Değerli silah arkadaşım ve Kıbrıs Gazisi Atilla Çilingir'in ​aşağıdaki ​yazısının, bu hafta Cenevre'de yapılacak olan görüşmeler ışığında takip ​edilmesinin  sayısız yararları vardır. 

Türk ulusu ​ana vatanda ​​terör belasıyla  mücadele ederken  bir bakmışsınız yavru vatan  Türkleri  ana vatanda yer arayacak taraf oluvermiş!... 

O nedenle Aman Dikkat Derim!. Uzun zamandır iç/dış düşmanların oyunlarıyla,  dört bir tarafı  düşmanla çevrili olan ülkemiz Kıbrıs konusunda bir oldu bittiyle  karşı karşıyadır!.. 
34 yıldır KKTC bayrağının dalgalandığı kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yok  farz edilmesi adına döndürülen oyunları uzun uzadıya anlatmanın zamanı geçmiştir!. Zira sevgili kardeşim Atilla Çilingir bu hususta sayısız yazılarını kitaplaştırarak önce Türk ulusunu uyandırmayı/aydınlatmayı ve daha sonra da dünya insanlığını uyarmayı ilke edinmiştir.            

Ancak çok önemsediğim bir hususu burada dile getirmem gerekiyor.      
                             
Rusya, şu günlerde Türkiye’nin İsrail  yakınlaşmasına  sıcak bakmakta!...
Neden  böyle bir politika izlemiştir derseniz,  İsrail’in şu sıralar satabileceği yıllık Gaz miktarı en fazla 12-13 milyar metreküptür.  Bir sürü ülkeye satmayı hedefliyor.  Bu işten hasılatı da nereden bakarsanız 2,5 milyar doları geçmez. Avrupa’ya gaz satacak güçte değildir diyerek bu yakınlaşmaya gözlerini yummuştur.  

Ayrıca bölgeye gaz hattı borularının  döşenmesini de gereksiz ve art niyetli yaklaşım olarak değerlendirmektedir!?. .  

Ancak Rusya’nın, Türkiye’nin de çıkarına hizmet eden ve aynı zamanda Rusya’yı da rahatlatacak bir hususta hassas davrandığını bilmenizi isterim.  
Şimdi Rusya’nın hassas olduğu  bu konuyu biraz açalım. Rusya diyor ki; 

“Türkiye çok istiyorsa İsrail’den sıvılaştırılmış gaz  alabilir. Bu iş için Boru hattı döşemeye ne gerek var?  Ancak!  boru hattı vasıtasıyla KKTC’nin ve de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) sulandırılmak isteniyorsa, o başka mesele. Hiçbir şey vermeden Kıbrıs’ı almak istiyorlar. Kıbrıs demek Türkiye’nin bekası demek. El âlemin üç kuruşluk gazı için Türkiye’yi savunma kararlılığından mı vazgeçeceğiz?” 
Suriye’yi bağrına bastığı gibi  Türkiye’ye de kol kanat geriyor!...


O küçümsenen ve/fakat masa başı savaşlarının vazgeçilmezi, Avrupa’nın şımarık oğlanı Yunanistan/GKRY, Doğu Akdeniz’deki zengin kaynaklardan istifade etmek maksadı ile  birlikte tek taraflı hareket ederek 1982 tarihinde imzalanan Deniz Hukuk Konferansı (DHK) kapsamında Münhasır Ekonomik Bölge tesis etme yoluna gitmiştir. 

Ayrıca, Doğu Akdeniz, stratejik olarak AB ve ABD’ye  Ortadoğu petrolünü güvenli bir şekilde ulaştıran enerji hattı olması ve deniz dibi tabii ve enerji kaynaklarına haiz olması açısından son derece önemli bir deniz alanıdır. 

Bölgede çıkarılan yıllık gaz miktarının 12-13 milyar metreküp  olduğunu belirtmiştim. Ancak yasalar çiğnenerek/göz ardı edilerek uzun süreli yapılacak hummalı çalışmalar sonunda Doğu Akdeniz’de  227 trilyon metreküp doğal gaz, 7,1 milyar varil petrol  elde edileceği farz ve kabul görmüştür. 

Hukukun çiğnendiği bu konuya ilgi duyanlar için geniş  görsel bilgi aşağıdadır. Lütfen tehlikeli gelişmeyi dikkate alır mısınız?

 

https://yandex.com.tr/video/search?filmId=643252845470468695&text=RUMLAR%20israil%20ile%20%20m%C3%BCnhas%C4%B1e%20ekonomik%20%20anla%C5%9Fmas%C4%B1n%C4%B1%20ne%20zaman%20yapt%C4%B1

Önemsenmesi gereken diğer bir hususa gelecek olursak: 

Bu hafta 9-12 Ocak'ta Cenevre'de Kıbrıs meselesi masaya yatırılacaktır. Bilinir ki AB-D ülkeleri savaşmadan masa başında zafer kazanma konusunda son derece maharetlidirler. Terörle mücadeleden bunalan hükümetin Kıbrıs söz konusu olduğunda daha dik, kararlı ve tutarlı bir  diploması uygulamasının yeri ve zamanı gelmiştir..

Bakınız enerji uzmanı Enerji Piyasası ve Politika Enstitüsü (EPPEN) Başkanı Dr. Volkan Özdemir konuyu 4 kelime ile nasıl özetlemiş:  

"Gaz bahane, Kıbrıs şahane!"

O nedenle diyorum ki; Kıbrıs’ı veren bir hükümet bunun vebalinden kurtulamaz!

Yunanistan’ın, KKTC Lideri Mustafa Akıncı ve Rum Lider Nicos Anastasiades'in Kıbrıs hakkındaki görüşlerini siz okurlarımla kısa zaman önce paylaşmıştım. Önce Vatan Gazetesinin internet sayfasından zamanınız varsa okuyabilirsiniz.

Ve şimdi de AB-D kan emicilerince özellikle önemi nedeniyle Kıbrıs’ta oynanan oyunların/kurulan tuzakların ayak seslerini fark edemeyecek şekilde ülkemiz kaos ortamıyla karşı karşıyadır. 
Nasıl mı? Kurulan tuzaklar terör belasıyla uğraşan Türk ulusunun gözünden, kulağından ve daha da önemlisi beyninden/zihninden uzak tutularak bir oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor.  
Bu nedenle ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın dile getirdiği çarpıcı söylemi sizlerle paylaşmanın tam zamanıdır diye değerlendiriyorum..


Ne diyor Sayın Ortaylı: " Orta doğudaki verileri kabul etmek durumundayız. Kıbrıs'tan çıkmamız bu anlamda söz konusu olamaz. Kıbrıs'ta milletler arası bir müdahaleye izin vermemeliyiz. Büyük annesinin çeyizini dağıtan deli kız gibi davranmamalıyız. 
Kıbrıs Olmazsa Türkiye Boğulur. İnsanlar Burnunuzun Dibinde Göçmen Oluyorsa Bunu Düşünmemiz Gerekir."


Konu Kıbrıs olunca, Türk ulusu olarak olayları daha bir geniş açıdan değerlendirmek gerekiyor.. Özellikle 16 YY’dan bu yana bu kutsal topraklar uğruna kan dökmüş, şehit vermiş ve emeği geçmiş her Türk’ün haklı davamızı unutmamak ve savunmak mecburiyeti vardır..     

Sayın Atilla Çilingir yazısıdır…

http://www.oncevatan.com.tr/kibrista-istenen-son-bu-mudur-makale,37662.html 
                                                                                                                                                             
En derin sevgi ve saygılarım, yavru vatan Kıbrıs'ın Ana vatan Türkiye'den koparılmaması için uyanık ve yeri geldiğinde mücadele verecek olanlaradır..



 ​