İKİNCİ ABDÜLHÂMİD ve İSLÂM BİRLİĞİ

Türk târihinin en çok tartışılan şahsiyeti, Sultan İkinci Abdülhâmid Han’dır. O’na ‘Göksultan’ sıfatını yakıştırıp yüceltenler de ‘Kızıl Sultan’ diyerek aşağılayanlar da hakîkat çemberinin dışında kalan çeyrek aydınlardır. O, Osmanlı târihinin en zor döneminde en üst mevkide görev yapan, dış düşmanlarla mücâdele ederken, içteki hâinlerin devlete verdiği zararları en aza indirmeye çalışan üstün vasıflı bir devlet adamıydı. İnsan olması sebebiyle elbette hatâları vardı. Onları büyüteç altına koyup yansıtırken, başarılarını göz ardı etmek, insafa sığmadığı gibi sağlıklı düşünceyle de bağdaştırılamaz.

Prof. Eraslan eserinin daha başlangıcında bu hakîkatı belirtmekle, yazdıkları hakkında okuyucunun itimadını kazanıyor. Ayrıca ‘Cumhuriyet yönetiminin kurucusu olmasa bile, cesâretle aldığı ve tatbike koyduğu kararlarla Cumhuriyet’in temeli için önemli malzemeler hazırladığı’nı ifâde ederek, çok az kişinin söylemeye cesâret edebileceği bir hususu açıklıyor.

Târih metodolojisini iyi bilen yazar, eserine başlarken ‘devlet siyâseti’ ve ‘İslâm Birliği’ kavramlarını açıklıyor.  Devlet siyâseti; ‘idârecilerin değişmesiyle temel özelliklerini kaybetmeyen, halkın her menfaatini esas alan, bu arada muhakkak ki uygulanabilme özelliği olan siyâsettir.’ İslâm birliği ise; ‘devletin gücünün korunması ve geliştirilmesi maksadıyla birbirine dil, ırk, kültür, bâzen de coğrafî yakınlık gibi bağlarla birbirine bağlı grupların dayanışmasını kuvvetlendirmek için siyâset ve kültürle alakalı hareketlerde ‘din’ unsuruna yer vermektir.’

Yapacağı incelemenin esaslarını bu şekilde tespit eden Prof. Eraslan, eserinin birinci bölümünde; İslâmcı fikirlerin gelişme döneminde Osmanlı Devleti’ni, devletin İslâmcı politikasını etkileyen gelişmeleri, kronolojik bilgiler dışına çıkarak, târih felsefesi prensipleriyle tahlil ediyor.

İkinci bölümde gelişmeler bölgeler, ülkeler ve târihî dönemler itibâriyle ele alınıyor.  Üçüncü bölümün başlığı: ‘İkinci Abdülhâmid ve Osmanlı Siyâsetinde Yeni Bir dönem: İslamcılık.’ Yeni politikanın belirlenmesinde istilâ edilen yurtlarından kaçarak Osmanlı Devleti’nin merkezine doluşan 1.000.000 Müslüman’ın varlığı dikkate alınmıştır. Bir diğer husus halifelik ve hac gibi konulardır.

Dördüncü bölümde yazar, ‘Osmanlı Devleti’nin Müslüman Vilâyetlerinde İslamcı Siyaâseti’ni anlatıyor. Ele alınan vilâyetler ve bölgeler: Hicaz, Basra, Kuveyt, Yemen, Mısır… Beşinci bölümün konusu: Doğu İslâm Ülkeleriyle, Orta Asya ve Güneydoğu Asya ve de Japonya ile Çin Müslümanlarıyla İlişkiler… 

Netice’ bölümünden özet mâhiyetinde satırlar:

Türk devlet telâkkisi ışığında konuyu değerlendirdiğimizde yöneticilerin devleti en geniş hâli ile mevcut her malzemeyi kullanarak yaşatmak anlayışında olduklarını görürüz. Önceleri, devlet Müslim, Gayrimüslim bütün fertleri ile bir bütün olarak yaşatılmak istendi 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı bunun mümkün olmadığını gösterdi. Devletin Gayrimüslim unsurları büyük oranda ayrıldılar. Bu sonraki merhalede devletin insanlarını bir arada tutacak yegâne bağ İslâmiyet idi. İslâmiyet her yönü ile ön plana çıkarıldı. Ancak Müslüman Arapların birlikten kopma çabaları, devletin yoluna Türklük ile devam etmesi gereğini gösterdi. Son olarak İkinci Abdülhamid'in İslâmcılığının fanatik, saldırgan, Batı'dan gelen her şeye karşı, kitleleri silahlı direnişe yönelten, sömürge idârelerine karşı savaşmayı tahrik eden bir anlayış olmadığını yineledikten sonra uygulayıcısı hakkında tespitlerde bulunalım: İkinci Abdülhâmid İslâm'a tamamen bigâne, İslâm'ı bir politika aracı gibi kullanıp onu istismar eden bir devlet adamı değildir. O dini ön plana çıkarmasının yanı sıra samîmi olarak gereklerini yerine getiren, dindar, hatta tarikat mensubu bir insandır. Bunun yanında Tanzimat devri aydınlarından ayrı olarak ıslahatların memleketin hakîki şartlarının göz önüne alınarak yapılmasına taraftardı. İkinci Abdülhâmid asırlardır süregelen Türk devlet anlayışının son büyük temsilcilerinden birisi olarak dinden önce devleti gözetmiştir. Devlet olmazsa dini muhafaza etmenin de mümkün olamayacağını idrakle, dini devletin ve milletin yararına kullandığını söylemek mümkündür. İlim ve teknikte çağın çok gerisinde kalındığını anlayarak her şeyi ile Batı'yı taklit etmeyi çâre olarak gören Tanzimat devri aydınlarına mukabil Avrupa'nın sâdece tekniğinin alınmasına taraftar olurken Müslüman Osmanlı kültürünün muhafazasından da vazgeçmemektedir.

Her ne kadar döneminin ağırlıklı siyâseti İslâmcılığın daha 1870'li yılların başında bir ideoloji olarak şekillenmeye başladığını biliyorsak da İslâmcılığı tâkip ederken Osmanlılığı tamamen terk etmemesi, böylece bilhassa Balkanlar'daki hareket alanını korumayı başarması, diğer yandan ilerisi için de devletin özünü teşkil eden Türklüğü gözetmesi, koruması ve güçlenmesine özen gösterebilmesi O’nun büyük devlet adamlığının anlamlı tezâhürleri olsa gerektir.

Erbâbı bilir: Herhangi bir mevzuda en doğru, en kapsamlı bilgiler, tez çalışmalarından elde edilir. Çünkü tez çalışmaları göz nuru, el emeği ve zihin sancılarının ürünüdür. Hazırlayan kişi, akademik kademelerde yükselebilmek için âdetâ canını dişine katarak, gecesini gündüzüne ekleyerek, hocalarının takdirini kazanmanın, zafer belgesini alabilmenin mücâdelesini vermiştir. Bir mânâda meydan savaşına girişmiştir. Bu sebeple meydana getirdiği eser, yapabileceğinin en mükemmelidir.

Cezmi Eraslan’ın çıraklık döneminde hazırladığı doktora tezi, ustalık döneminde, profesör dirâyeti ile gözden geçirilerek yeniden hazırlandığından üstün bir değere sâhiptir.

Sâdece profesyonel târihçilerin istifade edeceği değil, târih meraklılarının da zevkle okuyabilecekleri bu eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 416 sayfadır. 1. Baskısı 1992, 3. Baskısı 2019 yılında okuyucuya sunulmuştur.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. 

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr

Prof. Dr. Cezmi ERASLAN

1961 yılında Adana’da doğdu. İlk, Orta ve Lise tahsilini İstanbul’da yaptı.

1983 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nden mezun oldu. 1985 yılında Yüksek Lisansını tamamlayarak Araştırma Görevlisi olarak akademik çalışmalarına başladı.

1989 yılında, İngiliz arşiv ve Kütüphânelerinde araştırma yapmak üzere Londra’da bulundu. Nisan 1991’de ‘İkinci Abdülhâmid Devrinde Osmanlı Devleti’nin İslâm Birliği Siyaseti’ başlığı altındaki tezini vererek ‘Târih Doktoru’ unvanını aldı.

1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti Târihi Anabilim Dalı’nda ‘Yardımcı Doçent’ kadrosuna tâyin edildi. 1994 yılında ‘Yeni Osmanlılardan Atatürk'e Türk Aydınında Cumhuriyet Düşüncesinin Gelişimi’ konulu tezi ile Türkiye Cumhuriyeti Târihi Doçenti oldu.

Ekim 1995’te Atatürk Araştırma Merkezi Bilim Kurulu Aslî Üyeliği’ne seçildi.

Yakın Dönem Türk Düşüncesinde Halkçılık ve Atatürk’ konulu teziyle 2005 yılında Türkiye Cumhuriyeti Târihi Anabilim Dalı’nda ‘Profesör’ kadrosuna tâyin edildi.

2008-2012 yılları arasında Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve Târih Yüksek Kurumu Araştırma Merkezi Başkanı olarak görev yaptı.

Mart 2013-Ağustos 2018 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Târihi Enstitüsü Müdürü olarak çalıştı.

Halen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümünde Türkiye Cumhurieti Târihi Anabilim Dalı’nda görev yapmaktadır.

İkinci Abdülhâmid, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Târihi, İnkılap Târihi, Türk Demokkrasi Târihi konularında çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi yönetmiş olan Dr. Eraslan’ın aynı konularda yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır.

İngilizce bilen Prof. Dr. Cezmi Eraslan, evli ve bir evlât babasıdır.

KUŞBAKIŞI:

DÜŞ KESİĞİ

Güray Süngü’nün Düş Kesiği isimli romanı, bir sabah uyandığında kendisini yazdığı romanın karakteri ‘güvenlik görevlisi M’ olarak bulan ‘gereksiz bir yazarın’ tuhaf ve sarsıcı hikâyesini, incelikle örülmüş bir kurguyla veriyor. 2010 yılında Oğuz Atay Roman Ödülü’ne lâyık görülen Düş Kesiği, hem insanın en temel bilgisinin, hem en temel yanılgısının kendisi hakkında olacağını farklı açılardan bakarak savunuyor; var etmenin sorumluluğuyla, idealin ve tutkunun kanatıcı tarafına eğiliyor.

12 X 19,5 santim ölçülerinde 416 sayfalık roman, 2018 yılında yayınlandı.

İZ YAYINCILIK:

Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi 12/280, Topkapı,İstanbul Telefon: 0.212-5207210

Belgegeçer: 0.212- 511 57 91 e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr 

KARA DURSUN VE DİĞER ANKARA SÖYLENCELERİ:

Söylence; yıllarca önce yaşanmış hâdiselerin kuşaktan kuşağa anlatılan hikâyelerin yazılı metinleridir. ‘efsâne’ olarak da isimlendirilir.  İsmail Kılıçarslan; 13,5 X 21 santim ölçülerinde 112 sayfalık kitabında insanları merkeze alarak Ankara’nın mahallelerini, gecekondularını,  pavyonlarını anlatıyor.

KETEBE YAYINLARI:

Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul.

Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: [email protected]  //  www.ketebe.com 

SİYÂSETİN USUL VE ESASLARI:

İslâm yönetim anlayışının temelinin Şûra olduğunu ve bir takım kavramların bunu şekillendirdiğini görmekteyiz. Kur'an'ın bir kısım âyetleri siyâset bilim ve onun temel, siyâset ve devlet düzenini kavram ve kurum olarak belirleyen ve çerçevesini bize veren anahtar kavramlarına ilişkindir. Kur'ân-ı Kerîm’in yüzde biri olan altmış civarında âyet siyâsete taalluk etmektedir. Bunlar; Tevhid, itaat, hilâfet, bey'at (veya biat), şûra, emri bil maruf ve nehyi anil münker (iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma), velâyet (dost edinmek, yardım etmek, yetki ve işi alıp yürütmek), emânet, adâlet, mülk ve hükümdür. Bu kavramların açılımı yapıldığında hemen hemen İslam'ın siyâset teorisi ortaya çıkarılmış olur.

 Müslüman toplumların siyâsî târihini, çeşitli dönemlerde sergiledikleri siyâset anlayışlarını, İslâm'ın siyâsî teorileri olarak nitelendirmek doğru değildir. Halifelerin yaptıkları, fakihlerin yönetme konusunda söyledikleri içtihada dayanmaktadır. Müslümanlara bırakılan bir meselede yapılacak içtihadın, zaman ve şartların değişimine göre farklılık arzedeceği kesindir. Çünkü her dönem kendi yönetimini kendi şartları içerisinde gerçekleştirmiştir. Kur'ân ve sünnet, yönetenleri ve yönetilenleri de kapsayacak tarzda beşerî ilişkilerin genel, dini ve ahlâkî çerçevesine temas etmiş olmakla birlikte, toplumların yönetim biçimini, bunun ayrıntısını, tarz ve yönetimini belirleme işini toplumsal tercihe bırakmıştır. İslâm ve metot ikiz kardeştir. İslâm asıl olup, metot ise ona giden yollardır ve değişkenlik arz etmektedir. Bir toplumun yapısına uygun olan bir şey, başka bir toplumun yapısına uygun olmayabilir.  ‘Sizden her biri için bir yol ve metod belirledik.’ (Maide: 58) Hedefin aynı olması ille de yöntemin aynı olması anlamına gelmez. Peygamberler tarafından tesis edilen bir hukuk sistemi ve tavsiye edilen hayat biçimi zamanın ihtilaçlarına ve her toplumun kültürel gelişmesine bağlı olarak değişir.

Muhammed Zeki Kurt tarafından hazırlanan eser, 13,5 x 21,5 santim ölçülerinde, 447 sayfadır.

SEBE YAYINLARI:

Bankalar Caddesi 714. Sokak Nu: 28 Batman. Telefon: 0.532-442 99 49

DERKENAR:

OKUMAK, ÇALIŞMAK VE ARAŞTIRMAK HAKKINDA İSTATİSTİK RAKAMLARI

1-OKUMUYORUZ

Aşağıdaki listede Dünyadaki en büyük 10 Kütüphânenin isimleri ve kayıtlı (katolaglanmış) yayın sayıları var...

01-Library of Congress Washington- 150 milyon

02-British Library Londra- 150 milyon

03-New York Halk Kütüphânesi- New York 53,1 milyon

04-Rusya Devlet Kütüphânesi-Moskova 44,4 milyon

05-Rusya Târihal* Kütüphânesi -San Peterburg 36,5 milyon

06-Târihal Diet Kütüphânesi-Tokyo, Kyoto 35,6 milyon

07-Bibliothèque nationale de France - Paris 31 milyon

08-Danimarka Kraliyet Kütüphânesi- Kopenhag 30,2 milyon

09-Çin Târihal Kütüphânesi -Pekin 29 milyon 5,2 milyon

10-Rusya Bilimler Akademisi Kütüphânesi-Sankt Peterburg 26,5 milyon

*Târihal Kütüphâne: ‘Kitapla birlikte yazma belgeleri, dokümanları da bünyesinde bulunduran kütüphâne’ demek oluyor.

2-BÜTÇELER:

ABD'deki Kongre Kütüphânesinin bütçesi 647 Milyon Dolar... 3624 Çalışanı var... Kaynaklardan 69 milyonu yazma kitap... Türkiye'de Milli Kütüphânede bile bulamayacağınız kitapları orada bulmanız mümkün... Mesela Atatürk ile ilgili farklı 1888 Kitabı, Nazım Hikmet ile ilgili 228 Kitabı, Atsız ile ilgili 36 kitabı bulabilirsiniz.

Pekiyi Türkiye'deki durum ne;

Kültür Bakanlığının 2015 Bütçesİ 1.843.842.910 TL. Yâni Bakanlığın Bütçesi ABD’nin Kongre Kütüphânesinin bütçesinden az...

1121 Halk Kütüphânesinde toplam 17.111.825 yayın var... Yâni tamamı New York Halk Kütüphânesinin 1/3'ünden az..

En Büyük Kütüphânemiz Millî Kütüphâne’deki materyal sayısı ise sâdece 2.947.000 ve bunun 1.439.972 adedi kitap. Kongre Kütüphânesinin 1/50'sinden daha az…

Millî Kütüphân’edeki Yazma Kitap sayısı ise sadece 26.000 yâni, Kongre Kütüphânesinin 1/2000'inde de az...

Üniversite Kütüphânelerinde durum daha vahim... Harward Üniversitesi Kütüphânesinde 16.600.000 materyal var. 15. Yüzyılda kurulmuş İstanbul Üniversitesi Kütüphânesi de dâhil Türkiye'deki bütün üniversitelerdeki materyallerin toplamı herhalde Harward'a ulaşmaz... Meselâ en zengin Kütüphâneye sâhip Boğaziçi Üniversitesi’ndeki materyal sayısı dahi 500.000'in altında...

Şahsî Kütüphânesi olanlar çok az... Bırakın haftada bir kaç kitap okuyanı, ayda, hatta yılda bir kitap okuyan sayısı parmakla sayılacak kadar az... Okuyanlar da, peşin hükmün kurbanı, tek renkli okuyorlar... Hatta bir rengin bir tonunda...

3-İLMÎ ARAŞTIRMA YAPMIYORUZ.

2009 yılı itibârıyla dünyada 1 trilyon 276  milyar Dolar Ar-Ge harcaması yapılmıştır. Bu harcamalarda ilk 7 ülkenin toplam payı %70 civarındadır.

Birinci ABD’nin payı %31 (402 milyar USD), ikinci sıradaki Çin'in payı %12dir (150 milyar USD). Japonya %11’lik (138 milyar USD) ile üçüncü sırada bulunmakta olup bu ülkeyi 83 milyar USD ile Almanya tâkip etmektedir. Fransa, İngiltere ve Güney Kore 40’ar milyar USD’lik harcama tutarı ile ilk 7 ülke arasında yer almaktadır. Bu ülkelerin gerisinde yer alan Rusya, İtalya, Hindistan, Brezilya, Tayvan ve İspanya’nın Ar-Ge harcamaları ise 20-33 milyar Dolar arasında değişmektedir.

Türkiye’de ise Ar-Ge çalışmalarına yalnızca 8-7 milyar USD ayırabilmektedir. Patent sıralamasında Türkiye'nin adı yok gibidir...

4- ÇALIŞMIYORUZ..

Çalışmadığımızı anlatmaya gerek yok...

Çalışmadığımızı zaten biliyoruz...

İş beğenmiyoruz...

Rahat, emek sarf etmeden çok para kazanabilecek işler peşindeyiz...

Bir işte çalışanların çoğu, mecbur olduğu için çalışıyor... Çoğumuz yaptığımız işi sevmiyor, işimize saygı duymuyoruz..

Şans oyunları dükkânlarının önünde kuyruklar oluşturuyoruz... Çalışmadan, köşeyi dönebilmek için..

Ve daha başka Örnekler;

-Gazete tirajları...

-Tiyatro salon sayıları... Sahnelenen oyunlar...

-Milletlerarası hakemli dergilerde yayınlanan makale sayıları...

Hepsinde dökülüyoruz...

Kısacası;

Okumuyoruz...

Araştırmıyoruz...

Çalışmıyoruz...

Kendimizi yetiştirmiyoruz...

www.egitimpinari.com  (Erişim târihi; 28.07.2014)

KISA KISA / KISA KISA…

1-AFORİZMALAR: Franz Kafka - Osman Çakmakçı / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

2-ALTI YAPRAK ÜSTÜ BULUT: Hasan Güven / Yapı Kredi Yayınları

3-BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU’NDA OĞUZ İSYANI: Ergin Ayan / Kitabevi Yayınları-Mehmet Varış

4-UYUMSUZLAR / İNSANLIĞA YÖN VERENLERİN HİKÂYESİ: Şefik Altun. Destek Yayınları, 2019

5-AŞK-I FİNADE: Vedat Yazıcı / Bilgeoğuz Yayınları.