HAK NÂHAK SEÇİLER HAK DÎVÂNINDA

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER

Nazir Ehmedli’nin dokuzuncu kitabı, edebiyat dünyâmıza yepyeni doğrularla çıkıp geldi: ‘Hak Nâhak Seçiler Hak Dîvânında

 ‘Hak Nâhak Seçiler Hak Dîvânında’ cümlesini Türkiye Türkçesiyle şöyle ifâde edebiliriz: ‘Haklı-Haksız Halk Dîvânında Seçilir.’ Bilindiği gibi ‘hak divânı’: ‘adâlet makamı’ veya ‘adâlet divanı’ demektir. 

Bir mahkeme kararında, nasıl haklı ile haksız birbirinden ayrılırsa, Nazir Ehmedli’nin bu son kitabında da doğru ile yanlış biribirinden öylesine ayrılmışlardır. Nazir Ehmedli, bu güne kadar, halk edebiyatımızda ileri sürülen bir takım bilgilerin yanlış olduğunu ortaya koyuyor. 

O’nun kitabını okuyunca görüyoruz ki, Azerbaycan Halk Edebiyatında, bâzı halk şâirlerimiz için, dünden-bugüne verilen bilgiler yanlıştır. Doğrularını çok dikkatli bir çalışmadan sonra Nazir Ehmedli ortaya çıkarmıştır. 

Hak Nâhak Seçiler Hak Dîvânında’ kitabı 284 sahife. Yazar bu kitabında: 1-Âşık Elesger, 2-Şemkirli Âşık Hüseyin, 3-Âşık Ali, 4-Âşık Allahverdi, 5-Muhammed Hüseyin, 6-Âşık Musa gibi Azerbaycan halk şâirlerini ele almakta, onlarla ilgili bâzı bilgiler vermekte, şiirlerinden örnekler sunmaktadır. 

Bu halk şâirleri arasında Nazir Ehmedli, en çok Âşık Elesger üzerinde durmaktadır. 284 safihe tutan araştırmasının 147 sayfası tamâmen Elesger üzerinedir. 

Âşık Elesger, Azerbaycan halk edebiyatının önde gelen temsilcileri arasındadır. Şaşıracaksınız Âşık Elesger üzerinde çalışanlar, eser verenler, en az yüz yıldan beri, Âşık Elesger’in doğum târihini en az 31 yıl geriye giderek yazmışlar ve amcası Allahverdi’yi O’nun babası olarak göstermişlerdir. 

Nazir Ehmedli, nüfus kayıtlarını inceleyerek görmüştür ki Âşık Elesger, Göyce (Gökçe) mahalının (şehrinin) Ağkilise kentinde doğmuştur. Babası Almemmed 1824, Elesker: 1852, Salah: 1855, Helil: 1867, Mehemmed ise 1871 yılında doğmuşlardır. 

Nazir Ehmedli, nüfus kayıtlarına dayanarak Âşık Elesger’in 1883 yılında değil, 1852 yılında doğduğunu, dosdoğru olarak ortaya çıkarmıştır. 

Babasının isminin Allahverdi değil, Almemmed olduğunu ortaya koymuştur. 

Nazir Ehmedli’nin üzerinde durduğu diğer halk şâirleriyle ilgili olarak tesbit ettiği bâzı doğrular, yeni bilgiler var. O bilgiler Türkiye’deki okuyucuları ilgilendirmeyecektir. Çünkü Türkiye’de Azerbaycan Halk Edebiyatı üzerinde çalışmalar yoktur. Ama ben bir başka gerçek üzerinde durmak istiyorum. Önce Âşık Elesger’den güzel bir örnek vermeme müsaade ediniz: 

İNCİMEREM

İster dara çekdir, ister gul eyle         

Goymuşam emrine gol, incimerem     

Hasretinden Mecnun oldum sahrada   

Alırsan canım al, incimerem.

Firgatinden saralıban, solanam     

İzin versen yar başına dolanam.     

Elli yolçarpılam, yüz yol dolanam   

Bir şey değil, dövlet-mal incimerem

Elesgerem yandım eşg ataşında    

Gözüm galdı kirpiğinde gaşında        

Gazdır mezarımı çeşme başında    

Sal sinem üstüne yol incinmerem.  

İncimerem’, Elesger’in sevdiğim şiirlerinden biri. Görüldüğü gibi, Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesinin kan kardeşi. Aralarında çok basit şive farkları var. Türkiye’de bile şehirler arasında farklı söyleyişler var. Mesela, İstanbul Türkçesinde: ‘geliyorum’ diyoruz.Aynı kelimeyi: ‘gelirem, geliyim, celirim, geleyyom, geleyyon, gelem, varacak…’ şeklinde ifâde eden şehirlerimiz var. 

Biz, Türkiye Türkçesinde ‘incinmem’ diyoruz. Azerbaycan Türkçesinde farklı şehirlerin ağzıyla: ‘Gedirem, gelirem, görürem, vererem’ demiyor muyuz?

Azerbaycan Türk’ü de ‘incinmem’ yerine ‘incimerem’ diyor. 

Birinci kat’ada: ‘Goymuşam emrine gol, incimerem’ mısraında ‘Gol koymak’ tâbiri var. Azerbaycan Türkçesinde ‘gol koymak’, ‘imza koymak, burada karar vermek, and içmek, yemin etmek’ mânâsında kullanılmıştır.  

Bu şiirinde Elesger sevgilisine diyor ki: ‘Ben senin aşkının ateşinde yandım, bittim, kül oldum. Aklım, kirpiğinde ve kaşının güzelliğinde kaldı. Öldüğüm zaman, mezarımı çeşme başında kazdır. Beni oraya gömdür. Çeşmeye her gidiş-gelişinde, mezarım ayaklarının altında kalsın. Bundan kat’iyyen incinmem. Aksine ruhum ayak sesinden huzur duyar. Mezarıma basmandan asla incinmem!’ 

Nazir Ehmedli, yukarıda isimlerini verdiğim şâirlerle ilgili olarak dosdoğru bilgiler veriyor. Ben onları yazıma almıyorum. Bana göre şâirlerimizin; doğum-ölüm târihleri, ana-baba adları, yaşadıkları şehirler, mezarlarının bulunduğu yerler… daha çok edebiyat târihçilerimizi veya şâirlerimiz üzerinde araştırma yapan, ortaya yeni eserler koyan kimseleri ilgilendirir. 

Ben bu kitap dolayısıyla çok önemli olan iki-üç güzellik üzerinde duracağım. 

Önce çok önemli bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum: Nazir Ehmedli, 1980 öncesindeki safsatalarla, Türkçeyi Türklüğü  inkâr eden Marksist görüşlerle halk şairlerimizi ele almıyor. Ağzını: ‘Azerbaycanca’ diye açmıyor. ‘Azerbaycan Türk’ü’ yerine ‘Azerbaycanlı’ demiyor. Bu çok önemli bir tavır. 

Ben ilk defa 1980 yılında Azerbaycan’a gittim. Sonra on kere daha Azerbaycan’da oldum. O seyahatlerde bir husus yüreğimi çok dağladı.  Gördüm ki Azerbaycan’da, Komünist Partisi’ne bağlı olanlar, Komünizme gönül verenler, kat’iyyen, ama kat’iyyen Türklükten, Türkçeden bahsetmiyorlar. Konuştukları dilin ‘Azerbaycan dili’ olduğunu iddia ediyorlar. Kendilerini de ‘Azerbaycan Türkü’ olarak değil,  ‘Azeri’ veya ‘Azerbaycan halkı’ olarak ortaya koyuyorlar. 

1980 yılında, Bakü’de Nebi Hazrî ile tanıştım. Ondan ‘çantasız bakan’ diye bahsediyorlardı.  Azerbaycan’da, yabancı ülkelerle dostluklar kuran bir cemiyetin başkanı idi. Bir gün O’nunla bir sofra başında, çok şiddetli bir tartışmamız oldu. Ben ‘Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycan Türkü’ diye konuşuyordum. Nebi Hazrî, şiddetle itiraz ediyordu:  ‘Bizim dilimiz Azerbaycan dilidir. Türkçe değildir. Biz Azerbaycan halkıyız. Azerbaycan Türk’ü değiliz!’ diye itiraz ediyordu. Bu görüş, Moskova’nın, Komünist Partisi’nin görüşüydü. Sokakta veya otelde karşılaştığım halktan kişiler, bana diyorlardı ki: 

-Sen benim gan kardaşımsan, can gardaşımsan. Men de Türkem, men de Müselmanam. Men senin gulluğunu görmek isterem. (sana hizmet etmek istiyorum!’ diyorlardı. Ama Komünist Partisi’ne kapılananlar, kat’iyyen Türkçeyi ve Türklüğü kabul etmiyorlardı.

Ben seksen iki yaşımdayım. Halk şâirlerimizi ve halk şiirimizi çok seviyorum. İlk şiirlerimi halk şiirleri tarzında yazdım. Dün olduğu gibi bu gün de Karacaoğlan’ı, Errah’ı, Yunus Emre’yi, Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu, Sümmanî’yi çok seviyorum. Ama bu şâirlerimizin hiçbirinin doğum târihini, doğum yerini, ana-baba adlarını ve nerelerde yattıklarını bilmiyorum. Ama dilimde onlardan beyitler, şiirler var. 

Azerbaycan halk şâirlerinin doğum yerlerini, doğum yıllarını, ana-baba isimlerini Nazir Ehmedli’nin kitabında okumak beni heyecanlandırmadı. Ama aynı kitabın bâzı sayfalarını, bâzı açıklamalarını büyük bir zevkle okudum. Döne-döne okudum. Satırlarının altlarını çizerek okudum. Öyle sanıyorum ki, bu kitabı eline alan her Türkiye Türk’ü, bahsedeceğim, göstereceğim örnekleri benim hissiyatımda okuyacaklardır: 

Azerbaycan Türkleri de Oğuz boylarındandırlar. Bu günkü Türkmenistan bölgesinden atlarına binen Türkmen boyları, Anadolu’dan önce Azerbaycan topraklarını fethetmişlerdi. Oğuz boyları, Anadolu’dan önce Azerbaycan topraklarına yerleşmiş, oralara yeni isimler vermişlerdi. Ve Oğuz boyları, Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu topraklarına verdikleri bâzı isimleri Azerbaycan topraklarından bize taşımışlardı. Türkçede C/F/Ğ/H/J/L/M/N/P/R/Ş/V/Z  harfleriyle kelime başlamaz. Türkçemizde bu harflerle başlayan kelimeler ya başka dillerden alınan kelimelerdir veya zamanla değişikliğe uğramışlardır. Meselâ benim annem: ‘leğen, lâzım, limon…’ yerine ‘ileğen, ilâzım, ilimon…’ diyordu. Türk köylüsü daha düne kadar: ‘iramazan, iradyo, İrecep, iraf…’ diyordu. Bu özellikler Azerbaycan Türkçesinde de var: Azerbaycan Türkleri ‘Revan’a’ ‘İrevan’ demişlerdir. ‘Hüseyin’ kelimesi, uzun yıllar ‘Söyün’ olarak kullanılmıştır: 

‘Âşığ Söyün söyler kelmeni teyden 

Dersim’i almışam ‘elif’den, ‘bey’den 

Gözelsiz otağdan, çöreksiz evden  

Çölün bıyabânın, otu yahşıdır’    

Görüldüğü gibi, Âşık Hüseyin, kendisinden ‘Söyün’ diye bahsediyor. Niçin? Türkçemizde (H) harfiyle kelime başlamadığı için. 

Benim, üzerinde duracağım konu şöyle: Oğuz Boyu, Anadolu’dan önce Azerbaycan topraklarını fethetti Ve orada bâzı dağlara, nehirlere, şehirlere… yeni isimler koydu. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu toprakları da fethedilince, daha önce, Azerbaycan&da bir dağa, bir ovaya, bir köye, bir nehre, bir bölgeye, bir tepeye… verilen isim, Anadolu’da da kullanıldı. Mesela ben: Hak Nâhak Seçiler Hak Divanında kitabını dikkatle okurken gördüm ki Azerbaycan’daki çaylardan birinin adı: ADIYAMAN’dır. Adıyaman, bizde ise bir şehrimizin adıdır. 

Yazar, kitabının 72. Sayfasında diyor ki: ‘Mahaldaki (Bölgedeki) en gür sulu çaylardan biri olan Adıyaman Çayı, öz menbeyini Selibasar ve Dereleyez mahallarına söykenen (yaslanan) dağlardan götürür.’ Azerbaycan Türkçesinde ‘söykenmek’, ‘yaslanmak’ demektir.  

Biz sâdece Adıyaman Çayı’nın ismini mi Azerbaycan’dan alıp bir şehrimize verdik? Kitabın 85. Sahifesinde belirtildiğine göre, bir zamanlar Azerbaycan’da yaşayan GÖKÇE isimli bir topluluğu, adını önce Dede Korkut destanlarından almış. Dede Korkut destanlarında, bir dağın adı Göyçe: (Gökçe) dağdır. Bir gölün ismi de Gökçe Göl’dür. Gökçe ismi, Dedek Korkut destanlarından Azerbaycan coğrafyasına geçmiş. Azerbaycan coğrafyasından da Anadolu toprağına yayılmış. Kitabın 85. Sayfasında yer alan bilgileri olduğu gibi dikkatiniz sunuyorum: 

‘Tokat vilâyetinin Niksar ilçesinde Gökçeli adında gesebe, Afyonkarahisar vilâyetinin Dinar ilçesinde, Amasya vilâyetinin Göynücek, ilçesinde, Bayburt vilâyetinin merkez ilçesinde, Bilecik mahalının Bözüyük ilçesinde, Bingöl vilâyetinin Adaklı ilçesinde, Iğdır vilâyetinin Karakoyunlu ilçesinde, Sivas vilâyetinin Yıldızeli ilçesinde; Gökçeli adlı kentler (köyler) İstanbul’un Çatalca ilçesinde, Gazianteb’in Nizip ilçesinde,  Gehremen Maraş şeherinin Andırın ilçesinde, Malatya vilâyetinin Pötürge ilçesinde, Ordu vilâyetinin Kumru ilçesinde, Samsun vilâyetinin Çerşembe ilçesinde, Adana vilâyetinin Yüreğir ilçesinde Gökçeli adında mahalleler vardır. Bu yahınlarda Irak’ın Mosul şeherinin İŞİD terrorçularından temizlenmesi zamanı, burada GÖKÇELİ mehellesinin varlığının da şâhidi olduğ. Hazırda da Gökçe tayfası Türkiye’nin başga, Mosul ve Kerkük şeherlerinin yahınlığında yaşayır. 

Gökçeli obaları Mersin’de Deliçay, Mezidli deresi, Bolkar dağlarına geder uzanan erazide yaşayırlar.’

Nazir Ehmedli’nin kitabını okuduğum zaman gördüm ki O, ele aldığı halk şâirlerinin Türk olduklarını ve Türkçe yazdıklarını, söylediklerini belirtiyor. Öze dönüş bakımından, bu çok doğru, çok güzel, çok asil bir davranıştır. Bu bakımdan ‘Hakk Nagahgg Seçiler Hagg Divanında’ kitabını, büyük bir zevkle okudum. Nazir Ehmedli’yi bütün gönlümle alkışlıyorum. 

NURLAR NEŞRİYAT Paliqrafiya Merkezi / Bakü.

İlmî Redaktör: Nizami Caferov (Akademik, emekdar elm xadimi.)                         

Rayci: Ali Şâmil (Tedqigatçi-jurnalist. Amea Folklor İnsitutu.

NAZİR EHMEDLİ:

Nazir Surhay oğlu Ehmedli 1961 yılında Daralayaz bölgesinin Gabud şehrinde doğdu. 

Atatürk Merkezi’nde şube müdürüdür. Yayınlanmış kitaplarından bâzıları: *Millî Maclisten Etütler, *Biz Sözü Seçtik,  *Mustafa Kemal Atatürk.  Hak Nâhak Seçiler Hak Divânında isimli eser, müellifin dokuzuncu kitabıdır.                                                                                       

KUŞBAKIŞI:

DİL-ŞİİR HAKİKAT

İnsanın hakikat arayışı, belki de yeryüzünde hayat bulduğu ilk andan itibâren başlamıştır. Bu arayış bir düşünce kesâfetini, bu kesâfet ise üzerinden geçmek için derli toplu bir metni gerektirir. İnsanoğlu, binlerce yıllık hakikat arayışı mâcerâsının neticesi olarak; şiir, roman, hikâye, deneme ve benzeri alanlarda eserler ortaya koymuştur. Bu arayış esnâsında Doğu ve Batı kültürleri arasında farklı yaklaşım ve dil kullanımı da ortaya çıkmıştır.

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi İsmâil Süphandağı, bu eserinde Doğu ve Batı’nın hakikat arayışında ortaya çıkan farklılıkları dil ekseninde ele alıyor. 

İZ YAYINCILIK:

Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi 12/280, Topkapı, İstanbul Telefon: 0.212-5207210  

Belgegeçer: 0.212- 511 57 91 e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr  

EZİLENLER:

Yeraltından Notlar’, ‘Ölüler Evinden Hâtırâlar’, ‘Beyaz Geceler’, ‘İnsancıklar’ ve ‘Kumarbaz’ gibi çok okunan romanların yazarı tanınmış Rus Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 1821-1881 yılları arasında Moskova’da yaşadı. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 424 sayfalık ve çok sayıda yeniden basılan ‘Ezilenler’ isimli eserinden bir paragraf: 

‘Saat dörde geliyordu, ihtiyar karı koca her zaman olduğu gibi yalnızdı. Nikolay Sergeyiç kederli ve hasta bir durumda şezlonga uzanmış yatıyordu. Benzi uçmuş ve takatsizdi; başı ağrıyordu. Yanında oturan Anna Andreyevna bâzen kocasının şakaklarını sirkeyle ıslatıyorken öte yandan da onu inceleyen acı dolu bakışını adamın yüzünden ayırmıyordu. Anlaşılan bu durum ihtiyarı iyice sıkıyor, hatta sinirlendiriyordu. Sürekli susuyordu. Karısı ise korkudan ağzını açamıyordu. Beklenmedik ziyâretimiz ikisini de hayrete düşürdü. Yanımda Nelly'i gören Anna Andreyevna kendini suçlu hissediyormuş gibi bize baktı. Odaya girerken: ‘Size bizim Nelly'i getirdim’ dedim. ‘Düşündü taşındı ve nihayet size gelmeye karar verdi. Onu lütfen kabul edin ve sevgiyle bağrınıza basın!’

Bu güne kadar okumayanlar veya yeniden okumak isteyenler için Eylül 2018’de yeniden basıldı. 

ANONİM YAYINCILIK:

Yunus Emre Mahallesi Barbaros Caddesi Nu:28/B-2 Yenidoğan, Sancaktepe, İstanbul.  

Telefon: 0.216-387 00 59 Belgegeçer: 0.216-387 00 39 e-posta: [email protected] // www.anonimyayincilik.com  

TURAN DUASI:

Şâir, bestekâr ve ses sanatkârı Ali Kınık, Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu.  8 adet müzik albümü var. Turan Duâsı başlıklı şiiri, 1999 yılında Altan Deliorman’ın yayınladığı Orkun Dergisi tarafından tertip edilen ‘Türk Birliği’ mevzulu şiir yarışmasında birinci oldu. 

Adı geçen şiire, diğer şiirlerinden seçtiği 43 adet şiirini ekleyerek 12,3 X 19,5 santim ölçülerindeki 85 sayfalık şirin bir kitap hazırlamış. Şiirlerin hepsi, Türk dünyası üzerine ve destan şeklinde… Eserinde; Rahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’dan boşalan yeri doldurabilecek vasıfta şiirler var.

Kitaba adını şiirinden tadımlık bir bölüm:

Ey Tanrı’m yüce Tanrı’m   

Kat, gücü güce Tanrı’m      

Bölük bölük bölündük   

Sonumuz nice Tanrı’m

Kapına durdum Tanrı’m   

Yere diz vardum Tanrı’m  

Çek şu kızıl perdeyi   

Bir olsun yurdum Tanrı’m

Açtım elimi Tanrı’m      

Çözdüm dilimi Tanrı’m     

Kabul et bu duâmı    

Arzuhâlimi Tanrı’m

Bu acı beter Tanrı’m   

Sanmam ki biter Tanrı’m    

Belki benden artar da    

Neslime yeter Tanrı’m

***   

Bir ferman buyur Tanrı’m                                                                                                                                                     Dünyaya duyur Tanrı’m                                                                                                                                                                       Türk’ü Türk’e kavuştur                                                                                                                                                              Var beni ayır Tanrı’m                                                                                                                                                            Çünkü o gün her ölen                                                                                                                                                         Sâdece uyur Tanrı’m

Ali Kınık’ın, ‘Dünyayı Başınıza Yıkmaz İsem Namerdim ’ başlıklı şiiri, Kahramanlık günlerinin demirbaşı, olmazsa olmazı olacak haşmette…

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50  

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

KISA KISA / KISA KISA… 

1- ÇERKES SOYKIRIMI: Ali Kasumov-Hasan Kasumov. Tercüme: Orhan Uravelli. Kafkasya Derneği Yayını 

2- TÜRKİYE’DE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK: Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı. Selçuk Yayınları.  

3-AFİFE JALE: Osman Balcıgil / Destek Yayınları  

4- ÇİNGENELER: Prof. Dr. Ali Arayıcı. Ceylan Yayınları.  

5- TÂRİHÎ AÇIDAN TEKNOLOJİ-EKONOMİ İLİŞKİSİ: Yaşar Bülbül. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış