İKTİDARDAKİ MUHALİF Prof. Dr. OSMAN TURAN (02 Mayıs 1914 - 17 Ocak 1978)

(Trabzon’un Çaykara İlçesine bağlı Soğanlı Köyü – İstanbul, Çapa Tıp Fakültesi Hastânesi)

Osman Turan’ın çocukluğu fakirlik içinde geçti.  2 yaşında iken babası Hasan Ağa 1916’da Kafkas Cephesi’nde şehit düştü. Bu sebeple O, hayatı boyunca millî ve dinî meselelerde hassas davrandı. Tahsil hayatı boyunca ufak tefek işlerde çalışıp okul masraflarına destek sağladı. Yaptığı işler arasında balık tutup satmak da vardı. Asıl destek de annesi Şahzene Hanım ve ağabeyi Mehmet Nâzım’dan geliyordu. 

O; büyük bir târih âlimi olacağını, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi talebesi iken çalışmalarıyla çevresine müjdelemişti. Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, ölümü vesilesiyle şunları yazmıştı:  ‘Bir apartmanın Orta Çağ Târihi Kürsüsü’ne tahsis edilmiş zemin katındaki loşça bir salona girenler, orta boylu, büyük başlı, iri elâ gözlü bir gencin, uzun bir masanın başında gece gündüz çalıştığını görürlerdi. Bu genç, Osman Turan’dı. Ord. Prof. Mehmet Fuat Köprülü’nün başında bulunduğu kürsünün ilk öğrencilerindendi. İlk günden itibâren çalışkanlığı ve gayretiyle hocasının dikkatini çekti. Hocası ona, öğrencisi gibi değil, asistanı gibi davranıyordu.’ (s: 33)

Yalnızca Farsça, Fransızca, İngilizce ve Arapça bilen iyi bir târihçi değil, aynı zamanda mükemmel bir mütefekkir, derin bir sosyolog ve günümüz ölçüleri göz önünde bulundurulursa tam bir Türk dili âlimi idi. İmlâ yanlışlarını, telaffuz bozukluklarını hiç affetmezdi. 

Eser, alâka ile hattâ, mâcerâ romanı gibi okunacak bölümler ihtiva ediyor. Bunlardan biri, Nihal Atsız’ın, Doç. Dr. Osman Turan’ı Dil, tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki odasında ziyâret etmesiyle yaşandı:

İkinci Dünya Savaşı, Rusya’nın dâhil olduğu İttifak Devletleri’nin galibiyeti ile neticelenince, Türkiye’deki komünistler faaliyetlerini artırdılar. Atsız, dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu’na hitaben, Orkun Mecmuası’nda 2 adet açık mektup yayınladı. Mektupta kendisi hakkında hakaretâmiz ifâdeler bulunduğu iddiasıyla Sabahattin Ali, dâvâ açtı. Fakülte hocaları da Millî Eğitim Bakanlığı’na komünist faaliyetlere dikkat çeken bir tamim gönderdi. Tâmimde Osman Turan’ın da imzası vardı. Atsız, ilk duruşma için Ankara’ya geldiğinde, bir müşterek dostun tavassutu ile Osman Turan’ı odasında ziyâret etti. Atsız’ın fakültede olduğunu öğrenen talebeler, gruplar hâlinde odaya girerek, O’na ‘hoş geldiniz’ deyip saygılarını sundular. Eski bir solcu olan Dekan Şevket Aziz, durumdan rahatsız oldu. Fakülte idârecilerinden birini göndererek Atsızın derhal fakülteden uzaklaştırılmasını emretti. Osman Turan, bir Karadenizliden beklenmeyecek yumuşaklıkla hiç tepki göstermeden, başıyla saygılı bir selam vererek odadan ayrıldı. İki defa daha çağrılıp emir tekrarlanınca, Atsız durumu anladı ve müsaade istedi. Osman Turan, âni bir kararla, bir imtihanda mümeyyiz olarak görevlendirildiğini açıkladı. Atsız fakülteden ayrıldıktan sonra Dekan, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e şikâyette bulundu. Yüksek Tedrisat Umum Müdürü Necmettin Halil, fakülteye gelip sorguladı, ifâdeler aldı. Osman Turan, Atsız’ı odasında misâfir etmek gibi büyük bir suç (!?) işlediği için vekâlet emrine alındı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Memduh Şevket Esendal ve milletvekili Prof. Tahsin Banguoğlu devreye girdi, vekâlet emrine alma işlemi iptal edildi. Bakan Yücel, Osman Turan’ı makamına çağırarak durumu tebliğ etti: ‘Sen öyle bir şeysin ki, hem ele alınamazsın, adamın elini yakarsın, hem de atılamazsın çünkü memlekete çok hizmetler verebilirsin.’ Osman Turan, vazifeye iade edilmesine rağmen maddî ve mânevî olarak çok mutazarrır olmuştu. 7 ay maaş alamamış, vazifeye iki kıdem alttan başlatılmıştı. Buna rağmen devletine küsmedi. Bütün gücüyle ilmî çalışmalarına devam etti.  

14 Mayıs 1954-27 Mayıs 1960 ve 10 Ekim 1965-12 Ekim 1969 târihleri arasında siyâset hayatı milletvekili sıfatıyla devam ederken ilmî hüviyetini bırakmadı. Hiçbir siyâsî partinin kayıtsız-şartsız mensubu ve taraftarı olmadı. 

Târihçi Dr. Nasrullah Uzman, 14,3 X 21,5 santim ölçülerinde, Iwory kâğıda basılı 456 sayfalık sert kapaklı iplik dikişli eserinde; ilim siyâset ve devlet adamı Prof. Dr. Osman Turan’ı hayatının her safhası ve bütün hûsusiyetleri ile anlatıyor. Araştırmalarını; resmî ve aile arşivleri, TBMM tutanakları, zabıt cerideleri, Yassıada ile alakalı kitaplar, Yassıada Yüksek Adalet Divânı Tutanakları, Divan kararları, günlük gazeteler, telif ve tetkik eserler, makaleler ve tezler ile Osman Turan’ı yakından tanıyan insanlarla yaptığı röportajlardan faydalanarak tamamlamış. 

Esere, alt isim olarak uygun görülen ‘İktidardaki Muhalif’ ifâdesinin oluşmasına yol açan TBMM, kürsüsünden yaptığı konuşmalardan birinin özeti: 

Komünizm ve irticaa ancak mânevî tatminsizlikten doğar. Ruhunun gıdasını alamayan insan ya komünizme ya hurâfelere saplanır, komünist olur, mürteci olur. Bunun önüne geçmek için memleketimizde bir etüt yapılmamıştır. Hatta laiklik de din aleyhtarlığı bir istikamette yürütülmüştür. DP bir huzur vermiştir, fakat bu huzur kâfi değildir. Mânen cihazlanmak için yeni din mektepleri, ilâhiyat fakültesi gibi birtakım, tedbirler alınmıştır. Bugün ilâhiyat fakültesi imam yetiştirmekten acizdir. Yeni Türk milleti mânen gıdasızdır. Ve rehbersiz durumdadır. Maarif sahasına gelince: Halk Partisi daima kemiyet üzerinde durdu. Keyfiyete itibar etmedi. Demokrat Parti bu hususta ciddî bir istikamet alması icap ederken maalesef daha kötü yola saptı. Ve kemiyet üzerinde durdu, maarifi bir buhran içerisine soktu. Bugün maarifimiz kendisini idâreden âciz bir buhran içerisindedir. Liseler, orta mektepler mütemadiyen açılır fakat hoca yoktur veyahut kifâyetsizdir. Türkçe öğretimine gelince: Bu şekilde bir tedrisat sistemi medeniyet dünyasında mevcut değildir. Yalnız Türkiye’de mevcuttur. Türkiye’de dil bakımından vücuda gelen uçurum, bizzat yeni neslin yetişmesi için lâzım gelen dil mevcut değildir. Dilin eksik olduğu yerde dimağın inkişafı imkânsızdır. Bugün orta tedrisatın bu basit problemini Türk demokrat maarifi halledememiştir.

İlk tedrisatta okur-yazar yetiştiremiyoruz. Her şeyde Avrupa’yı taklit ediyoruz. İlk tedrisatı %80 okur-yazar yapacağız, buna imkân yoktur. Bu bizi kalitesiz, mesnetsiz münevver hâline sürükleyecek. Daha husûsî bir durum var. Köy muallimine zındık nazarıyla bakan veya köy imamını yobaz telakki eden iki zihniyet birleştiği zaman o köyden kalkınma hamlesi beklemeye imkân yoktur. Şimdi arkadaşlar, önümüzde birçok problem var bunların esası mânevîdir. Fakat bunların halli için istikrarlı bir hükümete ihtiyaç vardır. İstikrarlı hükümet ise ancak efkâr-ı umûmiyeyi kazanan hükümettir. Demokrat lider vasfını düşünürken aklıma gelen Ebu Bekir’in bir hitabını hatırlıyorum, müsaade ederseniz arz edeyim: ‘Ey Müslümanlar’ diyor, ‘sizlerden en lâyığı olmadığım halde beni hilâfete seçtiniz. Doğru yolda bana müzâheret etmek sizin vazifenizdir, bir hatâ işlersem beni tashih etmek size vaciptir. Hatâda ısrar edersem bana itaat etmeniz câiz değildir.’ 

Biz de bugün hatâ işleyen insana dur demesini bilmezsek, insanlar bu zihniyetle hareket etmezse muvaffakiyet imkânı yoktur. Benim düşüncem budur. 

Târık Güryay hâdisesi: 

Yassıada Komutanı Târık Güryay koğuşumuza geldiğinde, ayağa kalkanlar olurdu, kalkmayanlar olurdu. Ben kalkmayanlardandım. Bir gün kapıdan çıkarken, ‘Sen hâlâ ayağa kalkmıyorsun’ dedi. ‘Ayağa kalkmamız lâzımsa emir verirsiniz, emir icabı kalkarız. Aksi takdirde kalkmayız’ diye cevap verdim. Konuşma devam etti:

-Bana hürmetin yoksa rütbeme hürmetin olsun.

-İyi muamele yapsaydınız belki size hürmet de ederdik, ama hürmet lazım gelirse sizin daha fazla hürmet etmeniz lazım. Benim iki sıfatım var, profesörlük ve milletvekilliği.’

-Hâlâ konuşuyorsun… Dedi ve bana bir tokat attı. Ben de vurdum. İkincisini vururken kollarımdan tuttular. Birkaç asker beni dışarıya çıkardı. Zindana gidiyorduk ki kum yolda yetişti bu sefer copla vurdu. Ellerim bağlı idi, mukabele edemedim. Darbelerden biri şakağıma isabet etti. Ondan sonra beni zindana attılar. Zindanın alt kısmı çamur, boyu da pek yüksek değil. Cüzdanımı çıkartıp üzerine oturdum. Devamlı kontrole geliyorlar. Neferlere emir vermişler oturmayacak diye. Zâten kahvaltı da etmemiştim, yeni ameliyat olmuştum. Hâlâ hasta ve halsizdim. Bir neferden bir sandık bir de sigara rica ettim. Necdet Yüzbaşı’ya söylemiş. Yüzbaşı iyi bir adamdı. Sandık getirdi. Böylece oturma imkânını buldum. Akşama doğru bir titreme başladı. Tam 26 saat zindanda kaldım. Zindandan kurtulup koğuşa gelince cennete kavuşmuş gibi oldum, sevincimden hüngür hüngür ağladım. 

Herkesin önünde tokat yiyen bir komutanı orada tutmazlar zannediyordum. Vazifesine devam etti.

Kitapta bunlar gibi onlarca hâdise hâdise var… İbretle okunmaya değer…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul T

elefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12

e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

Dr. NASRULLAH UZMAN:            

                       

Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğdu. Elbistan’da başladığı ilk-orta öğrenimini Mersin’de tamamladı. 2005 yılında Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nden mezun oldu. 2008 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü, Târih Anabilim Dalı, Türkiye Cumhuriyeti Târihi Bilim Dalı’nda ‘İttihat ve Terakki Dönemi Türk- Rus İlişkileri (1908-1918)’ konulu tezi ile yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2013 yılında ‘Türkiye'nin Mülteci ve Muhacir Politikaları (1923-1947)’ konulu tezi ile Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Târih Anabilim Dalı, Türkiye Cumhuriyeti Târihi Bilim Dalı’nda doktora eğitimini tamamladı. 

Hâlen Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nde görev yapmakta olup Türkiye Cumhuriyeti Târihi alanında çalışmalarına devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

KUŞBAKIŞI

KISAS-I ENBİYA /PEYGAMBERLER TÂRİHİ:

Eserin yazarı Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895), Osmanlı döneminde yetişmiş değerli bir ilim adamıdır. Edip, eğitimci ve sosyologdur.  İslâm Hukuku’nu, ‘Mecelle’ adı ile kitap hâline getirmiştir. Ayrıca târih yazarıdır. ‘Târih-i Cevdet’ isimli 12 ciltlik eser, 1855-1865 yılları arasındaki siyâsî hâdisleri anlatır. 

Yazar ‘Kısas-ı Enbiya’ isimli eserini, hayatının sonlarına doğru yazdı. İlk 6 cildini kendisi, son 6 cildini de ilk Türk kadın roman yazarı olan kızı Fatma Aliye Hanım 1908’den sonra bastırdı. Kitapta Hz. Âdem’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar gelen peygamberler hakkındaki menkıbeleri özetledikten sonra Hz. Muhammed’in hayatını, dört halifeyi, onları tâkip eden Emevî ve Abbasi halifeleri ile Araplar hakkında bilgi verilmektedir. Kısas-ı Embiya ayrıca, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan İkinci Murad’ın saltanatının son yıllarına kadar olan dönemi de içine alır. Eserin sonunda bittiğine dâir bir kayıt bulunmadığından Cevdet Paşa’nın bu eserde, Osmanlı târihini tamamlayamadan vefat ettiği belirtilir. Eser, sâde bir dille yazılmıştır. Üslûbu tabîi ve akıcıdır. Öğretici ve eğitici bir eserdir. Türkiye dışında da basılmış, Kazan Türkçesine çevrilmiştir. 

ÇAMLICA BASIM YAYIN: 

Merkez: Bağlar Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi Nu: 52 Güneşli, Bağcılar - İstanbul

Telefon: 0.212-657 88 00 

www.camlicabasim.com 

e-posta: [email protected] 

Sultanahmet Şubesi: İnciliçavuş Sokağı Nu: 27 Sultanahmet, Fatih İstanbul

Telefon: 0.212-514 06 37 

MİLENA’YA MEKTUPLAR:

Kitabın yazarı Franz Kafka (Prag 1883-Viyana 1924) Almanca konuşan Çek devleti Yahudi’sidir, Yahudi olduğu için Almanlar, Almanca konuştuğu için Yahudiler tarafından sevilmiyordu. Hukuk tahsil etti. Geçimini şirketlerde çalışarak sağladı. Kendisini yazar olarak görmüyordu. Bütün yazdıkları, ölümünden sonra arkadaşı tarafından yayınlandı. 

Kafka, Prag’da tanıştığı gazeteci Milena Jeseska’dan hikâyelerini Çekçe’ye tercüme etmesini istedi. Tercümedeki mükemmeliyet için teşekkür etmek maksadıyla bir mektup yazdı. Mektuplaşma 7 yıl devam etti. Bu süre içerisinde üç defa nişanlandılar fakat evlenemediler. Son ayrılığın sebebi, Kafka’nın akciğer kanserinden ölümü idi. Nişanlılıklardan geriye 500’den fazla mektup kaldı. Kitapta işte bu mektuplar var. 

GİRDAP KİTAP: 

Cebeci Mahallesi, 2552. Sokak Nu: 76/A Sultangazi, İstanbul.

E-posta: [email protected]  www.girdapkitap.com  

MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI:

Gazeteci Sedef Batı; Evlilik Danışmanı Dolunay Kadıoğlu’dan, Diyetisyen Elvan Odabaşı’dan, Uzman Klinik Psikolog Göksu Telmaç’dan, Jinekolog Op. Dr. Kağan Kocatepe’den, Psokolog Prof. Dr. Kerem Doksat’tan, Uzman Psikolog Ramazan Şimşek’ten, Seksolog Rayka Kumru’dan, Psikolog Resap Duygulu’dan, Pedagog-Psikoterapist Serap Melek Kılıç’tan, Psikolog Olcay Kademoğlu’dan, İlişki ve Evlilik Danışmanı Yeşim Varol Şen’den derlediği makaleleri kitap hâline getirmiş.

 Makalelerde; Aile Plânlaması, Anne ve aba olmak, Evliliklerin sona ermesi, Cinsi bilgiler ve problemler, Çocuk sâhibi olmak ve yetiştirmek, Ereksiyon, Evlilik terapisi, Flört, Gelin-kayınvalide ilişkileri, Hâmilelik, Kısırlık ve tedâvisi, Kıskançlık, Lohusalık, Öfke kontrolü, Tüp bebek, Uyku disiplini… ve benzeri konular hakkında bilgiler veriliyor. 

13,5 X 21 santim ölçülerindeki kitap 190 sayfa olarak 2018 yılında yayımlandı. 

HÜRRİYET KİTAP: 

Yüzüncü Yıl Mahallesi, 2264. Sokak Nu: 2 Bağcılar, İstanbul.

Telefon: 0.850-224 02 22

e-posta: [email protected]  www.hurriyet.com.tr  

KISA KISA / KISA KISA…

1-ERMENİ KAYNAKLARINDA TÜRKLER ve MOĞOLLAR: Hasan Oktay / Selenge Yayınları. 

2-ÇALKANTI VE DALGA: Ebubekir Eroğlu / Timaş Yayınları. 

3-KİTAP KIYIMININ TÂRİHİ: Fernando Baez-Tolga Esmer / Can Yayınevi.  

4-BIRAK EŞKIYA DESİNLER: Haluk Kırcı / Bilgeoğuz Yayınları. 

5- HA BU DİYAR: Emir Kalkan / Ötüken Neşriyat.

DERKENAR:

TÜRKÇE KATLİAMI

Doksan / Altmış / Doksan kültürü noksan / Türkçesi defolu bayanlara, erkek köşe yazarları da katıldı. Semerci’nin oğlu; ‘RTÜK, Star’a kestiği 1,5 milyon lirayı ‘geri iade edecek’ diye yazmış.

Magazinci Efendi! ileri iade olur mu? 

Aynı gün aynı gazetede, ‘magazinci’ olmayan fakat magazinciler kadar Türkçe katliamı yapabilen becerikli köşe yazarı: ‘Tıraşı keselim bi zahmet’ diye yazmış. ‘bi’ kelimesi (ne demekse) o’nun olsun. 

zahmet’, bir işi başlatan ve devam ettiren için söz konusudur. İşi devam ettirmekten vazgeçmek nasıl bir zahmet ola ki? Herhangi bir işi bırakmak, kendisine zahmet olacağı için mi, köşe yazarı efendi, Türkçe katliamından vazgeçemiyor? 

OĞUZ ÇETİNOĞLU