Vatanı Dilinde CENGİZ DAĞCI Kitabı

Cengiz Dağcı, Kadim Türk yurdu Kırım’da yetişen çok mühim ve çok büyük roman yazarımızdır. 9 Mart 1920’de Yalta’da doğdu. 1941 Haziran’ında Ukrayna Cehpesi’nde Rus Ordusu’nun tank teğmeni olarak savaşırken Almanlara esir düştü. Sonra Alman ordusunda Ruslara karşı savaştı. 1945 yılında Kırım Türklerinden bir grup ile birlikte Türkiye’ye iltica etmek istedi. Dönemin yönetimi ‘Rusya ile ilişkilerimiz bozulur’ endişesiyle kabul etmedi. Kızılhaç yardımıyla İngiltere’ye gitti, orada yerleşti. Eşiyle birlikte lokantacılık yaparak geçimini sağladı. Geceleri ise kitap yazmayı, uykuya tercih etti. İlk eserini Kırım Türkçesiyle yazdı: Korkunç Yıllar. Bu eser Ziya Osman Sabâ tarafından Türkiye Türkçesine çevrilip yayınlandı. Cengiz Dağcı kendi romanını okuyarak Türkiye Türkçesini öğrendi. Sonraki romanlarını Türkiye Türkçesiyle kendisi yazdı.

Telif ettiği kitaplardan bâzılarının isimleri: Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O topraklar Bizimdi, Üşüyen Sokak, Bâdem Dallarına Asılı Bebekler, Ben ve İçimdeki Ben, Biz Beraber Geçtik Bu Yolu, Regina, Dönüş, Ana ve Küçük Alimcan, Genç Temuçin, İhtiyar Savaşçı, Üşüyen Sokak, Anneme Mektuplar, benim Gibi Biri…  

Romanlarında Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü fakat berrak bir üslupla aksettirdi. 1940 yılında ayrıldıktan sonra Kırım’a gitmemiş olmakla birlikte, Kırım ile olan ilgisini hiçbir zaman koparmadı. Kırım Türklerinin vatanlarına dönüşlerini anlatmayı ihmal etmedi. Hâtıralarında; ‘Ben yalnızca Kırım’ın yazarı değilim ama Kırım’ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim.’ Diyor. Yalnızca bu sebeple yazdı. Yazdıkları vesilesiyle Türkiye'de ve Türk dünyasında milyonlarca insan Kırım’ı ve Kırım Türklerinin hayatlarını öğrendi ve soydaşlarını sevdi. 

22. 09 2011târihinde Londra’da ebedî âleme intikal etti. Devletimiz, aziz naşının vatanı Kırım’da toprağa verilmesini sağladı. 

İbrâhim Şâhin ve Sâlim Çonoğlu tarafından hazırlanan Vatanı Dilinde CENGİZ DAĞCI Kitabı vesilesiyle insanlarımız O’nu daha iyi tanıyacaklar ve sevecekler. Okuyanlar; vatan sevgisinin ne olduğunu, vazgeçilemez bir unsur olduğunu, soydaşlarımızın kızıl Moskof yönetiminde ne büyük işkencelere mâruz kaldığını öğrenecekler. Özellikle gençlerimizin o acıları tekrar yaşamamak için bu gerçekleri bilmeleri gerekiyor. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 360 sayfalık eser, ‘Ön Söz’ hâriç üç bölümden oluşuyor. Hayat ve Roman başlıklı birinci bölümde; Recai Özcan, Hayrettin Orhanoğlu, Alev Sınır Uğurlu, Sabahattin Çağın, Fâzıl Gökçek, Soner Akpınar, Nurcan Şen, Metin Savaş, Hilmi Özden, Mustafa Çetin tarafından kaleme alınan makalelerde Cengiz Dağcı’nın roman ve hikâyelerinden iktibas edilen bölümler rehberliğinde tahliller ve değerlendirmeler yer alıyor. 

Dil, Bilinç ve Sanat’ başlıklı ikinci bölümde; Ali Duymaz, Cafer Şen, Zafer Karatay, Emel Kefeli, İbrâhim Şâhin, Bahtiyar Aslan, Cengiz Dağcı’nın hayatından okuyanın içini yakan kesitlerle vatan şuurunu ve sanatını anlatarak devasa bir Cengiz Dağcı heykeli inşa ediyorlar.   

Şiir ve Ötesi’ başlıklı üçüncü bölümde, Sâlim Çonoğlu ve İsa Kocakaplan; yazarımızın bilinmeyen bir yönünü; şâirliğini mercek altına alıyorlar. İki makaleyi okuyanlar, Cengiz Dağcı’nın hassas, duygulu ve içten ifâdelerle insana dokunan, yürek yakan üslûbunu keşfediyorlar. 

Roman ve Halk Kültürü başlıklı son bölümde; Mehmet Aça, ‘Onlar da İnsandı’ isimli roman rehberliğinde insan karakterini etkilen unsurları,  Özkul Çobanoğlu Cengiz Dağcı’nın eserlerinde din olgusunu,  ve Metin Özarslan ise; Dağcı’nın romanlarında yer alan türküleri ve Türk dünyasında az bilinen Kırım müziği hakkında bilgiler veriyor. 

İnsanoğlu, tanımadığının düşmanıdır. Ancak iyi tanıdığını sevebilir. Büyük bir ustalık ve ince bir titizlikle hazırlanan ‘Vatanı Dilinde CENGİZ DAĞCI Kitabı’ isimli eser, yalnızca Cengiz Dağcı’yı tanıtmakla kalmıyor. Roman ve hikâye kahramanları üzerinden Türk milletini, insanı, tabiatı, vatanı ve millete ait değerleri sevmeyi öğretiyor. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

Prof. Dr. İBRAHİM ŞAHİN:

1963’te doğdu. İlkokulu 1974’te; Ortaokulu 1977’de; Liseyi 1980’de; üniversiteyi 1984’te; Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nde; yüksek lisansı 1987’de;  lisansüstü eğitimi aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Bir süre Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra 1994 Haziran’ında Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’ne geçti. Doktorayı 1992’de bitirdi. Doçentlik unvanını 1999’da aldı.  2005 yılında profesör oldu. Hâlen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Yayınlanmış kitapları: İzmirli Bir Şair: Tevfik Nevzat (1993), Cengiz Dağcı’nın Hayatı ve Eserleri (1996), Selanikli Fazlı Necip / Hayatı ve Eserleri (2004), Haz ve Günah / Bir Tanpınar Yorumu (2012), Enis Tahsin Til (2015), Tanpınar'ın Saklı Dünyası Julian Rentzsch-İbrahim Şahin (Editör) (2018), Bir Metafor Olarak Yol ve Yolculuk (Deniz Depe ile) (Editör) (2018), Bir Güneş Avcısı Ahmet Hamdi Tanpınar (Deniz Depe ve Nurcan Ankay ile (Editör) (2018). 

 

Prof. Dr. SÂLİM ÇONOĞLU:

1970 yılında Samsun’un içlesi Havza’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Havza’da, lisans eğitimini 1993 yılında Erzurum Atatürk, Yüksek lisan eğitimini l995 yılında, Doktora Eğitimini 2000 yılında Balıkesir Üniversitesi’nde tamamladı. 2001 yılında Yrd. Doç. Dr, 2010 yılında Doçent, 2015 yılında Prof. unvanını elde etti. Hâlen Balıkesir Üniversitesi’nde Türk Dili ve edebiyatı Profesörü ve Bölüm Başkan Yardımcısı olarak vazife yapmaktadır. 

     Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri: *Hikâye ve Romanlarda Ahmet Mithat Efendi, *Çiğdemler Çiçek Açtığı Zaman, *Kamlığın Entelektüel Sahnedeki Görüntüsü: Hüseyin Nihal Atsız. 

     ‘Bir Dostu Tanıyalım’ başlığı altında kaleme aldığı makalelerden bazıları: *Prof. Dr. Turan Yazgan, *Fethi Gemuhluoğlu, *Nevzat Kösoğlu, *Emine Işınsu, *Mümtaz Turhan, *Erol Güngör, *Sâmiha Ayverdi, *Necmettin Hacıeminoğlu, *Kenan Görsoy, *Remzi Oğuz Arık, *Servet Somuncuoğlu, *Nuri Gürgür ve diğerleri…

KUŞBAKIŞI

BİR DEVRİN BİTTİĞİ YER / ÇANAKKALE:

Etrafında ihtilafsız ittifak edebileceğimiz ortak değerleri öne çıkarmamızı gerektiren günler yaşıyoruz… Târih ortak değerlerimizden biridir… Özellikle Çanakkale Zaferi, yakın târih içindeki yeri bakımından, son derece anlamlıdır. Anlamlıdır, çünkü ‘Osmanlı bitti, bir daha dirilemeyecek şekilde yere serildi’ denilen bir zamanda kazanılmıştır. Mâhiyeti itibâriyle bir diriliş cehdi, aynı zamanda da birlik-berâberlik sembolüdür. 

Bu itibarla Çanakkale mücâdelesini kazanan ruhu keşfetmeye ve kavramaya muhtacız. Hatırlayalım ki, Çanakkale Zaferi, Avrupa’nın ‘Hasta Adam’ damgasını vurduğu bir milletin varlık mücâdelesidir. Mücâdele kaybedilseydi her şey biter, o moral çöküntüsü içinde İstiklâl Savaşı bile verilemezdi. Ama kazanıldı. Târihin yolu ve yönü değişti. Bir millet ateşle imtihan olundu Çanakkale’de, târihle hesaplaştı ve kendi varoluş târihini yeniden yazdı.

Yavuz Bahadıroğlu’nun telif ettiği roman 13,5 x 21 santim ölçülerinde, 200 sayfadır.  (Tanıtım Bülteninden)

PANAMA YAYINCILIK:  Yüksel Caddesi Nu: 7-A/7 Kızılay Ankara. Telefon ve Belgegeçer: 0.312-432 14 80                                                   

e-posta: [email protected] internet: www.panamayayincilik.com 


MİFTÂHU’L KULÛB

Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendî’nin 1843 yılında yazdığı eser, tasavvufa dâir üç risâleden meydana gelmektedir. Eserde; tarîkat ve tasavvuf âdâbı, alâmetleri, bir mürşide intisâbın lüzumu, râbıta, murâkebe gibi tasavvufa ait mes'elelerden bahsetmektedir. Kitabın sonunda Hazret-i Ali (kv)'ye ve müellifin kendisine âit vasiyetnâme ve Tarîkat-i Aliyye'ye intisâb eden ehl-i sülûka lâzım olan şartlar ilâve edilmiştir.

16,5 X 23,5 santim ölçülerinde 368 sayfadır. 

FAZİLET NEŞRİYAT: Sultanahmet, Divanyolu Caddesi Nu: 27 Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-514 06 37,                             

Belgegeçer: 0.212-657 95 88 e-posta: [email protected]  www.fazilet.com.tr          

FELÂH

Sâmi Bülbül’ün şiirlerinden oluşan kitap Temmuz 2019’da yayınlandı. ‘Kurtuluş’ mânâsına gelen ‘felâh’ kelimesi, bir istikamet üzere ezelden ebede, bengi duygu ve düşünceler taşıyan bir sanatkârın gönül gözesinden doğmuştur. Sanatçı iğneyle kuyu kazdığının farkındadır, bundan zevk duyar; adeta kişiyi düşünmeye alıştırmayı gaye edinmiştir.

Felâh’ta Türkçenin zengin kelime dağarcığı ve güçlü anlatım biçimi şairin şahsına münhasr hayalleriyle buluşturulmuştur. Sözün mısralardaki yeri, bâzen serbest bâzen de ölçülü düzenlenmesi, ahengin oluşmasını kuvvetlendirmiştir. Şiirlerdeki kelime örgüsü; yeni benzetmeler, aktarmalar, imâleler ve kinâyelelerle bezenmiştir. Şâir her şiiriyle Türkçe bir dünya kurmuştur.  Bu eserde şiirlerden, koşmalardan; cinaslardan, şarkılardan oluşan ve okuyanı diriltecek esintiler bulunmaktadır.

Esenlik iklimine adanmış; ümit, emek ve sabırla yazılmış beş bölümden oluşan Felâh,  şairin hayatından kesintiler, düşünceler, şâhitlikler, duygular, okuyucuyla paylaşılan hisler taşır. Sami Bülbül’ün deyimi ile Felâh, ‘Bir solukta okunamayacak kadar damıtılmış.’ yerli, köklü düşüncelerin sindiği fakat daha çok gönül işi şiirlerden oluşmaktadır. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:  Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65                                            

Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr 

DERKENAR:

TÜRKÇEM DİLE GELSE NE DER?

C. YAKUP ŞİMŞEK

Dili ağırlaşan Türkçe bir gün ağız dil vermez olacak. 

Ana dilimizin derdine dermân olmazsak -maazallah- dili boğazına akacak. 

Yıllardan beri anlata anlata dilimde tüy bitti. 

Her şeye rağmen, devam... 

Çünkü bu benim dâvâm. 

Gerçi "Dilden gelen elden gelse her fukarâ pâdişâh olur." demişler, bilirim. 

Lâkin şunu da bilirim:  

"Dile gelen, ele gelir..." 

*** 

Türkçemiz yediği bunca ağır darbeden ve beyninde süren arbededen dolayı bir gün dile gelse ne derdi?.. 

"Beni niçin asıl sâhibimden, yâni beni ben yapan milletimden kopardınız?" diye başlardı söze, muhtemelen… 

"Yüzlerce, binlerce yıldır milyonlarca, milyarlarca insanın dilinde ve elinde nesilden nesile geldim. Onların irâdesi, ifâdesi ve müsaadesiyle şekillenip dillendim. Tâ ki 1930'lara kadar... Bu yıllardan îtibâren, hâkim gücün emir-kumanda zincirine bağlandım..."

“Asırlar boyunca,  Orta Asya'dan yürüyüp Afrika ve Avrupa’ya yayılıp coşarak, koşarak; kıvrak, şakrak bir kısrak gibi geliştim. Anadolu'da Yûnus soylu, suna boylu, derviş huylu bir güzel olmuştum. 

“1930'lardan îtibâren duldasız, gıdâsız, edâsız ve sedâsız bırakıldım.”

"Yedi sekiz asırdan beri benim zengin terkîbime karışan, varlık sırrıma erişen, benliğime yerleşen, köklerimle birleşen, sonra göğerip fidan olan, çınar gibi gürleşen binlerce kelimem vardı. Osmanlı yıkılır yıkılmaz uydurma Türkçecilerin kararı TDK'nın  ısrârı  ve  Agopların  ızrârıyla bu çınarlar, benim toprağımdan koparıldı, kökünden söküldü..." 

"Gövdeme balta vuruldu, dallarım kırıldı, yapraklarım yeni dil rüzgârıyla savruldu..." 

"Asıl sâhibinden kaanunsuz ve uygunsuz olarak, cebren ve hîleyle alınıp birtakım politikacı ve müteahhitlerin ihtirasları için dozer paletleri altında çiğnenmiş güzelim bir bahçe gibi talan ve târumâr edildim..." 

"Dil Darbesi mahsûlü, Fransız pardösülü, Osmanlıya küsülü, öz Türkçe tütsülü, dil mikrobu kapsülü; Türkçe foyalı, Avrupa iğne oyalı ve kara boyalı kelimeler vücûduma zorla zerk edildi. Böylece kimyam bozuldu ve zehirlendim, kirlendim..." 

 “Bir dilde 700 yılda ancak görülebilecek değişmeyi ben 70 yılda yaşamak zorunda kaldım. Nitekim 1930'lardan beri Türkiye'de her neslin elinde ve dilinde kılıktan kılığa girdim.”

"Öyle nesiller yetiştirildi ki onlar  benim 90 yıl önceki hâlimi İngilizceden bile daha yabancı buluyorlar..." 

"Kelimelerimle berâber edebî eserlerim de ölüme mahkûm edildi... Binlerce cilt kitap bugünkü nesil için birer ölü, tozlu sayfalarda örtülü, kapıları sürgülü ve türbede gömülü hâldedir." 

"Çoğunuz eski sağlıklı ve dinç hâlimi bilmediğiniz için şu an beni iyi sanıyorsunuz. Hâlbuki şimdi ben, geçmişini nerdeyse hiç hatırlamayan bir Alzheimer hastasıyım... " 

"Beni bugünkü afyonlu, operasyonlu, hormonlu, şarbonlu ve radyasyonlu hâle düşüren TDK’dan ve o devrin siyâsetçilerinden dâvâcıyım." 

"Ey milletim, aslında kendimden çok size üzülüyorum. Çünkü bende yapılan sun'î, ânî, şeytânî ve yabânî değişiklik sizin beyin faâliyetlerinizde az çok yavaşlama, aksama, durma, tıkanma ve zorlanmalara yol açtı. Düşünme-konuşma; dinleme-anlama; okuma-anlama arasındaki yollar şimdi sizin için dolaşık, çapraşık, karışık bir hâlde. Beyindeki aksamalar, vücûdun diğer uzuvlarındaki hastalıklardan daha vahimdir. Sağlıklı düşünememek, hep yarım yamalak anlayıp yalan yanlış anlatmak, insan zihnini dâimâ daraltır, ruh sağlığını sürekli tehdîd eder..."

 “Yeni kelimeleri niçin kabûl etmeyeceğim ki? Ama gerçekten yeni olmalı. Bende eskiden beri zâten var olan kelimelerin yerine zorla konmuş kelimeler yeni değildir. Nitekim beni bu kelimeler bozdu...”

 “Artık pek hatırlamasam da eskiden çok sağlıklı, zengin ve güzel olduğumu biliyorum. Meselâ şu adamların devrinde, kaleminde ve dilinde:

Dede Korkut, Ahmed Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî, Yûnus Emre, Âşık Paşa, Karacaoğlan, Niyâzî Mısrî, Pir Sultan Abdal, Fuzûlî, Bâkî, Kâtip Çelebi, Evliyâ Çelebi, Nedîm, Şeyh Gaalib, Ahmed Cevdet Paşa, Ahmed Midhat Efendi, Ömer Seyfeddin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hâlid Ziya Ziyâ Uşaklıgil, Tevfik Fikret, Mehmed Âkif, Ahmed Hâşim, Yahyâ Kemâl, Mahmud Şevket Esendal, Hâlide Edip Adıvar, Reşat Nûri Güntekin, Abdulhak Şinâsi Hisar, Peyâmî Safâ, Ahmet Hamdi Tanpınar, Âşık Veysel, Necip Fâzıl Kısakürek, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Sait Fâik, Orhan Veli, Câhid Sıtkı Tarancı vb.”

 “Ben de diğer büyük diller gibi olmak istiyorum: İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça, İspanyolca, Çince meselâ. Onlar geçmişinden kopmadılar ve güçlendiler. Kelime atmadılar, biriktirip zengin oldular...”

 “Sizler benim güzelim dallarımı, yapraklarımı kırmakla kalmadınız; köküme de balta vurdunuz...”

 “Kısacası: Yorgunum, vurgunum, dargınım...”

KISA KISA… / KISA KISA…                                                                                       1-MEDENİYETİMİZİN MİMARLARI: Kâmil Çakır / Gülhâne Yayınları.                                                                      2-KISA ORTADOĞU TÂRİHİ: Arthur Goldschmidt Jr., + Lavrens Davidson – Aydemir Güler / Doruk Yayınları                            3-HUZUR DEFTERİ: M: Fâtih Çıtlak / Sufi Kitap                                                                                            4-TRABLUSGARB VE BALKAN SAVAŞLARI (1911-1913): Doç. Dr. Hüner Tuncer / Târihçi Kitabevi.                                        5-AVRASYA’NIN BOZKIR HALKLARI: Umut Üren / Aakçağ Yayınları.