1974 yılına gelene kadar Rumların sorgusuz, sualsiz infaz ettiği onca insanımızı, 1974 yılında Muratağa ve Atlılarda yaşananları, o katliam çukurunu, 7 günlükken diri, diri toprağa gömülen Selen Bebeğin çığlıklarını unutmak mümkün müdür?
Hamitköy Ovasında 63’ten, 74’e; 11 yıl boyunca Kızılay Çadırlarında yaşam mücadelesi veren, bebekleri için süt, içecek su dahi bulamayan Kıbrıs Türk Analarının o acılı görüntüleri unutulabilir mi? (Bk. Tarihten Gelen Çığlık – 2010 Derin Yayınları)
Eminim ki, Sn. Cumhurbaşkanı bu gerçeklerin tamamını biliyordur. Bildiğim kadarıyla o dönemde mücahitlik de yapmıştır. Ancak “Hamaset çok eskilerde kaldı’’ diyerek, yaşanan bu acılı süreci göz ardı etmek mümkün müdür? 50’li yıllardan 1974’e kadar geçen süreçte, Kıbrıs Türk Halkına bunca eziyet çektiren, kayıplar verdiren, göçler yaşatan, hala ekonomik ambargolar uygulayan Rumlar; bugüne kadar Kıbrıs Türk Halkından en azından bir özür dahi dilememiştir!
K.K.T.C’nin yeni Cumhurbaşkanı, seçim döneminde ‘Türkiye Cumhuriyeti kökenli yurttaşlardan da’ destek aldığını ifade etmiştir..! Türkiye Cumhuriyeti Kökenli Yurttaşlar tanımlamasıyla ne denilmek istenmiştir? Bu tanımlama: Adeta “Türkiye Kökenli Alman vatandaşları’’ çağrışımını yapmıştır! Ya da, Rumların özellikle müzakere sürecinde adadan gitmesini istediği ‘yerleşikler’ tanımlamasına yeni bir anlam mı yüklenmek istenmiştir? Böylesi bir tanımlama neden yapılmıştır? Pek anlaşı- lamamıştır ama müzakere masasında netleşeceği kesindir!
Sn. Akıncının, Maraş konusunda ki beyanını da anlamak mümkün değildir! Daha seçimin sonucu açıklanır açıklanmaz; “Maraş’ın açılacağı ve eski sahiplerine iade edileceği…’’ Yönünde yapmış olduğu açıklama ne kadar doğru olmuştur?
Gazimağosa’nın büyük bir bölümü ‘Lala Mustafa Paşa Vakfına’, Maraş bölgesinin çok büyük bir kısmının ‘Aptullah Paşa Vakfına’ ait olduğu belgeleriyle sabit değil midir? Vakıf arazilerinin Osmanlı tapuları arşivlerde mevcutken; İngiliz döneminde, haksız ve hukuksuz bir biçimde Rumların gasp ettiği bu arazilerden, ata yadigârı bu topraklarımızdan bu kadar çabuk, kolayca vazgeç- mek kabul edilebilir mi? Böylesi bir açıklama sıcağı, sıcağına neden yapılmıştır? Sn. Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı döneminin son yılında, ABD’nin bu konuda yaptığı baskı bilinirken, yeni süreç başlar başlamaz, niçin ansızın gündeme gelmiştir? Birlerine verilen bir söz mü vardır?
Rum yönetimi lideri Anastasiadis; siyaseten puslanan bu havayı kaçırmamış! “Sonunda bu ülkenin yeniden birleşmesi için umutlarımız yükseldi. Ortak anavatanımızın AB ilkeleri çerçevesinde işbirliği, barış ve şeffaflıkla yönetilebilmesi için umut dolu bir gelişme.’’ Açıklamasıyla Sn. Akıncı’yı kutlamış, Rum basını; “Akıncı ile bu sayfa çevrildi’’, “İkinci bahar’’, “Kıbrıslı Türkler umut yüklü bir zeytin dalı uzattı.’’ Manşetlerini kullanmıştır.
Bu kritik süreçte; Yunanistan Başbakanı, Mısır Devlet Başkanının, Rum liderinin ev sahipliğinde ‘Gaz zirvesi’ toplantısı gerçekleştirmesi, zirve sonrasında yapılan açıklamada: bu birlikteliğin bölgedeki 3’ncü ülkeleri ilgilen- dirmediğinin altının özellikle çizilmesi Türkiye’ye yönelik önemli bir mesajdır!
Hemen birkaç gün sonra Yunanistan: “Kıbrıs’ta artık ‘garantör ülke’ olmak istemiyoruz açıklamasını yapmış. Bu açıklamaya Rum yönetimi Dış İşleri Bakanı Yannis Kasulidis de destek vererek: “Rum-Yunan tarafı müzakerelerde üçlü garantörlüğün yerini AB ya da NATO türünde bir garantinin almasını istemektedir.’’ Açıklamasını yapmıştır!
İşte Kıbrıs’ta yeni süreç diye ortaya çıkan tablonun can alıcı noktası da bu açıklamayla ortaya çıkmıştır! 1960 Londra ve Zürih antlaşmalarıyla hala uluslararası arenada geçerliği olan Türkiye’nin Garantörlüğü meselesi bir anda gündeme getirilivermiştir!
Annan planı referandumuna ‘evet’ demesine rağmen aldatılan ve AB’ye üye yapılmayan Kıbrıs Türk Halkına; AB ilkeleri çerçevesinde iş birliği öneren Rum liderinin, Anavatanı Yunanistan’ın üçlü garantörlükten vazgeçme- ye hazırım diyerek, bu garantörlüğü AB’ye havale etmesi ne kadar samimi olabilir? Türkiye’nin ve K.K.T.C’nin AB’ye üyeliğini engelleyen Yunanistan’a, Rum tarafına ne kadar güvenilebilir?
Bu yeni sürece, yapılan tüm açıklamalara bakıldığında; Kıbrıs’ta Türkiye’ye karşı, yeni bir Bizans oyunu mu hazırlanmakta? Yoksa bir kumpas mı kurulmaktadır?
Kıbrıs konusu hiçbir neden uğruna feda edilmeyecek kadar önemli, tarihsel ve hukuksal kazanımlarımızın olduğu, bölgemizde stratejik ve politik öneme sahip bir adadadır. Tarihin her döneminde olduğu gibi bu kritik süreçte de; Türkiye’nin milli menfaatleri, bu ada üzerinde daima var olacaktır.
Kıbrıs Türk Halkı; Türk Milletinin ayrılmaz bir parçasıdır, canımızdır, kan kardeşimizdir. Pek tabii ki onların 32 yıldan beri dimdik ayakta duran ayrı bir devleti vardır. Bu devletin tüm kurumlarıyla birlikte var olması güçlenmesi önce kendilerinin, sonrasında ise; Türkiye’nin menfaatinedir. Yaşadıkları her gelişme gurur kaynağımız olacaktır.
Ancak bu hedefe varabilmek için ardımızda kalan tarihi gerçekleri unutmadan, birbirimizi kırmadan, yapılan önemli hamleleri göz ardı etmeden davranmak; ülkelerimizi yöneten devlet adamlarının öncelikli görevleri olmalıdır.
Son bir cümle de başta siyasiler olmak üzere hala Annan planını savunanlara, o dönemde büyük bir fırsat kaçırıldı diyenleredir!
Soruyorum sizlere?
Bu tuzak plan kabul edilmiş olsaydı eğer! Bugün çoğunluğunuzun yaşadığı evler, topraklar kimin olacaktı? Plana göre Rumların kuzeye, kendi evlerine, topraklarına dönmesiyle birlikte, buralardan göç ederek, Meserya Ovasına yerleştirilecek Kıbrıs Türkleri; hangi yaşam şartlarını, nasıl yaşayacaktı?
K.K.T.C’nin yeni seçilen Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı da; o dönemde ve halen Annan planını hararetle savunduğuna ve bu planı, kaçan bir fırsat olarak gördüğüne göre! Kendisine inanan ve oy veren yurttaşlarımıza, karşılaşacakları bu göç manzarasının yanıtını nasıl verecekti/verecektir acaba?
O süreçte 57 bin T.C kökenli yurttaşımız adadan gönderilmiş ama daha da önemlisi Türkiye’nin garantörlüğü kalkmış ve Türk Askeri 650 kişilik sembol bir birliğin dışında adayı terk etmiş olacaktı!
Türkiye’ye oynanmak istenen oyunun temelinde esasen bu teslimiyet vardır! Kurulmak istenen tuzak ve planlanmaya çalışılan kumpas da budur bence…
Unutulmasın ki, Türkiye oynanmak istenen tüm Bizans oyunlarını, kurulmak istenen kumpasları bundan önce nasıl bozduysa, bundan sonrakileri de ortaya çıkaracak, bozacak kadar güçlü bir ülkedir.
Sonsuza kadar da, Kıbrıs Türk Halkının Anavatanı olarak yanında, yanı başında olmaya devam edecektir.