Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük bir başarıyla sürdürdüğü uzun yıllara dayanan kararlı çalışmalar sonunda imzalanan Londra ve Zürih anlaşmalarına dayanarak yaptığı çıkartma harekatı, Anadolu Türkü'nün emperyalizme karşı yeniden şahlanışının bir göstergesiydi.. Barış Harekatı'yla Enosis'çi darbecilerin Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamaları önlenmişti.
Anadolu Türkü'nün Kurtuluş Savaşı sonrasında gerçekleştirdiği bu şahlanışı "mazlum" milletler için "kötü" bir örnekti, mutlaka cezalandırılmalıydı.
Cezalandırıldı da...
Ve...
Türkiye, uluslararası anlaşmalarla kazandığı haklarından, AKP'nin iktidara gelir gelmez diline doladığı "çözümsüzlük çözüm değildir" sloganı eşliğinde vazgeçti...
Çok değil, 30-40 yıl önce Kıbrıs Türkü'nü yok etmeyi hedefleyen zulüm ve katliamlar unutuluverdi. Başbakanımız MGK kararıyla taban tabana zıt bir davranış sergileyerek, Davos'ta buluştuğu BM Genel Sekreteri Annan'a, "Kıbrıs müzakerelerine hazır olduğumuzu ve anlaşmaya varılamayan konularda boşlukları doldurma yetkisinin kendisine verildiğini" resmen bildirdi.
Bu, Kıbrıs'ı Annan Planı üzerinden Rumlar'a teslim etmek, Kıbrıs Türkü'nün canını, malını Rumlar'ın insafına terketmek anlamnına geliyordu.
AB, 41 yıllık uyutmanın ardından müzakere tarihi vereceğini ima etmişti ya, Kıbrıs feda olsundu...
Ver-Kurtulcu siyasetçiler ve onların zilli zurnası medyamız ihanetlerinin hesabını tarih önünde mutlaka vereceklerdir.
YALNIZ TÜRK HALKI DEĞİL, BÜTÜN BOP ÜLKELERİ HESAP SORACAKLARDIR
1974 Barış Harekatı, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, uluslararası arenada sesini duyurduğu çok önemli bir atılımdı.
Emperyalizm karşısındaki bu onurlu ve örnek şahlanışın ne anlama geldiğini kavrayamayan "iktidar sahipleri"nden yalnız Türk halkı değil, bugün emperyalizmin çizmeleri altında inleyen, Ebu garip zindanlarında insanlık onuruyla bağdaşmayan işkencelere maruz kalan halklar da hesap soracaklardır.
Kıbrıs'taki şahlanışımızın kırılmasına bilinçli olarak karşı durabilseydik, kurulan oyunları boşa çıkabilseydik bugün ABD ve ortakları 9/11'i bahane edip Büyük Orta Doğu Projesi'ni (BOP) uygulamaya koymakta bu kadar cesur davranamazdı.
Unutmayalım; Türk Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşamasaydı, İngiliz patentli Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) geçtiğimiz yüzyılın başında uygulamaya konmuş olacaktı!
Emperyalist Batı Türk'ün 1974'de yeniden başkaldırışını asla affetmedi.
Elele vererek uyguladıkları ambargolarla Türk ekonomisine darbe üstüne darbe vurdular. Dizlerinin üstüne çökmesi için ellerinden ne geliyorsa yaptılar.
Türkler 1974 başkaldırısı ile bazı milletlere örnek oluyordu; Batı bunu mutlaka cezalandırmalıydı. Aksi halde BOP suya düşebilirdi.
Cezalandırdı da...
Türkiye hiç haketmediği ekonomik sıkıntıları göğüslemek zorunda kaldı. "1 cent'e muhtaç" bırakıldı.
RASTLANTI DİYEMEYECEĞİMİZ OLAYLAR ZİNCİRİ
Irak Savaşı öncesinde ABD'ye çağrılan Ecevit'in Başkan Bush'un isteklerine "hayır" demesi sonrasında yaşadığımız olaylar zincirinin bir rastlantı olmadığını tarih birgün elbette yazacaktır.
İbret almamız gereken olaylar zincirini özetle hatırlayalım mı?...
1974 Barış Harekatı'nın simgesi haline gelen Ecevit İktidarını fazla sürdüremedi, ambargolar "Karaoğlan" sonrasında da sürdü.
Gün döndü, devran döndü Ecevit yeniden iktidar oldu.
Irak Savaşı öncesinde bu istenmeyen bir gelişmeydi, ABD'nin Irak politikasına karşı olan Ecevit hükümeti mutlaka yolcu edilmeliydi.
Operasyon başlatıldı.
Ecevit'in 57. hükümeti zamanında, Türkiye tarihinin en büyük iki ekonomik krizini yaşadı.
Kurtarıcı olarak çağrılan Kemal Derviş'in direktifleri doğrultusunda IMF ile yapılan stand-by anlaşmalarıyla Türk sanayii ve tarımı çökertildi. Sosyal içerikten yoksun IMF programlarıyla yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlar daha da yoksullaştırıldı. Çalışan nüfusun yüzde 35'ini barındıran tarımın çökmesiyle köyünden ve toprağından kopmak zorunda kalan milyonlar büyük şehir varoşlarına yığıldı. Toplumun yapısı değiştirildi, Türk toplumunu ayakta tutan değerler dinamitlendi.
İç ve dış borçlar IMF yardımı olmadan çevrilemez hale geldi.
Derviş'in desteklediği bir "troyka" harekatıyla DSP'nin içi boşaltıldı.
1974'ün simgesi Ecevit bir "kimyasal darbe" ile konuşamaz ve yürüyemez bir enkaz haline getirildi.
Hazırlıklar tamamlanmıştı. Derviş IMF'den (ABD'den aslında) aldığı icazetle, "Erken seçim ekonomiye zarar vermez" fetvasını verdi.
Yapılan bir erken seçimle koalisyon hükümeti tarihin derinliklerine gömüldü. Pek çok parti barajın altında kaldı.
AKP oyların yüzde 35'ini almasına karşılık milletvekillerinin yüzde 65'ini kazanarak anayasa değiştirebilecek çoğunlukla iktidar oldu.
AKP iktidarının ilk icraatından biri de Kıbrıs konusuydu. "Çözümsüzlük çözüm değildir" sloganıyla yola çıktı ve büyük mücadeleler sonrasında kazanılmış Kıbrıs'taki haklarımızdan bir çarpıda vazgeçiliverdi.
Kıbrıs'taki şahlanışın ne anlama geldiğini kavrayamayanlar, taviz üstüne taviz vermeyi "çözüm" sananlar, yaptıkları resmi ziyaretlerde kırık camlı otomobile layık görülüyorsa, kabahati kendilerinde aramalıdırlar.