KİTÂBİYAT - 264

Abone Ol


İskoç asıllı İngiliz târihçi ve eğitimci yazar Thomas Carlyle (1795-1881) diyor ki: ‘Milletler kahramanlarıyla yaşarlar.’ Bu cümle, ‘bir milletin ne kadar çok kahramanı varsa, o millet, târih sahnesinde o kadar uzun süreyle kalabilir.’ Şeklinde yorumlanabilir. Kahramanlar, gerçek hayatta olabileceği gibi, ukbâ âleminde veya destanlarda - efsânelerde de olabilir. Zâten destan ve efsâne kahramanları da gerçek hayattan edebiyat alanına intikal etmişlerdir.

Türk milleti, gerek efsâne ve destanlarda, gerekse târihte yaşayan kahramanları itibâriyle dünyanın en zengin milletlerinin başında gelir. Dünyaya nam salan kahramanlarımız vardır. Mete Han, Oğuz Han, Göktürk Hakanları: Bilge Kağan, İstemi Kağan ve diğerleri; Atilla, Abdülkerim Satuk Bağra Han, Selçuk Beğ, Çağrı ve Tuğrul Beğler, Sultan Alparslan, Birinci ve İkinci Kılıçarslan, Osman ve Orhan Beyler, Sultan Üçüncü Murad Han’a kadar hüküm süren pâdişahlar ve sonraki Osmanlı pâdişahlarından bâzıları, Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım Karabekir… ilk akla gelen kahramanlarımızdır.

Kahramanlık yalnızca savaş alanında kazanılan bir unvan değildir. İnsanlığın veya milletinin iyiliğine imkân sağlayan icatların sâhipleri, yazılarıyla-sözleriyle insanları iyiye-doğruya-güzele yönlendirenler de kahramandır.

Okumayı seven Türk gençleri, Yahudi asıllı Fransız şarkiyatçı yazar David Leon Cahun’un 1841-1900) Gökbayrak isimli eserini okuduktan sonra târihin derinliklerindeki Türklerle ilgilenmişlerdi. Ziya Gökalp’in ifâdesiyle; ‘Bu kitap, âdetâ, Pan-Türkizm mefkûresini teşvik etmek maksadıyla yazılmış bir eser’ idi. Hüseyin Namık Orkun da aynı eser için: ‘Millî şuurun uyanmasına birinci derecede âmil olan mühim eser’ sözleriyle hükmünü açıklamıştı.

Türk gençlerinde uyanan Turancılık düşüncesi, Hüseyin Nihal Atsız’ın (1905-1975) ‘Bozkurtların Ölümü’ ve ‘Bozkurtlar Diriliyor’ isimli eserleriyle gelişti, kök saldı, ulu bir çınar oldu. O ulu çınar, elbette Türk gençliğine yetiyordu. Fakat yalnızdı. Hüseyin Adıgüzel, ulu çınarın yalnızlığını gidermek maksadıyla olmalı, ‘Kürşad’ı yazdı. Kürşad, Göktürk hanedanın 10. büyük hakanı olan ve 621 yılında vefat eden Çuluk Kağan’ın küçük oğludur.

* * *

Çinliler âni bir sadırı ile Göktürklerden 10.000 kişiyi esir almışlardı. Esirler arasında Kürşad da vardır ve zorla Çin sarayının muhafız alayında çalıştırılmakta, Çin kültürünü benimsemesi için baskıya mâruz bırakılmaktadır. Kürşad, 39 arkadaşı ile birlikte, esir olan soydaşlarını kurtarmak için plan yapar: Çin imparatoru her gece, sivil giyinerek ve yalnız olarak şehir sokaklarını dolaşmaktadır. İmparatoru rehin alacaklar ve karşılığında hürriyetlerini elde edeceklerdir. O gece, fırtına şeklinde yağmur yağdığından imparator sokağa çıkmaz. Fakat Kürşad ve arkadaşlarının hazırlığı öğrenilmiştir. Plandan vazgeçmek demek, hürriyet ümidini diri diri toprağa gömmek olacaktır. 40 kahraman saraya hücum ederlerse de yüzlerce Çinli askerle karşılaşırlar. Kürşad’ın emri ile kahramanlarınız sınıra doğru kaçmaya başlarlar. Tâkipçi Çin askerlerinden öldürülen her 100 kişinin yerine 300-500 asker takviye olarak gelir. Sınırdaki Vey ırmağı üzerinde bulunan köprünün selden yıkıldığını gördüklerinde geri dönüp tekrar Çinlilerle çarpışmaya girişirler. Yüzlerce Çinliyi daha burada öldürürlerse de kahramanlarımız, çarpışa çarpışa şehit olurlar.

Destanlar burcunun büyük şâiri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (1929-1992) bu olayı ‘Bozkurtların Destanı’ isimli şiirinde işlemiştir. Böylece Kürşad, Türk’ün Turan ülkesine gönül veren büyük iki edibin kaleminde Türk milletinin hâfızâsına ve gönüllerine yerleşti. Uçsuz bucaksız Çin topraklarına sığamayan Kürşad ve 39 ülküdaşı, milletin gönlüne sığmıştır.

Hüseyin Adıgüzel, 13,7 X 21 santim ölçülerindeki, 359 sayfalık eserinde, Türk milletinin algılayıp hâfızâsındaki-gönlündeki mûtenâ köşeye yerleştirdiği Kürşad’ı anlatıyor. Böylece târihin soluk yapraklarında ruhsuz ifâdelerle anlatılan Kürşad ve arkadaşları, âdetâ ete kemiğe bürünüp günümüzün genç Turan neslinin arasına katılıyor. Romanların romantizmi, gençlik için duyguları harekete getiren, bulunduğu kaba sığamayacak kadar kaynatan-çoğaltan en güçlü iksirdir.

Kitaptan kısa bir bölüm:

……

Günümüz ‘batıcı’larına, uyanmaları için çuvaldız batıran eser 2017’de yayımlandı.


 


 













































 

KENDİSİNİ; OSMANLI DEVLETİ’Nİ KURTARMAYA, MÜMKÜN OLMAYINCA TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURMAYA ADAYAN

Gökalp'e göre siyâsî inkılâp kolay olduğu halde sosyal inkılâbı gerçekleştirmek dışarıdan göründüğü kadar kolay değildir. Çünkü sosyal inkılâp, duyguların ilerlemesine ve yükselmesine bağlıdır. Duygular asırlardır süren sosyal alışkanlıklara bağlı olduğu için, yeni duyguların ve hissedişlerin yaratılabilmesi için ciddî gayret gerekmektedir. Gökalp'e göre sosyal inkılâp, eski hayatı beğenmeyerek yeni bir hayat yaratmaktır. Yeni hayat demek; yeni iktisat, yeni aile, yeni felsefe, yeni, ahlak, yeni siyâset, yeni hukuk demektir. Eski hayatı değiştirmek, yeni bir yaşayış yaratmakla mümkündür. Yeni hayatı yaratmak ve anlamak için hakîki kıymetleri aramak ve bulmak lâzımdır.

Mütefekkir-Sosyolog Ziya Gökalp, Yeni Hayat başlığı altında bir araya getirilen şiirlerinde Türkçülük mefkûresini geniş halk kitlelerine daha kolay tanıtabilmek ve onu duygu temelinde işleyebilmek için Türkçenin âdetâ bütün imkânlarını seferber ediyor.

Deme bana ‘Oğuz, Kayı, Osmanlı…’ Türk'üm, bu ad her unvandan üstündür… Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı, Türk milleti bir bölünmez ‘bütün’dür...

Salim Çonoğlu tarafından yayına hazırlanan, 12 X 19,5 santim ölçülerinde 88 sayfalık eser, Zafer Yılmaz tarafından resimlendi.


 

Millî Tetebbûlar Mecmuası, İstanbul’da, 23 Mart 1915 târihinde Âsâr-ı İslâmiyye ve Milliyye Tedkik Encümeni tarafından yayın dünyamıza kazandırıldı. Dergi, Kasım 1915’teki 5. Sayısı ile yayın dünyasından çekildi.

Tetebbû; Bir şey hakkında etraflıca bilgi edinmek için derinlemesine tetkik etmek demektir. Dergiyi yayımlayan Encümen; Maarif Nâzırı Ahmed Şükrü Bey'in teşebbüsleri İslâm medeniyeti ve Türk kültürüyle ilgili din, ahlâk, hukuk, iktisat, lisan, güzel sanatlar, fen ilimleri ve sosyal bünye hakkında yayın yapmak ve Milliyetçi Düşünceler ile İslâmiyet’i anlatmak maksadıyla, Fuad Köprülü’nün yönetiminde yayımlanıyordu.

Ziya Gökalp’in bu dergide; Bir Kavmin Tedkikinde Tâkip Olunacak Usul ve Eski Türklerde İçtimaî Teşkilât ile Mantıkî Tasnifler Arasında Tenazur başlıklı iki makalesi yer aldı. Prof. Dr. Ali Duymaz tarafından hazırlanan eserde bu makaleler, Türk alfabesiyle, Gökalp’in üslûbuna dokunulmaksızın günümüz Türkçesiyle, dip notlarda geniş açıklamaları ihtiva edecek şekilde veriliyor. Eser; 12 X 19,5 santim ölçülerinde ve 176 sayfa hacimle, Kasım 2016’da yayımlandı. Eserin sonunda ‘Kavramlar ve İsimler Sözlüğü’ bulunmaktadır.


 

ÇINARALTI YAZILARI:

Ziya Gökalp’in, 8 Mayıs 1924 gününden, 24 Ekim 1924 târihinde vefatına kadar geçen 170 gün içerisinde Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Çınaraltı’ genel başlığı altında yayımlanan 25 adet makalesi, ‘Çınaraltı Yazıları’ isimli, 12 X 19,5 santim ölçülerinde 160 sayfalık kitapta günümüz okuyucularına Türk alfabesiyle sunuluyor.

Ziya Gökalp bu yazılarında, Türk kültür ve medeniyetinden beslenen milliyetçi mefkûreye sâhip bir neslin yetişmesi için verimli bir çalışma ortaya koyuyor.

Makalelerden bâzılarının başlıkları: Mefkûre, Teşkilatçılar, Türk Ailesi, Yirminci Asrın En Mühim Müessesesi Gazetedir, Eski Türklerin Dini, Ecnebi Sermâyesi, Hedefler ve Mefkûreler, Aşktan Daha Kuvvetli.

Kitabın son bölümünde ‘Kavramlar ve İsimler Sözlüğü’ yer alıyor.

Bu bölümde, hakkında açıklama yapılan kavram ve şahıslardan bâzıları: Adem-i Merkeziyet, Ahmet Mithat Efendi, Aristo, Bayatlar, Beg Dili, Boy, Cerablus Beğdilileri, Komün, Lenin, Salur Kazan, Türk Boylarından Sarılar, Soy, Şaman / Şamanlık / Şamanizm, Tatlar, Varsaklar…

Eseri yayına hazırlayan Prof. Dr. Salim Çonoğlu, Gökalp’in Türkçesine hiç dokunmamış. Buna rağmen çok rahat okunuyor, kolayca anlaşılabiliyor. Kullanımdan kalkmış kelimeler karşılıkları, dipnotlarda veriliyor.


 

<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><> <><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>