PİRAMİTLERİN GÖLGESİNDE

Nedim Gürsel okuyucusunu firavunlar ülkesi Mısır’a götürüyor. Ancak, eser yalnızca bir gezi kitabı değil. Mısır’ın ve piramitlerin geçmişi itibâriyle târih kitabı;  ölümü ve dini anlatması sebebiyle bir felsefe kitabı. Yazar, okuyucuyu Nil kıyılarında dolaştırırken turist rehberidir. Mısır’ın eski ve yeni yazarlarını anlatırken edebiyatçıdır. Eski medeniyetleri incelerken, medeniyet târihçisi, arkeoloji uzmanı de diğerleri… 

Gördükleriyle, gördüklerinin çağrıştırdıklarını harmanlayarak, kâh günümüzden kâh eskilerden bilgi buketleriyle süslü bir kitap…

Mısır medeniyeti, dünyanın en eski medeniyetlerinden biri. Buna rağmen bütünüyle keşfedilebilmiş değil. 

Firavunlar tanrı ile özdeşleştiriliyordu. Yazar, günümüz diktatörleriyle bağlantı kurmaya çalışıyor. 

13,5 X 19,5 santim ölçülerindeki kitap 152 sayfadır.

DOĞAN KİTAP:

19 Mayıs Caddesi Nu: 1, Golden Plaza Nu:1 Kat:10 Şişli 34360 İstanbul. Telefon: 0.212-373 77 00

Belgegeçer: 0.212-355 83 16  www.dogankitap.com.tr  e-posta: [email protected]  

NEDİM GÜRSEL:

5 Nisan 1951'de Gaziantep'te doğdu. 1970'te Galatasaray Lisesi'ni, 1974'te Paris Sorbonne Üniversitesi Modern Fransız Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı yerde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yaptı.

Hâlen Sorbonne Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı dersleri veriyor ve Fransa İlmî Araştırmalar Millî Merkezi'nde Türk Edebiyatı üzerine araştırma başkanı olarak çalışıyor.

Yayınlanmış eserlerinden bâzıları:  *İlk Kadın (1983), *Boğazkesen (1998), *Resimli Dünya (2000), *Uzun Sürmüş Bir Yaz (1975), *Kadınlar Kitabı (1979), *Sevgilim İstanbul (1986), *Son Tramvay (1991), *Öğleden Sonra Aşk (2002), *Balkanlara Dönüş (2002) *Pasifik Kıyılarında (2002).

DERKENAR:

SEYAHAT 

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Türkçemize Arapçadan gelen ‘seyahat’ kelimesinin aslı ‘siyâhat’dir. Günümüzde, seyahat kelimesinin yerine ‘gezi’ kelimesi kullanılıyor. Gerçekte ise uzak yerleri gezip dolaşma fiili için ‘seyahat’; dar bir çevredeki, meselâ park içindeki dolaşmaya ‘gezinti’; şehir içinde yapıldığında ise ‘gezi’ kelimelerinin kullanılması daha uygun olur.

Seyahat, çeşitli maksatlarla gerçekleştirilir. Tabiatı, şehirleri ve ülkeleri görmek, coğrafya ilmine hizmet ekmek, kültürel araştırmalar yapmak, ticârî maksatlar gütmek, keşif ve merak ile diğerleri, seyahatin önde gelen sebepleridir. Eskiler, ilme hizmet maksadıyla gerçekleştirilen seyahatler için ‘rıhlet’ kelimesini kullanırlarmış.

Seyahat, insanlara pek çok alanda sayısız faydalar sağlar. Bölgeye veya bölge insanlarına maddî ve manevî zenginlikler kazandırır. İnsanlar ve ülkeler arasında bağlar oluşturur. Bu bağlar, insanlar arasında dostluğun, milletler arasında barışın temellerini atar. Dostluk ve barış, insanları huzura kavuşturur.

Seyahat, öğrenmeyi ve hayatı kolaylaştırır. Bir yerde devamlı oturmaktan sıkılan insanlara ferahlık sağlar. Yeni dostlar kazandırır.

Seyahatlerde insanlar; alıştıkları rahatlıktan, kurulu düzen ve emre hazır konfordan, yaşadıkları ortamdan, sevdiklerinden uzak kalırlar. Bu uzaklık, mahrumiyetlere katlanma alışkanlığı kazandırır, sâhip olunan değerlerin kıymetini artırır. Böylece insana mücâdele azmi verir. Sabırlı olmayı, sevdiklerine sâhip çıkmayı öğretir. Özetle insanı olgunlaştırır.

Seyahat bir mihenk taşıdır. İnsanların dosta sadakatini artırır, yardımlaşma ve paylaşma hasletini geliştirir. Genel anlatımla seyahat, insandaki gizli cevherleri ve saklanmaya çalışılan kötülükleri ortaya çıkarır.

Seyahatnâme

Seyahat fiilini gerçekleştirenler ‘seyyah’; seyyahın, gezdiği yerleri anlattığı yazılı eserler ise ‘seyahatnâme’ olarak adlandırılır. Bu eserlerde yazarlar, gezip gördükleri yerlerden edindikleri intibaları anlatır, bilgileri naklederler. Temel maksat; gezilen-görülen yerlerin güzelliklerini, o bölgedeki insanların yaşayış, örf ve âdetlerini okuyucuya aktarmaktır. Seyahatnâmeler, tarihî belge özelliğine sahip olmakla birlikte; yazarın, intibalarını belli bir üslûpla anlattığı için aynı zamanda bir edebiyat türüdür.

Dünyanın en çok bilinen seyahatnamelerini: Marko Polo (İtalya, 1254-İtalya, 1324), İbn-i Battûta (Fas, 1304-Fas, 1369), Seydi Ali Reis (Galata, 1498-İstanbul, 1562)  Evliya Çelebi (İstanbul, 1611-İstanbul, 1682),  yazmışlardır. Seyahatnameler birer kültür ürünüdür. Yazarının da kültürlü olması gerekir ki, gördüğü kültürleri ve kültür eserlerini anlatabilsin. Zaman içerisinde, bir seyahat kültürü de oluşmuştur. O kültürle bütünleşemeyenler, seyahatlerden haz duymazlar Seyahat kültürünü, dünyanın ilk göçebe insanlarından olmaları ve çok göç etmeleri sebebiyle insanlığa Türkler kazandırmışlardır. İslamiyet’teki ‘sıla-ı rahim’ kavramı da seyahat fikrini geliştirmiştir. 

Seyahatler, hayatın paylaşıldığı ortamlardır.

Hayatın kendisi de bir seyahattir. O'ndan gelip O'na giderken yaşadığımız hayat; ülkemizden şehrimizden, köyümüzden ve hatta evimizden dışarı çıkmasak bile bir seyahattir.

Seyahatler, her meslekten, her meşrepten insanları bir araya getirir. Yalnız insanlar; kendi iç dünyasından bulunduğu ortama, o ortamdan hayâl âlemine gidip gelirler. Bu gidiş-gelişler de birer seyahattir. Bu seyahatlerle insanlar, kendilerine yaklaşma, hakikate ulaşma imkânı bulurlar.

Gidemediğin yer, senin değildir!

Selçuklu ve Osmanlı Türklerinde seyahat ihtiyacı ve alışkanlığı, doruk noktalardaydı. Osmanlı vâli ve sadrâzamlarından Halil Rıfat Paşa (Selânik, 1827-Selânik 1901): ‘Gidemediğin yer senin değildir!’ diyordu.

O dönemlerde devlet yöneticileri, Anadolu'yu bir baştan bir başa geçen geniş veya duble yollar, otobanlar yapmadı. Çünkü ihtiyaç yoktu. Çünkü atlar, asfalt yolları sevmezler. Fakat tabîi yolların kenarlarına hanlar ve kervansaraylar, nehirler üzerine köprüler inşa ettirdiler. Bunların her biri birer sanat eseri idi. Bir kısmı, Mostar Köprüsü gibi...  vahşi batının vandalist saldırıları ile yok edildi. 

Türk-İslâm kültürünün eseri olan kervansaraylar, birer külliye olarak inşa edilirdi. 

Fâruk Nâfız Çamlıbel (İstanbul, 1889-İstanbul, 1973), ‘Han Duvarları’ isimli şiirinde o yollardan geçip o hanlarda konaklayan insanların sır dolu hayatını anlatır:

Maraşlı Şeyhoğlu Satılnış'ım ben, 

Huduttan hududa atılmışın ben.

Nice Satılmış'ların ömrü seyahatlerde geçti. ‘Ömür biter, yol bitmez.’ Denildi.

Yahya Kemal Beyatlı'nın (Üsküp, 1884-Paris, 1958) Ak tolgalı beylerbeyi, Bir yaz günü Tuna'dan kafilelerle... geçmişti. Bin atlı o gün, çocuklar gibi şendi.

Genç Türkiye, demir ağlarla ördü Anayurdu dört baştan. Demek ki seyahat, Cumhuriyet döneminde de gözde idi. 

Günümüzde Tuna'yı. Sirkeci’den kalkan trenlerle geçiyoruz. Yeşilköy’den havalanan uçakların altında Tuna, ince bir sicim görünümündedir. Her şey küçülmüştür. Küçülmüş ve hızlanmıştır: ‘Yüksek Hızlı Tren’lerle çağa ayak uyduruyoruz.

Dünya küçüldü. Yolları gurbete bağlayan dağlar... çelik kanatlı kuşların altında birer küçük tepecik oldu artık. Dağ ne kadar yüce olursa olsun, yollar onun üzerinden aşardı. Artık dağlar yüce değil. Yollar, dağları delip geçiyor. Delik-deşik olan dağların yüceliği kalmadı.

Zoraki seyahatler

Demokrasinin hiçbir kurum ve kuralının işlemediği totaliter rejimlerde insanlar, devletin belirlediği mekânlara çivilenmişlerdi. Komünist Rusya döneminde her ne sebeple olursa olsun, bir şehirden bir başka şehre gitmek, o iki şehrin yöneticilerinin iznine bağlı idi. Hele hele, komünizme yürekten bağlılığını ispatlayamamış olanların ülke dışına çıkmaları kesinlikle yasaktı.

O dönemlerde ve o coğrafyada seyahatler bazen ideolojik maksatlarla ve zoraki olarak yaptırılıyordu. Kırım, Karaçay, Ahıska, Dağıstan Türkleri, Çeçenistan Müslümanları; baba ocağından adetâ sökülerek alındılar, yük ve hayvan taşımaya mahsus vagonlarla Sibirya'ya ve Asya'nın doğusuna sürüldüler. 

Yarım asır sonra aynı ideolojik seyahatler. Doğu Türkistan'da gerçekleştiriliyor. Milyonlarca Çin köylüsü, Turfan'a dolu gidip boş dönen trenlerle mecburî seyahate tâbi tutuluyor. Maksat Doğu Türkistan'da, vatan olmuş toprakların asıl sahibi olan Türkleri azınlığa düşürmek. Aynı trajedi Filistin’de de yaşanıyor. 

Rejimin adı ve rengi ne olursa olsun... insanlar seyahat ediyorlar. Kimi kendi istekleriyle, kimileri de mecburen, mecburiyetten...

Vazgeçilmez tutku

Çağın teknolojisi mesâfeleri öldürdü. Sınırları geçirgen hâle getirdi. Artık kervansaraylar yok. Türk-İslâm kültürünün gereği olarak ücretsiz sunulan hizmetler de târihe karıştı. Yine de seyahat edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İletişim imkânlarının gelişmesi, görüntülü telefonların kullanıma girişi, ulaşım ihtiyacını ortadan kaldıramadı. 

İstatistiklerden edinilen bilgilere göre 2016 yılında, telefon, televizyon, belgegeçer, elektronik posta ve internet gibi iletişim araçlarının sayısı yedi milyar adedin üzerinde. 1990'lı yıllarda, çapı bir milimetre olan kablo üzerinden aynı anda, yalnızca bir telefon görüşmesi yapılabiliyordu. Daha 1995'e gelmeden, fiber optik kablolar kullanıma alındı. Çapı yarım milimden daha ince kablolarla aynı anda 100 görüşme yapılabiliyordu. Günümüze gelindiğinde kuşlar, artık konabilecek telgraf ve telefon telleri bulamıyorlar. Haberleşme, uzaydaki uydularla gerçekleştiriliyor. Hem de konuşulan mekânların görüntüsünü karşı tarafa iletebilecek şekilde... Görev süresi biten uydular, boş bir gazoz kutusu gibi çöplüğe atılıveriliyor. Haberleşme ve iletişimin kolaylığına rağmen seyahat etme ihtiyâcı azalmadı, arttı. Dünya nüfusunun % 45'i, bir günde bir şehirden, yurt içinde veya yurt dışında bulunan bir başka şehre seyahat ediyor.

Âşık Veysel:

Uzun ince bir yoldayım,

Gidiyorum gündüz gece...’

Diyordu. Gittiği yolun adı ‘hayat’ idi.

Hayat bir seyahattir.

İyiye, güzele, doğruya, insana ve Hakk’a ulaşmak için yola çıkanlar: Seyahatiniz bereketli, yolunuz açık olsun! 

KUŞBAKIŞI: 

İSMAİL HAKKÎ BURSEVİ:

İsmail Hakkî Bursevî, Arapça ve Farsça dillerini bilmesine rağmen binlerce manzumesini Türkçe kaleme almış; Türkçeyi işleyip, mâmur etme gayesinde bir şiir ustasıdır. Böyle olmasaydı, O’nun şiirinin Yûnus’unki kadar yalın, Mısrî’ninki kadar heyecanlı olduğunu fark edemez ve şiirdeki dehâsına hayran kalamazdık. Her konuda ve yüzden fazla eser vermiş olmasına rağmen, bize gönül dünyasının kapılarını  açan, sıcaklığını hissettiren ve kendisini daha çok sevdiren onun Türkçe şiirleridir.

Hakkî’ye göre şiir, letâfeti ve tarâveti değil, şifâyı ve devâyı gaye edinmelidir. Her bir beyit dünya görüşümüzü, dünya görüşümüz de hayat tarzımızı belirlemelidir. Bu ilkeden hareketle Hakkî, düşünce ve duyguyu en güzel hâliyle ifâde edecek şekilde Türkçe şiir dilini bulmuş, bunu da şiirin mükemmel kalıpları içinde bizlere sunmuştur. Günlük konuşma dilinin anlatım zenginliği içinde, tâbiî, sâde ve zahmetsiz; ancak bir o kadar da tesirli bir üslûp kullanmıştır. Bu sâyede O’nun şiiri kurucu metinler arasında yer almış, kendisi de ‘Türkçeyi Kuran’ şâirler arasında sayılmıştır.

Dr. Murat Yurtsever’in hazırladığı 13,5 X 21 Santim ölçülerinde 88 sayfalık kitap, Temmuz 2018’de yayınlandı. 

KETEBE YAYINLARI:

Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: [email protected]  //  www.ketebe.com  

SON İSTASYON, TOLSTOY’UN SON YILI  

 ‘Anna Karenina’, ‘Harp ve Sulh’ gibi eserlerin yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy(Yasnaya Polyana – tula 1828 – Astapovo, 1910), hayatının son günlerini huzur içinde geçirmek maksadıyla 1910 yılının soğuk bir sonbahar günü, trenle yola çıkar. Evinden, kırk sekiz yıllık hanımından, on üç çocuğundan ve gazetecilerden kaçarken yanına sadece en sevdiklerini almıştır. Bu zorlu ve sıkıntılı yolculuk Astapovo İstasyonu’nda son bulur. Son İstasyon, Tolstoy’un eşi Sofya Andreyevna’nın, doktorunun, çocuklarının, can yoldaşı Çertkov’un ve sekreteri Bulgakov’un günlüklerinden ve mektuplarından yararlanılarak, târihî gerçeklere dayandırılarak Jay Parini tarafından yazıldı. Kendisini hüzünlü bir son bekleyen dünyaca tanınmış yazarın hayatının son yılına, başarılı bir kurguyla, bu kişilerin gözünden bakan roman, Tolstoy’un dünya görüşünün, ideallerinin, aşklarının ve hayal kırıklıklarının derinine iniyor. Yalnız yazar Tolstoy’u değil, ‘insan Tolstoy’u da acıklı ama gerçekçi biçimde tanıtıyor. 

Son İstasyon, başrollerini Christopher Plummer ile Helen Mirren’ın paylaştıkları iddialı bir film olarak beyazperdeye de aktarıldı.

İlknur Özdemir’in Türkçeye çevirdiği eser, Ağustos 2018’de, 12 X 20 santim ölçülerinde 320 sayfa olarak okuyucuya sunuldu.  

ALFA YAYINLARI:                                                                                                                                Alemdar Mahallesi Ticârethane Sokağı Nu:15 Eminönü, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-511 53 03, Belgegeçer: 0.212-519 33 00, e-posta: [email protected]  //  www.alfakitap.com.tr  

KAVGAM: 

Alman lider Adolf Hitler diyor ki: 

‘İşgal altındaki topraklarımız anavatana ateşli protestolarla değil, kılıcın indirdiği zafer darbeleriyle katılabilir. Daha önce de değindiğim gibi dünyanın altını üstüne getiren büyük olayların tamamı yazı ile değil, sözle meydana getirilmiştir. Siyâsî kuruluşlar farklı çıkarlarından dolayı birbirleriyle göstermelik olarak anlaşırlar. Benim felsefi doktrinim dünyayı tekrar mutlu bir şekilde yaşatacak güce sâhiptir. Böyle bir idealde elbette ki geçici anlaşmalar söz konusu olamaz. Beceri ve yetenek eğitimi bir ürünü değildir. Bu yetenek kişide doğuştan vardır. Yani bu Tanrı’nın bir lütfudur.’

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 629 sayfa hacimli eserde, Adolf Hitler’in düşünce ve uygulamaları anlatılıyor. 

OLYMPİA YAYINLARI:                                                                                                                              Telefon: 0 212-604 10 00 Belgegeçer: 0.212-651 43 43 e-posta: [email protected]  www.finalpazarlama.com 

KISA KISA / KISA KISA…

1- İSTANBUL’UN UNUTULMAYAN GEMİLERİ: Eser Tutel. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.  

2- KAYGILI YILLAR / GİZLİ BELGELERLE KURTULUŞ SAVAŞI’NIN PERDE ARKASI (1918-1923): Prof. Dr. Salahi R. Sonyel. Remzi Kitabevi.  

3- MEŞRUTİYET’TEN CUMHURİYET7E DİN VE SİYÂSET: Dücane Cündioğlu. Kapı Yayınları. 

4- OSMANLI AVUSTURYA MüNÂSEBETLERİ: Selahaddin Çelebi. Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 

4- AVRASYA’DAN MAKALELER: Lev Nokolayeviç - Dr. Ahsen Batur / Selenge Yayınları.