OĞUZLARIN DİLİ                                                                                                                            

ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNE GİRİŞ

Eski Türk Dili sahâsında ihtisas sâhibi olan Prof. Dr. Ali Akar, 16,6 X 23,6 santim ölçülerinde, 335 sayfalık eserinde Eski Anadolu Türkçesi’ni, târihî gelişme seyrine göre üç ayrı dönemde incelemektedir: 

1-Selçuklu dönemi Türkçesi (11-12. yüzyıl)                                                                                               

2-Beylikler dönemi Türkçesi (1243-1453)                                                                                                  

3-Osmanlı Türkçesine geçiş dönemi Türkçesi (1453-16. yüzyıl) 

Prof. Akar dil incelemelerinin, târih, coğrafya ve sosyo-ekonomik etkenlerle birlikte yapılması gerektiğini belirtiyor. İncelemesine ‘Oğuz’ adının nereden geldiği sorusunu cevaplandırarak başlıyor. Bütün ihtimalleri sıraladıktan sonra vardığı hüküm Macar Türkolog Gyula Nemeth (1890-1976) tarafından ileri sürülen tezdir: ok+u+z = boylar birliği. Çünkü ‘Ok’ kelimesi eski Türklerde yalnızca bir savaş âleti değil, aynı zamanda hukûkî bir semboldür. (s: 23) ‘Türk Millî Kültürü’ isimli eserinde Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu (1914-1984) ve Eski Türklerde Okun Hukûkî Bir Sembol Olarak Kullanılması’ başlıklı makalesinde Prof. Dr. Osman Turan (1914-1978) aynı görüştedir. 

Selçuklu öncesi ve Selçuklu târihi ile devam eden Prof Akar, bu bölümü; yaşanılan coğrafyanın dil üzerindeki tesirini belirtmek maksadıyla ‘Türk dili, anayurdundan çok uzaklarda, Önasya ve Avrupa dilleriyle karşılıklı kelime kopyalamaları yaşayacak ve 16. Yüzyıldan sonra da bir imparatorluk dili kimliğine kavuşacaktır.’ Cümlesiyle bitiriyor. (s: 31) 

İkinci Bölümde: ‘Oğuzcanın yazı dili olarak gelişme basamaklarına tahsis edilmiş. Oğuz Türkçesinin en geç 12. yüzyılda ayrı bir yazı dili olma yoluna girdiği, buna rağmen Karahanlı yazı geleneğinden ayrılmadığı, 13. yüzyılın sanlarında ‘yerlileşme’ dönemine girdiği, Karahanlı ve doğu Türkçesinden tedricen uzaklaştığı ve sözlü dilden yazı diline geçişin başladığı açıklanıyor. Anadolu’da Selçuklu hâkimiyetinin pekişmesinden önceki beylikler döneminde resmî dil olarak, edebî ve dinî eserlerde Farsça va Arapça kullanılmasına rağmen halk, gündelik hayatta kendi millî dillerini kullanmaktadırlar. Danişmandnâme, Saltuknâme, Battalnâme gibi metinler Türkçedir. Bu gelişme; 1-Beylerin Türk dilini desteklemeleri, 2-Türkçe yazan edip ve şâirlerin beyler tarafından himâye edilmesi, 3-Tasavvufî hareketler, 4-Kuruluş hâlindeki Osmanlı Devleti’nde Türkçe konuşuluyor olması gibi sebeplerle sağlanmıştır. Prof. Akar, bu dönemde, bir devlet ricâlinin himâyesinde elle yazılıp elle birkaç nüsha olarak çoğaltılabilen eserlerin ve yazarlarının isimlerini ve özelliklerini veriyor. Çarhnâme ve Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş- Şerîfe’nin yazarı Ahmet Fakih, Mi’racnâme’nin azarı Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Saltuknâne’nin yazarı Ebulhayr Rûmî, Dânişmendnâme’nin yazarı Ârif Ali, Gülşehrî, Âşık Paşa, Ahmedî, Harnâme’nin yazarı Şeyhî ve Dede Korkut Oğuznâmeleri ön plâna çıkmıştır. İsimleri zikredilen ve edilmeyen yazarların eserleri ile zengin bir külliyat oluşmuştur. Prof. Akar bu bölümü; imla farklılıkları ve fonetik, morfolojik ve kelime çeşitliliği başlıklı metinlerle bitiriyor. (s: 35-99)

Yapı Bilgisi’ başlıklı bölümde Eski Anadolu Türkçesinin isim ve fiillerdeki yapım ve çekim ekleri: zamir, sıfat, zarf, edat, bağlaç, ünlem, fiil ile fiil çekim ekleri, şahıs ekleri, şekil ve zaman ekleri, fiilimsiler gibi başlıklar altında temel bilgiler veriliyor. (s: 124-202)

Eski Anadolu Türkçesinin mühim dil hus3usiyetlerinden biri de söz varlığıdır. Bu bahis de ihmal edilmemiş. (s: 203-205) 

Altıncı Bölümde, ‘Örnek Metinler Üzerinde Dil İncelemeleri’ başlığını taşıyor. Metinlerin orijinalleri, transkripsiyonlu metinler, çeviriyazılı metinler verilerek gramer çözümlemeleri var.         (s: 209-327)

329-335 sayfalarda eserin hazırlanmasında faydalanılan 125 adet kaynak bilgileri yer alıyor. 

Oğuzların Dili, Eski Anadolu Türkçesini târihi, coğrafyası, yazarları, onların eserleri ve gramer özellikleri bağlamında bütün olarak ele alan temel bir başvuru eseridir. Kitap, ışık tuttuğu 13-15, yüzyıllar arasında, yani Oğuzcanın oluşum ve gelişim süreci içinde, ilk yazıcıların biyografi ve eserlerinden başlayarak 16, yüzyıldan itibaren çağdaş Türkiye Türkçesinin temelini teşkil edecek özellikler kazanan söz konusu lehçenin dil ve kültür târihimizdeki yerini ortaya koyarken, konuyu anlamamıza katkı sunacak özgün metinlerden çokça örneklerle de desteklenmiştir. Eş zamanlı gramer inceleme yöntemlerinin yanı sıra art zamanlı yönteme de başvurulan kitap, bu sayede, Eski Türkçenin devamı, Genel Türkçenin bir kolu olarak Orta Asya'daki Karahanlı - Harezm yazı dili geleneklerinden beslenen Oğuz Türkçesinin genel dil özelliklerini bütünlüklü olarak öğrenmemizi de kolaylaştırmıştır. Oğuzların Dili, gerek bu özellikleriyle gerek ilk üç bölümde işlenen Oğuz kültür tarihine ait levhalarla sadece öğrencilere hitap eden bir ders kitabı değil, genel okurun entelektüel merakını da giderecek bir kültür tarihi kitabı olarak da benzerlerinden farklılaşmaktadır. 

(Son paragraf, arka kapak yazısıdır)

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

fonetik: Ses bilgisi. Sese dayanan, sesle alakalı.                                                                                                                                          

morfolojik: Kelimelerin şekillerini ve oluşumunu konu edinen dil ilmi, yapı bilgisi.                                                                                             

transkripsiyon: Bir yazı şeklinden başka bir yazı şekline çevirme. (Çeviri yazı kelimesinin Fransızcası)                                                       

çeviriyazı: Bir dile ait yazıyı, başka bir dilin alfabesiyle yazarken veya bir dilin eski metinleri ile ağız ve şivelerine ait metinleri tespit ederken alfabede yer almayan sesleri de göstermek için kullanılan sistem.

Prof. Dr. ALİ AKAR

 1965 yılında Sivas'ta doğdu. 1988'de Karadeniz Teknik Üniversitesi Fâtih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1990'da mezun olduğu bölümde açılan araştırma görevliliği sınavını kazanarak üniversiteye geçiş yaptı.

Yüksek lisansını Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Eski Anadolu Türkçesi alanında yaptı. Doktora çalışmasını ise 1997 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Dili Ana Bilim Dalı'nda Mirkâtü'l-cihâd (Dil Özellikleri-Metin-Dizin) adlı tezle tamamladı.

Askerlik görevini, Kara Harp Okulu'nda yedek subay öğretim elemanı olarak yaptı.

2006'da doçent, 2011 yılında profesör oldu. Çalışma alanı Türk dili târihi, târihî Türk lehçeleri, Oğuz grubu lehçeleri, Eski Anadolu Türkçesi ve Türkiye diyalektolojisi olan yazarın, millî ve milletlerarası dergilerde çok sayıda makalesi yayımlandı. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli kongre ve bilgi şölenlerine katıldı. Ali Akar'ın, Oğuzların Dili isimle eserinden başka, Türk Dili Târihi, Muğla Ağızları, Muğla ve Yöresi Ağızları, Gelibolulu Mustafa Ali, Mirkâtü'l-Cihâd adlı dört eseri daha bulunmaktadır.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.

KUŞBAKIŞI:

OSMANLILAR VE DENİZ:                                                                                                                               

Kitabın yazarı Prof. Dr. İdris Bostan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Târihi Kürsüsü’nden mezun olmuştur. Dördüncü baskısı Eylül 2018’de yapılan 16,5 X 22,5 santim ölçülerinde 349 sayfalık eserinde, Osmanlı Cihan Devleti’nin deniz politikalarını, denizcilik teşkilâtını ve gemilerini anlatıyor. 

Osmanlı târihçilerinin meşhurlarından olan aynı zamanda 8 yıl Şeyhülislâm olarak görev yapan, 50’den fazla eser telif eden Kemal Paşazâde (1469-1534), Sultan İkinci Beyazıd Han, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman Han zamanında yaşamıştır. Osmanlı’nın denizlerdeki hâkimiyetinin en üst seviyelere çıktığı dönemdir.  

Bir taraftan Karadeniz ve Akdeniz'de, diğer taraftan Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hind denizlerinde donanma gezdiriliyordu. Asıl adı Ahmed Şemseddin olan ve ‘Tevârih-i Âl-i Osman’ isimli eserin yazarı Kemal Paşazâde (Kemal’in Oğlu) bu ihtişamın oluşmasında rol sâhibidir ‘Pâdişâhım, siz bir şehirde mûkimseniz ki, ânın velinîmeti bâhirdir. (denizdir) Bâhir fetholmayınca gemi gelmez . Gemi gelmeyince İstanbul mâmur olmaz’ diyerek deniz politikalarının gelişmesine öncülük etmiştir. 

İdris Bostan, Osmanlılar ve Deniz isimli bu çalışmasında, Osmanlı Devleti'nin deniz politikalarını, denizde oluşturduğu askerî ve idarî teşkilatı ve donanmada kullanmış oldukları gemileri, birçoğunu ilk defa gün yüzüne çıkardığı arşiv kaynaklarından istifade etmek suretiyle ve geniş bir zaman dilimini ihtiva edecek biçimde teferruatı ile inceliyor. 

KÜRE YAYINLARI:                                                                                                                                          

Vefa Caddesi Nu: 56 Kat: 3 Vefa, Fatih, İstanbul, Telefon: 0.212-529 66 42                                        

Belgegeçer: 0.212-589 15 48 e-posta: [email protected]  /  www.kureyayinlari.com  

KALBİN AKLETMESİ: 

Sosyolog Abdurrahman Arslan’ın; 13,5 X 21 santim ölçülerinde 14 sayfalık eseri, yazarın ‘Düşünce Gündemi’ adlı televizyon programındaki sohbetlerinden bazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Pek çok meseleyi konuşma biçimimizin alt üst olduğu günümüz dünyasında Abdurrahman Arslan, Türkiye ve dünyanın problemlerini felsefî ve dinî açıdan ele alarak birçok meselenin de temel problemlerini gün yüzüne çıkarıyor.

Bilgi ve düşünce serüvenine dâir yapı taşlarını önümüze dizen yazar, düşünce yolunun mahsulü olan bilginin nasıl oluştuğunu ve İslâm'daki hakikatin günümüz dünyasında üstünün örtülü olduğunu belirttikten sonra hakikatin keşfedilmesi gerektiğini söylüyor. Tarafsızlık anlamında ise hiçbir bilginin mâsum olamayacağını düşünen yazar, her bilginin taraflı olduğunu ve bilginin de üç önemli niteliği olduğunu belirtiyor. Bunlar:

1-Bilginin referans aldığı kaynak, 2-Bilginin üretilmesi esnasında kullanılan usul, 3-Bilginin taşıdığı maksat.

Akletmenin ve hayatı sorgulamanın önemini anlatan bu kitap; Müslüman düşüncesinin, İslâmî bilginin nasıl oluştuğundan oryantalistlerin problemlerine kadar birçok konuda bizleri aydınlatıyor. Hakîkat, hikmet, ilim ve irfan konularında farklı bakış açıları sunan eser, okuyana yeni ufuklar açacak vasıftadır. 

BEYAN YAYINLARI

Ankara Caddesi Nu: 21 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-512 76 97 Belgegeçer: 0.212-526 50 10

e-posta: [email protected]  //  www.beyanyayinlari.com  

YEDİ YIL 

Çarpıcı ve cesur bir roman olan Yedi Yıl’ın kahramanı Alex, kendi tasarımları olan bir evde yaşamayı ve birlikte başarılı bir mimarlık ofisi kurmayı hayal ederek Sonja ile evlenir. Sonja, üniversitede tanıştığı, üst sınıf bir aileden gelen, güzel, iyi eğitimli, hırslı bir bayandır. 

Fakat bir müddet sonra, sebebini anlayamadığı bir ruh âli ile Sonja’dan ayrılıp Iwona’nın fakir, bakımsız ve loş odasına sığınır. Iwona;  silik, neredeyse çirkin, sessiz sedasız, kendini birilerine, hatta kendine bile beğendirmeye dair her türlü ümidini kaybetmiş Katolik, Polonyalı göçmen bir bayandır.  Roman; Alex’in hayatını, değerlerini, seçimlerini sorgulamasıyla devam eder. 

İsviçreli yazar Peter Stamm’ın yazdığı roman, Regaip Minâreci tarafından Türkçeye çevrilip 13 X 20 santim ölçülerinde 224 sayfa hacimle Ağustos 2018’de yayınlandı.   

NEBULA KİTAP:                                                                                                                                            Ankara Caddesi Nu: 28, Kat: 1, Büro 14-15 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-514 27 20, Belgegeçer: 0.212-514 27 21, e-posta: [email protected]  //  www.nabula.org  

KISA KISA / KISA KISA…

1- SAKİ-NÂMELER: Hazırlayan: Mehmet Arslan. Kitabevi Yayınları. Mehmet Varış.                                                                     

2- PAPALARIN GÜNAH DOSYASI: Ali Ergenekon. Boğaziçi Yayınları. 

3- NARTLAR KARAÇAY-MALKAR MİTOLOJİSİNİN DESTAN KAHRAMANLARI: Prof. Dr. Ufuk Tavkul.  Türk Dil Kurumu Yayınları. 

4- SAHHAF RÂİF YELKENCİ: Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar. Kubbealtı Neşriyat.                                                                              

5- BEDİÜZZAMAN’DA AŞK: Metin Buz. Hayy Kitap

DERKENAR:

                            ‘HAKÎKİ VATAN, HUSÛSEN LİSANDIR’ 

RAMAZAN DEMİR

Türkiye’nin, yangında ilk kurtarılacak, birinci dereceden beka meselesi dil meselesidir. Yedi düvel bağlamındaki terör örgütleri ve içerideki sinsi yapılanmalar, dilin yanında ikinci dereceden tehditlerdir. 

Dilin de kendi içinde bir önceliği vardır ve onlar aidiyet kavramlarıdır. Çünkü ‘hakîki vatan, husûsen lisandır’; hakîki lisan, husûsen aidiyet kavramlarıdır. Kavramlar motor, kelimeler aksesuardır. Kavramlar mesaj, kelimeler makyajdır. Aidiyet kavramlarını dikkate aldığımızda, ithal veya türedi kavramlar yüzünden Türkiye’nin motoru stop etmiştir. Yüz yıldır her gelen neslin öncekini aratması (sonun başlangıcı), paralel devlet ve paralel dinin hakîki sebebi, paralel dildir. 

Gençliğe hitâbe’başlıklı makalesinde söylediği gibi, Necip Fâzıl’a göre Türkiye’ye, yeni kurbağa dili hâkimdir. ‘Kültürden İrfana’ isimli kitabında söylediği gibi Cemil Meriç’e göre kaypak kavramların (teşhis Meriç’e ait) hakkından gelinememiştir. 

Ramazan Demir’e göre Joker Kavramlar Türkiye’yi esir almıştır. Üçünün toplamına paralel dildiyeceğiz. Bu türedi kavramların tam listesi ‘Joker Kavramlar’ isimli kitabımızda vardır ve ilk kez tarafımızdan tasnifi yapılmış, hakkından gelinmiştir. Batının malını, dövizini boykot edip, dilini boykot etmeyen, bindiği dalı kesendir. Paralel dil kullanan; meselâ ‘kültür’ü hangi cümlede kullandığını söylesin; ona orada Türkçeden hangi kavramı katlettiğini söyleyeyim! Lisan katili, insan katilinden vahimdir. Söz, devlet ve millet katında yere düşüyorsa bunun altından kimse sağ çıkamaz. 

Müktesebâtında; ‘yeni kurbağa dili şudur ve biz bu dilden işte şöyle uzağız, Cemil Meriç’in dikkat çektiği kavramlar şu sebepten dolayı kaypak bir kavramdır veya değildir, joker kavramlara şu sebepten dolayı uzağım veya yakınım, kavramları şöyle tasnifledim, herkesin önünde mütalaaya hazırım’ şeklinde açık, anlaşılır bir beyanı olmayan, Türkiye’nin varlık sebebi olan Türkçeyi halının altına süpürmüştür. 

Küreselleşme çukurunda herkesin dili, tanımı, türedidir. Batıya her fırsatta, ‘sizin insan haklarından, cihanşümul değerlerden anladığınız bu mu?’ demiyor muyuz?  Anladıkları o; çünkü bir kavram hangi havzaya ait ise değer içeriği de o havzaya aittir. Bu çelişkili soru bütün türedi kavramlar için geçerlidir. Tabela sâhibi olup da, matbuatında, medyasında bu konuya yer açmayan; Türkiye’nin olmak veya olmamak, küllerinden doğmak veya doğmamak, sonun başlangıcını tersine çevirmek veya çevirmemek tercihinde kayıtsız kalmıştır. Ayrıntısı çalışmamız ‘Joker Kavramlar’da ve Türkiye’nin önünde yapacağımız mütalaada saklıdır.     

Türkiye’nin kâmus’u, tapusundan önce gelir. Vatan, dilden bir sonraki duraktır. Batının kavramını kullanan, batının kılıcını çalar. ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!’  İnsan ne ile yaşar? Kendine has aidiyet kavramları ve onların ihtiva ettiği değerlerine sâhip çıkmakla yaşar. Devletin yaşaması; ‘kavramı yaşat ki, insan yaşasın!’ ilkesine bağlıdır. Bu ilke yoksa 12 Eylül, 15 Temmuz mevzilenmesi vardır. Vatandaş önce türedi tanımlarla birbirine karşı mevzileniyor. Son yüz yıllık târihimiz; birbirine ve devlete karşı ithal kavramlarla ‘mevzilenen’ vatan evlatlarının hazin hikâyesidir. Bu mevzilenmeyi bitirmenin tek yolu, tabelalardan, devletin ve milletin müktesebâtından ‘paralel dili’ silmekten geçer.  

1-Ya devlet başa, ya kuzgun leşe! 2-Ya istiklal, ya ölüm! Bu iki hamle târihte yapıldı. Türkiye, şu üçüncü hamleyi yapacak mı? Ya Türkçe başa, ya paralel leşe! 

Tercihiniz?

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

RAMAZAN DEMİR: 1956’da, Afyonkarahisar’ın Şuhut ilçesine bağlı, Karaadilli beldesinde doğdu. İlköğrenimini kendi kasabasında, orta öğrenimini Afyon İmam Hatip Lisesinde, yüksek öğrenimini1982 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde tamamladı. 2006’da öğretmenlikten emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır… Diyanet / Hakses,  Özgün İrâde, Yeni Şafak, Kitap Dergisi, Bu Meydan, Umran, İktibas, Selam gazetesi gibi, çeşitli gazete ve dergilerde, şiir, deneme ve tenkitleri yayınlandı… Kimlik (1999), Çıra (2009) ve Metropol yayınları arasında 2017’de çıkan toplam dört kitabı bulunmaktadır.