TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI’NDAN  DÖRT ADET KIYMETLİ ESER

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI:

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Prof. Dr. Turan Yazgan (1938-2012) tarafından 1980 yılında kuruldu. Vakıf,  1 Ocak 1979’da Şaban Gülbahar sâhipliğinde yayınlanmaya başlayan Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi’ni, Ocak 1980’de 4. Sayıdan itibâren devralmak suretiyle yayıncılığa başladı. Dergi, Ekim 2019’da 242. sayısı ile yayınına devam ediyordu.   Ocak 1987’de Türk Dünyası Târih Dergisi’ni yayınlamaya başladı. Bu dergi 137. sayıdan itibâren adını, ‘Türk Dünyası Târih ve Kültür Dergisi’ olarak değiştirerek yayınına devam etti. Kasım 2019’da Türk Dünyası Târih ve Kültür Dergisi’nin 395. sayısı okuyucuya sunuldu. Vakıf, 1979 yılında, Necdet Sevinç (1944-2011) tarafından telif edilen ‘Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı’ isimli eserle başlattığı kitap yayınına da devam ediyor. 

2019 yılında yayımladığı 4 kitap:

YERLİ VE YABANCI KAYNAKLAR IŞIĞINDA ERMENİ TEHCİRİ SORUNU:

Eserin yazarı Prof. Arslan Terzioğlu (1938-2013) iki dalda doktora yapmış değerli bir ilim adamımızdı. Velût bir yazar olan Merhum, 21 X 30 santim ölçülerinde birinci hamur kâğıda basılı 64 sayfalık, Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak hazırladığı eserinde Ermeni meselesinin iç yüzünü, içimizdeki ve yurdumuz dışındaki Ermeni dostlarına, yabancı kaynaklardan alınan belgelerle açıklıyor. Verdiği bilgiler hakîkatlerin ifâdesidir. Kitaptan alıntılanan bir cümle: (Talât Paşa, Cemal Paşa, Bahaeddin Şâkir Bey gibi, Ermeni teröristler tarafından kahpece katledilen Osmanlının son dönem devlet adamlarını kast ederek) ‘Türk devlet adamlarına düzenlenen bu suikastlerin ardında, görünürde Ermeniler olmasına rağmen, söz konusu tertiplerin; İngiltere, Rusya ve ABD gibi bâzı büyük güçler tarafından da kışkırtıldığı, teşvik ve destek gördüğü bilinmektedir.’ Bütün bu gerçeklere rağmen, batı dünyası (görmedim, duymadım bilmiyorum figürlü) üç maymunu taklit ediyor. 

Ermeni meselesine şu veya bu yönde alâka duyan yerli ve yabancı hâinlerin ve gafillerin okuması gereken eserin son bölümlerinde zengin kaynak listesi, fotoğraflar ve haber kupürleri yer alıyor.   

JAPONYA’DA MÂNEVİYAT EĞİTİMİ: 

Prof. Dr. Turan Yazgan, 11 X 18 santim ölçülerindeki 68 sayfalık eserinin ‘Giriş’ bölümünde Thomas P. Rohlen’in tecrübeleriyle eğitim-öğretim ve sosyal güvenlik hizmetlerine olan talepleri karşılaştırdıktan sonra ikincisine daha çok önem verildiğini misaller vererek belirtiyor. Tavsiyelerini şöyle sıralamak mümkün: *Eğitim millî olmalıdır. Öğretmek artık okulların değil; radyonun, gazetenin, kitapların işidir. Hocanın ve okulun işi; eğitmek, millî terbiye ile fedâkâr, faziletli, kabiliyetleri geliştirilmiş; araştırma, düşünme, inceleme, tahlil ve sentez yapmaya alıştırılmış insan yetiştirmektir. *Sosyal güvenlik hizmetleri de ihmâle gelmez. İnsan gücü ihtiyacımıza paralel hâle getirilmeli. *Her iki dalda da kalite düşüklüğü önlenmelidir. *İnsan gücü ihtiyacımızı karşılayacak bir eğitim modeline sâhip değiliz. 

Türkiye’nin şartlarını çok iyi bilen Merhum Yazgan Hoca, Japon eğitim sisteminden aldığı ilhamla çözümü de teklif ediyor: Alt ve orta kademedeki elemanların ayıca azlığı sebebiyle onların işini mütehassıs elemanlar yapıyor. Yurdumuzdaki eczacılık fakültesi ihtiyaçtan fazladır.  Biraz dikkat edenler bilirler: 500-600 metrekarelik alan içerisinde 4 adet eczâne var. 20-25 sene önce, eczâne açmak ihtiyaca göre ve izne bağlı idi. Çok eczâne açılınca düşen kârları telâfi etmek için eller, vatandaşın cebine uzandı. Eczâcılık Fakültesi mezunlarını yerli ilaç üretimine yönlendirmek gerektiği, kimsenin aklına gelmiyor. 

Hatâlarımız, noksanlarımız bunlardan ibâret değil. Millete ve devlete hizmet azmini, şahsî menfaatlerin üzerinde tutacak moral gücünü aşılamayı düşünmeyen bir eğitim sistemimiz var. 

Japonlar bu meseleyi ‘seishin kavramı’ ile çözüme kavuşturmuşlar. Eser bu kavramı tahlil ediyor. Bu kavram, ‘Japon mucizesi’ denilen muhteşem neticenin anahtarıdır. Hocamız buna ‘mâneviyat eğitimi’ diyor. 

Bir başka değerli hocamız Prof. Dr. Nurettin Topçu da ‘Eğitim sistemimizin iki noksanı var: Birincisi eğitim ikincisi sistem’ diyordu. Bu sözü dikkate almayan yöneticilerimize, Prof. Dr. Turan Yazgan hatırlatıyor ve eğitim sistemimizi rayına otuurtuyor. Onu çalıştıracak siyâsî irâdeye ihtiyaç var. 

Sayın yöneticilerimiz! Duydunuz mu?

BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİNİN STALİN’LE İHTİLAL HÂTIRALARI

Çarlık Rusya’sının çöküşe geçtiği, Komünist Rusya’nın duruma hâkim olmaya çalıştığı dönemde meydana gelen otorite boşluğundan faydalanarak 28 Mayıs 1917’de Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kuran Mehmet Emin Resulzâde (1884-1955), Çarlık Rusya’sının devrilmesi çalışmaları sırasında Stalin’le işbirliği içerisinde ve bu vesileyle de dost olmuşlardır. 

İhtilâl başarılı olduğunda ise, Türk olması sebebiyle Resulzâde dostluktan iskat edildiğinin farkındadır. Her çağrılışın, bir yere götürülüşün ölüme gidiş olduğunun endişesini benliğinde hissetmektedir. Resuulzâde, Stalinin nefret edilmeyi hak ediyor olsa bile, zeki ve muktedir bir insan olduğunu belirtiyor. Lenin’in hışmına uğramamak için dâima geri plânda kalan, ancak sorulduğu zaman konuşan, verilen vazifeleri en mükemmel şekilde ifâ eden becerikli bir ikinci adam… Bütün hesaplarını Lenin’in ölümünden sonrasında O’nun yerini almak üzerine yapıyor. Emeline ulaşıyor. 

Stalin demokrasiden nefret eden, meseleleri şiddetle çözmenin en kestirme yol olduğuna inanan bir zâlimdir. İdealist komünistlerden ziyâde cür’etkâr teröristlerle çalışmayı tercih eder. 

Resulzâde-Stalin dostluğu, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Moskova yönetimi tarafından lağvedilmesinden sonra başka bir şekle bürünmüştür. Resulzâde bir yolunu bulup Türkiye’ye gelmeyi, Stalin ise eski dostunu komünizmin hizmetine almayı ve Güney Azerbaycan’ı Kuzey Azerbaycan’la birleştirip Moskova’ya bağlamayı düşünmektedir.

Halkın rüyâsında bile göremediği bol ve kaliteli yiyeceklerin bulunduğu bir akşam sofrasında konuşurlar: 

-Azerbaycan'da biraz hükümet ettiniz fakat çok derin izleriniz kalmış. Bu izlerle hâlâ mücâdeledeyiz. Temsil ettiğiniz idealin tesirlerini tamamıyla izole etmek için daha uzun zaman uğraşmak gerekiyor. Bilhassa aydınlar milliyetçilik ruhuyla aşılanmışlar. Sizce bu milliyetçilik tesirinin esas âmili nedir?

-Milliyetçilik denen hâdise, insan topluluğunun kendi varlığını müdâfaadan başka bir şey değildir. Fertlerde nefsi müdafaa tabiî ve meşru olduğu gibi, millî kolektifin kendi özelliklerini de müdâfaası tabiî ve meşrudur.

-Yok, mesele çok daha basittir! Milliyetçilik denen hâdise, yerli aydınların kendi menfaatlerini kıskanmaktan başka bir şey değildir.

***

Stalin eski dostuna yeni bir vazife teklif eder. Resulzâde teşekkür edip, ‘O iş ilmî değil, siyâsî bir iştir. Oradakilerin komünist olması şarttır.’ Diyerek teklifi reddeder. Stalin, masadaki bir başka misâfirine dönerek şikâyet eder: ‘Acayip insandır bu Resulzâde. İdealizmi kendisine mâni oluyor. Mütevekkilâne oturup duruyor. Hiçbir ihtiyaç beyan etmiyor.’

Resulzâdenin, Moskova’da Enver Paşa ile karşılaşması ve konuşması, Enver Paşa hayranlarını üzecek bilgiler ihtiva ediyor.

Mâcerâ romanı gibi devam eden sayfalar, Resulzâde’nin, bir geceyarısı karanlığında, sınırdaki Rus köyünden, sandalla Finlandiya’ya iltica etmesine kadar devam eder. 

Resulzâde’nin eski dostu hakkındaki kanaati: ‘Dünyanın büyük bir parçasını şahsî iktidar ve kontrolü altına alan bu korkunç adamın ihtirası, bütün dünyayı tahakkümü altına almak çapında idi. O’nun yegâne gayesi, insânî her türlü düşüncelerden uzak kalarak, iktidara ancak, iktidar için gelmek ve bunu bütün dünyaya teşmil etmekti. Rus emperyalizminin târihî seyrine hâkim olan cihangirlik geleneğinin en gaddar temsilcisiydi.’

GÖKTÜRKLER

Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu’nun yayına hazırladığı 11 X 18 santim ölçülerinde, 100 sayfalık eser, Hocası Göktürkler Devleti uzmanı Prof. Dr. Masao Mori’nin ders notlarından oluşturulmuştur. Prof. Çandarlıoğlu’nun dikkat çekmek istediği husus, fevkalâde mühimdir: ‘Bir Japon ilim adamı, Hun, Göktürk ve Uygur devletlerinin aynı soydan geldiğini delilleriyle ispat etmektedir.’ Çin ve batı dünyası bu hakîkati kabul etmiyor. 

Prof. Mori, eserine Çin kaynaklarındaki ‘Türk’ veya ‘Türük’ adlarını incelemekle başlıyor. İnceleme sırasında Uygur Türklerinin atalarının Asya Hunları olduğunu tespit ediyor. Alman Târihçisi F. Hirth’e göre Göktürk Devleti’ne itaat den 7 grup Türk vardır: Tolga, T’ien-shan, Altay, Sogdiana, Aral-Hazar, Karadeniz ve Kırgız grupları. 

Daha sonra göçebe devleti, göçebe imparatorluğuna dönüşür.  İstemi Kağan, Eftalit Devletini yıkıp Eftalitleri idâresi altına alır. Göktürkler başlangıçta, birlikte hareket ettikleri Sâsânîlere karşı Bizans ile ittifak kurdular.  Günümüzde ‘İpek Yolu’ olarak anılan güzergâha hâkim olarak iktisâdî açıdan güçlendiler. 

Ne sebepledir bilinmez, Göktürkler bir ara Budizm’e yöneldiler. Bilindiği gibi Türklerin Budizm inancına girmeleri, Vezir Tonyukuk tarafından önlenmiştir. 

Prof Mori, Orhun âbidelerinde Milliyetçilik fikrini; Siyâsî milliyetçilik ve dînî milliyetçilik başlıkları altında inceliyor. Siyâsî milliyetçilik, devletin adında ‘Türk’ isminin kullanılmasından kaynaklanıyor. Dînî milliyetçilik ise, Türk milleti yok olmasın diye, kağanların Tanrı tarafından vazifelendirilmesi ile ifâde ediliyor. Kağanlara göre, gökyüzü gibi büyük ve tek olan Tanrı, ‘Türk Tanrısı’dır. 

İkinci Göktürk Devleti’nin kurucusu Bilge Kağan, Birinci Göktürk Devleti’ni saygı ile anmaktadır. Günümüzde aklını kullanamayanlar, Bilge Kağan’ı örnek alabilseler, Osmanlı aleyhtarlığından derhal vazgeçerlerdi. Dahası var: Bilge Kağan halkına; Çin’in ipeğine ve tatlı sözüne kanmamalarını, onlarla samimiyet kurmamalarını, aksi takdirde yok olacağını ihtar ediyor, devletinin bağımsızlığının, iktisâden güçlenmekle korunabileceğini duyuruyor. Prof. Mori’nin yorumu budur ve elhak doğrudur.  Günümüz Türk Devleti’nin hakanı olsaydı mutlaka; ‘Amerika’ya da Avrupa devletlerine de kanmayın, iksisâden güçlenmekten başka düşünceniz olmasın. ’ diyecekti. 

Kim söylemişse, doğru söylemiş: ‘Târih sâdece geçmiş olaylar hakkında bilgi veren hikâye kitabı değildir, geleceğin plânlanmasını sağlayan ilimdir. Geçmişin câhili olanlar, geleceğin körüdürler.’

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI: Kemalpaşa Mahallesi, Bukalidede Sokağı Nu: 4 Fatih, İstanbul.

Telefon: 0.221-511 10 06,  Belgegeçer: 0.212-520ç 53 63 e-posta: [email protected] // www.turan.org.tr  

KUŞBAKIŞI:

ÜSTEĞMEN KARAFATMA / DÜŞ KÖPEKLERİ

Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, gibi târihi romanların yazarı Melek Akçiçek’in, ilk baskısı 2012, 5. baskısı 2019 yılında okuyucuya sunulan Üsteğmen Karafatma / Düş Köpekleri isimli kitabı, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 502 sayfadır. 

Tanıtım bülteninde yer alan ifâdelerle kitap hakkındaki bilgiler:

Çocukların bile ırzına tecâvüz eden alçak namussuzlar! Her yeri karakol hâline getirdiler. Eli silah tutan erkekler sabah akşam onları ziyarete gidecekmiş.

Serra atıldı:

‘E bizde gidelim şu karakollara abam köpeklere olan hasretimizi oracıkta gösteririz.’

Kahkahalar çadırı inletirken o devam etti:

‘Salt erkekleri yiğit diye bellemişken bizde cehennem meyvelerine kurşunlardan bir serenat yaparız. Ben gönüllüyüm.’

Kızların hepsi ‘Bizdeeeeeeee!’ Diye haykırırken Seher Hanım gülen yüzüne muzip bakışlarını da ekledi.

‘Seranadı ancak karakolun içindekilere yapabilirsiniz. Dışarı çıktığınızda size onlar öyle allı pullu bir cenaze töreni yaparlar ki dudaklarınız uçuklar.’

‘Hah ha hayyyyy!’

Ayşe Hanım katıla katıla gülüyordu: ‘Bu çok iyiydi. Bana ilaç gibi geldi.’

‘Hazır ilaçlarınızı Serra'nın elinden almışken ben de yüreklerinizi soğutmadan müjde vereyim bari: Buradaki karakollara değil ama iki gün sonra Teğmen Mustafa Efendi’nin bölüğüyle birlikte domuz kaledeki şu erkekleri yiğit belleyenlerin karakoluna o dediğiniz seranadı yapacağız.’

‘Allaaaaaaaaaaaaaaaah.’

Cephelerde doyuncaya kadar toprak, ölünceye kadar vefa vardı. Toprağa karışanlar bahtiyar yüreğinin yüceliğini yakasında taşıyan biri ise vefasızca çırılçıplaktı.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI: 

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 

Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr 

İstihbaratın Kısa Târihi / GÖLGE OYUNU

Kısa Birinci Dünya Savaşı Târihi’ ve ‘Kısa İkinci Dünya Savaşı Târihi’ isimli kitapların yazarı İlkan Başar Özal, ‘İstihbaratın Kısa Târihi / Gölge Oyunu’ isimli eserinde, antik dönemlerden günümüze istihbarat târihini ana hatlarıyla ve daha önce pek duyulmamış alâka çekici örneklerle ortaya koyuyor. Eski çağlardan başlayarak istihbarat faaliyetlerine temas eden yazar, Amerikan İç Savaşı’ndan Napolyon Savaşlarına, oradan da 19. ve 20. yüzyılda istihbarat târihinin safhalarını teferruatlı olarak anlatıyor. Eser, geçmişten günümüze istihbarat târihini, alâka çekici örnekleriyle geniş bir açıdan okuyucunun önüne koymaktadır.  

13,5 X 21 santim ölçülerinde 304 sayfalık eser, Kasım 2019’da yayımlandı.

TİMAŞ YAYINLARI:                                                                                                                                                             Alayköşkü Caddesi Nu: 11 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512 40 00                                    e-posta: [email protected]www.timas.com.tr

TİLKİ LEMAN – ÇEKİRGE ZEHRA – KARTAL İHSAN 

Fikir adamı yönü ön plânda olan Peyâmi Safa, gerçek adını kullanarak yazdığı; Dokuzuncu Hâriciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Bir Tereddüdün Romanı, Fâtih Harbiye ve Sözde Kızlar gibi romanlar ile edebî zevki olan okuyucularına hitap ederken, Server Bedi müstear adı ile de geçim derdine çözüm bulmak maksadıyla, polisiye romanlar yazmaktaydı. Pek çoğu filme çekilen ve halk tarafından çok beğenilen Cingöz Recâi bu tür eserlerinin en çok bilinenidir. Cingöz Recâi dışındaki seriden ‘Tilki Leman’ın Harikulâde Mâcerâları’, ‘Çekirge Zehra’nın Hârikaları’, ve ‘Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Mâcerâları’, polisiye roman meraklıları tarafından beğenilen eserlerdir. 

Hepsi 12 X 19 santim ölçülerindeki serinin ilk kitabı olan Tilki Leman isimli eser 95 sayfa olup 5 ayrı hikâyeden oluşuyor. İlk hikâye okuyucuyu, sonrakilere yönlendiriyor. 

Çekirge Zehra isimli eser ise 143 sayfadır, 8 hikâye ihtiva etmektedir.  1928 yılında yazılıp basılmıştır. Her biri fevkalâde sürükleyicidir. 

Kartal İhsan’ın 10 adet mâcerâsını anlatan üçüncü eser 238 sayfadır. Eser 1925 yılında kaleme alınıp yayınlanmıştır. Kartal İhsan 20 yıla yakın süre ile İstanbul emniyet teşkilâtında vazife gördükten sonra, kimseye bağlı olmadan rahatça çalışabilmek için istifa edip ayrılan bir sivil dedektiftir. Türk Sherlock Holmes’ü olarak anılmaktadır. 

Her üç eser de Peyâmi Safâ’nın kalem ustalığının harikulâde örnekleridir. Okumanın sıkıcı bir iş olduğunu düşünenlere, okuma alışkanlığı kazandıracak şekilde câziptir. 2019 yılında okuyucuya sunulan eserler, Erol Üyepazarcı tarafından Türk alfabesine aktarılmış, üslûbuna ve kelimelere ilişilmemiş, kullanımdan kalkan veya az kişinin bildiği eski kelimelerin günümüzdeki karşılıkları, dip not olarak verilmiştir.   

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr

KISA KISA… / KISA KISA…

1-TÜRKLERE GÜVENDİLER: Orhan Arat / Târihci Kitabevi.

2-ÖRNEK İNSANLAR DİZİSİ CEMİL MERİÇ: Ceyhun Şan + Sevgi Başman / Uğur Böceği Yayınları. 

3-DERLİ TOPLU MAKALELER (3 Cilt): Yavuz Selim Marakışla / Akıl-Fikir Yayınları. 

4-GORİOT BABA: Honore de Balzac – Volkan Yalçıntoklu / T. İş Bamkası Kültür Yayınları. 

5-BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR? İlber Ortaylı ile Söyleşi: Yenal Bilgici / Kronik Kitap.