Cuma günkü yazımda; işsizlik, kayıt dışı ekonomi ve kıdem tazminatı konusuna değinmiştim.

Büyük şirketlerin kıdem tazminatlarını ödemesi durumunda, mal varlıklarının bunu karşılamayacağına işaret etmiştim.

Aldığım bazı mesajlar, olaya işveren gözlüğüyle baktığım yönünde bazı eleştiriler içeriyordu.

Aynı gün Sabah Gazetesi'nde bu konu irdelenmişti.

Orada ileri sürülen görüşler, benim yorumumla örtüşüyordu.

İşçi kesimi, Fon'a yapılacak kesintinin en az yüzde 6-8 oranında olmasını isterken, işveren kesimi kıdem tazminatına baz teşkil edecek sürenin 30 günden 15 güne çekilmesini savunuyordu.

9. Çalışma Meclisi Sonuç Bildirgesi'nde, "Kıdem Tazminatı Fonu'nun, işçilerin kazanılmış haklarını ve işletmelerin rekabet gücünü koruyacak şekilde, sürdürülebilir bir aktüeryal denge içinde oluşturulabilmesi için, sosyal ortaklarca kapsamlı bir şekilde tartışılıp, değerlendirilerek kamuoyunun gündemine getirilmesinin uygun olacağı yönünde görüş birliğine varıldığı" bildiriyordu.

ASO: Koç ve Sabancı batar!

Ankara Sanayi Odası (ASO), Başkanı Zafer Çağlayan, Türkiye'nin kıdem tazminatı konusunu çözmek zorunda olduğunu söyledi. Çağlayan, kıdem tazminatının 'kayıt dışının da, istihdamdaki problemlerin de anası" olduğunu söyledi. Kıdem tazminatı yükünü, hiç bir işletmenin götürmesinin mümkün olmadığını kaydeden Çağlayan, şöyle devam etti: "Koç, Sabancı kıdem tazminatını verip, işçilerin tamamını çıkarmaya kalksa, çoğunun değeri kıdem tazminatına yetmez." diyordu.

Bu değerlendirme espri veya mizah değil, işin gerçek yüzü budur.

Kıdem tazminatı konusunu hiçbir hükümet çözemedi. Çalışan kesimi ve sendikaları karşılarına almaktan çekiniyorlar.

Ama bu gidişat sermaye birikiminin ve yeni yatırımların önünü kesiyor.

Ülkemizde bir kişiye iş temin edebilmek için 14 milyarlık yatırım gerekiyor.

Ama Maliye, iş vereni istihdam yaratanı adeta düşman olarak görüyor.

Maliye bürokratlarının işverene yaklaşımı, aşağılar nitelikte.

İşveren ve çalışan arasında barışı sağlayamazsak, kalkınmayı ve refahı yakalayamayız.

Her ayrıcalık, özgürlüğe bir saldırıdır.

Diderot