Doğuştan karakterimize iliştirilmiş bir duyumsama kıskançlık. Standardı yok, olabildiğince farklı nüanslar da eylemler için de ve eylemlere muhatap, müdahiliz. Akademik ya da aile danışmanları, uzmanları profesyonel hizmetler verseler de, görünen o ki, farklı yorumlar içindeler. Kavram mı farklı yorumlanıyor, aşırı hallere değişik çözümler mi sunuyorlar, yaşayarak ya da izleyerek görüyoruz. İnsanın insanı kıskanması kendisine karşı güven eksikliğinden mi, takibinde ki kişinin oturmamış seviye sorunu mu ?

Kaybetmekten korkmak ve kaybetmemek için çareler aramak ise, mantıklı makul yollar bulma mücadelesi ise, olumlu bir eylem hali. Kaybetmemek adına, yolları tıkamak ve özgürlüğüne set çekip, kısıtlamalar üretmek kıskanmak mı ? hapsetmek, esaret mi ? Ülkemiz gibi çağdaşlık yolun da ağır aksak yol alan ülkeler de daha bir ön planda, kavga ve ölümlerin ilk sıraların da. Seviyorsa kıskanma olası, olası olan kıskanma hallerimizi yansıtmamız da ciddi sorunlar var. Kıskanıyoruz, kıskanılmayı da seviyoruz, ekseriyetimiz bu tercihlere dahil. Kıskanmayı dozun da bırakamamak, despot kuralları hayatımıza katmak, kıskanan için de kıskanılan için de zor, çok zor. “Kıskanmıyorsa yeterince sevmiyordur” hayatlarımıza keskin bir kural gibi girdi de haberimiz mi yok. Kaybetme korkusu peşi sıra kıskanmanın baskısal hali yerine varlığının güzelliklerinde ki dengeyi yakalama çabası olmalı. Kaybetmenin diğer hali, dünyayı, yaşamı terketme hali ise, adı kıskanma değil, hüzün ve üzüntü olur.

Sevdiğim bir sözdür, sıklıkla tekrarlarım “Horasan da halı dokunur, biliriz de, enine mi, boyuna mı” en büyük sorunumuz bu sanırım. Biliyor sandıklarımız da hep tedirgin, ikilem, net olmayan durum, yaşantımız boyunca devam eden deneme yanılma halleri. Toplum olarak kadınlarımız hayatın içinde ki yerlerini almak gayretin de olsalar da, ataerkil halimiz ekseriyetle kendini hissettirmeye devam ediyor. Günümüze kadar toplum olarak kıskanma meselesin de sulh bir hali yakalayamadığımız gibi, bilimsel çözümler beklemek de mucizemsi bir beklenti halidir. Eğitim ve öğretim seviyemiz arttıkça iyileşmeler elbette olasıdır. Tama yakın bir çözüm ise her insanın kendisini yenileme, güzel ve doğrulara dair geliştirme gayretindedir. Hani mizahi tarafıyla birkaç örnek vermek gerekirse “Ya benimsin, ya toprağın” “Benim üç yaşında bir kardeşim var, seni ondan bile kıskanıyorum” “Onu kıskanmak mı, haşa! Adını zikredenin diIini, kokusunu içine çekenin, nefesini keserim!” ”Merak etme, ben sana baktığım gibi başkasına bakmam, bakamam.” “Ben sevdiğimi kıskanırım arkadaş. Hem faniIerden hem huriIerden” ne çok laflar edilmiş de, bildiklerinizle harmanlarsınız. İnsanın mutluluğu bulması kendisi ile yarış halinde olması ile mümkündür, kıskanmak ise kısıtlamak ile şekil almaz, yokluğuna üzüleceğimizden, varlığının pozitif imkanlarını çoğaltmakla mümkündür. Gerçekleri iyi görmek ve analiz etmek ise yıllarca yerimizde saymamıza engel olacaktır. Doğu, karadeniz, trakya turunçgillerin yetiştirilmesine uygun değil. Gölde balık avlama uğraşı verenler, çupra hayali kurmazlar. Deniz de alabalık olmaz, keçinin çok olduğu yerler de bodur meyve ağaçların da meyve kalmaz.