ERGUN GÖZE İLE 55 YIL

Avukat ve Yazar Hicran Göze; 55 yıllık eşi Yazar, Avukat ve Fikir Adamı Ergun Göze ile yaşanan yer yer acı ve tatlı, zaman zaman sıkıntılı ve huzurlu, topluma örnek olacak aile hayatını anlatıyor.

13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 456 sayfalık eser bir ailenin hayat hikâyesinden ibâret değildir. Türkiye’nin siyâsî târihidir, Merhum Ergun Göze’nin ‘Bâb-ı Âdî’ olarak tavsif ettiği ‘Bâb-ı Âli’nin’ içyüzünü anlatan bir ‘belge roman’dır, Göze ailesinin çevresinde bulunan ve Türkiye’nin kaderinde şu veya bu ölçüde rol oynamış kişilerle alakalı biyografik eserdir. Fikir hamûlesi son derece yüksektir. Didaktik’tir, nasihatnâmedir ve Türkiye’nin geleceğinin plânlanmasında faydalanılabilecek târihçedir. Bütün bunlar, roman rahatlığıyla okunacak bir üslûpla okuyucuya sunulmaktadır. Okuyan herkesin rol model olarak kabul edebileceği insan manzaralarıyla doludur. Değerlendirmeler, akl-ı selîm sâhiplerinin düşüncelerini yansıtmaktadır:

27 Mayıs 1960 Darbesi'nin en feci yanı bir darbeler devrini açmasının yanı sıra, hukukun ve adâletin Üniversiteye mensup Prof. titri taşıyan bâzı hocalar tarafından akıl almaz bir şekilde tahrip edilmesiydi. İlim yuvası olan Üniversite'nin de basın gibi darbecilerin yanında yer alması, darbeden yana fetva vermesi, hocalarımız, olan bu insanların haktan ve adâletten bu derece sapışları bizi perişan etmişti. Ergun Göze bir fıkrasında Esas Teşkilat Hukuku hocamız Prof. Hüseyin Naili Kubalı'ya ‘Sizden bir hoca alacağımız var’ diye seslenmişti. Hıfzı Veldet'den de, Naci Şensoy'dan da hoca alacağımız vardı. Kendilerine borçlu ve minnettar olduklarımız yok muydu? Başta hocamız Prof. Ali Fuat Başgil ve kanunların makabline şâmil olmasını yâni geriye doğru işlemesini isteyen darbecilere şiddetle karşı çıkan Ceza hukuku hocamız Prof Tahir Taner... Darbecilerin Türk Ceza Kanunu'nun ‘Altmış beş yaşını geçenler idam edilmezler’ hükmünü Celâl Bayar'ı idam etmek için değiştirmek istemeleri ve değiştirmeleri karşısında hocamız ‘Beyler yarın bir başka iktidar da gelir, sizin hakkınızda makabline şâmil kanun çıkarır’ demiş ve istifa etmişti. Ali Fuat Başgil hocamız da cenâzesine Üniversite'de merâsim yapılmamasını vasiyet etmişti. Onlar hak, hukuk ve adâlet nâmına çok iyi imtihan vermişlerdi. Üniversite ise saygınlığını ve güvenirliğini kaybetmişti. Çökmüştü... (s: 98)

Abdülaziz Bekkine Hocaefendi’nin, ‘Hocam Müslümanlar bir parti kursun mu?’ sorusuna verdiği ibretâmiz cevap: ‘Bak oğlum! İslâm’ı ve İslâm cemaatini politikanın dışında ve üstünde tutmak gerekir. (…) İslâm hiçbir zaman siyâsî teşkilatlanma yoluna gitmemiştir, gitmemelidir. Çünkü İslâm, ne bir parti politikası içine girer, ne de iktidar mücâdelelerine karışır. Bunu unutma!’ (s: 102)

Heyhat! Soruyu soran, bir müddet sonra, Hocaefendi’den icâzet aldığını iddia ederek siyâsete girmiş, partiler kurmuş, kurduğu partilerin bir kısmı kapatılmış, kendisi de İslâmiyet de zarar görmüştür. 

Yeri geldiğinde komünizmin ve komünistlerin içyüzü de tatmin edici cümlelerle sergilenirken yiğidin hakkı sâhibine teslim ediliyor: Marksist olduğu bilinen Kemal Tâhir, Hâlit Refiğ, Metin Erksan’ın fikirlerinden cümleler verilerek anılıyor. 

Türk milliyetçilerinin, vatan-millet sevdalılarının ne kadar meselesi varsa hepsine yeteri ölçüde yer verilmiş. Eser bu yönüyle ‘Türk Milliyetçiliği Târihi’ hüviyeti kazanıyor. 

Sayfalar arasında, resmî târih kitaplarından asla öğrenemeyeceğimiz târihî hakîkatler var: ‘İstanbul, düşman uçakları tarafından bombalanmaya başlayınca, Sarayın Konya’ya naklini  teklif eden Enver Paşa’ya; ‘Bizans imparatoru, vatanını savunurken öldü. Ben bir Türk Hâkanı ve İslâm Halîfesi olarak ondan daha mı az fedâkâr olmalıyım?’ Diyerek kükreyen Osmanlı Pâdişâhının adını Türkiye’de kaç kişi biliyor?  (cevabı s: 119’da) 

Tanıyanlar bilirler: Ergun Göze, geçim giderlerini zorlukla karşılayabildiği günlerde bile, şahsî menfaatlerini, vatanının ve milletinin menfaatlerinin gerisinde tutmayı mukaddes bir vazife olarak kabul etmiş ve bu prensibinden aslâ tâviz vermemiş bir idealisttir. Hicran Göze Hanımefendi, tanımayanlara; hâdiselelerle, belgelerle kabul ettiriyor. 

Ergun Göze, idealist olmakla yetinmemiş, idealist gençler yetişmesi için de Türk târihinden verdiği örneklerle onları yönlendirmiştir Tercüman Gazetesi’nden iktibas ederek esere alınan makaleden kısa bir bölüm:

16.3.1951’de Urumçi’de idam sehpasına, halkın arasından geçirilerek götürülürken, dipçik ve süngü zoruyla halkının hakaretine maruz bırakıldı. Hâlbuki o, bütün Çin halkı dost olarak gelse tamamını Tanrı misafiri olarak ağırlayacak kadar misafirperver, bütün Çin düşman olarak gelse gözünü kırpmadan üzerine atılacak kadar kahramandı. Bu ağır muameleden sonra Maocu subay sahtekârlığın son perdesinde ve darağacının altında, âdeta meydan okuyormuş gibi, Osman Batur İslâmoğlu'na, Türk gerillâ başkumandanına 'Son arzun nedir' diye sordu. Bu soruya karşı makineli tüfek, dipçik, süngü, çemberi içinde manzarayı içi yırtılarak seyreden halkının, hayranlıktan açılan gözleri önünde bu kahraman gerillâcı, kendisine yapılan kahpeliği ifâde eden en veciz hareketi yaptı: Elleri bağlı darağacının ipi altında, fakat Tanrı dağlarından inmiş bir heybet içinde Mocu subayın suratına tükürdü.

Bu tükürük, Mao, Ho Şi Minh dâhil Asyadaki kızıl ajanlara olduğu gibi, bizdeki Mao veledi, Ho yeğenlerine de verilmiş en dramatik ve beliğ cevaptır. Bu cevabı, bizler de darağacı altında vermek mecbûriyetinde kalmamak için bunu bilmemiz gerekir. Evet, Osman Batur'dan belki iz kalmadı amma o tükürüğün izlerini bugün birçok suratta görmekteyiz.

İki örnek daha: 

*Son Endülüs sultanı 11. Ebu Abdullah’ın annesi, vatanını koruyamayan oğluna söylüyor: ‘Erkek gibi müdafaa edemediğin şehir için şimdi bir karı gibi ağla bakalım.’ (s: 329)

*1492 yılında İspanya Kraliçesi Katolik İsabel kanlı ve toplu katliamlarla İspanya’yı Müslümanlardan temizlemektedir. 800 yıllık İslâm hâkimiyetinin sona erdirilmesi için sıra, son kale Alkazar şehrine gelmiştir. Şehrin komutanına tâlimat gönderir: ‘Eğer on dakika içerisinde Alkazar’ı teslim etmezsen elimizde bulunan oğlunu öldürürüz.’ Hemen ardından ciğerpâresi evlâdının babasına mesajı: ‘Baba, sen Alkazar’ı teslim etmezsen beni kurşuna dizecekler.’ Babanın oğluna mesajı: “Oğlum! Öyleyse ruhunu Allah’a teslim et ve ‘Yaşasın İspanya’ diyerek bir vatansever gibi öl!” (s: 330-331)

***

Kitap metninde adı geçen şahıslar hakkında efrâdını câmi, ağyarını mâni ölçüsünde olmakla birlikte, tatminkâr bilgiler verilmesi, esere ayrı bir husûsiyet ve üstünlük kazandırıyor. 

Göze Hanımefendi’den bercesteler: 

*Nazım Hikmet’in Şiirleri güzelmiş… Bu durum onun, benim şâirim olması için yeterli değildir.           

*Amerikan 6. Filosunun askerlerini denize dökenler, kendi milletlerinin değil, bizden Kars’ı Ardahan’ı isteyerek tehdit eden Moskof’un menfaatlerine hizmet ediyorlardı.

*Asıl şaşılacak nokta, Türkiye’de legal bir partinin, Komünist Rusya ve Çin taraftarı, kanun dışı Türk Halk Kurtuluş Ordusu mensuplarına yıllar sonra sâhip çıkarak onları kahraman ilân etmeleridir. 

Eserde, Hindistan  (s: 344-360) ve Avustralya (s: 361-373) seyahati notları, Tercüman Gazetesi’nin hazin hikâyesi (s: 374-391) yer alıyor. Son sayfalarda hayâli cihan değer fakat bir o kadar da hüzünlü hâtıralar var. (s: 418-438) 

BOĞAZİÇİ YAYINLARI:                                                                                                                                                 Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul

Telefon: 0.212-520 70 76

Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr 

e-posta: [email protected] 

[email protected]

Av. HİCRAN GÖZE: 

Yazar ve hukukçu. Yarım asırdır devam eden yazarlık hayatında pek çok önemli esere imza attı.

1931’de Kadıköyü’nde İbrahimağa Mahallesi’nde, Ruhsar-İhsan Gürsan çiftinin kızı olarak dünyaya geldi.  Çocukluğu, babasından ayrı olarak anneannesi Nigâr Hanım ve dayısı Basri Kayaman’ın himâyesinde, eski Kadıköyü’nün güzel ve nezih atmosferinde geçti. Kadıköyü’ndeki 35. Gâzi ilkokulunu bitirdikten sonra bir zamanlar Kızıltoprak’ta Zühtü Paşa’nın köşkü olan Kadıköy Kız Ortaokulu’nda birinci ve ikinci sınıfları okudu. Ortaokulu Zühtü Paşa’nın kızlar için yaptırdığı Kızıltoprak’taki taş mektep’te bitirdikten sonra gene aynı paşanın hayır eseri olan, o târihteki adıyla Kenan Evren Lisesi’nde birinci sınıfını bitirdiği sırada okulun kapatılması üzerine lise tahsilini Müşir Ahmet Ratip Paşa’nın köşkü olan Çamlıca Kız Lisesi’nde tamamlayarak 1950 senesinde mezun oldu. Hayatına üvey baba olarak giren Avukat Burhanettin Güleryüz’ün fikrî yapısının şekillenmesinde payı büyüktür.  

1950 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Sınıf arkadaşı olan Ergun Göze ile 1954’te evlendi. Fakülteden evliliğin araya girmesiyle ve anne olmanın yüklediği sorumluluk sebebiyle biraz gecikmeyle 1956 senesinde mezun oldu. Üç çocuğu,  beş torunu ve bir de torun çocuğu bulunmaktadır.

Bir dönem ‘Bâbıâli’de Sabah Gazetesi ’nde imzasız olarak ‘Kadın ve Ev ’ köşesini hazırladı. Hicran Göze’nin, ‘Yeşilay ’, ‘Töre’, ‘Büyük Türkiye’, ‘Şadırvan ’ ve ‘Kubbealtı Akademi’  mecmualarında yazıları yayınlanmıştır.  

Gençlik yıllarında Yeşilay Cemiyeti Kadınlar kolu gibi birçok dernek bünyesinde aktif faaliyet gösteren Hicran Göze  çalışmalarına hâlen devam etmektedir.   

Yayınlanmış eserleri: *O Bir Yetim İdi, *Sulh Peygamberi, *Kılıcın Hakkı (üç safhada Hz. Peygamberin hayatı), *Türk Kadını (Muhtelif mecmualarda çıkan yazıların toplamı), *İçkinin Kokusu, Sigaranın Dumanı ve Kadın (Uzun seneler Yeşilay mecmuasında çıkan yazılar), *Âyetler ve Kadınlar (Kadın konusundaki âyetleri inceleyen bir araştırma), *Zor Yılların Zor Kadını Halide Edip Adıvar  (biyografi), *Mâverâdan Gelen Ses (Sâmiha Ayverdi biyografisi),  *Kadıköylü Yıllarım  (hâtıra ), *Hüzünlü Bir Yolculuk - Mehmed Âkif (biyografi), *Bir Zamanların Kadıköyü’nde Edebiyatçılar ve Aşkları, *Ergun Göze ile Elli beş Yıl, *Yahyâ Kemal ve Atatürk

KUŞBAKIŞI

Sömürülen Vatan TÜRKİSTAN

Kitabın yazarı Hızırbek Gayretullah, çocuk yaşlarında iken Doğu Türkistan’da Çin mezâliminden kurtulup meşakkatli bir yolculuktan sonra Türkiye’ye gelen Altay Türklerindendir. 

13,5 X 20 santim ölçülerindeki 520 sayfalık eserinde, ecdat yurdu Türkistan Türklerine Çarlık Rusya’sı, Sovyetler Birliği ve Kızıl Çin tarafından uygulanan mezâlim ve sömürü düzenini anlatıyor.  Eserin ana gayesi sömürü ve mezâlimi sebepleri ile belirlemek ve dünya kamuoyuna duyurmaktır. Gayretullah’ın tespitlerine göre Çin, açlar ordusu olan halkına yeni gelir kaynakları arayışındadır. Aradığı sâha, yer altı ve yerüstü zenginliklerine sâhip Türkistan’dır. 

Yapılan asılsız propagandalar sebebiyle, dünya kamuoyu, insanca yaşama haklarının tanınması için mâsum yürüyüşler yapan Doğu Türkistan Türklerinin terörist-anarşist olduğunu zannetmektedir. Bu gerçeğin duyurulması düşüncesi vardır. 

Eser Çin istilasına karşı koyan Türklerin teşkilatlanma ve müdafaa faaliyetleri ile başlıyor. Ebulhayr Töre, Şerif Han Töre, Osman Batur ve silah arkadaşları, bölgedeki Türklerin desteğiyle destanlar yazdılarsa da, kendilerinden 100 kat fazla askere ve ağır silahlara sâhip olan düşman karşısında tutunamadılar. Antikomünist ülkelerden hiçbir yardım ve destek gelmeyişi çok hazin bir tecellidir. Türkistan Türkleri dâima elem, keder ve gözyaşları içinde yaşadılar. Günümüzde de aynı şartlar içerisindedirler. 

Hızırbek Gayretullah, 1960 yılından günümüze kadar elinden bırakmadığı kalemi ile 60 yıl boyunca Türkistan’ın kara tâlihini yazdı. Eserde yer alan Hızırbek Gayretullah imzalı 115 adet makalede Doğu Türkistan Türklerinin hal-i pürmelâli hakkında birinci elden bilgiler veriliyor. Eserde ayrıca 2 adet tercüme makale, sosyal faaliyetlerle alakalı 6 adet haber, 19 adet fotoğraf bulunuyor. 

Eseri yayına hazırlayan: Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti. Tarama ve Düzeltme: Serdal Öztürk.

DAĞITIM: TÖRE-DEVLET YAYINLARI: Şerif Ali Mahallesi, Hendem Caddesi Nu: 26 b/14 Ümraniye, İstanbul.

E-posta: [email protected] 

Telefon: 0.532-774 11 23    

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

VEFA YOLCULUĞU

Aynı zamanda mükemmel bir ressam olan Feride Küçük Hanımefendi, Vefa Yolculuğu isimli ikinci romanında,  bir Ermeni ailesinin kızı Lena ile Yüzbaşı Nedim arasındaki ‘sevgili’ olmakla başlayan harikulâde sürükleyici hayatlarını anlatıyor. Lena zarif ve güzel bir kızdır. Uzun boylu, beline kadar sarı saçlıdır. Annesinin nazarında henüz çocuktur. Büyüyüp serpildiğini bir erkeğe âşık olduğunda fark etmiştir. Kendilerinin Hıristiyan, Nedim ve âilesinin Müslüman oluşu, endişelerinin başlıca kaynağıdır. Kızlarının evlenip gitmesiyle yalnız kalacakları düşüncesi ise hüzünlerinin… 

Babası eczâne sâhibi Kristos ve annesi Nora, kızlarını vazgeçirmeye çalışırlar. Klasik ailelerde olduğu gibi bütün yük annenin üzerindedir. Aile mütereddit, Lena ise kararlıdır: Annesine açıklar: ‘Nedim sana yasak diyorsanız, bu; ‘Lena sen öl!’ demektir.’ Ailenin Müslüman komşuları vardır. İlişkileri çok iyidir. Müslüman bir aileden dâmat edinmek onlara problem olmayacaktır. Olmayacaktır da… Nedim’in ailesi durumu nasıl karşılayacaktır? Sorular birkaç değil, binlercedir. 

Lena’nın kararlılığına anne ve babası karşı koyamaz. Aile arasında ve komşuların iştiraki ile sâde bir merâsim yapılır. Bu defa üzülmek…, üzülmek ne demek kahrolmak sırası Nedim Yüzbaşı’ya gelmiştir. Lena’nın ısrarları karşısında Nedim, gerçeği açıklamak mecburiyetinde kalır: 

-Askeriyede bâzı kurallar var. Onlardan biri de yabancı, yâni Türk ve Müslüman olmayan biriyle evlenen subay, askeriyeden ihraç edilir. Komutanlarım öğrendiklerinde… ki mutlaka öğreneceklerdir, askeriye ile derhal ilişkim kesilir.   

Ertesi gün, mesâi saatinin ilk dakikalarında Faruk binbaşı iki üç cümleden sonra üç kelime ile acı haberi verir: ‘İstifa dilekçeni yaz!’ 

Trabzon’da Nedim’e iş aranır, bulunamaz. Genç evliler İstanbul’a gitmeye karar verirler. İstanbul büyük şehirdir, mutlaka bir iş bulunacağı ümidindedirler. 

Böylece vefa yolculuğu başlar… Ömürler biter, yolculuklar bitmez… 

İNSANCIL YAYINLARI: Pürtelaş Hasan Efendi Mahallesi, Kumrulu Yokuşu Sokağı, Yıldırımakın Apartmanı Nu: 8, Daire: 11 Cihangir, Beyoğlu, İstanbul.

Telefon: 0.212-249 80 19

e-posta: [email protected]  www.insancil.com   

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

Olaylar ve Örneklerle

İSLÂM MEDENİYETİ 

(Köklü Bir Medeniyetin İnşasına Doğru)    

Prof. Dr. Şadi Eren, 14 X 21 santim ölçülerindeki 291 sayfalık eserine ‘medeniyet’ kavramının târifi ile başlıyor: ‘Medeniyet, yazının kullanıldığı, şehirlerin ortaya çıktığı, siyâsî teşkilatlanmanın olduğu ve ekonominin geliştiği kültürlerdir.’ 

Şüphesiz farklı târifler de vardır.  

Medeniyet bize ne getirir? Sorusu şöyle cevaplandırılıyor: 1-Hayatı kolaylaştırır. 2-Hayatı kaliteli kılar. 3-İnsan olduğumuzu hissettirir. 4-Kabiliyetleri geliştirir. 5-Bizi çevreyle uyumlu kılar. 

Yazar ‘Giriş’ başlıklı bölümde meseleyi genel olarak *Medeniyetin maddî ve mânevî yönleri, *Medeniyet ve nezâket, *Kültür ve medeniyet ilişkisi, *Din ve medeniyet, *Evren ve Medeniyet, *Medeniyetin târihî seyri, *Medeniyetlerde duraklama ve çöküş ve sebepleri, *Medeniyetler yarışı, *İslâm medeniyetinin temel kaynakları, *İslâm medeniyeti ve değerler eğitimi, *Medeniyet ve Hicret, *Medineyet ve Çevre gibi alt başlıklarla inceliyor.

Sonraki bölümlerde; 

-İslâm medeniyetinin özellikleri, 

-İslâm medeniyetinin müesseseleri,

-Şehir ve medeniyet,

-Artı ve eksileriyle batı medeniyeti, 

-İslâm medeniyetinin tenkid edilen yönleri, 

- Medeniyetimizin yeniden inşası 

başlıkları altında mesele aydınlatılıyor. 

‘Sonuç’ bölümünde; *Medeniyetin târihî bir süreç olduğu, *Medeniyet havuzunda bütün medeniyetlerin payının bulunduğu, *En büyük payın İslâm medeniyetine ait olduğu hükmüne varılıyor. 

İslâm medeniyetinin husûsiyetlerini ise; *Ütopik değil gerçekçi, *Kuvvete değil hakka dayalı, *Hedefinin menfaat değil Allah rızâsı, *Mücâdele değil yardımlaşma, *Nefse değil yardımlaşmaya yönelik, *Irkçılık ve menfi milliyetçilikten uzak 

olduğu belirtiliyor. 

Bunları teoriye dayalı hükümler olarak kabul edenler, uygulamanın da bu yönde olmasını sağlamaya gayret ederlerse, hakîki mânâda gelişmiş bir medenî bir toplum olacağımızdan şüphe edilemez.  

Bizim sorumluluğumuz, çalışmaktan ibârettir. Çünkü biz neticeden sorumlu değiliz. Neticeyi tâyin keyfiyeti ve selâhiyeti Hâlik-i Zülcelâl Hazretleri’ne mahsustur. 

YAYIN DÜNYAMIZ YAYINLARI: Evren Mahallesi, Halkalı Caddesi, Turgut Reis Sokağı Nu: 31/1A Bağcılar, İstanbul.                                            Telefon: 0.212-515 0 333 //  [email protected]  //  www.kityay.com  

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

KISA KISA… / KISA KISA…

1-OSMAN GAZİ – KARA OSMAN: Melek Akçiçek / Bilgeoğuz Yayınları.                                                                                                      2-KÜÇÜK PRENS: Seyit Ahmet Uzun / Çıra Yayınları                                                                                                                                           3-BERTA ISCA: Javier Marias – Neyyire Gül Işık / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.                                                                                 4-SU KÜRÜ: Sophie Mackintosh – Begüm Kovulmaz / Can Yayınları.                                                                                                                            5-ATEŞ YAKMAK: Jack London – Levent Cinemre / T. İş Bankası Yayınları.