Hükümet daha önceki askeri müdahalelerin ardından, hükümetlerin takındığı tavırların aksine bu internet bildirisini sert bir tepkiyle karşılamıştır.
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek;
Basın açıklamasının devamında, ‘Genelkurmay Başkanının resmi olarak Başbakana bağlı olduğunu, görevleri itibariyle Başbakana karşı sorumlu olduğunu’ belirtmiştir.
İnternet kanalıyla yapılan böylesi bir açıklama muhtıra sayılabilir miydi?
Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten iktidar partisinin laiklik karşıtlığı üzerine önemli bir sınav verdiği bu kritik dönemde, TSK’nin en üst yetkilisi konumunda bulunan Genel Kurmay Başkanı, bizzat kendinin kaleme almış olduğunu ifade ettiği bu yazılı metinde ne demek istemişti?
Türk Ordusunun en üst rütbeli komutanı, bir başına bu kararı vererek, böylesine yazılı bir metni açıklayabilir miydi?
Emir ve komuta bütünlüğü, silah arkadaşlığı, göreve bağlılık ve üstün disiplin anlayışı ile temayüz etmiş silahlı kuvvetlerimizin en üst makamı, en azından kendi karargâhında görevli komutanların bu metinle ilgili fikrini sormamış olabilir miydi?
Bu açıklama sonrasında ülkemizde ki yazarlardan, sivil toplum kuruluşlarına, siyasilerden, bilim insanlarına, iş dünyasından, sade vatandaşlarımıza ve dış ülke yetkililerine kadar pek çok kaynaklardan çeşitli yorumlar yapılarak; demokratik seçim ile iş başına gelen hükümete destek verildi.
Bu kritik süreci; Türk Ordusu gibi dünyanın sayılı askeri güçlerinden birisine komuta eden bir komutanın; hükümete muhtıra verecek olsa, böyle mi davranırdı diye hep sorgulamışımdır!
Belki de bu metin; gerçekten de ülke genelinde yaşanan irticai faaliyetlerin giderek artmasına dikkat çekebilmek, cumhurbaşkanlığı makamına seçilecek kişinin, bugüne kadar o makamda görev yapan kişilerin, cumhuriyetin temsil niteliklerine hassasiyetle bağlı kaldıklarını, aday gösterilecek cumhurbaşkanının da bu niteliklere hassasiyetle bağlı kalacak bir şahsiyet olması gerekliliğini hatırlatılmasından başka bir şey değildi…
Zaten bu metnin, genelkurmay internet sitesine konulmadan önce 12 Nisan tarihinde Büyükanıt Paşanın yapmış olduğu şu açıklama, metnin ana fikriyle de örtüşmüyor muydu? ‘’Cumhurbaşkanının Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı olması dolayısıyla, yapılacak seçim, TSK’ni de ilgilendirmektedir…’’
İşte bu neden;
TSK’nin en üst makamında olan bir komutanın, ülkenin o günkü ortamında yaşananlara karşı gösterdiği hassasiyetin ama daha da önemlisi, cumhuriyet Türkiye’sinin geleceğine yönelik endişelerinin o yazılı metne yansıması olamaz mıydı?
Bu arada açıklanan bu metin sonrasında yapılan seçimlerde; AKP’nin oy oranlarını arttırarak yeniden iktidara gelmesini, bu e-muhtıranın AKP iktidarı üzerinde yarattığı mağduriyete bağlayarak, bir tepki patlaması yarattığını, bunun da oy artışı ile AKP’ye geri döndüğünü de yazan, bu şekilde fikir beyan eden de çok olmuştu!
Ancak bu dönemde unutulmayacak çok önemli bir olay daha yaşanmıştı!
Bu ‘internet muhtırasından’ sonra Başbakan ve Genelkurmay Başkanının İstanbul Beşiktaş’ta, ‘Dolmabahçe’de ki Başbakan’ın Çalışma Ofisinde’ 4 Mayıs 2007 tarihinde baş, başa gerçekleştirdiği görüşme…
O gün orada ne yaşanmıştı?
Her iki görüşmecinin de yapmış oldukları 2,5 saatlik toplantıda neler görüşülmüştü? Bu görüşmede ele alınan konuların, hiçbir şekilde açıklanmayacağı, onlarla birlikte mezara gideceği şeklinde yapmış oldukları açıklama; görüşmenin ne kadar önemli hususları kapsadığının en çarpıcı belirtisidir, diye düşünüyorum…
Ülkemizin en önemli makamlarından iki tanesinde görev yapanlar arasında ne konuşulmuştu ki, bu konuşulanlar mezara kadar gizli kalacaktı?
Demokrasi ile yönetilen, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu Cumhuriyet Türkiye’sinde, böylesine önemli makam sahiplerinin aralarında geçen görüşmenin içeriğinin detayları değil ama ana maddeleri tabii ki, her yurttaşımızı ilgilendirirdi.
Hem de o dönemin şartlarına bakıldığında ve hele ki, TSK internet sayfasında, ‘hükümete verilmiş bir muhtıra’ gibi algılanan yazılı bir metin varsa!
Ülkemizde olağanüstü bir sürecin yaşandığı bu dönemde yapılan Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili olarak; daha sonraki yıllarda pek çok değerlendirmeler, yorumlar yapıldı, yazılar yazıldı. Ancak bu tür değerlendirme ve yorumlar sadece yapanlara ait olarak kaldı. Hatta bu konuyla ilgili olarak, kimi açıklama sahipleri, muhataplarınca mahkemeye dahi verilerek yargılandı, ceza aldı…
Kırılmadık Ne Kaldı? - 31
Atilla ÇİLİNGİR
Yorumlar