TÜRK DÜNYASI KÜLTÜRÜ 2

Prof. Dr. Bayram Durbilmez’in, Türk Dünyası Kültürü isimli üçlemesinin 1. cildi bu sayfada yayınlanan 288 numaralı bölümde tanıtılmıştı. Temmuz 2019’da yayınlanan 2. cilt, 16,5 X 23,5 santim ölçülerinde ve 244 sayfadır.

Prof. Durbilmez, ‘Söz Başı’ başlıklı yazısında ‘Türk Dünyası’ ve ‘Türk Dünyası Kültürü’ kavramlarını şöyle açıklıyor: ‘Türk boylarının ve akraba toplulukların bütününe ‘Türk Dünyası’ adı verilir. Türk Dünyasını oluşturan Türk boyları ve akraba topluluklarının ortak kültür mirasları ve sözlü edebiyat ürünleri ‘Türk Dünyası Kültürü’nü oluşturur.’

1. cildi Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Merhum Turan Yazgan’ın aziz hâtırâsına, 2. cildi Türklük bilimine ve Türk Dünyası kültürüne öncü çalışmalarda bulunan Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’a ithaf edilen eser, Kazakistan’da yapılan ‘Korkut Ata’ konulu çalışmalar hakkında verilen bilgilerle başlıyor. Makalede Korkut Ata’nın hayatı, kopuzu, bineği, Azrail ile yaptığı mücâdeleleri, bilgeliği, bestelediği küyler anlatılıyor.

Yazarın belirttiğine göre; ‘Kazakistanlı bâzı bilginler Korkut Ata destanlarının 7. yüzyılda teşekkül ettiğini yazıyorlar. Aradan yedi yüzyıl geçtikten sonra, Kaf Dağı’nı aşarak Anadolu’ya yerleşen Türk nesli, ata yurduna duyduğu özlemden dolayı hâfızalarda yer eden Korkut anlatılarını kâğıda geçirerek Dede Korkut Kitabı’nı meydana getirmiştir. Korkut Ata efsâneleri Kazak Türkleri arasında millî kültür mirâsının birer incisi kabul edilmektedir.’

Durbilmez Hoca’nın eserinde ele aldığı, haklarında bilgiler verdiği bozkır târihinin önemli kültür âbideleriyle meydana getirdiği ‘Türk Dünyası Kültürü’ isimli kitabı da bir ‘âbide eser’ hüviyeti kazanıyor.

Türk kültürü, hiçbir millette eşine benzerine rastlanmayacak ölçüde zengindir. Bu zenginliğin temelinde, Türk milletinin kimilerine göre 4000, kimilerine göre de 40.000 yıllık târihi geçmişi ile, dünya coğrafyasının çok geniş bölgelerine yayılmış olmasının sağladığı imkânlar vardır. Sâdece at kültürü hakkında onlarca kitabı dolduracak kadar bilgi vardır. Destanlar, türküler, ağıtlar, masallar, bilmeceler, atasözleri, spor ve folklorla alâkalı oyunlar, doğum, kız isteme, nişan, evlenme, sünnet, ölüm merâsimleri, askerî seferlere uğurlama, zafer dönüşünde karşılama törenleri ve saymakla bitirilemeyecek kadar zengin âdetler, bunların her birinin bölgelere göre az veya çok değişik şekilleri, millî bayramlar, dinî bayramlar, mahallî örf ve âdetlere dayalı kutlamalar, bağ bozumu eğlenceleri… öylesine zengindir ki hepsini incelemeye ömür yetmez. Yalnızca Manas destanı, başlı başına bir külliyattır.

Bu zenginliği, Türk Dünyası Kültürü isimli eserin kaynaklar bölümünde de görmek mümkündür. Müellifi, yalnızca bir bölümü yazmak için yazılı 89, sözlü 9 kaynaktan faydalanmış.

Türklerde ‘kültür’ kelimesi bile deryalar kadar derin ve engin bir kavramdır. İnsan kalabalıklarını millet hâline getiren kültürdür. Bu sebeple ‘Türk’ bir kavmin değil, bir kültürün adı olarak kabul edilir.

Eserin ikinci bölümünde Prof. Durbilmez,  Türk kültürünün önemli bir unsuru olan atasözlerini mercek altına alıyor. Atasözlerimiz; dünümüzle, yaşadığımız günlerle ve geleceğimizle alâkalı bilgiler, haberler ve tavsiyeler-öğütler ihtiva eder. Bu bölümde yer alan 581 adet atasözü Kazakistan ve Türkiye sahâları itibâriyle karşılaştırmalı olarak veriliyor. Benzerlikler, Türk dünyasının bir bütün olduğunu gösteriyor. Sormaya gerek yok: Türk dünyasında herhangi bir atasözü, nereden çıkıp nereye gitmiş? Mâdem ki Türk dünyası bir bütündür, gidip-gelmeler değil, yayılma söz konusudur.

Atasözlerindeki zenginliğin daha fazlasını bilmeceler bölümünde görüyoruz. Yazar, çakı bıçağı ile metro tüneli açarcasına çalışmış, bilmeceleri hece kalıplarına göre tasnif etmiş. Kitabın, 138-177. sayfalarını merakla okunur hâle getiriyor. Bâzıları düşündürüyor, bâzıları tebessüm ettiriyor.

Türk Dünyasında bayramların özel bir yeri vardır. Nevruz, Türk Dünyasının ortak bayramıdır. Prof. Dr. Bayram Durbilmez, Türk Dünyasının ortak ve en büyük bayramının kültür ve inanç kökleri hakkında şu bilgileri veriyor:       

‘Yenigün Bayramı; Türk boylarının büyük bölümünde ve akraba topluluklarda değişik adlarla da olsa kutlanan / bilinen, ortak bir kültür zenginliğimizdir. Müslüman-Hıristiyan-Şaman, Alevî-Bektaşî- Sünnî ayırımı yapmadan, bütün Türk boylarında bu bayram ile ilgili inanışlar ve gelenekler yaşaya gelmiştir. Gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu her yılın 21 Martında kutlanan bayram, Türk toplulukları arasında dinî bayram olmaktan çok, bir tabiat bayramı, bir kurtuluş bayramı olarak kabul edilmektedir.

Yenigün'ü Türklerin Milâttan yüzlerce yıl önce kutladıkları Çin kaynaklarında yazılıdır. Bu kaynaklarda belirtildiğine göre; Hun Türkleri, 21 Mart'ta türlü yemekler hazırlayarak kıra çıkar, kırlarda şenlikler tertip ederlermiş. Zaten Yenigün ile ilgili inanışlardan bazıları ateş ve su kültüne dayanmaktadır. Nevruz ateşi yakılarak üzerinden atlanır. Aynı gün sabahın erken vakitlerinde suyun üzerinden atlama geleneği de vardır. Çünkü Türk kültüründe ateş, arıtma / temizleme, aydınlatma, bolluk-bereket simgesi olarak kabul edilir. Su da arıtma / temizlik, bolluk-bereket, canlılık / dirilik simgesidir.

İslâmiyet'ten önce Yenigün'ün başlangıcı ile ilgili birtakım inanışlar hayat bulmuştu. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1-Türklerin Ergenekon'dan çıkışı 21 Mart gününe rastlamakta olup, Türk boylan bu günü ‘kurtuluş bayramı’ olarak kutlamaktadır.

2-On iki hayvanlı eski Türk takviminde, gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü ‘yılbaşı’ olarak kabul edilmekte, bu günde yeni yıl kutlamaları yapılmaktaydı.

3-Kış mevsiminin sona erip baharın başladığı, tabiatın canlandığı / dirildiği 21 Mart'ta, Türkler kışlaklardan yaylaklara göçmeye başlamakta ve bu günü ‘Bahar Bayramı’ olarak kutlanmaktaydı. (s: 182)

Âşık Edebiyatı Kültürü’ denildiğinde; sâdece Türkiye’de değil, Türk Dünyası’nın her tarafında akla gelen ilk isim şüphesiz millî gururumuz Âşık Veysel’dir. Prof. Bayram Durbilmez, Âşık Veysel’imizi de ihmal etmemiş, kıymetli eserinin 193-206. sayfalarında O’nu anlatıyor. Âşık Veysel’in ‘Birlik Kavli’ üzerine yazdığı şiir, doğulusuyla, batılısıyla; Akdenizlisi ve Karadenizlisi ile candan aziz vatanımızı seven bütün insanlarımızın millî âmentüsü olacak değerdedir.

Türk Dünyası Kültürü’, tekrar birinci sayfaya dönme ihtiyacını pekiştirerek, Kıbrıs konulu âşık tarzı şiirlerle son buluyor. (s: 207-235)

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr 

Prof. Dr. BAYRAM DURBİLMEZ:

1968 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu Sorgun’da, liseyi Yozgat’ta, yükseköğrenimini Kayseri Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 1991’de araştırma görevlisi, 1999’da öğretim görevlisi, 2009’da yardımcı doçent, 2010’da doçent, 2018’de Profesör oldu. Hâlen Türk Halk Bilimi öğretim üyesi olarak Niğde Üniversitesi’nde görev yapmaktadır.

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın desteğiyle Azerbaycan’ın başşehri Bakü’de bulunan Azerbaycan Nâzırlar Kabinenti Halk Tasarrufatını İdare Etme Enstitüsü’nde (1993-1994) ve Ahmet Yesevi Vakfı’nın desteğiyle Kazakistan’ın Türkistan, Kentav ve Çimkent şehirlerinde bulunan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesi’nde (1999- 2000) misâfir öğretim üyesi olarak çalıştı.

Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Tataristan, Yakutistan, Altay Cumhuriyeti, Kırım, Romanya, Almanya, Polonya, Rusya gibi pek çok ülkede de araştırmalar, incelemeler yaptı. Yurt içinde ve yurt dışında 50’den fazla ilmî makalesi yayımlandı. Yurt içinde ve değişik ülkelerde yapılan millî ve milletlerarası kongrelerde 100’e yakın bildiri sundu. Âşık Edebiyatı, Tekke / Derviş Edebiyatı, Türk Dünyası Halk Bilimi ve Türk Dili konularında 12 araştırma-inceleme kitabı, 14 ortak kitap / kitap bölümü yayımlandı.

Kitap hâlinde yayınlanmış eserlerinden bâzıları:

*Gelenekli Türk Anlatıları, *Türk Dünyası Kültürü, *Âşık Edebiyatı ve Taşpınarlı Halk Şairleri, *Âşık Hasretî’nin Şiir Sanatı, *Âşık Hasretî’nin Atışma Sanatı Üzerine Bir İnceleme, *Karslı Âşık Murat Çobanoğlu / Hayatı, Sanatı ve Eserleri, *Âşık Türkmenoğlu / Hayatı ve Şiir Sanatı Üzerine Bir İnceleme, *Sorgunlu Sıdkı Baba Dîvânı: İnceleme - Metinler, *Kayserili Halk Şâirlerinin Şiirlerinde Kıbrıs, *Âşık Meydanî / Hayatı, Sanatı, Şiirlerinden Örnekler, *Vefatının 15. Yıldönümünde Yozgatlı Âşık Türkmenoğlu, *Ozan Gürbüz Değer, Hayatı, Sanatı, Şiirlerinden Örnekler, *Üniversiteler İçin Dil ve Anlatım: (H. Yeniçeri, U. Çakır, S. Koç ve K. Deniz ile) *Türk Dilinin ve Edebiyatının Yayılma Alanları / Bilgi Şöleni Bildirileri (N. Özkan ile) *Destanlarla Erzincan (B. S. Özsoy ve N. Aslan ile).

Evli ve iki evlat babası olan Prof. Dr. Bayram Durbilmez’in, akademik çalışmalarından başka kültür ve sanat ağırlıklı çeşitli kitapları ve makaleleri de mevcuttur. Araştırma-inceleme çalışmalarından dolayı pekçok ödüle lâyık görülmüştür.

KİME KULSUN?

Doç. Dr. Emin Işık Hoca, nev’i şahsına münhasır bir ilâhiyatçıdır. Kendisiyle olduğu kadar kendisi gibi düşünmeyenlerle de barışıktır. İlgi alanı kadar bilgi ve düşünce alanı da çok geniştir. Sohbetlerindeki zenginlikleri yazdığı kitaplarda da bulmak mümkündür.

13,5 X 21 santim ölçülerindeki 190 sayfalık şık görünümlü eserinde diyor ki: ‘Hepimiz Allah’a kulluk için yaratıldık. Fakat kimimiz kulluğa devam ederken kimimiz de yoldan çıktı. Halbuki kulluk; bizim yaratılış gayemizdir, kaderimizdir. Biliyoruz ki nefsimize kulluğumuz tam olursa Yaratan’a kulluğumuz yarım olur.  İçimizdeki nefsânî isteklerden kurtulmanın tek yolu sâdece O’na (cc) kul olmaktır. Öyleyse sâdece bize can veren Allah’a doğru koşmak gerek. Zira bizden tek istediği de yüzümüzü hep O’na çevirmemiz.’

Çok rahat ve zevkle okunan, okuyanı huzur deryâsında ağırlayan eserinde kulluğun mânâsını ve şartlarını, Peygamber (sas) Efendimiz’i, insan-ı kâmilin özelliklerini, imtihanların hikmetini, imanın şartlarını, nasıl hür olacağımızı, sohbet üslûbuyla anlatarak yolumuza ışık tutuyor.

Sayfalar arasına, mücevher kutusu gibi yerleştirilen çerçeve içerisinde; ‘yeşim’ denilen kıymetli taşın, ‘jadeit’ olarak anılan ve nâdir bulunan çeşidi gibi sözler var:  

*-İbâdet nedir?  -Allah’ın râzı olduğu şeyi yapmaktır. -Kulluk nedir? -Allah’ın yaptığı şeye râzı olmaktır.

*İbâdet, ruhla ilgili bir faaliyettir, bedenle ilgili değildir. Jimnastik hiç değildir.

*İnsan olabilmemiz, kesinlikle bilgi sâhibi olmamıza bağlıdır.

*Ahlâk, hiçbir karşılık beklemeden yapılan iyiliktir.

*Yardım eden, yardım görmeye hak kazanır. İyilik eden iyilik görür.

Ve daha onlarcası… Bu kitap okuyana iyi gelecek.

TUTİ KİTAP:

Bağdat Caddesi Nu: 167/2 Çatırlı Apartmanı B Blok, Daire: 4 Göztepe, Kadıköy, İstanbul.

Telefon: 0.216-359 10 20 e-posta: [email protected]  www.tuti.com.tr 

Not: 1-Emin Işık Hoca’mızın vefat haberi, 01 Ağustos 2019 Perşembe günü, tam da bu sayfayı bitirdiğim sırada geldi. Yazıyı değiştirmedim. Yazdıklarım, Hoca’mız hakkındaki samîmi düşüncelerimdi. Küçük bir ilâve yapmak isterim: O, Cenâb-ı Allah’ın sâlih kulu, iki cihan serveri (sav) Efendimizin sâdık ümmeti idi.    Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun.

Not: 2-Rahatsızlığının ilk günlerinde Merhum Hocamızla yaptığım son röportaj 10 Ağustos 2019 Cuma günü yayımlanacaktır. 

DİLİMİN UCUNDAKİLER

Türk Dili ve Edebiyatı sahâsında Dr. unvanıa sâhip Nevnihal Bayar, 13,8 x 19,5 santim ölçülerinde 238 sayfalık eserini; maddî ve mânevî büyükleri Sâmiha Ayverdi, İlhan Ayeverdi ve babacığı Hayri Bilecik’e ithaf ediyor.

Arka kapak yazısı, kitabın muhtevası hakkında bilgi veriyor:

Dil, bir milletin sınır bekçilerindendir. Onu yok ederseniz veya yaralarsanız vatanınızı, birliğinizi koruyan muhafızlarınızdan birini saf dışı etmiş olursunuz. Bu da düşmanlarınız için kaçırılmayacak bir fırsattır. Maalesef bugün Türkçenin içine düşürüldüğü durum, budur. Dil hâinleri, şuurlu veya şuursuz, hiç ara vermeden gerek yapı gerekse anlam bakımından dilimizi yok etmeye, yok edemezlerse de yıpratmaya çalışıyorlar. Başarılı oluyorlar da...’

Erbâbı anlamıştır.

Anlayamayanlar için ÖN SÖZ başlıklı yazıdan birkaç cümle:

Gözünüzdeki gaflet perdesini aralayıp çevrenize bir bakın. Okuduğunuz gazete, dergi, kitap ve benzerlerine, alışveriş yaptığınız dükkânlara, yemek yediğiniz lokantalara, kullandığınız ürünlere, seyrettiğiniz televizyon kanallarına, dinlediğiniz radyo istasyonlarına, yolculuk yaptığınız seyahat şirketlerine, kaldığınız otellere, gittiğiniz hastahanelere, kısacası hayatınızın tümüne bir bakın.

Kullanılan dil sizi rahatsız etmiyor mu?

Bu dile Türkçe demek mümkün mü?

Bu dil, atalarımızın bizlere emânet ettiği dil mi?

Bu dil, kültür, sanat, târih ve edebiyatımızı dünyaya tanıttığımız dil mi?

Kısacası bu dil, bizim ana dilimiz mi?

Gönül rahatlığıyla ‘evet’ diyebiliyorsanız, mesele yok. Ancak eminim ki bu satırları okuyan hiç kimse bir çırpıda ‘evet’ diyemiyordur. Diyorsa da kendisini kandırıyordur.

Günümüzde millî değerlerinden habersiz bir nesil yetişmektedir. Târihini bilmeyen, geleneklerine yabancı, dilini küçümseyen insanların sayısı gittikçe artmaktadır. İnsanı kalkındırmadan, onu değerlerine karşı şuurlandırmadan atılacak her adım, başarısızlığa mahkûmdur. Asıl olan, onu hem kendi benliğiyle hem de toplumla uzlaşmaya götüren bir terbiye ile beslemek, bu şekilde eğittikten sonra aktif hâle getirmektir. Eğer millî bir eğitim felsefesi oluşturmaz, insan yetiştirmeye verdiğimiz değeri tekrar canlandıramazsak geleceğimizden ümidimizi kesmek yerinde olacaktır.

Bizler, yaratmış olduğumuz büyük medeniyetin yüceliklerini dünyaya kabul ettirecek bir yolda yürümeli, mevcut değerlerimizin propagandasını yapmalı, gerek dil, gerek edebiyat, gerek mûsikî ve gerekse mimarîmizin üzerine dikkat çekmeliyiz. İlk önce eski medeniyetimizi restore edip onu, yabancı hayranı hâline gelmiş nesillerin önüne bütün ihtişâmı ile koymalı, böylece de işe kendi kendimizi uyandırmakla başlamalıyız. Ancak bu idrakle yetişmiş nesillerden vatanına, diline, dinine, târihine, sanatına, kısacası kendi değerlerine hizmet ve fayda beklenebilir...

İşte şimdi, taammüden Türkçe katliamı yapanların ve eblehlerin dışında anlamayan kalmamıştır.

Eli kalem tutanlar, mikrofonlarda, ekranlarda konuşanlar… Bu kitabı mutlaka edinmeli ve tekrar tekrar okumalısınız.

ZÂHİR YAYINLARI:

Atatürk Caddesi, Âdile Nâşit Sokağı Nu: 8/A Sahrayıcedit, Kadıköy, İstanbul

Telefon: 0.216-357 20 90

e-posta: [email protected]  //  www.akdem.org 

ŞAŞARIM ŞU KİMSELERE Kİ…

İmam Ebû Harife’ye Armağan’ olarak hazırlanan ajanda, 14,1 x 23,5 santim ölçülerinde sert kapak muhafazalı, kaliteli ve 80 gr. kâğıt kullanılarak hazırlanmıştır. Fatih Köçer’in editörlüğünde, Bilal Oduncu’nun katkılarıyla, Fatih Erduran’ın sayfa düzenlenmesi ve kapak tasarım hizmetleriyle ihtiyaç sâhiplerine armağan edilmiştir.

Eser, kapaktaki ismini İmam Ebû Hanife’den almıştır. O’nun hayatı verildikten sonra her iki sayfada bir olmak üzere yine O’nun veciz cümlelerinden örnekler, Kur’ân-ı Kerîm’den ve âyetlerden seçmeler yer alıyor.  Son sayfada ise, Ebû Hanife’ye göre vazgeçilmez düstur olarak kabul edilmesi gereken 5 hadis var.

NUHBE YAYINLARI:

Çidemtepe Mahallesi, Değirmendere Caddesi, 1065. Sokak Nu: 1/A Yenimahalle, Ankara.

Telefon: 0.312-50422 93 e-posta: [email protected]

KISA KISA…   KISA KISA…

1- GÖLGELERİMLE TEK BAŞINA: Merve Bağdatlı / Yakın Plan Yayınları.

2- TEKİR NOKTALAMA İŞÂRETLERİNİ ÖĞRENİYOR: Yalvaç Vural / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.

3- ŞERİF HÜSEYİN VE BÜYÜK OYUN’UN KÜÇÜK AKTÖRÜ: İsmail Köse / Kronik Kitap.

4- FRANSIZ BELGELERİNE GÖRE MİDHAT PAŞANIN SONU:    Bilal N. Şimşir / Yeni Zamanlar Sahaf.

5- İBNÜLEMİN’İN RÜYÂLARI: İbrahim Öztürkçü / Dergâh Yayınları