesevîzâde Şâkir Alparslan Yasa; ‘Perde Arkasında Kalan Yönleriyle Sosyal Demokrasi’, ‘TÖB-DER Meselesi’, ‘Bilderberg Group-Bir Gizli Cem’iyet Ötesinden Dünyâda Fikriyatlar Mücâdelesinin Perde Arkası’, ‘Nasıl Bir Dünyâda Yaşıyoruz’, ‘Lâisizm-İlme Göre Dîn-Dünyâ Münâsebeti’, ‘Yahûdilik ve Dönmeler’, ‘Kur’ânî Hadîslerin Diliyle Hz. Muhammed’in Gerçek Şahsiyeti-Sevgi Peygamberi’,  ‘Türkçenin Istılah Meselesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar’, ‘ÖzTürkçe Dayatmasıyle Fransızcalaştırılan Resmî Dil’,  ‘Türkçenin İnkişâfı İçin Tercüme’, ‘Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi’, ‘Kur’ânî Milliyet Telâkkisi ve Irkçılık Sapması’ gibi fikir hâmulesi son derece yüksek kitapların, henüz kitap hâline getirilme imkânı bulunamayan muhtelif gazete ve mecmuâlarda yayımlanan makale ve tefrika hâlinde okuyucuların istifâdesine sunulan araştırma-inceleme yazılarının müellifidir.  

Alparslan Yasa, derdi olan ve derdini seven bir şahsiyettir. Vatan, millet - bayrak, ezan aşığıdır ve Türkçe sevdalısıdır. Bu özellikleri sebebiyle ‘mütefekkir’ vasfına sâhiptir. Bu husûsiyetlerini eserlerinde görmek mümkündür. 

Türkiye’de 1920’li, 30’lu Senelerin Tercüme Faâliyeti’ isimli eserinin 1. Cildi, ‘Umûmî Tahlîl ve Değerlendirme’ bahsini ihtiva etmektedir. 16 X 24 santim ölçülerindeki 428 sayfalık kitap, 2018 yılında tabedilmesine rağmen, 2020 yılında okuyucuya sunulabilmiştir. 

Diğerlerinde olduğu gibi bu son eseri de Türkiye’mizde çok az kişinin üzerinde çalıştığı bir mevzu ile alâkalıdır. 

Eseri hakkında, arka kapak yazısında şu bilgileri veriyor:

Türk tercüme târihi, târihçi ve tercümecilerin en fazla ihmâl ettikleri sâha olsa gerektir. Hâlbuki dünyânın en köklü tercüme târihine sâhib milletlerinden biriyiz. Tercüme târihimiz, hâlâ, bir bütün hâlinde ve devir devir aydınlatılmayı bekliyor. Bunun ötesinde, tek tek mühim tercüme eserler ve usta mütercimler üzerinde araştırmalar yapılmasına şiddetle ihtiyâç vardır. Tarafımızdan yapılan bu mâhiyetteki mahdûd çalışmaların dahi, dil, edebiyat, matbûat, fikir, umûmî kültür, hattâ siyâset ve cem'iyet târihimizi değişik zâviyelerden aydınlattığını, târihimizi basmakalıp kabûllerden farklı bir gözle görmemize imkân verdiğini müşâhede ediyoruz. İşbu çalışma da, bunlardan biridir ve aynı sâhada evvelki makale ve kitaplanmıza eklenen yeni bir halkadır.

Bu yeni çalışmamız ile bir asırlık bir vetirenin mahsûlü ve devâmı olarak, 1920'li, 30'lu senelerde, husûsen Fransızcadan yapılan tercümeler ve Fransız nesir tekniğinin örnek alınması sâyesinde dilimizin büyük bir ifâde kudretine erişmiş olduğu, dilimize muvâzî olarak edebiyatımızın, tefekkürümüzün, maârifimizin fevkalâde bir inkişâf kaydettiği, bizzât tercüme anlayışımızın ve pratiğimizin de iyice olgunlaştığı, tercüme nazariyesi ve tenkidi sâhalarında büyük bir birikim sağlandığı ortaya çıkıyor.

Buna mukabil, dilimize totaliter zihniyet ve ideolojik kasıdla yapılan cebrî müdâhale, resmî dil plânında, ilk ânda olmasa dahi, sonraları bütün vehâmetiyle kendini gösterecek bir tereddi vetiresi başlatmış, neticede, Türkçe, Fransızca, Uydurmaca halitası, köksüz, âhenksiz, çarpık, sun'î bir dil teşekkül etmiştir.

Bir başka mühim tesbîtimiz ise, bu devirde, tercümelere, kültürel-ictimâî tahavvülün, hattâ bunun da ötesinde cezri bir kültür inkılâbının, topyekûn bir medeniyet değişikliğinin başlıca bir vâsıtası olarak mürâcaat edildiğidir. Bu vâkıanın da müsbet-menfî cepheleriyle tahlil edilmesi, bu araştırmayı alâka çekici kılan bir başka husûstur.

Müellif Yasa’nın belirttiğine göre Türklerde ilk tercüme çalışmaları 6. Asırda Göktürk Cihan Devleti’nde başlamıştır. 9 ilâ 11. Asırlarda, Uygur Türkleri ile devam etmiştir. Tercüme faaliyetlerinin, eski Anadolu Türkçesinin bilhassa yazı dilinin teşekkülünde ve inkişâfında tesiri büyüktür. Tercüme faaliyetleri ictimâî ve kültür sâhasındaki inkişâfın da mayası olmuş ve insanlığı aydınlatan büyük İslâm medeniyetinin bânîsi üç büyük milletten biri hâline gelmemizi sağlamıştır. 

18. yüzyıldan itibâren hamleleri ile Farsça ve Arapçanın yerini batı dilleri almıştır. ‘Avrupa bize düşman kalmaya, bin bir tertîb peşinde koşmaya devâm etse dahi, biz, bizzât mevcûdiyetimizin idâmesi için, inadına, Avrupa’nın ilim ve irfânından istifâde etmek mecbûriyerindeydik. Tâ ki tekrâr öncü medeniyet hâline gelebilelim. Öyleyse yine harıl harıl tercüme yapmalıydık. Avrupa’nın feyzinden kana kana içmeliydik. Lâkin Millî Şahsiyetimize zarâr vermeden, aslâ onlara temessül etmeyi düşünmeden...’ 

Ahmed Vefik Paşa (1823-1891) ve Ahmed Midhat Efendi (1844-1912) tarafından yapılan tercümeler bazı mütercimlere yol gösterici olmuştur. 

Bedîi zevklerin bedenî zevkler derekesine düşmediği devirlerde tiryâkiler, tercihlerini eserin yazarından çok Türkçemize tercüme eden şahsa göre kullanırlardı. 

Türkçe mücâhidi Alparslan Yasa, bir başka eserinde tercüme ve Türkçenin inkişâfı münâsebeti hakkındaki fikriyatını şöyle hülâsa ediyor:

Tercüme faâliyetinin, hem dili, hem de millî kültürü inkişâf ettirici (dîğer tâbirle onlar üzerinde yapıcı) bir tesir icrâ edebilmesi için, onun, sistemli (yâni hedefleri belli) ve seçmeci bir tavırla, ayrıca millî hassasiyetle yürütülmesi lâzımdır. 19. asrın ikinci yarısı ile 20. asrın ilk yarısındaki usta mütercimlerimiz, umûmiyetle, bu şuûrla hareket ettikleri için, Türk diline ve kültürüne büyük hizmetlerde bulunabilmişlerdir. Onların -yine umûmiyetle- ne kadar sağlam bir millî şuûrla hareket ettikleri şuradan da bellidir ki Fransızcadan onca kesîf tercüme faâliyetine rağmen, umûmî dile sâdece 600 civârında Fransızca kelime girmiştir. Hâlbuki, 1930’lardan sonra, Türkçenin ve Fransızcanın âdeta bir istîlâ hareketine mârûz kaldığı, umûmî lügatteki Fransızca kelimelerin sayısının 5000’i aştığı görülmektedir.’ 

İktibas edilen bu satırlarda anahtar kavram ‘millî şuur’dur. Zira nice Türk dili ve edebiyatı uzmanı ile etimolog var ki, millî şuur noksanlığı sebebiyle yazı ve konferanslarıyla güzel Türkçemize zarar veriyorlar. Bilmediklerinden değil, şuur noksanlığı sebebiyle titizlik gösteremediklerinden… 

KURTUBA YAYINLARI: Birinci Bayındır Sokağı Nu: 15/23 Sakarya, Kızılay Ankara.

Telefon: 0.312-430 22 06 Belgegeçer: 0.312-430 09 46 e-posta: [email protected]  

YESEVÎZÂDE ALPARSLAN YASA:

1949 senesinde Şanlıurfa’nın Bozova kazasında doğdu. Baba tarafından Türkistanlı (Fergana’nın Beşarık kazâsmdan, Hoca Ahmed Yesevî sülâlesine mensûb bir âile), anne tarafından Halfetilidir. 

1967-1973 senelerinde Millî Eğitim Bakanlığı burslusu olarak ve iktisâd tahsili maksadıyle Fransa’da bulundu; fakat, tahsilini tamâmlıyamadan Türkiye’ye döndü. Avdetinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolduğu hâlde o anarşi senelerinde yine tahsilini yarım bırakmak mecbûriyetinde kaldı. Bu arada, Yesevîzâde imzâsıyle, mecmûa ve gazetelerde araştırma makaleleri ve ayrıca kitaplar neşretmekteydi. Bu devrede, bâzıları gazetelerde sâdece tefrika olarak kalan on iki kitap neşretti. Bunlar, daha ziyâde, bâzı siyâsî doktrinler, milletlerarası siyâsetin perde-arkası, Yahûdilik ve Masonlukla alâkalıdır. İslâm hakkındaki birçok çalışmasından sâdece iki tânesini kitap hâlinde neşretmeye muvaffak oldu.

Anarşi mağdûrları için çıkarılan aftan istifâde ederek, 1992-1993 öğretim yılında SBF’ye tekrâr kayıt yaptırdı ve -hem çalışıp hem okumak sûretiyle- 1998 Ekiminde bu Fakültenin İktisâd Bölümü’nden mezûn oldu. Hâcettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde 2003 Haziranında kabûl edilen Yüksek Lisans Tezi ve aynı Bölümde 2009 Haziranında Doktora Tezi kabul edilerek tahsil hayatını tamamladı. Hâcettepe Üniversitesi’nin Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalında 2000-2001 Öğretim Yılından başlıyarak 2013-2014 Bahar Dönemi sonuna kadar evvelâ ‘Araştırma Görevlisi’, sonra ‘Öğretim Görevlisi’ sıfatıyle, tercüme sâhası ile alâkalı muhtelif derslerle berâber, mukayeseli Fransız-Türk edebiyatı, kültürler arası haberleşme, mukayeseli Fransız-Türk grameri, iktisâd, hukuk, Avrupa Topluluğu hukuku, milletler arası kuruluşlar, gazete dili gibi 20 civârında farklı ders verdi. Sonra 15 ay kadar Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde Yrd. Doç. olarak çalıştı ve orada matbûat târihi dersini verdi. 2016 Nisanında yaş haddinden emekliye sevk edildi.

2002 senesinden beri, tercüme sâhasıyle, ayrıca mukayeseli edebiyat ve Fransız edebiyatı ile alâkalı ve muhtelif akademik mecmûalarda neşredilmiş -bâzıları kitap hacminde- 18 makalesi bulunmaktadır. Bunlardan mâadâ, kitap bölümü, tercüme kitapları, milletler arası sempozyumlarda sunduğu tebliğleri, değişik tercüme kitaplar hakkında hakem raporları ve (ortak müellifi olduğu Türk Eğitim Sistemi. Alternatif Perspektif, gibi ve daha başka münteşir akademik çalışmaları mevcûddur.

KUŞBAKIŞI:

OĞUZNAME KAYNAĞI OLARAK ŞECERE-Yİ TERÂKİME

Zuhal Kargı Ölmez’in 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 120 sayfalık eseri, farklı dönemlerde yazılan çok sayıda varyantları olan Oğuznâme’lerden faydalanılarak hazırlanmıştır.  Oğuznâmelerin Türk dili ve edebiyatı açısından önemi büyüktür. Ebulgazi Bahadır Han, hem Şecere-yi Terâkime’de hem de Şecere-yi Türk’de Oğuzname’ye yer vermiştir. Oğuz’un doğumundan ölümüne kadar efsanevî hayatını anlatmıştır. Oğuzname’nin Türkmen rivâyeti olarak bilinen eser Çağatay Türkçesiyle yazılmıştır. Ebulgazi Bahadır Han, eserini Türkmenler arasında yaygın olan Oğuz rivayetleriyle mevcut Oğuznâme’lerden yararlanarak meydana getirmiştir.

Eser, 2020 yılının Ocak ayında okuyucuya sunuldu. 

BİLGESU YAYINCILIK: Binektaşı Sokağı Nu: 24/1 Küçükesat Ankara.

Telefon: 0.312-425 93 76 Belgegeçer: 0.312-425 93 77 

e-posta: [email protected]  www. bilgesuyayincilik.com.tr 

HİCAZ’DAN ENDÜLÜS’E:

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, ilim ve teknoloji sâhasındaki faaliyetlerin ferdî ve içtimâî tesirleri ile yakından alâkadar olmaktadır. Değişik sâhalarda tezâhür eden kirlenmelerin fizikî ve ruhî büyüklüğü ve ehemmiyeti Prof. Gürdoğan’ın hassasiyetle üzerinde durduğu konular arasındadır. 

Müellif, Hicaz’dan Endülüs’e isimli eserinde; sâde ve hayatın içinden bir anlatımla, Mekke’den Kurtuba’ya kadar uzanan ve zevkle okunan değişik bir ‘seyahatnâme’ notları sunuyor.  Zengin bir bilgi birikimine dayanan bu müşâhedelerin  satır aralarında, Müslümanların Hıristiyanlarla hesaplaşmasının iniş ve çıkışlarının hüzün ve heyecanı hissediliyor. 

Dikkat çeken bir hâdise: Suudi Arabistan’da Kral Abdüzaziz Üniversitesi’nde, üniversite eğitimi başlamadan önce Arapça öğretilen hazırlık sınıfının Arap hocası, örgencilerinin ekseriyetinin Türk olduğunu öğrenince, ‘Siz Hicaz’ı ikinci defa mı işgal ediyorsunuz?’ diyor. 

Hoca’nın ‘fetih’ ve ‘işgal’ kavramları arasındaki uçurum gibi farkı bilmiyor olması da, Suudî Arabistan topraklarının İngilizlerin entrikalarıyla ve Hoca’nın soydaşlarının ihânetleriyle bizden çalındığını hatırlayamaması da onun ayıbıdır.  

Batılılar Doğululaşacak’ başlıklı yazısında Gürdoğan Hoca’nın inşirah veren haberleri de var: ‘Güney Kore’de, Kore Savaşları döneminde, cephedeki çadırdan mescitler, sonraları şehirlerdeki câmilerin inşasına vesile olmuş. Kore’deki Müslümanların sayısı on binlere ulaşmış.  Suudi Arabistan’daki 150.000’den fazla Koreli öğrenci ve işçilerin arasında da bir o kadar belki daha fazla Müslüman vardır…’  

Eserdeki diğer yazılar da geleceği ümitle bekleme duygularını besleyecek nitelikte…

İZ YAYINCILIK: Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi 12/280, Topkapı,İstanbul

Telefon: 0.212-5207210 Belgegeçer: 0.212- 511 57 91 e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr  

LEZZETİN TARİHİ

Vücudumuz kadar medeniyetin inşasına ve tekâmülüne de hizmet eden yemek kültürü hangi duraklarda lezzetlendi, hangi ülkelerde çeşitlendi dersiniz? ‘Tıbbın Gizemli Tarihi,’ ‘Gizli Bilimlerin Serüveni’ gibi eserlerin yazarı Prof. Dr. Zeki Tez bu defa yiyecek ve içeceklerin târihî seyrine dürbün tutuyor. Zeytinyağından turunçgillere, mukaddes tatlı aşureden et suyuna kadar her besinin hikâyesini anlatıyor. Lezzetli mi lezzetli, çeşnili mi çeşnili hikâyesini... ‘Adettendir, önemli kısımların altını çizeyim’ diyorsunuz ama fark ediyorsunuz ki kaleminizin sayfadan ayrılmaya niyeti yok! Dumanı üstünde biricik gururumuz mantının isminin Çince man-tu'dan geldiğini şaşırarak öğreniyorsunuz. Babil, Sümer ve Girit uygarlıklarında ölülerin bal içinde gömüldüğünü, İskender'in cesedine de isteği üzerine aynı işlemin uygulandığını duyuncaya balın nefis tadı buruklaşıveriyor sanki. Kitaptan edindiğimiz bilgilere göre Mısırlı Musevilerin şiş yüzlü ve kızarık gözlü olmalarının sebebini söyleyelim: Susam yağını ölçüsüzce tüketmeleri. Peki, kimler olmasaydı Avrupalılar portakal, limon, gül, şeftali, çilek, incir, ayva, ıspanak, enginar, kuşkonmaz, pamuk, pirinç ve dutun lezzetinden mahrum kalacaklardı sizce? Tarihçi Homeros'ın sıvı altın diye nitelediği besini tahmin eden var mı? Ya gülbeşekerin nasıl yapıldığını bilen? Yiyeceklerin sofraya buyur edilmeden önce yürüdükleri zorlu yolları keşfettiğinizde ağzınıza attığınız her lokma bir medeniyet pâresi olarak kıymetlenecek. Daha fazlası kitapta… Lezzetle okuyabilirsiniz. 366 Sayfa. Yayın Yılı: 2012. 

HAYY KİTAP: Telefon: 0.212 - 352 00 50 Belgegeçer: 0.212 - 352 00 51 e-posta: [email protected]

Zeytinoğlu Cad. Şehit Erdoğan İban Sokağı Nu: 36 Akatlar, Etiler 34335 İstanbul

DERKENAR:

TÂRİHÎ TÜRKÇEDEN ÖZTÜRKÇEYE…

Türkçede, bir asra yaklaşan bir zamândır, yeni mefhûmlar için kelime türetmekten ziyâde, bir takım ideolojik sâiklerle, asırlardır Târihî Türkçenin malı olmuş İslâm Medeniyeti kaynaklı kelimeleri dilden tasfiye gayreti içinde, mütemâdiyen ve planlı bir şekilde onların yerine yeni kelimeler ortaya atılmakta ve bunlar resmî dayatmalarla yaygınlaştırılmaktadır. Üstelik, bunların büyük bir kısmı Uydurma kelimelerdir (“barbarismes”; Barbarca). Çünkü türetme veyâ teşkîl kaidelerine aykırıdırlar.

Hattâ -sAl, -mAn, -Ay, -v gibi Fransızcadan (“Frenkçe”den) devşirme eklerle ve Fransızcaya benzeterek uydurulmaktadırlar Dahası, Fransızca, dış-, eş-, iç-, ön-, öz-, tek-, yad- gibi bir takım ön ekler ihdâsıyle dahi taklîd edilmektedir. Bu Uydurmalarla berâber, ayrıca, menşei 19. asır ortalarına kadar çıkan “Güneş-Dil Sahte-Teorisi” (daha doğrusu stratejisi) ile, Türkçenin kapıları ardına kadar Fransızca kelimelere açıldığı, bunlar -“Öztürkçe" oldukları iddiâsıyle- “okul” (cecole) kitaplarına konulduğu, hatâ (“Türkçenin de bir Hind-Avrupa dili olduğu” iddiâsıyle) cümle kuruluşu dahi -devrik cümlelerle- Fransızcaya benzetilmeye çalışıldığı için, Türkçe, yapısı, zevki ve kelime hazînesi îtibâriyle büyük ölçüde Fransızcalaşma sürecine sokulmuş, -1960 Balyoz Darbesinin ardından- bu Fransızcalaşmış, istikrârsızlaşmış, köksüzleşmiş, nesepsizleşmiş “Türkçe”ye, “Öztürkçe” adı altında resmî dil statüsü kazandırılmıştır. O târîhten beri, “Türkçe” (yâni resmî dil sıfatıyle Türkçe, yoksa -târîhin derinliklerinden günümüze- kendi tabiî mecrâında varlığını ve inkişâfını devâm ettiren Târîhî Türkçe değil), fetret devrini yaşamaktadır. Sırf dilin RESMÎ TEMESSÜL İDEOLOJİSİne âlet edilmesi yüzünden, Türkçemiz, bu sûretle, büyük bir keşmekeş içine sürüklenmiş ve tedâvisi pek zor olacak derecede ağır yara almıştır. Buna rağmen, binlerce eserde, milyonlarca kitap, mecmûa, gazete, resmî evrâk. v.s. sayfasında ölümsüzleşmiş olan Târîhî Türkçemiz, ihyâ edilip kaldığı yerden daha da inkişâf ettirilme imkânına her zaman sâhib bulunmaktadır. Mâmâfih, asıl büyük mes’ele, bizim, topyekûn Türk Milleti sıfatıyle, -bize annemiz kadar azîz, annemiz kadar mübârek olan- Târîhî Türkçemizi ihyâ ve onu tekrâr resmî dil kılma irâdesini gösterip göstermiyeceğimizdir.

(Yesevîzâde Alparslan Yasa: ‘Türkçenin İstılah Mes’elesi ve İdeolojik Sapmalar’ isimli eserinden.) 

KISA KISA… / KISA KISA…

1-TÜRK DÜŞÜNCESİNDE ZİYA GÖKALP: Etem Çalık / Ötüken Neşriyat.

2-KIZIL KAHKAHA: Leonid Andreyev – Mustafa Kemal Yılmaz / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

3-ELVEDA RUMELİ: Hüseyin Adıgüzel / Bilgeoğuz Yayınları. 

4-LOZAN ANTLAŞMASI – HER YÖNÜYLE: Yaşar Yazıcıoğlu / Kripto Kitap.

5-HİNDİSTAN’DA TÜRKLER: Prof. Dr. Saadettin Gömeç – Dr. Müslime Melis Çeliktaş / Berikan Yayınevi.