Büyük İskender, Makedonya İmparatorluğunu babadan devraldı. Sınır tanımaksızın tüm otoriteyi kendi elinde tuttu. 13 yıl içinde Avrupa ve Ortadoğunun en büyük ülkesi oldu. Gün geldi öldü, toprakları yağmalandı, bölündü.

Cengiz Han, Moğol İmparatorluğunu kurdu. 35 milyon kilometre karelik bir alanı imparatorluğuna kattı. Tartışmasız tek adamdı. Ölümünün ardından çocukları başa geçti. Ama toprakları bölünmekten kurtulamadı.

Timur, Cengiz Han’ın ölümünün ardından çocukları arasında bölünen imparatorluk gün geçtikçe zayıflıyordu. Timur, Çağatay Han’lığının komutanlarından sadece biriydi. Güçlü, başarılı, zeki bir komutandı. Kısa sürede yol aldı, başa geçti. Timur Devletini kurdu. Danışmanları vardı. İyi bir Müslüman’dı, uleması vardı. Hatta Cengiz Han’ın soyundan gelen bir Han’ı da vardı. Ama onlara kendi fikrini önce dikte edip, kabul ettirip onların bu fikri ileri sürmesini sağlardı. İkna edici ve zekiydi. Otokrat bir düzen kurmuştu. Dünya’da tek ay varsa, Devlet’in de tek hakimi olması gerektiğini söylerdi. Ölümünün ardından çocukları devraldı. Ama bölünme engellenemedi.

Napolyon Bonapart, Fransız İhtilali ile yıkılmak üzere olan Fransa Krallığının yerine kendi imparatorluğunu kurdu. Yaktı, yıktı. Tam 11 yıl boyunca Avrupa’ya diz çöktürdü. Otokratik bir düzen ile yönetti. Ölmesi bile gerekmedi. İmparatorluğu çöktü.

Adolf Hitler, Demokratik bir seçim ile geldi. Ardından Nazi Almanya’sını kurdu. Tam bir diktatördü. Herşeye kendi karar verirdi. Ama sadece 12 yıl hüküm sürebildi. Nazi Almanya’sı yıkıldı. Asılmamak için, intihar etti. 

Josip Broz Tito, Almanya’nın 1941’de dağıttığı Yugoslavya krallığını, 1945’te Federal Cumhuriyete dönüştürdü. “Çok şükür krallık bitti, monarşi sonlandı falan” derken… O da güce, egoya yenik düştü. Tek adam oldu. Cumhuriyet lafta kaldı. Ölümünün ardından da yetkisiz meclisi de, kurumları da çöktü. Yugoslavya parçalandı, bölündü. Hırvatistan, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Slovenya, Makedonya, Kosova doğdu.

Saddam Hüseyin, 1968 yılında Irak’ta Baas rejimi darbe yaptı. El-Bekir Başkan seçilmişti. Yardımcısı Saddam Hüseyin’di. Başkan rahatsızlanınca Saddam Hüseyin yönetime geçti. Ve kendine bağlı bir ordu kurdu. Ardından başkan oldu. Tek adam olarak yönetti. Demokrasi aklına bile gelmedi. Adeta kraldı. Halkına zülmetti, demokratik haklara müsaade etmedi, joplattı, gazlattı, falakalattı, kırbaçlattı. Ve sonunda Irak halkının da desteği ile ABD tarafından öldürüldü. Ardından Irak’ta bölündü.

Ve gelelim vicdana, Mustafa Kemal’e, Atatürk’e… Yabancılara borçlanılan, ittifaklar kurularak ayakta zar zor durmaya çalışılan, hazinedeki paralar ile saraylar yaptırılarak harcanan, halkı ancak ithal mallar ile ihtiyaçlarını karşılayabilen, üretimi zayıf Osmanlı hükümdarının; başkent İstanbul’un anahtarını İngiliz’lere takdim etmesiyle doğdu… 

Müthiş stratejileri ile Türk orduları, ordularımızdan mühimmat ve sayı olarak katbekat fazla olan ve halkımıza adeta soykırım yapan İngiliz, Fransız, Yunan kim varsa defetti. İyi bir asker, iyi bir vatanseverdi. Hiçbir zaman bencil olmadı. Öyle bir devlet kurdu ki onsuzda çok rahat işleyebilirdi. Yeni kurulan devlette denetim elden hiç bırakılmadı. Alınacak kararlara karşı birçok otokontrol sistemi getirildi. Güçlü olana Meclis’ti. 

Cumhuriyet kelimesi; Birleşmeyi ifade eden, cemden, cumadan doğmuştur. Cumhur halktır, hürriyet özgürlük… “Cum-Hürriyet” milletin kendi kendini yönetmesidir. Söz hakkı sadece ülke vatandaşlarınındır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Peygamber efendimiz; Hicret ettiği Yesrib’in isminin yerine Medine ismini teklif etti. Çünkü halkının medeni, iyilik sever, egemen, aydın, uygar olmasından etkilenmişti. Ve bu ismi lâyık gördü. Bu davranış tüm müslümanlara örnek oldu. Ve gün geldi “Cumhuriyet” doğdu.  

Atatürk’te öyle bir devlet kurdu ki!.. Halk, kendi kaderine hakim olabilecekti. Ve yıllar geçtikçe bu hakimiyet katlanarak artabilecekti… 

Ve öyle de oldu. Kimler geldi, kimler geçti ama bölünme riski, ayrışma hiçbir zaman ciddi bir tehdit olamadı…

29 Ekim 1923’te başlayan Cumhuriyet’imizin, bazen söylemler ile canı acısa da sağlıklı bir şekilde yoluna devam ediyor. Bu ateşi canlı tutmak, beslemek, büyütmek ise Genç’lerimizin, Cem’in, Cuma’nın, Cumhur’un, Halk’ın, Aydın’ın, Medeni’nin temel görevi… 

Çünkü Cumhuriyet, bir kalarak huzuru bulabileceğimiz en korunaklı çatı… 

“Yaşasın Cumhuriyet”