Yaşamdan koptuğunuz, çevrenizdeki olaylarda sıyrıldığınızda; daha doğrusu kendinizle baş başa kaldığınızda yüz yıl sonraki insanların bizler için neler düşüneceklerini hiç aklınıza getirdiniz mi? 

Kuşkusuz,  önümüzdeki yüzyılın insanları arasında düşünenler, yazarlar ve geçmişi çok daha irdeleyen, olaylara objektif bakan tarihçiler olacaktır. Belki de onlar bizim yaşadıklarımızın çoğunu yaşamayacak veya yüzyılımızı hatırlamakta bile zorluk çekeceklerdir. İnsan ömrünün kısa veya uzun olup olmadığı her zaman tartışılmıştır. Dinsel kitaplara göre varlığı kabul edilen,  bazılarına göre yoktur denilen öteki dünya ile ilgili kim bilir neler düşünecekler? 

Gerçekten çok merak ediyorum; bu konuyu… Yüzyıllardır sürüp giden, düşünürler ile din kitapları arasındaki bazı çelişkiler onların zamanında da sürecek mi? 

Bilemeyiz?

Büyük olasılıkla yirminci ve yirmi birinci yüzyıl insanlarının neler yaptıklarını; bazı devletlerin kendi aralarında veya insanlarına karşı hiç yoktan nasıl sorunlar yarattığını hayretle izleyeceklerdir?

Belki de yirminci ve yirmi birinci yüzyılda yaşamış insanlarıyla ilgili araştırmalar, akademik çalışmalar yapmak isteyecekler, bunun için gelişen teknolojinin arşivlerine dalacaklardır. Ancak çoğu zaman da bugünün dünyasında önde gelen insanlarla ilgili gerçek bilgilere erişmekte zorlanacaklardır. Her gün yazılı, görsel ve internet basınında görmeye alıştığımız insanların gerçek yüzlerine ulaşmakta onlarda zorlanacaklardır. Bizden önceki kuşakların sıkça kullandığı “kâzıp”  şöhret tabirini onlar da anlayacaklardır. Yaşadıkları dönemlerde ünlenmiş veya ünlendirilmiş bazı insanların yirmi ikinci yüzyılın hazırlanışında her türlü alt yapıdan uzak kalmış olduklarını göreceklerdir. Televizyon ekranlarında veya topluluklar önünde söyledikleriyle bunca insanın nasıl kandırılmış olduğuna belki de çok şaşıracaklardır. Her söylenene inananların IQ derecelerini araştıracak, daha da gelişecek tıbbın düştüğü açmazların üzerinde duracaklardır. 

Yirmi birinci yüzyıl insanının çelişkiler içerisinde bocaladığın eğer anlayacak olurlarsa, sanırım en çok da bazı yazar geçinenlerin yazdıklarına şaşacaklardır.  Bir gün ak dediğine bir süre sonra kara diyen, peşinden okuyucuları  sürükleyen bazı yazar-çizer takımının günün koşullarına göre sonradan nasıl değiştiğini, sosyalistlikten liboşluğa yöneldiğini hayretle göreceklerdir. Bir yüzyıl öncesi vatan haini denilen, yazılarının ve şiirlerinin okunmasının bile suç olan şairlerin yirmi birinci yüzyılda farkına varıldıktan sonra yere göğe sığdırılmadığını, hakkında methiyeler düzüldüğünü görecek ve yine hayretler içerisinde kalacaklardır.  Bu ne yaman çelişki diye!… 

Belki de insanları hangi etkenler değiştiriyor veya değişmiş görüntüler sergiliyor diye bunun akademik düzeyde araştırmasını yapacaklardır. Belki de bizim yaşadığımız yüzyılın en güzel biçimde anatomisini çıkaracaklar, üniversitelerinde ders niteliğinde okutacaklar, bizlerin hakkında ciltler dolusu kitaplar yazacaklardır. Bir veya iki yüzyıl önce yaşamış bazı insanların hala Ortaçağdaki düşüncelerden nasıl sıyrılamamış, gelişememiş olduklarını anlayınca hayretten hayrete düşeceklerdir… Arkeoloji, antropoloji ve insanlığın tarihini bilmeyenlerin yaradılış üzerine yaptıkları tartışmaları, Darvin teorisini reddedişlerini mizah kitaplarında yorumlayacaklardır.

Yirminci yüzyılda çıkan insanlığın büyük bir kısmını yok eden iki büyük dünya savaşının ardından soğuk savaşları, silah yapımcılarına, silah pazarlayanlara büyük rant sağlayan bölgesel savaşlar üzerinde kim bilir neler düşüneceklerdir? Bu savaşların bazılarını zengin ettiğini, bazılarını da nasıl fakirleştirdiğinin nedenlerini çoğu insanın düşünemediğine de şaşıp kalacaklardır. Ortadoğu da trajedi ile komedinin birlikte yaşandığını ve bunun nasıl olup ta anlaşılamadığını, ilgisi olmayanların bu işlere oy uğruna karıştığını, ilgilenmesi gerekenlerin ise keyif sürdüğünü de ibret olarak ele alacaklardır. Yirminci yüzyılda, bölgede yaşanlardan satın alınan topraklarda yeni bir devletin güç kazanıp komşularını sindirdiklerini acaba nasıl yorumlayacaklarını ise gerçekten çok merak ediyorum. Şehitlik ile boşu boşuna ölmek  arasındaki farkı acaba bulabilecekler midir? 

Herkesin, hemen her devletin demokrat olmakla övündüğü ülkelerde, demokrasi adı altında oligarşisinin yaşandığına kim bilir nasıl yorumlayacaklardır?  Sanırım en çok şaşıracakları da yirminci veya yirmi birinci yüzyıllarda krallıkla yönetilen ülkelerde demokrasinin demokratız diyenlerden çok daha fazla demokrasiye inanmış olmalarıdır. 

Bazı ülkelerde yaşadıkları toplumun meclisinde ülkesinin bölünmez bütünlüğü üzerinde yemin eden bazı parlamenterlerin ülkeyi bölebilmek için uğraş verdiklerini görünce yemin denen kavramı belki de sözlüklerinden çıkaracaklardır.  

Din kitaplarına son derece bağlı, inançlı insanların nedense dinin asıl emrettiği hususları önemsemediğini göreceklerdir. Örneğin tüm din dinler insan öldürmenin, çalmanın, hırsızlığın, dolandırıcılığın, yalan söylemenin,  kandırmacanın karşısında olmasın rağmen bazı dindar geçinenlerin bunları ısrarla yapmış olduklarını görünce acaba çelişkiye düşecekler mi?

Büyük olasılıkla bizim aklımıza gelmeyen veya olağan gördüklerimiz üzerinde kafa yoracak, bazen çözüm bulacak bazen de karmaşa yumağının içerisinde bunalacaklardır. Kısacası bizlerin yaşadığı dönemlerin sosyolojik araştırmasını yapacakların işleri gerçekten çok zor… Bu işin içerisinden nasıl çıkacaklar, doğrusu çok merak ediyorum. Hepsinden öte kim bilir neler düşünecekler bizler için…